Sabah kalkıp işe gidebiliriz, hafta sonu tonla alışveriş yapmak için avm lere gidebiliriz, arkadaşımızla iki lafın belini kırmak için kahve içmeye gidebiliriz yada yaşadığımız yerden çok uzaklara tatile gidebiliriz. Ancak kendi içimizdeki bene gidebildiğimiz zaman esas yolculuğu yapmış oluruz. İlk saydıklarım hep bir kaçış. Kendinden kaçma hali. Oysaki ruhumuzun kuytularındaki ehlileşmemiş vahşi duygular yüzleşilmeyi bekliyor. Onlar tıpkı vahşi atlar gibi. At arabasını yani aklımızı bir o yana bir bu yana çekiştiriyor. Hepsi başına buyruk bizi ait olmadığımız yerlere götürüyorlar. Görmezden gelemeyiz çünkü derinlerdeki ehlileşmemiş duygular biz farkında olmasak da hayatımızı etkiliyorlar. Kaçış mı? Hayır o bir çözüm değil. Cesur olmak zorundayız. Yüzleşme işini bizden başka yapacak biri yok çünkü. Ne kadar uzağa gidersek gidelim ruhumuzun tutsak olduğu yüksek duvarlı o viran gri şehir arkamızdan gelir. Ruhumuzu o gri şehirden kurtaramazsak gerçek huzuru bulamayız. Cesaretimizi toplamalı ruhumuzun kuytularına yürümeli ve kendimize varmalıyız. Bu hesaplaşmayı şimdi yaşarken yapmazsak yarın ahiret gününde yapacağız ve daha acılı olacak. Olmak için ölmeyi beklemeyelim. Ölneden önce ölelim ve gerçekten yaşamaya başlayalım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder