31 Ağustos 2024 Cumartesi

Sorular

 Sorulardan korkar mıyız? Özellikle cevabını bildiğimiz ama kendimize itiraf edemediğimiz sorulardan. Eğer bir yanlıştaysak acaba doğru mu yapıyorum sorusundan, eğer yetersizsek ama bir yola koyulmuşsak başarabilecek miyim sorusundan, yada seviliyor muyum yada seviyor muyum sorusundan. Yaşamak karanlıkta bir otomobille yolculuk etmeye benzer. Sorduğumuz sorular ile arabanın farlarını açarız ve önümüzü aydınlatırız. Bu soruların cevapları ise aslında trafikteki yön tabelaları gibidir. Bize gitmek istemediğimiz yolları yada çıkmaz sokakları gösterir. Farları açıp cevapları bulduktan sonra bize düşen direksiyonu kırıp gitmek istediğimiz yöne sapmaktır.


Birde cevabını bilmediğimiz sorular vardır. Hayatta kimler karşıma çıkacak, bir işe girişiyorum ama sonu ne olacak yada akıbetim ne olacak gibi sorular. Kaderi asla bilemeyiz ama çabada olup Allah'a tevekkül edebiliriz. Geleceğin belirsizlik bulutuna takılıpta bugünün güneşinden kendimizi mahrum etmemeliyiz. Geleceğin gizemi gökteki gri yağmur bulutu gibitir ve unutmayalım ki yaşamın devam etmesi için yağmurada ihtiyacımız vardır. Zaten her şeyi bilsek hayatın ne zevki kalırdı? Hayatın tadı biraz da gizeminde.

Son olarak soru sormak ilerlemenin şartıdır. Eğer soru soran beyinler olmasaydı modern çağa erişebilir miydik, günümüzde kullandığımız teknolojiye kavuşabilir miydik? Bir dükkan var ve dükkanda tezgahın arkasında oturan ihtiyar tonton bir esnaf amca var. Biz soru sorarak o esnaf amcayla alışveriş yapıyoruz. Tonton amcanın tezgahında bilgi var. Her çeşit bilgi. Ve ödeme olarak sadece iyi sorulmuş soruları kabul ediyor. Elde edeceğimiz bilginin güzelliği ve kalitesi doğru soruyu sormamızdan geçiyor. Bunun içinde birikim ve iyi bir muhakeme yeteneği gerekiyor.

30 Ağustos 2024 Cuma

30 Ağustos

 Emperyalizm maşa kullanmaya meraklıdır. Elini yakmak istemez ama dünyanın yanmasını viskisini yudumlarken keyifle izler. 100 yıl önce Yunanistan Batının taşeronuydu, bugün pkk ve Fetö taşeronluk yapıyor. Yarın kimin taşeronluk yapacağı bilinmez. En acısı ne biliyor musun sevgili okur? Bu halkın yüzde ellisi; Büyük Ortadoğu Projesinin yani BOP'un ( BOP: ABD tarafından yürütülen ülkelerde yönetimleri değiştirip kendine yakın yönetimler getirerek ortadoğuyu yeniden şekillendirme projesi ) eş başkanıyım diye  mikrofonlara böğürenleri, ordumuza kumpas kuran CIA güdümündeki FETÖ ile birlikte iş tutanları, özelleştirme adı altında milli kurumlarımızı yabancılara peşkeş çekenleri, Şam'da cuma namazı kılarız derken 13 milyon mülteciyi kucağında bulanları alnı secdeye değiyor diye halen baş üstünde tutuyor ve onlarında aslında Atatürk'ün gençliğe hitabesinde bahsettiği gibi dahili bedhah yani başka bir çeşit taşeron olduğunu görmüyor. Bugün 30 Ağustos Zafer Bayramı. Kutlu olsun. Atatürk önderliğindeki kurtuluş savaşı kazanılmasıydı Türkler iç Anadolu'da küçük bir toprak parçasına hapsedilecekti. Tıpkı Bugün Filistinlilerin Gazze şeridine hapsolduğu gibi. Sizi temin ederim düşman bununla da yetinmeyecekti ve kökümüzü Anadolu'dan kazıyacaktı. Ona dinsiz dediler ama bugün Antalya'da, İzmir'de, Edirne'de, Kars'da, Trabzon'da ve İstanbul'da camilerde okunan ezanın onun sayesinde olduğunu unuttular. El üstünde tuttukları tımarhanelik fesli Kadir " Keşke Yunan galip gelseydi " dedi ama Yunan'ın kadınlarımızın ırzına geçtiğini, bebeleri emziremesin diye anaların meme başlarını kestiğini, köy halkını camilere kilitleyip ateşe verdiklerini, Kuranıkerim sayfalarıyla hacetlerini giderdikten sonra mabatlarını sildiklerini unuttular. Saraydaki zat kendi halkına çapulcu, çürük, sürtük diyor. Ama üzülme sevgili okur. Atamız bize aziz Türk Milleti diyor. O bize yeter. Bugün cuma namazı hutbesinde Atatürk'ün adını yine anmayacaklarından adım gibi eminim. Çünkü iktidarın ve onun güddüğü diyanetin Atatürk alerjisi bi türlü bitmedi. Ama Atamızı asla kalbimizden sökemezler. Bugünler de geçecek. Tekrardan 30 Ağustosunuz kutlu olsun.

29 Ağustos 2024 Perşembe

Ruh Banyosu 2

 Geçen yazıda evrende renkler olduğu gibi insanın iç aleminde yani özünde de renkler ( manalar ) bulunduğunu ancak bunların bedenimizin karanlığında kaldığını söylemiştim. İçimizdeki renkleri görebilmek için tıpkı dünyada olduğu gibi bir ışığa ihtiyacımız olduğunu özümüzdeki manaları açığa çıkarmak için Tanrı'nın nuruna ihtiyacımız olduğundan bahsetmiştim. Ruhumuza ışık tutarak ruh banyosu yapacağımızı ve mutsuzluklarımızın ardında yatan ruhumuza yapışmış parazitleri fark edeceğimizi söylemiştim.


Peki nedir bu parazitler? Geçmişte yaptığımız bir hata ve başkalarına isteyerek veya istemeyerek verdiğimiz zarar olabilir. Elimizde olmadan yaptığımız bir hata ise yaşadığımız suçluluk psikolojinden kurtulmalı kendimizi hapsettiğimiz kurban rolünden çıkarmalıyız. Kendimizi affetmeliyiz. Bilerek yaptığımız bir kötülükse hatamızı kabul edip tövbe etmeliyiz ve zararımızın dokunduğu kişiye gidip helalleşmeliyiz.

Bir diğer parazit türü kıskançlıktır. Bu o kadar sinsidirki bir başkasının hayatına gizliden gizliye özeniriz ve o şartlara sahip olmadığımız için gizli bir mutsuzluk yaşarız. Bu tıpkı toprak altına gömülmüş gizli bir mayın gibidir. Öfke gibi patlayınca farkederiz ama ruh banyosu yapmamışsak nedenini asla bilemeyiz. Peki çözümü ne? Çözüm şükür. Çünkü biz şükredince halimizden memnun olduğumuzu kalbimizde Tanrı'ya beyan ediyoruz. Unutmamalıyızki bizim şikayet ettiğimiz hayatımız bir başkasının rüyası olabilir.

Bir başka parazit bize zararı dokunmuş olayları veya kişilere karşı duyduğumuz öfke. Hayat karşımıza türlü türlü insanlar ve olaylar çıkartıyor. Bazen haksızlığa uğruyoruz. Bize her zararı dokunan için duyduğumuz her bir öfke için sırtımızda taşıdığımız çuvala bir taş atıyoruz. 100 tane haksızlık, çuvalda 100 taş... Hayatla helalleşemedikçe her geçen gün sırtımızdaki yük artıyor. Bunun en güzel yolu affetmekte. Belki zor ama affedelim sevgili okur.

Son tip parazite geldik. O da kaygı. Gelecek bizi kaygılandırır. Eğer müsade edersek zihnimiz korku filmi çekmeye bayılır. Bunun için tedbirimizi almalı, kadere güvenmeli ve Allah'a tevekkül etmeliyiz.

27 Ağustos 2024 Salı

Ruh Banyosu

 Ayna olmadan kendimizi görebilir miyiz? Gece olmadan gündüzün, aç olmadan tokluğun, musibet olmadan huzurun, yalnızlık olmadan çokluğun anlamını bilebilir miydik? " Yokluk " varlığın aynasıdır. Varlığı yoklukta görebiliriz. Dünyevi arzularımızdan, duygularımızdan yani nefsimizden arındığımız zaman kendimizi görebiliriz. " Bir ben var benden içeride " ki beni görmekten bahsediyorum. Yıllardır ruhumuza parazit gibi yapışmış biz farkında olmadan bizi hasta edenden bahsediyorum. En mutlu anında bile tebessümündeki burukluktan, bi türlü silemediğin geçmişinin pişmanlığından, gelecek kaygından bahsediyorum. Kalbinde büyümüş her çarptığında canını acıtan dikenden bahsediyorum. Yaz olmasına rağmen güneşini perdeleyen buluttan bahsediyorum. Peki bunu nasıl yapacağız? Kirlerden arınmak için temizlenip tazelenmek için banyo yaparız. Banyodan sonra mis gibi kokar ferahlarız. Bedenimizin olduğu gibi ruhumuzunda banyoya ihtiyacı vardır. Ben buna ruh banyosu diyorum. Yıkanmak için nasıl üstümüzden elbiselerimizi çıkartıyorsak ruh banyosu için de soyunmalıyız. Aklımızı algılarımızın oluşturduğu dünyevi kalıplardan arındırmalıyız. Nefsimizi, arzularımızı bi kenara koymalıyız. İşte o zaman Tanrı'nın nuruyla yıkanacağız ve ruhumuza yıllar önce bir parazit gibi yapışmış mutsuzluğumuzun, kaygılarımızın nedeni olan karanlıkların farkına varacağız. Bu birinci adım. Sonra onları ruh banyosunda temizleyeceğiz. O da başka bir yazının konusu olsun. İyi günler sevgili okur.

26 Ağustos 2024 Pazartesi

Renkler

 Evren renklerden oluşmuştur. Biz bu renkleri ışık olmadan göremeyiz. Karanlıkta o renklerin üzerine gölgeler örtülür. İnsanın özüde renklerden yani manalardan oluşmuştur. Yeşil cömertlik, mavi sevgi, kırmızı adalet gibi... Özümüzdeki bu renkleri görebilmek için yine ışığa yani harici bir nura ihtiyacımız vardır. Özümüzdeki manaları keşfedebilmek için Tanrı'nın nuruna ihtiyacımız vardır. Bu nura yola koyularak yani İslamla ahlaklanarak, iyi insanlarla hemhal olarak sahip olabiliriz. Allah dünyaya, 7 kat semaya sığmamıştır ama kulunun kalbine sığmıştır. Kibrimizden, egomuzdan, nefsimizden oluşan cüssemizi terk ettiğimizde kendi kalbimize girebiliriz ve renklerimizi görebiliriz.


Mevlana: Şaşı olma. Şaşılar biri iki görür. Sen surete taparsan iki görürsün. Suretten kurtulana göre ise birdir der. Suret nedir? Dünyevi zevkler, mal mülk, duyu organlarımızla cismi alemin hapishanesine kendimizi hapsetmektir. Gözümüzle değil kalbimizle görmeye başladığımızda, kulağımızla değil kalbimizle işittiğimizde cismi değil manayı fark ettiğimizde putlarımızı kıracağız ve sözle değil kalbimizle la ilahe illallah ( Allah tekdir ) diyeceğiz.

Kadere iman etmeyi uzun süre önce terk ettik. Balya balya para, gayrimenkul tapusu, hisse senedi istifleyip " Geleceğimi bunlar garanti ediyor " diyoruz. Sevginin yerine 24 saatlik ilişkilerden one night stand lerden elde ettiğimiz tensel arzuları ve şehveti koyduk. Birde boş işlere koyulduk. Zihnimizi kendi icadımız olan sosyal medyadaki saçmalıklarla doldurduk. Gidişat iyi değil ama son nefese kadar kötüyü iyi yapma gücümüz var. Bugün kalan hayatının ilk günü ve değişime başlamaya ne dersin sevgili okur?

24 Ağustos 2024 Cumartesi

Gül

 Mevlana:Alelade otlar iki ay içinde yetişir. Fakat kırmızı gül ancak bir yılda yetişir gül verir. demiş. Çocuklarımızı düşünelim. Küçüklerken ne kadar savunmasızlar, basit bir istekleri olmayınca ağlayacak kadar hassaslar, saflar, temizler ve hayatın ciddiyetini kavrayamayacak kadar çocuklar. Biz büyüklere muhtaçlar. Çocuklar düşe kalka büyüyorlar büyüyüşleri biz büyüklere tatlı bir dert. Ben baba değilim ama kıyısından köşesinden kendi yeğenimden şahit oluyorum bu duruma. Onları bir çiçeği sular gibi sulamalıyız. Sevgiyle, ahlak kurallarıyla sulamalıyız. Sonunda güle dönüştüklerine şahit olacağız. Bu her konuda geçerli. Okula giden yada kariyerine yeni başlamış gençler. Güzel şeyler vakit alır. Hop diye bi günde olmaz. Siz hayattan ne istediğinizi biliyorsanız, adımlarınızı patikanızı ona göre planlayın ve çabada olun. Kolay bir yolculuk yok. Başlarda karanlık ve yalnızlık olabilir. Tohumda başlarda yalnızdır ama sonunda toprağı delip çıkar ve tabiata kavuşur. Gül gibi olmaya gayret gösterin. Karakteriniz güzel koksun, davranışınız güle bakanlara zevk olsun. Karşımıza çıkan her olay bir öğretmen ve sizde sahip olacağınız olumlu taraflarınızla bir başkasının öğretmeni olun.

23 Ağustos 2024 Cuma

Aile



İnsanın ailesi herşeyi. Aile gelişen evrilen, bazen eksilen bazen çoğalan organik birşey. Geçtiğimiz salı yengem "Onur biz Yalova'ya geliyoruz " diye mesaj atınca " Oleeey be! " diye yerimden sıçradım. Abimler İstanbul'da yaşıyor ve yazları fırsat buldukça Yalovaya geliyorlar. Kışın yaşadığım merkezdeki evin haricinde bir de dededen kalma site içersinde ufak bir yazlık dairemiz var. Annem alzheimer olup İstanbul'daki bakım evine gittiğinden beri ben yalnızken Yalova'daki yazlık dairemize adım atamıyorum. Annemle geçirdiğimiz güzel yazlar aklıma geliyor ve evin duvarları üstüme üstüme geliyor. Dedim ya aile bazen eksilen bazen çoğalan organik bir şey. Annem ve babam hayatımdan eksildi ama yengem ve yeğenim ailemizin yeni üyesi oldular. Abimlerle yazlıkta buluştuk. Gündüzleri havuz, plaj keyfi yaptık. Yengemin yani Burcu'nun hazırladığı enfes yemekleri yedik evimizin balkonunda. Geçen gün Çınarcıktaki Mavish Beach'e gittik. Çınarcık Yalovaya 20 km mesafede. Uzun yıllardır Çınarcık'a gitmemiştim. Denizinin güzelliğini unutmuşum. Marmara'da böylesine berrak, pırıl pırıl, temiz bir deniz bulmak mucize. Mavish Beach'de Bol bol yüzdük, güneşlendik ben arada kitap okudum. Asıl aksiyon akşam 18 den sonra başladı. Mavish Beach'in içinde muhteşem ses düzeni, animasyonların döndüğü dev ekranların olduğu bir disko var. Diskoya gittik ve kendimizden geçtik. Sadece biz değil herkes çılgınca dans ediyordu. Derken köpük partisi başladı. Tavandan akıtılan köpük sonrası pist köpük denizine döndü. Resman beyaz bir rüyaydı. Yeğenim Selin buna bayıldı. Köpüklerin içindede müzikle çılgınca dans ettik. Kurtlarımızı resmen döktük. Dün abim, yengem ve yeğenimle beraber hayatımın en güzel günlerinden birini yaşadım. İyiki böyle mükemmel bir ailem var. Allah'a çok şükür. Fotolarda: dans eden Onur'u, Onur ve Yeğeni Selin'i ve son olarak Yengem, yeğenim ve beni görüyorsunuz.


 

22 Ağustos 2024 Perşembe

Aslan ile Tavşan

 Bir ormanda hayvanlar huzur içinde yaşarmış. Ceylanlar, geyikler, zürafalar, koyunlar, tavşanlar. Birgün ormana bir aslan gelmiş. Aslan vahşi ve zalimmiş. Pek güçlüymüş. Ormanın kralı boşuna dememişler. Bu aslan bizim huzur içinde yaşayan hayvanları tek tek avlamaya başlamış. Öyle bir an gelmiş ki hayvanlar aslanın korkusundan ormanda adım atamaz hale gelmişler. Hayvanların aklına bir çözüm gelmiş. Aslana bir temsilci göndermişler. Temsilci aslanın huzuruna çıkmış ve " Ey ormanların kralı. Biz ormanın sakinleri olarak bir karar aldık. Artık senin ava çıkıpta yorulmana gerek kalmayacak. Biz hergün aramızdan bir hayvanı sana adak olarak sunacağız. O hayvan kendi rızasıyla sana gelecek ve sen onu yiyeceksin" demiş. Aslan bu teklifi kabul etmiş. Hayvanlar hergün aralarında kura çekiyor ve kurada çıkan bahtsız hayvan aslanın huzuruna gidiyormuş ama orman halkı artık aslan avlanmadığı için ormanda huzurla dolaşıyormuş. Bi gün kura tavşana çıkmış. Tavşan aslanın huzuruna gitmiş. Aslan sinirliymiş. " Bre gafil niçin geç geldin be ormanlar kralını beklettin? " diye tavşanı azarlamış.Tavşan " Sormayın ulu kralım. Ben sizin huzurunuza gelirken az ötede başka bir aslana denk geldim. Sizi kastederek ' Diğer aslan ve tüm ormana söyleyin buranın yeni kralı artık benim ' dedi" Bunu duyan aslan sinirlenmiş ve " Nerde o kahpe? Bana yerini göster gidip onu perişan edeyim " demiş. Tavşan ve aslan yola koyulmuşlar. Bir kuyunun başına gelmişler. Tavşan korkuyla " Aslan o kuyunun içinde" demiş. Aslan kuyuya gitmiş ve içine bakmış. Orada kendisine bakan bir aslan görmüş. Ona saldırmak için kuyunun içine atlamış ve kuyuda tutsak olmuş. Aslında kuyuda aslan maslan yokmuş. Aslan kuyunun içindeki sudan yansıyan kendinin aksini görmüş. Bu tavşanın aslana oyunuymuş. O zamandan sonra orman halkı rahat etmiş ve mutlu bir şekilde ormanlarında yaşamış.

Velhasıl kelam düşmanın ne kadar yaman olursa olsun yaradan sana akıl vermiş. Doğru plan ve taktikle alt edilmeyecek düşman yoktur.
Not:Bu hikaye Mevlana'nın Mesnevi'sinden.

21 Ağustos 2024 Çarşamba

Hediye

 Beklemediğiniz bir anda eşinizden, dostunuzdan küçük fiyonklu bir paket alırsınız. Bu bir hediyedir. Çok mutlu olursunuz. Arkadaşınızın size verdiği hediyenin maddi değeri gerçekten önemli değildir. Mühim olan sizi önemsemiş olmasıdır. Peygamber efendimiz bile " Hediyeleşin ki aranızda sevgi artsın " demiştir. Hediye illa kırmızı fiyonklu bir pakette verilen şey değildir. Eşinize duyguğunuz aşk da bir hediyedir. Evladınıza gösterdiğiniz sevgi ve şevkat de bir hediyedir. Sokakta tanımadığınız bir kişiye verdiğiniz selam ve gösterdiğiniz tebessüm de bir hediyedir. Yazın sıcakta sokaktaki canların önüne koyduğunuz bir kap su da bir hediyedir. Her şeyden önemlisi sahip olduğunuz hayat, aldığınız nefes, gördüğünüz ağaç, işittiğiniz kuş, tattığınız ekmek de size yaradandan en büyük hediyedir. Noel Baba'yı bir masal olarak görmeyin. O aslında insanlara önemli bir mesaj veren bir metafordur. Çocuklara, büyüklere hediyeleşmenin önemini anlatır. Geçen hafta telefonum çaldı ve çok sevdiğim bir abim " Onur köprüye gel " dedi. Gittim. Gittiğimde o abim elinde bir poşetle beni bekliyordu. Poşeti gösterdi ve " Bunlar sana " dedi. Poşetin içinde birbirinden farklı konularda 6 tane kitap vardı. O abim kitapları sevdiğim için bana kitaplar hediye etmişti. Çok mutlu oldum. En son siz ne zaman birinden hediye aldınız? Hazır hediyeden bahsetmişken size şiir kitabımı hediye edeyim sevgili okur. Yoruma mail adresinizi yazarsanız size içinde 200 tane şiirimin olduğu kitabı word dosyası olarak göndereceğim. Mutlu ve hediyeli günler diliyorum.

20 Ağustos 2024 Salı

Aşk

 Aşk... Bu evrenin sırrıdır aşk. Dünya güneşe aşık etrafında pervane olmuş, yıldızlar geceye aşık çok uzaklardan sevdalarını ışıyorlar, çiçekler bahara aşık rengarenk açıyorlar ve Adem ile Havva'nın torunları birbirine aşık...  Aşk insanın ayağını yerden keser. Şanslıysanız doğru kişiyle bir ömür sürer. Aşk ruhları sevgiyle besler. İnsana iki göz, iki kulak, üreme organınında bile iki yumurtalık olarak verilmiştir. Her şey çifttir bir tek kalbi tektir. O tek olan kalbi sevdiğini bulunca çift yapsın diye... Biz bu dünyaya tamamlanmak için gelmişiz. Mutluluğun formülü sevgide. Sevmekte ve sevilmekte. Günümüz ne kadar kötü geçerse geçsin akşam eşimiz kapıyı açınca her şeyi unutuyoruz ve sevgi alemine giriyoruz. Bu sevgi alemi; yemek içmek, uyumak, ibadet etmek kadar gerekli bir insan için. Aşk rakamlardan biri olsa ben sıfırdır derdim. Çünkü aşk; mutsuzluğu, hüznü, kaygıyı, öfkeyi sıfırlar. Bu saydığım kötü halleri aşkla yani sıfırla çarptığımız zaman hepsini yutar. Aşkı mutluğun, umudun, huzurun, neşenin, sevginin yanına koyduğumuzda ise 1 in yanına eklenen sıfırlar gibi onları katlayarak arttırır. Bir de ilahi aşk vardır. Allah'a olan aşk. Onunda rakamı ilginçtirki sıfırdır. İnsan ilahi aşka erince sıfır olur, erir yok olur. Varlığı yoklukta bulur. Bu dünyayı aşk kurtaracak. Hepinize AŞK dolu günler diliyorum. Sevgiler..

19 Ağustos 2024 Pazartesi

Eylül

 Mehmet Rauf'un Eylül romanı 1900 senesinde yayımlanmış. Türk edebiyatının psikolojik romanlarının ilk başarılı örneklerinden. Bir yasak aşkı anlatıyor. Suat-Süreyya karı koca ve Necip onların en yakın arkadaşları olarak yer alıyor. Romanın arka planında eski İstanbul'dan, boğazdan, İstanbul'un köylerinden bahsediliyor. Klasik romanlarda hikayenin akışının arasına karakterlerin psikolojik tahlilleri serpiştirilir. Ama bu romanda kahramanların zihin dünyalarına, psikolojilerine ve duygularına alışıla gelmişin üzerinde bir sıklıkta yer verilmiş. Necip'in yakın arkadaşı Süreyya'nın karısı Suat'a yavaş yavaş aşık oluşuna, Bir müddet sonra Suat'ın da aynı duygulara kapılmasına ama bu aşklarını itiraf etmeden, dile getirmeden kendi kalplerinde saklamaları ve birbirlerine manalı bakışlarıyla dile getirmelerine şahit oluyoruz. Suat'ın evliliğinin bu yasak aşkın önünde engel oluşu ve aşkın kalplerde yarattığı bir ömre bedel saadet ve aynı zamanda ruhlara çektirdiği ızdıraplar anlatılıyor. Mehmet Rauf öyle etkili bir dille anlatmışki romanı okurken sizde karakterlerin yaşadığı buhranların ve karanlığın içinde kayboluyorsunuz. Eylül romanı İş Bankası Klasiklerinden ve ben bi kahve parasına 50 liraya temin ettim. İş Bankası klasiklerinde eski yazarlarımıza ait harika eserleri uygun fiyatlara bulabilirsiniz.

Arkadaş

 Arkadaş. Adı üstünde arka-daş. Kelimenin kökenine indiğimizde arkanı kollayan gibi bir anlam çıkıyor. Hepimizin arkadaşa ihtiyacı var. Çünkü insan sosyal bir varlık. Görüyor, duyuyor, düşünüyor, duygulanıyoruz. Bazen coşkumuzu bazen hüznümüzü birileriyle paylaşma ihtiyacı duyuyoruz. Anlatmaktan bahsediyorum. İnsanın herdaim anlatmaya ihtiyacı var. Bence insanın en iyi arkadaşı ailesidir. Hayatı paylaştığınız eşiniz, hele çocuklarınız gençliğe adım atmışsa biraz büyümüşlerse onların arkadaşlığının tadına doyum olmaz. Bunun üstünde çok duruyorum. İnsanın çocuğunun büyüyüp arkadaşı olması... Bu harika bir duygu olmalı. Ben kişisel tercihim nedeniyle bir aile kurmadım ama genç bir adam olduktan sonra annemin en iyi arkadaşı olmuştum. Yine bu duyguyu kıyısından köşesinden bir evlat olarak yakaladım diyebilirim. Birde etrafınızdaki 5 kişinin ortalaması oluyorsunuz. Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim hesabı. İyi arkadaş sizi vezir eder kötü arkadaş sizi rezil eder. Kimlerle görüştüğümüze çok dikkat etmeliyiz. Size benim en iyi arkadaşlarımdan birinden bahsedeyim. Benden 35 yaş büyük 76 yaşında emekli bir berber. Hergünümüz birlikte geçiyor. Her sabah 5 te ezana kim uyanırsa telefonla arıyoruz ve birbirimizi uyandırıyoruz. Güne birbirimizin sesini duyarak başlıyoruz. Gün içinde camiye gidip namaz kılıyoruz birbirimizi ibadet konusunda motive ediyoruz. Oturduğumuz kafede şakalaşmalar, futbol muhabbetleriyle günlerimiz geçiyor. Sizi maddi manevi sömüren kişilere de denk gelebilirsiniz. Hızlı gelişen olaylar sonucunda arkadaş da olmuş olabilirsiniz. Hayatınızdan memnun olmayabilirsiniz. Bunun farkına varmanız bile bir adımdır. Hayatınıza yeni bir yön vermek istiyorsanız önce etrafınızı değiştirin derim. Değişimden korkmayın. Hayat gidenin yerine yenisini koyacaktır. Bir de F vitaminini ihmal etmeyin. F ( Friend ) vitamin. F vitamini herkese gerekli.

17 Ağustos 2024 Cumartesi

Çoban

 Şu koskocaman dünyada gün bile yeniden doğarken sen niye yeniden doğmayacaksın? Kuşlar ağaçlarda cıvıldarken ve her gün şarkılarını söylerken sen niye sözünü saklayacaksın? Dağlar bile bulutlara kavuşmuşken sen niye sevdiğinden ayrı kalacaksın? Tohum karanlıktan korkmazken ve sonunda ağaç olurken sen niye kabirden korkacaksın? Kılavuzun Kuran'ken sen niye yönünü şaşıracaksın? Fatih İstanbul'u fethetti, o büyük fetihti sen kaderindeki insanların gönlünü fethedeceksin. Gemiler karadan yürüdü, toplar döküldü. Sen sevgini gönülden gönüle yürütecek, kelimelerini gönüllere dökeceksin. Umudunu asla kaybetmeyeceksin. Yunus nasıl balığın karnından kurtulduysa sende Rabbine sığınıp içinde bulunduğun hayatın açmazlarından kurtulacaksın. İsa nasıl çoban olduysa sende kalbindeki duygulara, ihtiraslara, nefsine çoban olacaksın. Ha birde gülmeyi unutmayacaksın. Baharda hayata gülen çiçekler gibi güleceksin. Kırlarda açan papatyalar gibi güleceksin. Birde seveceksin. Toprağın tohumu sevmesi gibi baharın çiçeği sevmesi gibi seveceksin. Seveceksin aldığın nefesi, kalbini çarptıran hevesi, yaşadığın alemi ve herşeyden önemlisi kendini.Günaydın sevgili okur.

16 Ağustos 2024 Cuma

The Union

 The Union filmi bu cuma Netflix'de gösterime girdi. Eğer bu haftasonu eğlenceli bir 2 saat geçirmek istiyorsanız bu komedi-aksiyon filmini tavsiye ederim. Filmde Hollywood'un 2 ağır topu Halle Berry ve Mark Whalberg başrollerde. Bu iki oyuncu film boyunca birbiriyle çok iyi bir uyum yakalamış. Berry ve Whalberg iki eski lise arkadaşını canlandırıyor. Berry bir gizli servis elemanı ve kötü giden bir görevden sonra yeni görev için tanınmamış birini teşkilata angaje etmesi gerekiyor ve Berry yıllar sonra lise arkadaşı Whalberg'in karşısına çıkıyor. Film boyunca usta ajan Berry'nin profesyonelliğini ve çaylak Whalberg'in acemiliklerini izlerken bu ikilinin birbirini tamamlayışına tanık oluyoruz. Berry ve Whalberg ellilerinde iki oyuncu ama bu Hollywood starları ne yiyip ne içiyorsa filmde biyolojik yaşlarından en az eksi 20 gösteriyorlar. The Union güzel bir aksiyon-komedi filmi olmuş. Tavsiye ediyorum.

Adalet

 Birgün tüccarın biri 800 loncasını kaybeder. Yoldan geçen bir marangoz parayı bulur. O zaman 20 loncaya bir at alınabildiği düşünülürse bu önemli bir meblağdır. Marangoz kliseye gider ve rahibe 800 lonca bulduğunu söyler. Rahip bir tüccarın geçenlerde 800 lonca kaybettiğini ve parasını bulup getirene 100 lonca ödül vereceğini söyler. Rahip tüccara haber verir tüccar kliseye gelir ve marangoz tüccara parasını teslim eder. Tüccar ödül için verdiği sözü tutmaz ve marangoza sadece 5 lonca verir. Marangoz hakkını talep eder ve ikili arasında tartışma çıkar. Rahip onları mahkemeye götürür. Tüccar yargıca 900 lonca kaybettim diye yalan söyler. Marangoz ise 800 lonca buldum diye doğruyu söyler. Yargıç tüccara elini incile koyup 900 lonca kaybettiğine dair yemin eder misin der. Tüccar elini incile koyar ve yemin eder. Yargıç sonra marangoza döner ve elini incile koyup 800 lonca bulduğuna dair yemin eder misin der. Marangoz elini incile koyar ve yemin eder. Sonunda yargıç kararını açıklar: Her şey apaçık ortada. Tüccar 900 lonca kaybetmiş, marangoz ise 800 lonca bulmuş. Tüccarın kaybettiği 900 lonca halen kayıp. Marangozun bulduğu 800 lona ise sahibi ortaya çıkmadığına göre marangoza verilecektir. Karardan sonra kurnazlık yaparak 100 loncalık ödül parasını marangoza vermemek için yalan söyleyen tüccar tüm parasından olmuştur. Adalet herkese lazımdır. Adalet kimi zaman kör topal ilerlesede sonunda tecelli eder ve kötüyü cezalandırır, dürüstü ise ödüllendirir.

15 Ağustos 2024 Perşembe

Kader

 Ne yapalım kader böyleymiş" deriz. "Kaderde böyle yazıyormuş" deriz. " Kaderden öte köy yok" deriz. Kader kavramı felsefe yapılmaya başlanan eski çağlardan beri insanoğlunun zihnini meşgul etmiştir. Kader bir insan için yazılmış bir senaryo mudur ve insan yaşam tiyatrosunda kendisi için yazılan rolü oynamaya mecbur mudur? Daha açık yazayım. İnsan kendisine yüklenen bilgisayar programına harfiyen uyan bir robot mudur? Hayır. İnsanı diğerlerinden ayıran özgür iradesi vardır. İnsana seçme, tercih etme şansı verilmiştir ve bu durum insanın imtihanı ve sonucunda ödülü yada cezası olacaktır. Hayatımız boyunca iyi biri yada kötü biri olmayı tercih edip ahiretteki akıbetimizi belirleriz. Küçükken babası hapse girmiş iki kardeşten biri doktor olup insanlara yardım etmeyi seçmişken, diğeri hırsız olup insanlara kötülük etmiştir. İkisine de neden böyle oldun diye sorulduğunda " Babam ben küçükken hapse girdiği için " cevabını vermişlerdir. Aynı vaka karşısında iki farklı tepki durumu söz konusu. Yani kader insanın kendi elindedir. Peygamber efendimiz konuyla ilgili " Kader gayrete aşıktır " demiştir. Evet her canlının kaderi ezelde Allah katında yazılmıştır. Ancak Allah gelecekte bizim hangi tercihleri yapacağımızı hangi yoldan gideceğimizi bildiği için yani " Biz öyle davranacağımız için kaderimize yazılmıştır. Çünkü Allah her şeye kadirdir ve onun için geçmiş-gelecek diye bir şey yoktur herşey "Şimdidir" O yüzden hayatta tercih ettiğimiz patikalarda bize çukurmu yoksa köprümü getireceğini bilemeyiz ama yönümüzü kendimiz tayin ederiz. Tevekkül etmeli yaşamı iyi okumalı iyi tercihler yapıp talihin de bize yardım etmesi için dua etmeliyiz.

14 Ağustos 2024 Çarşamba

Okyanus Kadar Derin

 Evli 3 çocuklu bir annesiniz. Her şey güzel giderken bir gün 3 yaşındaki oğlunuz kayboluyor. Günler haftalar geçiyor ve giderek ümidinizi kaybediyorsunuz. Bu süreçte bir kadının bir annenin içinde kopan fırtınalara ve bu kayıptan sonra artık eskisi gibi olmayan evliliğinde geride kalan 2 çocuğunun hatrı için mış gibi yapmasına şahit oluyorsunuz. Aradan 9 yıl geçiyor ve 12 yaşlarında bir çocuk " Çimlerinizi biçebilirim " diye kapınızı çalıyor. Daha ilk bakışta o yabancı çocuğun yıllar önce kaybettiğiniz oğlunuz olduğunu anlıyorsunuz. Yasal prosedürlerden sonra oğlunuzu yanınıza alıyorsunuz. Ama o çocuk yanında büyüdüğü kişileri ailesi olarak görüyor ve sizi kabullenmiyor. Nede olsa daha bir çocuk. Kayıp yılları telafi etme çabası bir yandan kendinizi ebeveyn olarak çocuğa kabul ettirme stresi bir yandan hayatta tekrardan fırtınalı sulardan geçiyorsunuz. Okyanus Kadar Derin filminden bahsediyorum. 1999 yapımı eski ama duygusal konusuyla izlemeye değer bir film. Michelle Pfeiffer evladını kaybeden anne rolünde enfes bir oyunculuk sergilemiş. Tavsiye ediyorum.

13 Ağustos 2024 Salı

Para

 Para iyi bir uşak, kötü bir efendidir. Parasını öder bisiklet, araba yada uçak bileti alırız. Bu şekilde görmediğimiz yerlere gider gezeriz. Parasını öder eve 2 kilo patlıcan alır yada bir lokantaya gideriz. Karnıyarık yada makarna yeriz. Parasını öder üzerimize bizi kışın sıcak tutacak bir mont alırız. Parasını öder sinemaya yada tiyatroya bilet alır yada bir kitap alırız. Bu şekilde eğlenceli vakit geçiririz. Dikkat ettiğiniz gibi para insana hizmet eden bir uşaktır. Tıpkı Alaaddin'in sihirli lambasından çıkan ve dileklerimizi yerine getiren mavi renkli sevimli cin gibi.

Yalnız insanoğlu bir defoyla yaratılmıştır. O da nefistir. Nefis öyle bir şeydirki hep DAHA DAHA der. Bize şükrü unutturur. Şeytanın 21. Yüzyıldaki en büyük silahı  "Marka" dır. Evet marka. Adam evinin kirasını denkleştiremez ama 100 binliraya elmalı telefondan alır. Adam içine benzini koyamaz, kaskosunu yaptıramaz ama araba alır. Çocuğunun harçlığını veremez ama en pahalı kıyafetleri giyip kafede arkadaşlarına hava atar. İnsanın statüsü; iyiliği, cömertliği, merhameti, vicdanı ile değil maalesef parasıyla ölçülür olmuş. Zenginliği matah bir şey sanan insanlar DAHA da DAHA da diyerek maalesef putlaştırdıkları ve taptıkları paranın kölesi olmuşlar. Sırf ailesinin ekonomik seviyesi bozulmasın diye patronundan müdüründen mobbing gören ama para için onurunu yok sayan milyonlarca çalışan var. Daha çok para kazanmak için vicdanını susturan ve kötü şeyler yapan insanlar var. Onlar paranın uşak olduğunu unutmuşlar ve para onların efendisi olmuş. Kötü bir efendi ve o para denen efendi çoğu insanın ahlakını, ilkelerini ve vicdanını yok ediyor.

12 Ağustos 2024 Pazartesi

Çeşme

 Yıllar önce liseye giderken üniversiteye giriş için deneme sınavlarına girerdik. Sınavlar test usulüydü ve bilmediğimiz bir soru olduğunda cevabı kafadan atmamıza engel olan bir kural vardı. O da 3 yanlış bir doğruyu götürür kuralıydı. Şimdi kendime şunu soruyorum. Bu kuralın tersini kendi hayatlarımıza uygulasak acaba işe yarar mı? Günlük hayatta karşılaştığımız her bir kötü duygu için 3 tane güzel şey düşünsek... Bizi mutlu eden 3 güzel şeyi kendimizi kötü hissettiğimiz anda düşünüp bulsak o 3 güzel şey bir kötü şeyi siler mi acaba? Bunu her sabah uyandığımızda güne başlarken uygulayabiliriz. Üç güzel şey... Hımmm...

1-Beni çok seven kedim
2-Denize nazır içtiğim sabah kahvem
3-Bana çocukken oyuncak askerlerimle oynuyormuş hissini yeniden yaşatan roman yazma ve hikaye kurgulama yeteneğim.
Bunlar şimdi aklıma gelen 3 güzel şey. Aslında bu güzel şeyler çeşmeden sürekli akan hayat gibi. Biz bir bardaktaki suyuz. Bardağımıza bazen toprak çamur düşebilir ve suyumuzu kirletebilir. Ama yaşamla barışık olursak ve hayatın bize getireceklerine güvenirsek bardağımızı o hayat çeşmesinin altına koyduğumuzda; tepeden akan temiz suyun bardağımızı sürekli doldururken içindeki çamurlu kirli suyu dışarı attığına şahit oluruz. İşte o beslendiğimiz çeşme aklımıza getireceğimiz bizi mutlu eden güzellikler. Bence bu oyunu bir deneyin. Her sabah güne başlarken sizi mutlu eden 3 güzel şeyi hatırınıza getirin. Buna bugün başlayın.

10 Ağustos 2024 Cumartesi

Karanlık

 Çocukken karanlıktan korkardık. Karanlık gün içinde görmeye alıştığımız dünyayı örterdi. Gökyüzü, ağaçlar, yollar, odamız, oyuncak ayımız gecenin gölgesiyle örtüldü mü huzursuz olurduk. Sahip olduklarımızı güneş doğana kadar örten karanlık bize kaybetmeyi hatırlatırdı. Kaybetmeye, kaybetme ihtimaline tahammül edemeyişimizden kaynaklıydı bu çocuksu korkumuz. Karanlık, göğün mavisini, ağacın yeşilini, odamızın duvarındaki He-Man yada Barbie posterini, oyuncak ayımızın sevimliliğini yutardı. Biz kaybetmekten korkuyoruz. Ama bir anlasak evimizin, arabamızın, eşimizin, çocuğumuzun hatta kendi canımızın bile sahibi değiliz. Biz birer emanetçiyiz. Bu hayatlar bize geçici süreliğine emanet edilmiş ve bir gün sahibine teslim edeceğiz. Bunu anlayınca korkacak bir şeyimiz kalmayacak. Bir bilsek insanın şu ömürde geçirdiği iki gece vardır. Sadece iki gece. Birincisi ana karnında geçirdiği gece. İkincisi kabirde geçirdiği gece. İki gecenin de ardından doğumlar yaşanır. Ahir ve ahiretlik ömrümüze başlarız. 22 yıldır ülkemizde uğursuz bir karanlık var. Sanata, sanatçıya, aydına, ağaca, sokak hayvanlarına düşman bir anlayış var. Bu kötülüğün karşısında olan dürüst ve cesur insanları hapislere attılar karanlığa mahkum ettiler. Bizi gömdüler ama tohum olduğumuzu bilmiyorlardı. Bu yeni bir doğum öncesi yaşanan karanlık. Bu gecenin elbet bir sabahı olacak.

8 Ağustos 2024 Perşembe

Yalnızlık

 Yalnızlıktan korkarız. İnsanoğlu aşık olup sevdiğiyle aile kurup çoluğa çocuğa karışır. Sürekli bir kalabalıklaşma peşindeyiz. Tenha köylerden kalabalık şehirlere göç oldu. Artık kalabalık avm lerde sosyalleşiyoruz, kalabalık caddelerde çarşılarda geziyoruz. Sosyal medyadaki takipçi sayımızın çokluğu bile bir statü haline geldi. İçine kalp kondurulmuş kahvemizin fotoğrafının bile instagramda çok kişi tarafından beğenilmesini istiyoruz. Hayatımız kalabalık, zihnimiz kalabalık... Yalnızlıktan buzdağına çarpıp batan Titanikten kaçarmış gibi kaçıyoruz. Bu arada kendi iç sesimizi dinlemeyi unutuyoruz. Hayatın karşımıza getirdiği kavşak noktalarında hangi yönün daha iyi olacağına dair kararları erteliyoruz. Yalnızlık aslında o kadar da kötü bir şey değil sevgili okur. Yalnızken kendimize şu soruları sorarız. Mutlu muyum? Vicdanım rahat mı? Nasıl daha iyisini yapabilirim? Ahiret için çabalıyor muyum? Bunlar önemli sorular ve bunlar ancak yalnızken aklımıza gelir. Ben mesela namaz kılarken yalnız oluyorum. Günde 5 vakit. Herkese tavsiye ederim. Namazdaki yalnızlığımı Allah'ın varlığıyla dolduruyorum. Birde tabiki yazarım. Yazmak yalnız yapılan bir eylem. Tıpkı bilinç altınızın denizinde küçük bir kayıkla tek başınıza balığa çıkmak gibi. Oltayı atıyorsunuz ve bilinç altı denizinden cevherleri çıkarıyorsunuz. İçimizdeki cevherleri çıkarmak için o yüzden birazda şu kalabalık hayatlarımızda birazda yalnız kalalım sevgili okur.

6 Ağustos 2024 Salı

Özgün Olmak

 Başka birinin ikinci sınıf bir versiyonu olacağınıza her zaman kendinizin birinci sınıf bir versiyonu olun. İnsanoğlu taklit etmeyi sever. Aileler ergenlik çağındaki çocuklarına bak filancaya " Arabası son model, yazlığı var, parası var " der ve o yüzden sende doktor ol mühendis ol... ol da ol derler. Hep bir özenti içindeyiz. Koyduğumuz hatalı " Başarı " kriterine ulaşmak için çevremizdeki örnekleri taklit etmeye çalışırken hatalı önermeler yapıyoruz. Mesela Doktorlar zengindir o halde bende zengin olmak için doktor olmalıyım. Bu " Kuşların kanadı vardır ve havada uçarlar. O halde uçak da bir kuştur " demek gibi bir şey. Mesele özgün olmakda. Bunu başkalarını taklit ederek değil hayat patikamıza kendi yorumumuzu katarak ulaşabiliriz. Kendimden bir örnek vereyim. Halen dolapta beklettiğim henüz yayımlanmamış 2015 yılında yazdığım START isimli bir kitabım var. Kitapta yurtdışında yaptığım maraton seyahatlerini anlatıyorum. Kitabı yazmaya başladığımda bir açmaza düşmüştüm. Evet 42 kilometre maratonlar koşuyordum ama en iyi atletlerden biri değildim. Şampiyon değildim. İnsanlar benim gibi sıradan bir sporcunun yazdığı kitabı niye okusun diye düşündüm. Kitapta şöyle şampiyon oldum, şunları şunları yaptım madalya aldım gibi şeyleri anlatamazdım. Bende hikayeme kendi yorumumu kattım. Kıçını kaldırmak için bile kira isteyen 100 kilonun üzerinde miskin bir gençken çok kısa zaman içinde nasıl 30 kilo verdiğimi ve maraton koşucusuna dönüştüğümü anlattım. Yurtdışı maratonlarında gittiğim şehirlerdeki gözlemlerimi anlattım. Araya espriler kattım ve ortaya asla olamayacağım şampiyon bir sporcunun hikayesi yerine sıradan bir sporcunun kaleme aldığı özgün bir maraton-seyahat-komedi kitabı çıktı. START kitabında bir başkasının ikinci versiyonu olmak yerine kendimin birinci versiyonunu ortaya koydum anlayacağınız. Bu arada kitabı merak ettiyseniz yoruma mail adresinizi yazın size mail olarak START kitabımı yollayım. Buda bugünün güzelliği olsun.

5 Ağustos 2024 Pazartesi

Özür

 Düşünce dizimiz kanar, başımızı dolaba çarpınca alnımız morarır. Hemen ilaç süreriz ve tedavi ederiz. Peki ya ruhlarımız? Onlar da yaralanır. İnsan dediğimiz şey sosyal bir varlık. Eylemleri ve söylemleri olan bir varlık. Hatasız kul olmaz. Bazen birbirimizi kırıyoruz, inciniyoruz. Burada özür devreye giriyor. Özür dilemek... Özür kırılan ruhun merhemidir. Ruh da özürle tamir olur. Bunun için hatayı kabul etmek gerekir. Hatanın farkında olmalıyız. Bu farkındalığa da vicdanımızın sesini dinleyerek ulaşabiliriz. Şimdi uzun uzadıya vicdandan bahsetmeyeceğim. Bu başka bir yazının konusu. Özür öyle bir güçtür ki insanları diğer varlıklardan üstün kılan bir özellik olarak sadece insana bahşedilmiştir. Kuran'ı hatırlayın. Allah Adem'i yaratıyor ve meleklere "ona secde edin" diyor. Şeytan hariç tüm melekler secde ediyor. Şeytan Allah'a " Sen beni ateşten yarattın onu ise çamurdan. Ben ondan daha üstünüm asla secde etmem " diyor. Sonra cennette Adem ile Havva'yı kandırıp yasak meyveden yediriyor. Allah Ademi ve Havvayı cennetten kovuyor. Ve tarihteki ilk tövbe olayı gerçekleşiyor. Adem Allah'a yakarıyor ve " Rabbim sana karşı geldik. Bizi affeyle " diyor. Adem yani insan özür mekanizmasıyla donatılmıştır. O yüzden Ademe tövbe kapısı her zaman açık bırakılmıştır. Ne kadar hatası olursa olsun insan için kurtuluş ihtimali her zaman vardır. Yeter ki hatamızın farkına varalım, pişman olalım, tövbe edelim yani özür dileyelim. Şeytanın insan zihinlerinin içine girebilme, aynı anda dünyadaki 8 milyar insana fısıldama ( vesvese verme ) ışık olma, uçma kaçma özellikleri olmasına rağmen insan sahip olduğu özür mekanizmasıyla şeytandan üstün bir varlıktır. Özür dilemenin gücünün farkında olalım ve kırdığımız gönülleri geri kazanalım sevgili okur.

4 Ağustos 2024 Pazar

Instagram Yasağı

 10 daireli bir apartmanda oturduğunuzu hayal edin. Binadaki 6 daire oyunu bir yönetici adayına vermiş ve kalan 4 daire istememesine rağmen bu yönetici 22 yıl önce göreve gelmiş. Kendisi geçen 22 yılda seçmenine kömür, makarna dağıtmış ve koltuğunu sağlama almış. Bu yönetici ihtiyar ve sinir hastası bir adam. Kafasına göre binanın suyunu, elektriğini kesiyor. Apartmanın bahçesinde beslenen sokak hayvanlarına gıcık oluyor ve onları öldürtüyor. Kafasına göre binayı kentsel dönüşüme sokuyor. 22 yıldır bina sakinleri kendisinden illallah etmiş durumda. Biliyorsunuz geçenlerde Türkiye'de instagram keyfi bir şekilde kapatıldı. Bu olay bana az evvel okuduğunuz apartman yöneticisi hikayesini yazdırdı. Ne dersiniz? Bu apartman yöneticisi size bir yerlerden tanıdık geldi mi?

1 Ağustos 2024 Perşembe

Deadpool&Wolverine

 Geçen cuma vizyona giren Marvel yapımı Deadpool-Wolverine filmini bugün izledim. Marvel dedin mi bende akarsular durur. Ben marvel kahramanlarıyla seksenli yıllarda 5-6 yaşında bir çocukken tanıştım. Siyah beyaz Spiderman, Hulk, Captan  Amerika romanlarıyla haşırneşir olurdum 5-6 yaşlarında bir çocukken. 2000 li yıllardan itibaren sinemada gelişen özel effekt teknolojisiyle kahramanların maceraları beyaz perdeye layıkıyla uyarlandı.Bu filmde Deadpool karakteri( Ryan Reynolds) Wovrerin ile (Hugh Jackman) ile buluşuyor ve Başta birbirleriyle kavga etselerde Deadpool Wolverine'ni kendi evrenini kurtarması için ikna ediyor. Filmde en az 20 yıl öncesinde beyaz perdede yer almış unutulmuş marvel kahramanlarına da şahit oluyoruz. Biraz spoiler olacak ama bunlardan biri Wesley Snipes'ın oynadığı vampir avcısı Blade karakteri. Deadpool ve Wolverine marvel evreninde nekadar kurşun ve bıçak darbesi yesinlerse yesinler asla ölmeyen iki karakteri. Deadpool marvel evreninin en geveze en çenesi düşük karakteri. Filmi izlerken Deadpool sürekli birşeyler yumurtluyor ve onun bu komik diyalogları size sanki bir standup gösterisine gitmişseniz duygusu yaşatıyor. Bu filmde de marvel'in asla vazgeçmediği paralel evrenler konusu işleniyor. Aksiyon sahnelerindeki kareografiler usta bir ressamın elinden çıkmış boyaların rastgele tuvale saçıldığı doğaçlama gibi görünen ama sonunda bir anlam bütünlüğüne sahip portreleri gibi geliyor. Birde Deadpool'un filmin ortasında rolünden çıkıp senaryodan bağımsız olarak seyirciyle birebir konuşması çok başarılı bir sinema anlatı tekniği olmuş. Filmde+16 yaş sınırı var. Herhalde küfürlerden ve kan gölüne dönen savaş sahnelerinden ötürü. Eğer bir marvel hayranıysanız bu filmi kaçırmayın derim.