Sorulardan korkar mıyız? Özellikle cevabını bildiğimiz ama kendimize itiraf edemediğimiz sorulardan. Eğer bir yanlıştaysak acaba doğru mu yapıyorum sorusundan, eğer yetersizsek ama bir yola koyulmuşsak başarabilecek miyim sorusundan, yada seviliyor muyum yada seviyor muyum sorusundan. Yaşamak karanlıkta bir otomobille yolculuk etmeye benzer. Sorduğumuz sorular ile arabanın farlarını açarız ve önümüzü aydınlatırız. Bu soruların cevapları ise aslında trafikteki yön tabelaları gibidir. Bize gitmek istemediğimiz yolları yada çıkmaz sokakları gösterir. Farları açıp cevapları bulduktan sonra bize düşen direksiyonu kırıp gitmek istediğimiz yöne sapmaktır.
Birde cevabını bilmediğimiz sorular vardır. Hayatta kimler karşıma çıkacak, bir işe girişiyorum ama sonu ne olacak yada akıbetim ne olacak gibi sorular. Kaderi asla bilemeyiz ama çabada olup Allah'a tevekkül edebiliriz. Geleceğin belirsizlik bulutuna takılıpta bugünün güneşinden kendimizi mahrum etmemeliyiz. Geleceğin gizemi gökteki gri yağmur bulutu gibitir ve unutmayalım ki yaşamın devam etmesi için yağmurada ihtiyacımız vardır. Zaten her şeyi bilsek hayatın ne zevki kalırdı? Hayatın tadı biraz da gizeminde.
Son olarak soru sormak ilerlemenin şartıdır. Eğer soru soran beyinler olmasaydı modern çağa erişebilir miydik, günümüzde kullandığımız teknolojiye kavuşabilir miydik? Bir dükkan var ve dükkanda tezgahın arkasında oturan ihtiyar tonton bir esnaf amca var. Biz soru sorarak o esnaf amcayla alışveriş yapıyoruz. Tonton amcanın tezgahında bilgi var. Her çeşit bilgi. Ve ödeme olarak sadece iyi sorulmuş soruları kabul ediyor. Elde edeceğimiz bilginin güzelliği ve kalitesi doğru soruyu sormamızdan geçiyor. Bunun içinde birikim ve iyi bir muhakeme yeteneği gerekiyor.