Bembeyaz bir masa örtüsünün üzerindeki küçücük lekeye takılırız, koca bir duvardaki küçücük çatlağa, 24 dört saat yaşadığımız koca bir günde bir yabancıdan işittiğimiz 3 saniyelik nahoş bir söze kafayı takarız. İnsan olarak kusurları abartmayı severiz. Sinek kadar olan bir kusuru abartır kocaman bir uçağa çeviririz. Kusur kandaki alyuvar hücreleri gibidir. Kanda bulunan alyuvar hücreleri dokulara oksijen taşır. İşte kusurlar hayatımızı besleyen alyuvar hücreleri gibidir. Kusurların bagajına " şükür " yüklersek maneviyatımızı olumlu anlamda besler onu yükseltiriz. Kusurların bagajına " memnuniyetsizlik " veya " isyan " yüklersek o zaman yavaş yavaş ruhumuzu zehirler kendimizi hasta ederiz. Bu konuda Mevlana ne güzel demiş: " Gülün dikeni var diye üzüleceğine dikenin gülü var diye sevin " Şu hayatta her şeyin layık olduğu bir yer var. Bir inşaat makinası olan o sarı renkli kepçeye yolda yavaş gidiyor diye kızamazsınız. Onu spor arabaların arasına koyup pistte yarış yapmasını bekleyemezsiniz. Kepçe hızlı bir araç olmadığı için kusurlu değildir. O kepçeyi inşaata koyarsanız o görevini yapar. Kusursuz hayat kusursuz insan yok. Pozitif olmalı hayatı kusurlarıyla sevmeliyiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder