Şu hayatımız bir bilgi yarışması gibi. Yarışma doğumumuzla başlıyor son nefesimize kadar sürüyor. Hatırlamamız gereken cevaplar var. Bir tür kendimizi bulma oyunu oynuyoruz. Dünya bir stüdyo karşımızda bize bazen kolay bazen kazık soruları soran ketum bir hayat, cevapları hatırlamaya çalışıyoruz. Cevaplar ruhumuzda saklı lakin bize bedenimizle ve algılarımızla verilen yaşam toprak gibi üstünü örtmüş. Haz duymaya düşkünlüğümüz derinlerdeki cevapların üstünü örten bir tuzak. Hazzımızı besledikçe üzerine toprak boca ediyoruz ve cevaplardan uzaklaşıyoruz. İçimizdeki o bilgi mutlak bir bilgi. Ve onu görecelik yaratan algılarımızla değil algılarımızın ötesine geçerek kavrayabiliriz. Çoklukta değil, yoklukta bulabiliriz. Tıpkı güneşin yokluğundaki gecede gökyüzündeki yıldızları fark edebilmemiz gibi. Platon: " Ruh öğrenmez, hatırlar " demiş. Etrafımızda cereyan eden olaylar, insanlar, tabiat, fizik yasaları aslında ruhumuzun bir gölgesi. Biz o gölgeden ilham alarak evrenin mekaniğini, hayatın amacını öğrenmeye çalışıyoruz. Sınırlı bedenimiz ve izafi algılarımızla uzayıp kısalan şekil değiştiren hakikatin göreceli gölgeleriyle oyun oynuyoruz. Ama Platon'un dediği gibi ruhumuz gerçekten " Hatırlayınca " bakış açımızı değiştirip duvara yansıyan iki boyutlu siyah karaltıyı yaratan üç boyutlu renkli hakikati görüyoruz. Bu hakikat algılarımız ötesinde bir varoluş oluyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder