Aralık'ın son haftası. Deniz kıyısındayım. Biraz kendimi şaşırmışım. Hava kendini şaşırmış, ben şaşırmışım çok mu? Yazdan kalma bir hava kışı uzaklara kovalamış.Güneşli, ılık ve umut mavisinde bir gökyüzü. Çocuklar parkta. Geçmişin pişmanlığından ve gelecek kaygısından uzak çocuklar. Tek dertleri salıncakta sallanmak. Onlar anın efendisi. Biz büyüklerin yıllar önce kaybettiği şimdinin hakimi. Taksim, Beyoğlu'na gitmeyi uzun süre önce bıraktım. Artık sadece Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın romanlarını okurken gidiyorum. Bilmediğim bir zamana, bilmediğim insanların arasına. Bilmemek daha iyi galiba. Çok bilmek başa iş açıyor. Mantık algının menzili kadarmış. Bunu öğrendim. Gücü yönetemedim. Gücün esiri oldum. Güç dediğim bilgi. Bilmememek lazım. Sezen'in dediği gibi " Sen sıkı tut sen seni, sen sıkı tut dilini, yoksa öcüler yer seni " Çocuklara şunu söylemek isterdim: Geceleri karanlıkta korktuğun öcü diye bir şey yok aslında. Korkman gereken tek karanlık zihninin karanlığı... Ben zihnimdeki karanlıktan çok çektim. Başkası çekmesin isterim. Ah şu okuduğum ve yazdığım romanlar olmasa. Evet yazdığım. Derdi olan adam yazar. Hayallerimi, kabuslarımı, yaşadıklarımı, yaşayamadıklarımı, trajedilerimi yazıyorum. Yıllar geçtikçe yazdıklarım kule gibi birikiyor odamda. Ama yazdıkça yıllardır belimi büken yüklerden kurtuluyorum. Yazdıkça romanda da olsa yaşayamadığım aşkları yaşıyorum hayalde olsa. Ben bir hacker'ım. Yazarak ruhumu hackliyorum. Kalbime aslında yaşamadığım duyguları sanki yaşanmış gibi kodluyorum. Bende böyle bir çözüm buldum. Dedim ya kendimi şaşırmışım. Aylardan aralık. Güneşli, ılık bir hava. Gökyüzü umut mavisinde. Hava bile şaşırmış kışın ortasında yaz taklidi yapıyor. Çok oldu beyoğluna uğramadım. Okuduğum Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın romanları dışında.Belki bu pazar uğrarım. Yılbaşında, yeni başlangıçlar için. Mutlu yıllar sevgili okur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder