Yokluğun da sonuna geldim. Yoklukta rahat ederim sanmıştım. Varları teker teker sayacağıma, ne kadar çok ne kadar az diye üzüleceğime hiçlik mahallesinde, sessizlik sokağında, yokluk apartmanına taşındım. Belkide kitaplarda okuduğum keşişlere, ermişlere özendim. Başta iyi geldi. Kendimi akışa bıraktım. Bir kaç yarım kalan hayal yaşadım. O yarımlardan tam olmayı öğrendim. Belkide o hayaller yarım kalmadı ben bilerek yarım bıraktım. Gerçekleşirlerse duyacağım mutluluk, gerçekleşip ya bir gün monoton olurlarsa korkusu karşısında yenildi. Hayallerimin monotonlaşmasından korkarken yokluk apartmanında hayalsiz yaşadığım hayatın kendisinin başlı başına monoton olduğunu unuttum. Hiç bir şeyden korkmuyorum diye övünmenin o kadarda iyi bir şey olmadığını anlıyorum. Ancak ölüler korkmaz. İnsan dediğin korkmalı. Hatta ödü bile patlamalı. Korkmalı ki korkusunu emanet edebileceği bir kader olduğunu hatırlasın. Haddini, sınırını, edebini aşmaktan korksun. Hayat dediğin bir şarkı. Aslında o şarkıyı dinleyebilme sanatı. Çok yüksek sesle dinlersen bir süre sonra sağır olup duyamazsın. Sesini çok kısarsan yada dikkatin çevredeki gürültülere kayarsa yine duyamazsın. Orta karar olmalı. Tıpkı bir annenin bebeğine yumuşak sesle söylediği ninni tonunda...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder