Gençliğim salondaki vitrinin üzerinde duran çerçevelerin ardından bana bakıyor. Mecidiyeköy'de ki eski Ali Sami Yen'de uzun dalgalı saçlı bir genç, Roma'da arkasına Kolezyum'u almış Türk bayrağını gururla taşıyan bir maratoncu, Akçay'da kaslı mayolu bedenini sergileyen bir delikanlı. İnsanın kanı gençken "Deli" akar. Yaşlandıkça akıllanır insan. Akıllanmak unutmaktır. Beklentilerini, hayallerini unutmaktır. O yüzden karar veremedim büyümek iyi bir şey midir kötü bir şey midir diye... Hayat bir film izleme olayı. Yaşlandıkça o kadar çok film izlemiş oluyorsun ki izlediğin film yeni bile olsa artık sonunu tahmin edebiliyorsun. Buna " Deneyim " adını takmışlar. Bu tıpkı sürprizi kaçan bir doğum günü partisi gibi. Deneyim adındaki muzip arkadaşının senin için düzenlenen doğum günü partisini önceden gammazlaması gibi bir şey. İnsan gençliğinde filmin izleyicisi yaşlılığında filmin aktörü oluyor. Aktör olarak tüm senaryoyu hikayenin sonunu biliyorsunuz ama yönetmen motor dediğinde rolünüzü oynuyorsunuz. Hayal kurmak mı Tanrı'ya yakın durmaktır yoksa rolünü oynamak mı Tanrı'ya daha yakınlıktır? Şu yaşadığımız hayat Tanrı'nın hayalinden başka bir şey değil mi? İnsan gençken hayal kurar, yaşlanınca rolünü oynar. Rolünü oynamak boyun eğmektir biraz da. Yoksa hayatımız boyunca rol mü yapıyoruz da gençken kurduğumuz hayal ilüzyonu gözümüzü perdeleyip bizim birer aktör olduğumuzu unutturuyor. O halde yaşlanınca hatırlıyor insan. Kendini bu dünyada ki rolünü hatırlıyor. Hayat unuttuklarımızın ve hatırladıklarımızın toplamı oluyor. Tanrı'yı yüce makamına oturtan şey ise O'nun her daim " Bilmesi " oluyor. Geçmişi, şimdiyi ve geleceği...
30 Ocak 2025 Perşembe
29 Ocak 2025 Çarşamba
Gri Kral
Renklere tahammülü olmayan bir kral vardı. Sadece kendi heykelinin grisine aşık olan bir kral. Kendine o kadar aşıktı ki tüm ülkenin rengarenk sevimli evlerini tekdüze griye boyamaya kalktı. Yarısı kandırılmış halk zaten ulu krallarından memnundu. Diğer yarısı ise kralın süvarilerinin demir yumruğu altında tutuklanmış, göz dağı verilmiş, sindirilmişti. Ama halk umut etmekten vaz geçmedi. Belki tüm hayatları griye boyanmıştı ama gökyüzü hala maviydi. Onlar da başlarını yukarı çevirdiler. Despot kral küplere bindi. Oldum olası maviye gıcıkdı. Mavi ona O'nun gözlerini hatırlatıyordu. Dalkavuklarının kendisine yaptıkları önerileri dinledikten sonra kararını açıkladı. Ülkedeki çalışma saatlerini değiştirdi. Gündüz dışarı çıkmayı yasakladı. İnsanlar göğün maviliği gidip hava karardıktan sonra dışarı çıkabilecekti. Böylece halkın O'nun gözlerini hatırlatan gök maviyi görmesini engelledi. Bir süre böyle devam etti. Hayatını gece karanlığında yaşayan halk bir gün ateş böceğini fark etti. Gecenin karanlığında bağımsızlığın güneşi gibi parlıyordu. Dalkavuklar durumu hemen krala haber verdi. Kral ,bu işi ben halledicem dedi. Öyle bir halledicem ki halk ateş böceğinin ışığının peşine kapılmak neymiş görsün, dedi. Sarayın büyücüsü krala; manda yoğurdu, medine hurması, kestane balı ve yulaf karışımından oluşan iksiri içirdi. Kral yılana dönüştü ve ateş böceğinin peşine düştü. Takip etti takip etti ve sonunda ateş böceğini yakaladı. Ağzını açmış tam ateş böceğini yemek üzereyken ateş böceği:- Bi dakka abi. Sana bir şey sormak istiyorum, dedi. Yılan durmuş ve:-Normalde kurbanlarımın bir şey sormasına izin vermem ama sor bakalım, dedi. Ateş böceği:-Ben seni kızdıracak bir şey mi yaptım?Yılan: -Yo, hayır Ateş böceği:-Peki ben senin besin zincirinde olan bir canlı mıyım? Yani beni yemenin sana bir faydası var mı? Yılan: -Hayır, yok. Ateş böceği: -O halde beni niye yemek istiyorsun? Yılan tıslayarak cevap vermiş: -Işığını görmeye dayanamıyorum.
Salih Onur Savaş
28 Ocak 2025 Salı
Berber Ali
Size de oluyor mu, doğup büyüdüğünüz yada yıllardır kendinizi ait hissettiğiniz şehirde yıllardır gittiğiniz kitapçı, kafe, restoran yada bir giyim mağzası kapandığında sanki kapanan o dükkanla birlikte hayatınızın bir bölümü veya hatıralarınızın da kaybolduğunu hissediyorsunuz. Bu bilimsel olarak ispatlanmış bir şey mi bilmiyorum ama kaybolan o mekanlara vakti zamanında duygu demeti bırakıyorsunuz. Orada yaşanmışlıklarınız oluyor... 2017 yılında beni bebekliğimden beri tıraş eden Berber Ali Amcanın dükkanı kapanınca da aynı duyguları hissetmiştim. Kendisi emekli olmuştu. İki hafta önce mucizevi bir şey oldu ve kendisi vakti zamanında çıraklığını yapan bir berberin dükkanında çalışmaya başladı. Bende bugün soluğu Ali Amcanın yanında aldım. Kendisi dükkanın önündeki taburede oturmuş sigarasını tüttürüyordu. Yaklaştığımı görünce yüzüne yayılan o kocaman tebessümü görmeliydiniz. Bende yanındaki tabureye çöktüm. Bir sigara ikram etti. Tekrardan çalışmaya başlayınca cebinin para gördüğünü, lokantaya gidip istediği yemekleri yiyebildiğini ve kendini daha sağlıklı ve enerjik hissettiğini anlattı. Onu mutlu gördüğüme sevindim. Sonra içeri girdik ve tıraşımı yaptı. O berber koltuğunda otururken saçıma makası her vurduğunda kaybolan bazı hatıralarımın geri döndüğünü hissettim. Hayat bazen size son tangoyu yapma şansı veriyor. Güneşin batışı ne kadar ihtişamlıysa bence insan dediğin hayatının finalini de ihtişamlı hale getirmelidir. Berber Ali Amca da perde inmeden sahnedeki son dansını gençliğine selam çakarak yapıyor. Hepimize örnek olsun.
27 Ocak 2025 Pazartesi
Huzur İslamda
Bu akşam caminin içinde ezanın okunmasını beklerken anneme dua ettim. " Allah'ım yaşadığı hastalığın annemin geçmiş günahlarına kefaret olmasını sağla, bu illetin onun dünyadaki günahlarından arındırmasını nasip eyle " dedim. Annem 66 yaşında alzheimer oldu ve 8 yıldır bu hastalığın pençesinde. Sonra ezan okundu, kamet getirildi ve namaza durduk. Yanıma minyatür bir adam geldi. Minicik bi şey. Yaşı 5 yok, taş çatlasa 4 falandır. Yanımda çocuk adam hep birlikte namazı kıldık. O boyu belime gelen ufaklığın cemaatle namaz kılması o kadar hoşuma gitti ki... Anneler ve babalar bu konuda evlatlarına rol model oluyor.Davranışlarıyla, bazen suskunluklarıyla, bazen okudukları kitaplarla. Rahmetli babam da abimle bana rol model olmuştu. Mesela biz küçükken yüzde yüz başarma gücü gibi kişisel gelişim kitapları okurdu. Bize okuduklarını anlatırdı. Kendisi uzman doktor kırkını aşmış bir devlet memuruydu. İyi bir işi ve ailesi vardı. Daha başaracak ne kalmıştı ki? Ama ben henüz ilkokula giderken babamın okuduğu ve bize özet geçtiği kitaplar bana hayatta hep büyük hedef koymayı öğretti. Mühendissem sadece daire değil; otel, okul, 550 daireli site projelerini yapmayı, koşacaksam 10 kilometre değil 42 kilometre maraton koşmayı, yazacaksam yarım sayfa blog yazısı değil romanlar yazmayı... Yazının başında namazdan bahsettim. Evet ben bir namaz kılan bireyim. Namaz kişinin hakikaten miracı oluyor. Bir sefer oradaki huzurun tadını aldınız mı bir daha vazgeçemiyorsunuz. İman sizde öyle bir kafa yapıyor ki: azla yetinmeyi biliyor,sizi mutlak bir huzura taşıyor ve artık hayatta hiç bir şeyden korkmuyorsunuz. Size şükür ve kendinden memnun olma hali geliyor. Herkese tavsiye ederim. Huzur İslam'da.
Yekta Kopan
Öyküler kısadır. Usta bir fotoğrafcının elinden çıkmış size o meydanın, o binanın, o kişinin hakkında bilgi veren onun hakkında hayal ettiren mütevazi bir fotoğraf gibidir. Bir fotoğraf çok şey anlatır okumasını bilene. Bir öykü de çok şey anlatır ön yargılarını yenebilene. Belki Yaz Erken Gelir kitabında Yekta Kopan enfes öyküler kaleme almış. Konular bize yabancı değil. Sen, ben, komşun, tanıdığın biri, sistem, otorite... Her öyküde kendinizden bir şeyler buluyorsunuz. Konular ruhunuzu okşayan hoş bir müzikse, cümleler ise ruhunuzu doyuran lezzetli bir yemek gibi. Yekta Kopan dile şahane şekiller veren usta bir heykeltıraş gibi. Kendi kendime bu adam nasıl bukadar güzel yazabiliyor diyorum. Sonra birden aklıma geliyor: Sait Faik Hikaye Armağanı, Yunus Nadi Öykü Ödülü ve Haldun Taner Öykü Ödülü... Sık yazmıyor ama yazdı mı tam yazıyor. Yekta Kopan okumak bir kaç yılda bir tatile gittiğin Hayalşehrindeki eski bir dostla dertleşmek gibi. Bu dertleşme çok iyi geliyor bana. Yekta Kopan'dan Belki Yaz Erken gelir. Hepinize şiddetle tavsiye ediyorum. Çok memnun kalacaksınız.
26 Ocak 2025 Pazar
Ateş Böceği
Yılan bir gün ateş böceğini görmüş ve onu takip etmeye başlamış. Onu takip etmiş, onu yemek istiyormuş. Takip etmiş takip etmiş ve sonunda ateş böceğini yakalamış. Ağzını açmış tam ateş böceğini yemek üzereyken ateş böceği:
- Bi dakka abi. Sana bir şey sormak istiyorum, demiş.
Yılan durmuş ve:
-Normalde kurbanlarımın bir şey sormasına izin vermem ama sor bakalım, demiş.
Ateş böceği:
-Ben seni kızdıracak bir şey mi yaptım?
Yılan:
-Yo, hayır
Ateş böceği:
-Peki ben senin besin zincirinde olan bir canlı mıyım? Yani beni yemenin sana bir faydası var mı?
Yılan:
-Hayır, yok.
Ateş böceği:
-O halde beni niye yemek istiyorsun?
Yılan tıslayarak cevap vermiş:
-Işığını görmeye dayanamıyorum.
Siz de ışık saçanlardansanız size de dayanamayacaklardır.
( Hikaye DJ Geveze'den )
25 Ocak 2025 Cumartesi
Gassal Loto
Ülkece bir lotonun içindeyiz. Şanslı numaranın kimlere çıkacağı belli olmuyor. Yok yok Sayısal Loto değil bu. Bu olsa olsa Gassal Loto olur. Loto size vurdu mu kendinizi teneşirde çıplak bir vaziyette tabi canınız çıkmış halde bir gassalın karşısında buluyorsunuz. Bu hale Çorlu'da bir hızlı trenin içinde, yıl başı gecesi İstanbul'un en meşhur gece kulubünde, Soma'da bir madende, Kahraman Maraş'da meydana gelen bir depremde yada yarı yıl tatili için gittiğiniz Bolu'da ki bir otelde çocuklarınızla birlikte düşebilirsiniz. Loto dedik ya kime çıkacağı belli değil. O yüzden şansa yaşıyoruz bu memlekette. Bazen düşünüyorum acaba bu ülkeyi Tanrılarına halen insan kurban eden gizli bir kabile mi yönetiyor diye. Hani kamçılı adam Indiana Jones filminde insanları bir direğe bağlayıp " Ka li maaa, ka li maaa " diyerek törenle Tanrıya insan kurban eden ilkel bir kabile gibi. Başka bir şey aklıma gelmiyor. Osmangazi Köprüsü inşaatında halatlardan biri koptu diye Japon mühendis onurundan intihar etmişti. Tamam anladık sayın muhteşem muhteremler sizin canınız tatlı ama hiç olmazsa bi istifa edin. Biriniz de bi sorumluluk alsın. Bide otel yanarken kayak yapanlar var. Bide İstanbul'dan Ankara'ya giderken yolu uzatıp Bolu'da ki yanmış otelin önünde hatıra fotoğrafı çektiren süzme gerizekalılar var. Ne diyim: Allah akıl ve sabır versin!
23 Ocak 2025 Perşembe
Derinlik
İyiliği içselleştirmemiz gerekiyor. Çünkü hayat her an içimizdeki kötüyü ortaya çıkarmak için bizi test ediyor. Sevgi, empati, cömertlik, adalet, doğruluk iyiyi oluşturan davranışlar. Yanlış ve doğru arasında seçim yapmaya zorlanmamış bir ruhun gerçekten iyi olup olmadığının kararını veremeyiz. Hatasız insan hiç iş yapmayan insandır. Hayat bizi seçimler yapmaya zorladığında vicdanımızla hareket etmeliyiz. Zarar görmemek için başkalarının zarar görmesine göz yummamalıyız. BEN den kurtulmalı BİZ'e dönüşmeliyiz. Etrafımızdaki insanların iyiliğini istemeliyiz. Yaşam bir test ve bu dünyadaki son anımıza kadar test edileceğiz. Zayıf bir irade, zayıf bir vicdan ile bu testi geçemeyiz. O yüzden egzersiz yapar gibi, spor salonunda ağırlık kaldırıp kaslarımızı büyüttüğümüz gibi erdemlerimizi derinleştireceğiz. Adalet, merhamet, empati, doğruluk ve sevgiyi kalbimizin en derinine işleyeceğiz ve doğruda kalarak içimizdeki iyiyi yeşerteceğiz. Dalgalar kıyıya yakın sığ yerlerde kumu karıştırıp suyu bulanıklaştırır. Biz sığ olmayacağız. Ahlakımızın bir derinliği olacak. Dalgalar ne kadar büyük olursa olsun derin suları bulandıramaz. Doğru ve yanlışı yapma konusunda seçime zorlandığımızda sığ karakterimizle değil derin karakterimizle iyiyi tercih edeceğiz.
21 Ocak 2025 Salı
Yeşilin Canı
Tapduk Emre Yunus Emre'nin hocasıdır. Birgün Yunus ormana gidecektir. Tapduk Emre Yunus'un baltasının üzerini bir bezle örter. Yunus hocasına " Niye? " diye sorar. Tapduk: " İnsan sanır ki can bir tek onda var " Tapduk baltanın üzerini bezle örtmüştür ağaçlar baltayı görüp de korkmasın diye...
Günümüzde ülkemizin cennet koyları, zeytinlikleri, ormanlık arazileri yok edilip üzeri betonlaştırılırken şurada ki inceliğe, hassasiyete bakar mısınız? Yunus'un hocası ağaçların da ruhuna, canına saygı gösteriyor. Biz böyle bir anlayıştan şimdiki hale ne ara geldik? Aklıma yarımaraton koşmak için gittiğim Hırvatistan'ın Opatija kasabası geldi. Adriyatik kıyısındaki kasaba maksimum iki katlı evlerden oluşuyordu ve her evin bahçesi, bahçesinde ağaçları vardı. Turistik bir yerdi. Oranın yerli halkı bilmiyor muydu bahçeli evini müteahhide verip 5 katlı gökdelen diktirmeyi. Bir dairede kendi oturup kalan 4 dairenin kirasıyla sefa sürmeyi. Ama adamların tabiata, doğaya saygısı var. Bizim niye yok?
" Son ırmak kuruduğunda,son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak " Kızılderili sözü
20 Ocak 2025 Pazartesi
Timsah
Size bir sorum var. Timsah dolu bir havuzun kenarında 3 milyon lira olsa o havuza atlar mıydınız?
Peki o havuzun kenarında çocuğunuz olsa?
İkinci soruya "Evet" dediğinizi duyar gibiyim. Bu basit iki soru aslında hayatlarımızda neyin önceliği olduğunu açığa çıkarıyor. Canımız kıymetli. Modern insan çoğu zaman daha çok paranın, daha lüks bir evin, arabanın, yatın, katın hayalini kursada kendisi için en kıymetli şeyin canının olduğunu unutuyor. Hep " daha " nın peşinden gidiyor. Daha daha daha... Bu durum onu şükür duygusundan uzaklaştırıyor ve insan sahip olduğu zenginliğin kıymetini bilemiyor. Şundan eminim ki eğer mafyaya 3 milyon lira borcunuz yoksa ve ödeme süresi bu akşam dolmuyorsa hiç biriniz o timsah dolu havuza kenarında duran para için atlamam dediniz. Çünkü şu hayatta en kıymetli şey canınız. İkinci bir şeyden eminim ki; eğer o havuzun kenarında çocuğunuz olsaydı hepiniz çocuğumu kurtarmak için o suya atlarım dediniz. Benim çocuğum yok ama elimde büyüyen vakti zamanında abilik yaptığım şimdi genç adam genç kız olan kardeşlerim var. Bu duyguyu anlayabiliyorum. Ben onlar için o havuza atlardım. Şu hayatta en kıymetlimiz can var birde ondan da kıymetli canımızın canı evlatlarımız var. Rabbim hepinizi tüm evlatlarınızı korusun.
19 Ocak 2025 Pazar
Kurban
Kevser suresi vardır. Hani orta okulda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinde öğrendiğimiz kısacık ve akılda kalan bir sure:
İnna a'taynakelkevser.Fesalli lirabbike venhar.
İnne şanieke hüvel'ebter.
Anlamında Rabbin için namaz kıl, kurban kes ifadeleri geçer. Ben buradaki kurban kesme ifadesine takıldım. Bayramlarda kuzuyu kurban etmenin ötesinde bir başka anlam daha var. İnsanın hayvansı bir tarafı var. Zehirli sözlerle kalp kıran dilimiz bir yılan gibi mesela. Zaman zaman dizginleyemediğimiz öfkemiz kızgın bir boğa gibi. Tembelliğimiz bir köşeye kıvrılıp sürekli uyuyan bir kedi gibi. Mal mülk para biriktirmek için sürekli avlanmamızı söyleyen içgüdülerimiz ormanda sürekli avlanan yırtıcı bir aslan gibi. Şehvet duygularımızın aklımızı çoğu zaman by pass etmesi de içimizdeki bu hayvansılığa dahil. İçimizdeki bu hayvanlar bizi kamil insan olmaktan uzaklaştırıyor aslında. Kevser suresine belki birde bu açıdan bakmak gerekir.
" Rabbin için kurban kes " içimizdeki hayvanı kurban etmekten bahsediyor. Yani hayvani sıfatları kurban edeceğiz ki içimizdeki insan açığa çıksın. Siz ne düşünüyorsunuz?
18 Ocak 2025 Cumartesi
Yankı
Müteahhitlere devletin ballı ihaleler verdiğinden yakınırız ama işe girerken " Dayıyı " araya koyarız." Büyük firmaların vergi borçlarını niye sildiniz kardeşim? " diye feryat ederiz ama kazak alırken " Fiş almasam indirim yapar mısın? " deriz. Korsan kitap alır, internetten korsan film, korsan maç seyreder ama emek hırsızlığından hayıflanırız. Yerlere sigari izmariti, çöp atar " Avrupa'da sokaklar pırıl pırıl " diye kendi belediyemizi eleştiririz. Caddenin en yoğun olduğu saatte arabamızı yolun kenarına park eder " Trafik niye yoğun? " diye kızarız. Sofradan kalkınca artan yemekleri çöpe dökeriz sonra da " Vah Afrika'daki aç çocuklar " diye ağıt yakarız. Kalp kırar ah alır sonra yaşadığımız ilk sıkıntıda " Ben bunu hak edecek ne yaptım " deriz. Dengesiz beslenir, spor yapmayız hasta olunca da Tanrı'ya isyan ederiz. Sokağa çıkmaktan, tepki koymaktan, demokratik gösteri hakkımızı kullanmaktan "aman başıma bir şey gelmesin " diye korkarız sonrada politikacıları kahvede, altın gününde eleştiririz. Biz hep böyleyiz. Biz ne dersek sesimizin mağarada geri yankılanacağını unutuyoruz. Konfüçyüs 2500 yıl önce boşuna şöyle dememiş: " Sana nasıl davranılmasını istiyorsan sende başkalarına öyle davran "
17 Ocak 2025 Cuma
Hayat
İnsan olgunlaştıkça yaşanacak şeyler azalıyor, yaşanmışlıklar ise artıyor. İnsan yapısı gereği çok olan tarafa bakışlarını çeviriyor. Tıpkı bir otobüs yolculuğunda gençken yola ön camdan bakarken, yaşlanınca yolu arka pencereden izlemek gibi. İnsan kaç yaşında olursa olsun geleceğe hevesle bakmalı. Olgunluk çağında ruhun biraz geçmişe kaymasını melankoliyle dans etmesini yanlış bulmuyorum. Bu doğal bir şey. Ama sözüm genç arkadaşlara. Her şeyin ilki zordur. Bebekken düşe kalka emekleyip yürümeye çalışmak, ilk kalp kırıklıkları, okul yada iş yaşamındaki ilk bozgunlar... Gençken bunlar başımıza geldiğinde o krizin içinde sonsuza kadar kalacağımız hissine kapılırız. Sanki kalbimiz hep kırık, hep başarısız olacakmışız gibi gelir. Oysaki her şey geçicidir. Bu da geçecektir. Hayat bir andır. Ya efendisi oluruz yada kölesi. O anın efendisi olduğumuzda yaşadığımız olumsuzlukları deneyime dönüştürür geleceğe atacağımız adımları tecrübeyle atarız. Geçmişe takılmamak lazım ve yaşarken hep ileriye bakmak, hayal etmek ve hayallerimizi kovalamak lazım. İnsan yaş aldıkça önündeki defterin sayfaları yavaş yavaş yazılarla doluyor. Yaşanmışlıklar önümüze tecrübe olarak yazılıyor ve bir " Yaşam Kılavuzu " sahibi oluyoruz. Kierkegaard'ın şu sözünü kulağımıza küpe yapalım: " Hayat ileriye bakarak yaşanır, geriye bakarak anlaşılır "
16 Ocak 2025 Perşembe
Bilinç Nerededir?
Bilinç diyince akıl diye düşünürüz. Akıl da beynimizin içindedir deriz. Ben farklı bir yaklaşımda bulunmak istiyorum. Bu sadece bir teori. İnsan bedenini bir bilgisayar gibi düşünün. Beynin de o bilgisayarın işlemcisi, bilgileri depolayan hard diski ve aynı zamanda verileri algılayan alıcısı olduğunu varsayabiliriz. İnsan bir biyolojik makine ( Bilgisayar) Bu biyolojik makinenin içinde doğuştan gelen programlar var. Bu programlar doğumdan ölüme kadar saçların ve tırnakların uzaması, kalbin hiç durmadan atması gibi görevleri yaptırıyor vücudumuza. Bu biyolojik makinenin bir de "zekası" var. Duyularla algılanan verileri işliyor, deneyim kazanıyor ve sürekli öğreniyor. Akıldan bahsediyorum. Bilinç ise apayrı bir hal. Bedenin ötesinde bir hal. Bilinç mutlak sevgi, mutlak affetme, mutlak iyilik, mutlak korkusuzluk yani mutlak " HUZUR " hali. Bence beyin bilinci üretmez, bilinç bedenin dışında evrende olan bir var oluştur. Bu bilgisayarımızdan serverlara bağlanıp youtube videosu seyretmek yada bulutta bulunan belgelere ulaşmak gibi bir şey. Yani bilince ulaşmak için telefonumuzun, bilgisayarımızın yani beynimizin içinde " doğru adresi " girip search yani arama yapmamız gerekir, böylece internetteki yani evrendeki saklı tutulan dosyaya yani bilincimize ulaşabiliriz. Ancak o arama butonuna doğru kelimeleri yazmalıyız.Bizi bilince götürecek parametreler: çekilen acı, şükür, ibadet, besmele, dua, esma gibi terkiplerin olduğunu düşünüyorum. O bilince ulaşıldığında başkalarının da bilinçlerini ( bir insanın, bir kedinin, bir ağacın ) seyredilebileceği, zaman ve mekandan bağımsız olunabileceği söyleniyor. Kanımca bu meziyetleri sindirebilmek için " OLGUNLUK" gerekiyor.
15 Ocak 2025 Çarşamba
Bilinç
Bilinç, bedenin hatta aklın ötesinde var olan bir gerçeklik. Algılarımızın, maddesel dünyanın üzerine çıkabildiğimizde bilinçle diyalog kurabiliyoruz. Kriz anında akıllı ve soğuk kanlı insanlar olaylara yukarıdan bakar ve sorunları çözer. Bu da bir yükseliştir. Tutsak düşülen labirentin üzerine yükselinir labirentin girintili çıkıntılı duvarlar, sapakları, koridorları kuş bakışı görülür haritası çıkarılır ve çıkışa gidilir. Bu kurtuluş hikayesinde refleks olarak akıl devreye girer. Maddesel dünyanın ilüzyonunu aşabilenler çıkışa varır. Peki size o labirentin aslında olmadığını söylesem. O çıkış haritasına hiç ihtiyacınız olmadığını söylesem. Labirent aslında algılarımızla beslediğimiz aklımızın içinde yaratılan bir ilüzyon. Soldan sağa siyah, gri ve beyaz üç bilardo topu düşünün. Ortadaki gri sağdaki beyaza göre karanlıktır ama sol baştaki siyaha göre aydınlıktır. Bi şey aynı anda iki farklı şey olamayacağına göre aslında o gri top muğlaktır yani gerçek değildir. Bu durumda evren de gerçek değildir dememiz gerekir. Evrenin muğlaklığını yani göreceliğini ortadan kaldıracak mutlak bir düzleme, kata ihtiyaç vardır.Gerçeklik bilgisi topların tüm renklerini bilen ve yaratan Tanrısal kattadır. Evren, hayat sadece mutlak olan Tanrısal katta gerçektir. Bedenimizin, maddenin ve aklımızın olduğu yerde değil. Aklımız göreceli algılarla beslenen mutlak olmayan fikirsel bir varlıktır. Aklımızın yani algımızında üzerine çıktığımızda o labirent ortadan kalkar. Bu hiçlik halidir ve hiçlik halinde ortadan kalkan labirentin koridorlarında saatler harcayıp, dolanmamıza gerek kalmadan çıkışa bir anda varabiliriz. Bilinç katı böyle bir şeydir.
14 Ocak 2025 Salı
Keşif
Barry Marshall Avusturalya'lı hekim. Barry Marshall Helicobacter pylori bakterisinin mide ülserine sebep olduğunu düşünüyordu ancak hiç kimse ona inanmıyordu. Teorisini insanlar üzerinde test etmesi illegal olduğu için kendini kobay yaptı ve bakteriyi kendisi içti ve birkaç gün içinde midesinde ülser gelişti. Onları antibiyotiklerle tedavi etti ve 2005 de Nobel Ödülünü kazandı.
Barry Marshall'ın hikayesi ilham verici. Tarih boyu yeni buluşlar dogmalarla çelişmiştir. Ve koltuk sahibi bilim çevreleri maalesef dogmaların en büyük savunucusu olmuş ve yeni keşiflerin önünü kesmiştir. Fikirleri kilisenin her şey dünyanın etrafında dönüyor dayatmasına karşı geldiği için 20 Eylül 1633 tarihinde İspanyol engizisyon mahkemesi tarafından yargılandı. " Her şeye rağmen dünya dönüyor! " dediği için mahkemeye çıkarılan Galileo, doğruyu söylediği için hapse atılmış ve işkence görmüştü. Keşifler sadece karanlıkta kalan bilgileri aydınlatma mücadelesi değil, çıkılan aydınlanma yürüyüşünde kararlı ve cesur adımlar atmaktan geçiyor.
13 Ocak 2025 Pazartesi
Gülmek Lazım
Çocuklar niye güzeldir? Çünkü yüzlerinde cennetten sızan bir ışığı taşırlar. O ışık gülümsemedir. Çocuklar güler. O tebessüm koca günün yorgunluğunu alır, akıldaki kuşkuları dağıtır, fırtınalı kalbinizi yatıştırır. Gülmek lazım kardeşim: onca kötülüğe rağmen içimizdeki iyiye dair inancımızı kutlamak için gülmek lazım. Kırık kalplere, ezilenlere umut vermek için gülmek lazım. Sürekli kötülük peşinde koşan ve kendi ateşine odun taşıyan şeytanın aptallığına gülmek lazım. Bazen de kötülerin karşısına dikilip, gözlerinin içine bakıp kocaman bir kahkaha atmak lazım. O kötülerin kin dolu yüreklerini sarsacak onları hasetlerinden çatır çatır çatlatıp bin parçaya bölecek bir kahkaha atmak lazım.
Karanlıkta gökteki yıldızlara,
Doğan güneşe,
Nisan'da tenimizi ıslatan yağmura,
Baharda açan çiçeklere,
Gülmek lazım...
Hayattaki zorluklara,
Bedenimizdeki kusurlara,
Fırından çıkan sıcak ekmeğe,
Zeytine peynire,
Sokaktaki kediye köpeğe,
Bir bardak çaya,
Martıların sesine
Gülmek lazım...
Kendini sevmek için gülmek lazım.
Kadere şükretmek için gülmek lazım.
Yaradana teşekkür etmek için gülmek lazım.
En umutsuz anda tünelin sonundaki ışığı görmek için gülmek lazım.
Hayatta düşüp düşüp yeniden ayağa kalkmak için gülmek lazım.
Bazende göz yaşlarının yolunu uzatmak için gülmek lazım.
Yaşamak için gülmek lazım...
12 Ocak 2025 Pazar
İclal
İclal ilk okula giden küçük sevimli bir kız çocuğuydu. Cumhuriyetin ilanı sonrası 1920 ler Türkiyesinde o devirler bir balıkçı köyü olan yüz yıl sonra dünyanın turizm merkezi olacak Bodrum'da yaşıyordu. Küçük kıza dikkatle baktığınızda yüzünde kendine has bir hüzün fark ederdiniz. Boynu büküktü çünkü babasını yeni kaybetmişti. Ablası ve annesiyle hayata tutunmaya çalışıyorlardı. Annesi evde dikiş dikerek çocuklarının rızkını kazanmaya çalışıyordu. Ama gerçekten çok fakirlerdi. Komşuların yardımıyla yaşıyorlardı. Birgün köyde bir haber duyuldu. Köye büyük şehirden bir Beyin geleceği söylendi. Başta muhtar olmak üzere tüm ahali meydanda bekleşmeye başladılar. Çocuklarda yerini almıştı. Güneş tam tepede öğlen sıcağı vardı. Ahali bir homurtu sesi duydu. Bakışlarını sesin geldiği yöne doğru çevirdiklerinde yoldaki tozları havalandıran kendilerine doğru homurduyarak gelen siyah bir cisim gördüler. Ne olduğunu tam olarak anlayamadılar. Bu bir at mıydı? Ama at böyle homurtular çıkarmazdı. Arabanın önüne koşulmuş öküzler miydi? Ama öküzler böyle hızlı koşmazdı. Sonunda siyah cisim geldi ve köyün meydanında durdu. Siyah parlak demirden gövdesi ve camları vardı. Çocuklar ilk defa böyle bir şey görmüştü. İclal koştu gitti ve biraz sonra kucağında bir saman yığınıyla geri döndü. Bu sırada siyah cismin içindeki fötr şapkalı beyaz keten takımlı Bey ve masallardaki prensesler gibi şık ve güzel olan eşi dışarı çıkmışlar muhtar ve ahaliyle konuşuyorlardı. İclal cismin önüne geldi ve elindeki samanlarla cismi beslemeye kalktı. Küçük kızın bu hareketi fötr şapkalı beyin dikkatini çekti. Kızın yanına geldi ve saçını okşayarak " Ne yapıyorsun küçüğüm? " dedi. İclal kendinden gayet emin bir şekilde " Uzak yoldan geldiniz, hayvanınız yorulmuştur, onu samanla besliyorum " dedi. Adam küçüğüm bu bir otomobil, o saman yemez ama merak etme biz onu besleriz " dedi. İclal bir geri adım attı. Adam cebinden bir şeker çıkardı ve kıza verdi. Kız o kadar mutlu oldu ki şekeri avucunun içine aldı ve sevinçle eve koşmaya başladı. Koştu, koştu şehirli amcanın verdiği şekeri annesine vermek istiyordu. Bunu kendisi yiyemezdi bunu ona ve ablasına kol kanat geren, bakan büyüten annesine verecekti. Nefes nefese kapıyı çaldı. Annesi kapıyı açtı. Küçük kız sevinçle " Annecim, annecim sana şeker denen bir şey getirdim, şehirli amca verdi " dedi. Kız avucunu açtığında elindeki şekerin eridiğini fark etti ve hüngür hüngür ağlamaya başladı.
Salih Onur Savaş
12/01/2025
11 Ocak 2025 Cumartesi
The Blacklist
Biliyorsunuz bu sayfada zaman zaman film eleştirileri yaparım. Ama bu sefer hayatımda ilk defa bir dizi hakkında yazacağım. Geçen Ağustos'da seyretmeye başladım ve bu Ocak'da bitti. Her gün 2 bölüm seyrede seyrede ilerledim. Ben öyle bir günde bir sezon izleyenlerden değilim. Kitaplarda olduğu gibi sinema da bir sanat ve sindire sindire gidilmeli bence. The Blacklist dizisinden bahsediyorum. Her sezonu 45 er dakikalık 22 bölümden oluşan 2013-2023 yılları arasında yayınlanmış polisiye-suç dizisi. 30 yıldır kanun güçlerinden kaçan ve bir hayalet gibi asla yakalanamayan FBI'ın yıllardır en çok arananlar listesinde yer alan Raymond Reddingdon adındaki uluslar arası bir suç baronu bir gün elini kolunu sallaya sallaya FBI merkezine gidiyor ve teslim oluyor. Muhbirlik yapma karşılığında dokunulmazlık kazanıyor ve FBI da Reddingdon için özel bir görev gücü oluşturuluyor. Ve Reddingdon FBI'a büronun haberdar dahi olmadığı suçluları ve vakaları teslim ediyor. Raymond Redingdon; zeki, kurnaz, gözü kara, acımasız ve esprili bir suçlu portresi çiziyor. Elinin uzanamayacağı yer yok. Raymond Reddingdon belki de televizyon tarihinin en karizmatik karakteri olmuş diyebilirim. Dizide ana hikayeyle gelişen yan hikayeler ve oyunculukların hepsi çok başarılı. Senaryo sizi her seferinde ters köşeye yatırmayı başarıyor. Siz yazı veya tura gelir diye bekliyorsunuz dik geliyor. İstihbarat, suç dünyası ve devletlerin karanlık yüzüne ilişkin harika bir dizi The Blacklist. Şiddetle tavsiye ediyorum. Bir izleyin bir daha bırakamayacaksınız.
10 Ocak 2025 Cuma
Boşluk
İnsanın içinde bir boşluk var. Acıya şifa verebilirsin, kiri temizleyebilirsin, kötüyü iyi edebilirsin ama o kendini noksan hissettiren boşluğa karşı çaresizsin. Bu acıdan da beter bir şey. Bu çatlayamamış tohumun, yürünmemiş yolun, gerçekleştirilememiş potansiyelin boşluğu. Onunla konuşamıyorsun çünkü suskun, ona düşman olamıyorsun çünkü yok, çünkü boş... Ayakkabının içine kaçmış bir taş gibi her adımını attığında seni tedirgin ediyor. İçin rahat değil çünkü hayatında bir şey noksan. Sevgili, gelmemiş başarı, kazanılmamış saygınlık yada boş banka hesabı değil bu dediğim. Yaradana karşı borcunu ödememekten bahsediyorum. Yıllardır görmezden geldiğin " iyi insan " olmaktan, başkaları için fedarkarlık yapmaktan, kendini amaca adamaktan ve yapmadığın ibadetlerden bahsediyorum. Sahi sana ne oldu? Çocukken en basit hayat bilgisi ödevini bile yapmadığında çocuk kalbin tedirgin olurdu. Hangi iş yeri mazaretsiz devamsızlık yapsan eninde sonunda seni kapının önüne koymaz? Peki ya yıllardır yaptığın ibadet devamsızlığına ne diyeceksin? Yaradanın huzurundan yıllardır kaçtığın için huzurda mısın şimdi? Boşluk... Yine o boşluk aklına geldi değil mi? Benden sana bir tavsiye arkadaşım. Bugünden itibaren olmadığın iyiyi ol, yola çık ve huzura ermek için huzurda ol. Bedenini nasıl yıkıyorsan, evini nasıl temiz tutuyorsan hergün huzurda ol. Huzurda ol ki Rab ruhuna tecelli etsin, Yaradanın nuru kalbine değsin ve bilincin de temizlensin...
9 Ocak 2025 Perşembe
İnsan bir göldür
Yukarısı aşağıya yansıdığında, bilgi bedene iniyor. Bilgi gökseldir, beden buna yaşam da diyebiliriz yerseldir. Üzerinde bulutlar gezen zirvesi karlı dağlar düşünün. Bu manzaranın dibinde bir göl olsun. O göl insandır. Eğer o göl çalkalanıyorsa tepesinde duran dağların ve bulutların yansımasını o gölün çalkantılı yüzeyinde net göremezsiniz. Gökteki manzara yani dağlar, bulutlar gölün suyu ancak durgunsa o gölün üzerinde net şekilde tecelli eder yani yansır. Göl saf olmalıdır. İnsanda saf olmalıdır. Buda insanın ruhunun arınmasıyla mümkündür. İnsan iyilik yapınca, başkasının kusurunu örtünce, kendini hesaba çekince, ibadet edince ve zikirle arınır. Ve o zaman Allah insanın ruhuna tecelli eder, dağlar bulutlar göle yansır. Tekrar eden günahlar, putlaştırılan dünyevi zevkler, uyuşmuş bir akıl ruhta yani gölün suyunda çalkantılara neden olur. Çalkantılı suda ise göksel bilgi doğru yansıyamaz. O su durgun olacak. O ruh saf olacak. Tecellinin şartı bu. İmtihan olan şu hayatta son nefesimize kadar o suyun saflığını bozmak isteyen olaylarla karşılaşacağız. Ruhumuzu her daim saf tutmak için iyilikten, dinginlikten, ibadetten ve zikirden vaz geçmeyeceğiz. Formül bu.
8 Ocak 2025 Çarşamba
Demi Moore
Geçenlerde Amerikalı aktris Demi Moore The Substance filmindeki performansıyla en iyi kadın oyuncu kategorisinde altın küre ödülünü kazandı. Bu 45 yıllık oyunculuk kariyerinde Demi Moore'un kazandığı ilk ödül. Teşekkür konuşmasında Moore: 30 yıl önce bir yapımcı bana, sen basit filmlerin oyuncususun, demişti. Yıllarca bu sözün etkisinde kaldım ve hiç bir ödül kazanamayacağıma inandım, dedi.
Çevremiz bizi hayallerimizden vaz geçirmek isteyen insanlarla dolu olabilir. " Yapamazsın, edemezsin, imkansız " sözcükleriyle özgüvenimiz kırılabilir. Ama biz hedefimizde kararlıysak ve sonucu alabilmek için ortaya ömrümüzü koymaya hazırsak tıpkı Demi Moore örneğinde olduğu gibi koskoca 45 yıllık kariyerin sonunda hayalini kurduğumuz ödüle kavuşabiliriz. Moore ödülü sadece " Doğru " senaryo projesiyle çalıştığı için almadı. Moore son filminde ki oyunculuğuna 45 yıllık bir kariyerin ve rol aldığı onlarca filmde edindiği tecrübeyi yansıtarak kazandı. O yüzden; Hayallerinin peşinden yola çıkanlara selam olsun.
7 Ocak 2025 Salı
Roboseksüel
Barda yalnız başına oturan genç alımlı bir kadının yanına flörtöz bir erkek yanaşır ve " Size içki ısmarlayabilir miyim belki sonra benim eve gideriz " der. Kadın " Kusura bakmayın ama ben bir roboseksüelim " der. Durumu anlayan erkek oradan uzaklaşır. Size çok da uzak olmayan bir gelecekte yaşanabilecek bir sahneyi anlattım. Gün geçtikçe robotlar daha da " insansı " hale geliyor. Hem fiziken hemde akıl olarak. Öyle birgün gelecek ki insanlar hayatlarını robotlarla paylaşmaya başlayacaklar. Aşkı, arkadaşlığı, sırdaşlığı... Kişiler kendilerine asla yalan söylemeyecek, kalp kırmayacak robot sevgilileri tercih edecekler. Bu tercihi yapan kişiler "Roboseksüel" olarak adlandırılacak. Dilimize yeni tabirler ve kelimeler eklenecek. Roboseksüel kişilerin mesela 8 yaşındaki bir çocuk formunda ve zekasında hep aynı yaşta kalan robot çocukları da olacak belki. Bu çocuklar insan annesinin ve robot babasının dijital izleri taratılarak ebeveynlerinin bir türevi olarak üretilicekler. Bir düşünsene sevgili okur: Yemek, giyecek, temizlik, hobi, doktor masrafı olmayan ve programı gereği asla sizi üzmeyen bir robot çocuk ve robot sevgiliden oluşan aile... Bu konu bana oldum olası ilginç gelmiştir. Öyleki 2017 yılında gelecekte geçen bir genç kız ile bir robotun aşkını anlatan roman yazmıştım. Şu günlerde romanın ingilizcesini Amazon'da e-book olarak yayınlama girişimim var. Eğer olursa sizi haberdar ederim. Roboseksüellik hakkında siz ne düşünüyorsunuz?
Toplar
Hani çocukken ödevimizi yapmadan okula ilk kez gittiğimizde yada anne babamıza ilk yalanı söylediğimizde içimizde bir sıkıntı oluşmuştu. Bu masumiyetimizin ilk kez kirlendiği zamandı. Her insanın karakterinin sivri köşeleri, girintileri çıkıntıları olan kendine has bir şekli vardır. Tıpkı dallarını göğe uzatmış yerinde sabit bir ağaç gibidir. Büyüyüp hayata atılınca insan tabiri yerindeyse kurtların, çakalların arasına karışır. İş dünyası dediğimiz bu yeni hayat insanın karakterini törpülemeye başlar. Ve insan ilkelerinden vaz geçerse giderek törpülenir törpülenir ve karakterini kaybeder. O dalları kökleri olan ağaç törpülenme sonucu ahşap bir topa dönüşür. Yerinde ilkelerinde sabit kalmak yerine kim nereye iterse oraya doğru yuvarlanır. Meyve verirken tekme yiyen bir cisme dönüşür. İş adamları, gazeteciler ve politikacılar... Çoğu bahsettiğim kendisini tepen kişinin gönderdiği yöne doğru yuvarlanan karakteri, ilkeleri törpülenmiş bu " top " sınıfına giriyor. Buna engel olmanın reçetesini Aristo çok eskiden şöyle açıklamış: " İradene hakim, vicdanına esir ol "
5 Ocak 2025 Pazar
Fırtınalar
İnsanoğlu düzene aşıktır. Hayatına yeni parametreler girince insan bocalar. Yeni bir işe, yeni bir çevreye girince bir alışma süreci yaşar. Bu alışma süreci çoğu insana korkutucu gelir. Çünkü hayatta meydana gelen kaos insanı konfor alanının dışına sürükler. Konforunu yitiren insanda tedirginlik ortaya çıkar. Çünkü insanlar kozalarını rutinleriyle oluştururlar. Alışkın olduğu arkadaş grubu, her ay kazanacağı parayı bilmesi, her ay ödeyeceği borcu bilmesi, iş yaşamında rutin problemlerle karşılaşması gibi. İnsan belirsizliğe adım atmak istemez. Yolunda hep bir ışık ister. Bu biraz da cesaretle ilgilidir. O yüzden kaostan korkmayan milyonda birlik dilimdeki insanlar sanat, spor ve politika vasıtasıyla güvenli alanından çıkamayan milyonlarca diğer insana kanaat önderliği yaparlar. Bazıları havanın hiç bozmadığı, hiç fırtınanın kopmadığı güllük gülistanlık yerlerde yaşamayı seçerken, bazıları ise fırtınaların koptuğu tehlikeli görünen patikalarda yol alırlar. Çünkü o cesur insanlar Paulo Coelho'nun dediği gibi: Bütün fırtınaların hayatınızı bozmak için gelmediğinin, bazı fırtınaların yolunuzu açmak için olduğunun farkındadırlar.
4 Ocak 2025 Cumartesi
Atari Jetonu
İki arkadaş kayalıkların üzerine oturmuş denizi seyrediyorlardı. İçlerinden biri " Şu hayatta sadece bir kere yaşıyoruz " dedi. Öbürü " Yanlış. Sadece bir kere ölüyoruz. Oysa hergün yaşıyoruz " dedi. Eğer Gazze'de bombalanan mahallelerde ölen bir çocuk değilseniz insan ortalama 70 yıl kadar yaşıyor. Bu 25.550 gün yapıyor. Yazının başında kayalıkta oturan ve arkadaşına itiraz eden delikanlıya göre: 25.550 hayat demek. Bu bir atari oyununda sonsuz cana tekabül ediyor. Çocukken harçlıkları alınca atari salonuna koşar cebimizi jetonlarla doldurur, oyunda öldükçe atariye yeni bir jeton atar oyuna devam ederdik. Tanrı bize hergün uyanıp yeni bir hayata başlama şansını vermiş. Yeni şeyler keşfedebilir, yeni hobiler edinebilir, yeni arkadaşlıklar kurabilir, yeni aşklar yaşayabiliriz. Hayat kısa o yüzden dolu dolu yaşa diye bir söz var. Hayır aslında öyle değil. Hayat herşeyi yaşayabilmek için çok uzun. Hayat A noktasından B noktasına gitmek. Ömrün sonuna gelince haritayı zoom out yapıyorsun ve yaşadığın şehir, ülke, dünya ve A noktasından B noktasına yaptığın yolculuk yani ömrün kısacık gözüküyor. Bu bir ilüzyon. Ömür yolculuğunda yaptığın o yürüyüş ve attığın her adım çok özel. Sen de özelsin. Senden bir tane var. Senin gibi hisseden, senin gibi düşünen, senin gibi yaşayan sadece bir kişi var. O da sensin ve özelsin. Değerinin farkında ol ve bugünden itibaren hayallerini yaşamaya başla.
3 Ocak 2025 Cuma
Russle Crow
Hollywood aktörü Russle Crow bir röportajında şunları diyor: Yüzüklerin Efendisi serisi çekileceği zaman kendisine filmin global box office 'inden %10 teklif edilmiş. O zamanlar Gladyatör filmi yeni çekilmişti ve dünyadaki her yapımcı Gladyatör filminin yıldızı Russel Crow'u kendi filminde görmek istiyordu. Crow Yüzüklerin Efendisi serisinin yönetmeni Peter Jackson ile bir telefon görüşmesi yapmış. Ve Crow Jackson'ın aklında Aragorn karakteri için başka bir ismin olduğunu " Hissetmiş " Rolü o yüzden kabul etmemiş ve dünya genelinde 1 milyar dolar hasılat yapan filmin yüzde onundan alacağı 100 milyon dolarlık kazançtan da olmuş. Crow durumu şöyle açıklıyor: Bence bir yönetmen istediği oyuncularla çalışmalı. Yapımcıların yönetmenlere oyuncular konusunda emrivaki yapmasını kabul etmiyorum diyor. Bu hikayeden aslında ders alınacak çok şey var sevgili okur. Crow Gladyatör'den sonra Yüzüklerin Efendisi serisinde oynayarak ününe ün parasına para katabilirdi. Ama o sırf stüdyo kendisini öneriyor diye filmin yönetmenine emrivaki yapmak istememiş ve 100 milyon dolar kazancı reddetmiş. Gündeme gelebilmek için kameralar önünde türlü tiyatrolar çeviren ünlüler yada lobi oluşturup her yeni dizi projesinin kadrosunda yer alan oyuncular var bu ülkede. Bırakın 100 milyon doları üç kuruş kazanç için yeni doğan bebekleri öldüren hastane çeteleri var. Kendi mesleğimden biliyorum bir daireye kalorifer tesisatı yapmak için esnaf komşusunu kötüleyen kişiler var bu ülkede. E boşuna Russel Crow olunmuyor. Ondan dünyada 1 tane var.