Korku. Tarih öncesi devirlerden gelen insanoğlunun hissettiği en eski duygudur. Henüz evlerin ve korunaklı barınakların icat edilmediği dönemde insanoğlu yırtıcı havyanların tehlikesinden ve aç kalmaktan korkardı. Bunun için av aletleri ve ateşi icat etti şartlar yani korkusu kendini gelişmeye veya evrimleşmeye itti. Günümüz modern dünyasında ise kariyer ve iş yaşamının zalim çarkları içinde zamanı, ruhu öğütülen beyaz yakalılar ofislere hapsolmuş zombi gibiler. İlkel insanın geçmişte yaşadığı ve geçmişten gelip DNA larına yapışmış aç kalma korkusunu yaşıyorlar. Ama bu aç kalma korkuları en son model arabaya binememe, en pahalı marka kıyafetlerle davetlere arzı endam edememe, devletin bedava okulu yerine çocuklarını en pahalı özel okullara gönderememe, yılda birkaç kez pahalı tatillere gidememe gibi şeyler. İnsanoğlu yerleşik hayata geçerek, demiri işleyerek, buhar gücünü kullanarak, bilgisayarları icat ederek yani sanayi devrimini yaparak belki doğaya hükmetmeyi başardı ama bu devrim sonunda ortaya çıkan kapitalizm ve tüketim çılgınlığı neticesinde ortaya çıkan az ile tatmin olmaz, arsızca daha fazlasını isteyen, yetinmek nedir bilmeyen hastalıklı tabiatının kölesi oldu. Modern insan geçmişte kendine tehlike yaratan ormandaki yırtıcı hayvanı yendi fakat kendi ruhunu köle yapan tüketim çılgınlığına kapılmış, aza kanaat etmeyen nefsine yenildi. Yazıya korku ifadesiyle başlamıştım onla bitireyim. Korkmamız gereken; lüks hayatlarımızı kaybetmek, marka giyinememek, pahalı otellerde tatil yapamamak, son model cep telefonlarına sahip olamamak yani fakir olmak değil. Asıl kalp kırmaktan, ah almaktan, yalandan dolandan, başkalarına zarar vermekten, onursuzca yaşamaktan ve imansız olmaktan korkmalıyız. Fransız devrimini, sanayi devrimini yaptık ama yeterli değil...Bunu anladığımız gün insanoğlu ruhundaki tekamül devrimini yapacak ve dünya daha güzel bir yer olacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder