İnsan olgunlaştıkça yaşanacak şeyler azalıyor, yaşanmışlıklar ise artıyor. İnsan yapısı gereği çok olan tarafa bakışlarını çeviriyor. Tıpkı bir otobüs yolculuğunda gençken yola ön camdan bakarken, yaşlanınca yolu arka pencereden izlemek gibi. İnsan kaç yaşında olursa olsun geleceğe hevesle bakmalı. Olgunluk çağında ruhun biraz geçmişe kaymasını melankoliyle dans etmesini yanlış bulmuyorum. Bu doğal bir şey. Ama sözüm genç arkadaşlara. Her şeyin ilki zordur. Bebekken düşe kalka emekleyip yürümeye çalışmak, ilk kalp kırıklıkları, okul yada iş yaşamındaki ilk bozgunlar... Gençken bunlar başımıza geldiğinde o krizin içinde sonsuza kadar kalacağımız hissine kapılırız. Sanki kalbimiz hep kırık, hep başarısız olacakmışız gibi gelir. Oysaki her şey geçicidir. Bu da geçecektir. Hayat bir andır. Ya efendisi oluruz yada kölesi. O anın efendisi olduğumuzda yaşadığımız olumsuzlukları deneyime dönüştürür geleceğe atacağımız adımları tecrübeyle atarız. Geçmişe takılmamak lazım ve yaşarken hep ileriye bakmak, hayal etmek ve hayallerimizi kovalamak lazım. İnsan yaş aldıkça önündeki defterin sayfaları yavaş yavaş yazılarla doluyor. Yaşanmışlıklar önümüze tecrübe olarak yazılıyor ve bir " Yaşam Kılavuzu " sahibi oluyoruz. Kierkegaard'ın şu sözünü kulağımıza küpe yapalım: " Hayat ileriye bakarak yaşanır, geriye bakarak anlaşılır "
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder