Ölümden korkuyoruz. Hikayemizin birgün bitmesinden ve sokağımızda atların uğursuz nal seslerinin duyulup o siyah faytonun kapımızın önüne gelmesinden. Sonra faytoncunun kolumuza girip bizi faytonun içine koyup belirsizliğe götürmesinden...Belirsizlik bizi korkutuyor. Çünkü modern insan tam bir kontrol bağımlısı. Eşini, çocuğunu kontrol ediyor, komşusunu arkadaşını kontrol ediyor, yetmiyor en son kendini kontrol ediyor, üzüntüsünü öfkesini kontrol ediyor, sevincini kahkahasını kontrol ediyor yani duygularını kontrol ediyor farkında değil ama bu kontrol takıntısı özgür bir kuş olup uçması gereken ruhunu kafese kapatmasına neden oluyor. Yahu biz GBT kontrolü yapan polis miyiz ki her şeyi her an kontrol etmek istiyoruz? Unuttuğumuz şey şu: duygular kontrol altında tutulmak için değil yaşanmak için vardır. İnsan yeri geldiğinde hüznünü de yaşamalı, neşesini de yaşamalı. Bunlar saklanacak şeyler değil paylaşılacak şeylerdir. Herkes başka birinin sevdiğidir. Bir başkası o kişide adanacak, koruyup kollayacak, sevilecek bir şeyi bulmuştur. Aşkı bulmuştur. O yüzden hayatta karşılaştığımız her insan aslında aşk makamındadır. Her insan bir başkasının sevdiği yani aşkıdır. O yüzden karşılaştığımız her insan sevgiyi hakeder. O yüzden sevelim sevgili okur. Duygularını sürekli kontrol eden ve saf haliyle duygularını yaşayamayan insanın gerçek anlamda diri olduğundan söz edebilir miyiz? Osho ne güzel demiş: Gerçek soru ölümden sonra hayat olup olmadığı değil, ölümden önce sen gerçekten hayatta mısın?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder