Galatasaray ve Fenerbahçe. Asırlık çınarlar. Biri olmadan diğeri olamaz. Ezeli rekabetin ebedi dostluğun sembolü. Onlar sadece futbol oynayan spor kulüpleri değil. Onlar Cumhuriyetimizin kuruluşuna tanıklık etmiş, futbolcuları sahada sadece formaları için savaşmamış birinci cihan harbinde, Çanakkalede vatan sana canım feda diyerek asker olmuş, cephede savaşmış ve şehit düşmüş vatan evlatları. Evet Bu güzide iki kulübümüz vatan için futbolcularından vatan için şehit vermiştir. Şehit olan futbolcular, Galatasaray’dan Celal İbrahim, İdris Neşet, Hasnun Galip beyler; Fenerbahçe’den ise Sadık, Nureddin, Haldun, Halim, Kemal, Sabri ve Münir beyler. Galatasaray'ın kuruluş amacını Ali Sami Yen şöyle açıklamıştır: Maksadımız İngilizler gibi toplu bir hâlde oynamak, bir renge ve bir isme mâlik olmak ve Türk olmayan takımları yenmek. Bu felsefeyle Galatasaray 2000 yılında Avrupa şampiyonu olmuştur. Bu felsefe sadece bir takıma ait bir şey değildir. Fenerbahçe Basketbol takımı 2017 de Avrupa şampiyonu olmuştur. AB'ye ne zaman gireriz bizi ne zaman Avrupa Birliğine alırlar diye tartışa duralım bu güzide iki kulübümüz Avrupaya giren ilk kurumumuz olmuştur. 2013 Gezi parkı direnişini hatırlıyorum. Taksim meydanını on binlerce Galatadaray, Fenerbahçe ve Beşiktaşlı taraftar doldurmuştu. Yarın ülkemiz bir savaş tehditiyle karşılaşsa buna ilk reaksiyon verecek kurumlar milyonlarca taraftarıyla bu güzide kulüplerimiz olacaktır. Fenerbahçe öyle büyükki FETÖ 3 Temmuzda kumpas kurdu kulübü ele geçirmeye çalıştı. Fenerbahçe, Galatasaray sadece spor kulübü değildir. Onlar kuvayı milliyedir. Onlar yurtta sulh cihanda sulhdür. Onlar Mustafa Kemal'in askerleridir. Onlar Türkiye Cumhuriyeti'nin sigortasıdır. Dün akşam içlerinden son peygamber çıkmış ama dini imanı para olmuş çöl bedevilerine vurduğunuz şamardan ötürü ve tüm dünyaya Atatürk kırmızı çizgimizdiri gösterdiğiniz için teşekkürler.
30 Aralık 2023 Cumartesi
29 Aralık 2023 Cuma
Ceviz
Kriz çincede iki harftir. Birincisi tehlike ikincisi fırsat anlamına gelir. Hayatta kalabilmek için beslenmek zorundayız. Sadece yemekten bahsetmiyorum. Duygusal olarak beslenmeliyiz ( Sevgi ve ilgi görmeliyiz ) entellektüel olarak beslenmeliyiz, iyi duygularla huzurla beslenmeliyiz. Lakin hayat soframıza her zaman musakka, pilav ( en sevdiğim yemekler olduğu için bunları yazdım ) koymaz. Bazen önümüze ceviz koyar. Biz onun ceviz olduğunu bilmeyiz, dişleriz ve kabuğu dişimizi acıtır yiyemeyiz. Talihimize küseriz ve kader bana vere vere bu sert kabuklu yuvarlak nesneyi verdi deriz. Biz onun ceviz olduğunun farkında değilizdir. Yada korkarız, problemlerle karşılaşırız. Önümüze konan o cevizden korkarız. Çünkü biz onun ceviz olduğunun farkında değilizdir. O cevizi bir engel bir problem olarak tanımlarız. Halbuki biraz akıl yürütsek, önümüze konan o engeli tanımaya çalışsak onun bir ceviz olduğunu ve kabuğunu kırıp içindeki leziz şeyi yiyebileceğimizi anlasak hayatta karşımıza çıkan sorun gibi görülen şeyleri çözüme kavuşturabileceğimizi ve onu kendi faydamıza çevirebileceğimizin farkına varırız. Başta dedim ya Çincede kriz tehlike ve fırsat anlamına gelir diye. Hayatta karşımıza çıkan krizleri bir ceviz gibi algılarsak ve kabuğunu kırarsak o krizi yenip hatta ondan beslenebiliriz bile. Hepinize cevizlerin farkında olduğunuz bir 2024 dilerim. Sevgiler...
28 Aralık 2023 Perşembe
Bi kese altın
Nasreddin hocayı vaaz vermesi için bir köye davet ederler. Nasreddin hoca köye gider. Halkı hocayı karşılar, hal hatır sorar. Vaaz saati yaklaşır. Nasreddin hoca köylülere " Vaaz vermemi istiyorsanız bana bi kese altın verin. Yoksa vaaz vermem " der. Köylüler çaresiz aralarında altın toplarlar ve hocaya bi kese altını verirler. Cuma vakti gelir, Nasreddin hoca camide vaazını verir. Vaazdan sonra bi kese altını köylülere geri verir. Köylüler şaşırır. Sorarlar: " Hocam madem geri verecektin başta bi kese altını bizden niye aldın? " Nasreddin hoca gülümser. " İki sebebi var. Birincisi siz para ödediniz diye vaazı çok güzel dinlediniz. İkincisi, insanın cebinde para olunca ne konuşuyor be! "Toplum olarak bir eksiğimizi gidermek istiyorsak, gelişmek istiyorsak, değişmek istiyorsak illa bişeyi parasıyla yapılması gerektiğine inanmışız. Zayıflamak istiyorsan diyetisyene ve bir hafta gidip bırakacağın lüks spor salonuna milyarlarca lira ver. İlişkini kurtarmak istiyorsan terapiste bi ton para dök, iç huzuru bulmak istiyorsan bi bavul para ver ve binlerce kilometre ötede bilmediğin bir memlekette meditasyon yap vesayire vesaire... Nasreddin hocanın fıkrasında olduğu gibi biz cebimizden para çıkınca bir işi ciddiye alıyoruz. Halbuki her sabah bir saat yürüyüşle ve abur cubura dikkat ederek zayıflayabilirsin. Terapiste vereceğin paranın yüzde hatta binde birine doğru bir kişisel gelişim kitabıyla sorunlarını aşabilirsin. Yada yakın bir arkadaşına içini dökerek. İç huzur bulmak istiyorsan Hindistana gidip garip tütsüler içinde meditasyon yapmak yerine günde beş vakit namaz kıl, o anlarda hem düşüncelerinden arın hem yaradanın huzurunda ol, hem Rabbinin emrini yerine getirip ona saygını göster. Ben bunu uyguluyorum ve inanın bundan büyük meditasyon, arınma yok. Size de tavsiye ederim. Konserlere gidemiyirum diyorsan aç you toube'u Pink Floyd'un 1991 yılı Londra konserini dinle. Para mutluluk değildir sevgili okur. Bedavaya yapabileceğimiz sayısız eğlence ve fayda var. Hadi durma. Sende 2024 de bunları keşfet!
27 Aralık 2023 Çarşamba
Limitsiz Sevgi
Hiper enflasyonun yaşandığı, zamların her gün dan dan diye kapımızın çaldığı, kuşa dönen maaşların çaydaki şeker gibi bir kaç saniyede eridiği zor bir dönemden geçiyoruz. Hayat pahalı. Paramızı harcamaya çekiniyoruz. İş, işe gitmek için yolda geçirdiğimiz süre... Zamanımızı harcamaktan da çekiniyoruz. Hayat bizi sirkteki bir hayvan gibi terbiye ediyor. " Aman ha tutumlu ol " diyor. " Sakın ha harcama " diyor. Cimrileşiyoruz. Farkında olmadan Kemal Sunal'ın Varyemez'ine dönüşüyoruz. Şimdi bana " Tutumlu olmanın nesi kötü? " dediğinizi duyar gibiyim. Evet pahalılık, vakit darlığı bizi para harcama ve zaman ayırma konusunda tutumluluğa zorluyor. Ama bahsettiğim sirkteki kırbaçlı aslan terbiyecisi bizi farkında olmadan değiştiriyor. Para harcamamayı anlarım. Bin bir emekle kazanılıyor. Zamandan tasarrufu anlarım. Hızlı bir dünyada yaşıyoruz ve zaman öyle hızlı geçiyor ki bi bakmışız akşam oluyor. Ama sevgiden tasarrufu anlamam. Benim meşhur bir sözüm vardır. "Aşk din, mutluluk ibadet, sevgi ise Tanrıdır." diye. Tanrı sonsuzdur. O halde sevgi de sonsuzdur. Sevelim her sabah işe giderken selamlaştığımız simitçiyi. Sevelim birlikte mesai verdiğimiz iş arkadaşımızı. Sevelim anneyi, babayı, kardeşi, eşi... Sevelim sokaktaki kediyi... ve her şeyden önce kendimizi... Harcarken arttırabileceğimiz tek şey sevgidir. Sevdikçe kalbimizdeki sevgi artar. Yargılamadan, sorgulamadan sevelim. Paranı harcamaktan korkabilirsin sevgili okur. Ama sevgini harcamaktan asla korkma. Kalbini limitsiz bir kredi kartı gibi düşünebilirsin. Ama ay sonunda ekstresini Tanrı ödüyor.
26 Aralık 2023 Salı
Beyoğlu
Aralık'ın son haftası. Deniz kıyısındayım. Biraz kendimi şaşırmışım. Hava kendini şaşırmış, ben şaşırmışım çok mu? Yazdan kalma bir hava kışı uzaklara kovalamış.Güneşli, ılık ve umut mavisinde bir gökyüzü. Çocuklar parkta. Geçmişin pişmanlığından ve gelecek kaygısından uzak çocuklar. Tek dertleri salıncakta sallanmak. Onlar anın efendisi. Biz büyüklerin yıllar önce kaybettiği şimdinin hakimi. Taksim, Beyoğlu'na gitmeyi uzun süre önce bıraktım. Artık sadece Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın romanlarını okurken gidiyorum. Bilmediğim bir zamana, bilmediğim insanların arasına. Bilmemek daha iyi galiba. Çok bilmek başa iş açıyor. Mantık algının menzili kadarmış. Bunu öğrendim. Gücü yönetemedim. Gücün esiri oldum. Güç dediğim bilgi. Bilmememek lazım. Sezen'in dediği gibi " Sen sıkı tut sen seni, sen sıkı tut dilini, yoksa öcüler yer seni " Çocuklara şunu söylemek isterdim: Geceleri karanlıkta korktuğun öcü diye bir şey yok aslında. Korkman gereken tek karanlık zihninin karanlığı... Ben zihnimdeki karanlıktan çok çektim. Başkası çekmesin isterim. Ah şu okuduğum ve yazdığım romanlar olmasa. Evet yazdığım. Derdi olan adam yazar. Hayallerimi, kabuslarımı, yaşadıklarımı, yaşayamadıklarımı, trajedilerimi yazıyorum. Yıllar geçtikçe yazdıklarım kule gibi birikiyor odamda. Ama yazdıkça yıllardır belimi büken yüklerden kurtuluyorum. Yazdıkça romanda da olsa yaşayamadığım aşkları yaşıyorum hayalde olsa. Ben bir hacker'ım. Yazarak ruhumu hackliyorum. Kalbime aslında yaşamadığım duyguları sanki yaşanmış gibi kodluyorum. Bende böyle bir çözüm buldum. Dedim ya kendimi şaşırmışım. Aylardan aralık. Güneşli, ılık bir hava. Gökyüzü umut mavisinde. Hava bile şaşırmış kışın ortasında yaz taklidi yapıyor. Çok oldu beyoğluna uğramadım. Okuduğum Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın romanları dışında.Belki bu pazar uğrarım. Yılbaşında, yeni başlangıçlar için. Mutlu yıllar sevgili okur.
25 Aralık 2023 Pazartesi
İhtilal
Herkes kendi hikayesinin kahramanı. Başkalarının yönlendirmelerini yaşarsan kendinin değil bir başkasının hayatını yaşarsın. Oysaki sana kendi hikayeni yaşaman için hayatında başrol verildi. İç sesini dinle içinden geldiği gibi yaşa. Bu satırları yazma sebebim arkadaşım Mustafa. Kendisi çocukluk arkadaşım. Otuz yıllık geçmişimiz var. Kendisi müdavimi olduğum kafenin sahibi. Daha doğrusu sahibiydi. Radikal bir karar aldı ve herşeyi geride bırakıp Almanya'ya gidecek. Dilini bilmediği, kimseyi tanımadığı yepyeni bir macera bekliyor onu. Ben onun bu cesaretini takdir ediyorum. İşini gücünü, ailesini, anılarını geride bırakıyor Mustafa. Kuantum evreninde her saniye milyarlarca olasılık beliriyor bizim için. Ama sadece birini yaşıyoruz. Sevdiğim biri " Hayatını kendin eline al. Yoksa başkaları senin yerine alır " demişti. Şu hayatta kendi hikayesinin kahramanı olanlar mutlu oluyor. Ben buna inanıyorum. Kendinize hiç sordunuz mu sevgili okur? Sevdiğim mesleği mi yapıyorum? Yalnızlığımdan yada tersi hayatımı paylaştığım kişiden razı mıyım? Yaşadığım şehirden razı mıyım? Hayatımdan razı mıyım? Hemen cevap vermeyin ve şöyle bir düşünün. İyice düşünün... Acaba bu yaşıma kadar kendi seçtiğim hayatı mı yaşadım? Ben size bir ihtilalden bahsediyorum. Özgürleşmek istiyorsanız devrim kaçınılmazdır. Kendimize vakit ayıramadığımız, küçük mutlulukların, nedensiz kahkahaların bile kaf dağının ardında kaldığı bizi esareti altına alan sözde modern hayatlarımızdan kurtulmaktan ve gerçek özgürlüğe kavuşmaktan bahsediyorum. Bunun için kendi hayatlarımızda devrim yapmalıyız ve kendi hikayemizin kahramanı olmalıyız. Hepinize güzel bir hafta diliyorum sevgili okurlar. Sizi çok seviyorum.
23 Aralık 2023 Cumartesi
Dedikodu
Dedikodu yapmayı ne kadar çok seviyoruz. Ortamda bulunmayan ve kendini savunma şansı olmayan insanlar hakkında ileri geri konuşuyoruz. Bu olaya üç dört kişilik dost meclisinde yada milyonlarca etkileşim alan sosyal medyada da rastlıyorum. Sosyal medya olunca olay daha bir katmerleniyor dedikodu yayılıyor. Bence bu bir hastalık. Nedeni ise dedikodusunu yaptığımız kişiyi kendimizden daha üstün görmemiz nedeniyle onu kıskanmamız. Ah o kıskançlık yok mu? İnsan ruhunu kirleten, aşağı çeken en sinsi duygu. Dedikodusunu yaptığımız kişiyi kıskandığımızı kendimize bile itiraf edemiyoruz. İnsanoğlu içinde vahşet ve şiddet duygularıyla yaratılmıştır. Bir sokak kedisine, erkeğin sözde sevdiği kadına, altımızda çalışan memurlara yada zalim komutanların savaşta ki esirlere şiddet göstermesi ne kadar kötüyse ortamda bulunmayan bir kişinin dedikodusunu yapmakda şiddetin bir türüdür. İçimizdeki ehlileştiremediğimiz şiddeti dedikodusunu yaptığımız kişiye karşı kusuyoruz. Halbuki hataları örtün, kusurları gizleyin diyen bir peygamberin ümmetiyiz. Bugün kendinize şu soruyu sorun sevgili okur. Ben dedikodu yapıyor muyum? En son ne zaman yaptım? Cevap büyük oranda evet çıkacaktır. Birine şiddet göstermek günahtır ve dil ile yapılan şiddet en büyük günahlardan biridir. Mesele günahtan da korkmak değil aslında. Bu kötü eylemle insanlığımızdan uzaklaşmak... Siz dedikodu yaptığınızda hedef aldığınız kişiyi aşağı çektiğinizi zannediyorsunuz, ama aslında kendi ruhunuzu kirleterek içinizde sizi çaktırmadan kontrol eden yaratığı besleyip güçlendiriyorsunuz. O yaratık kendi ellerinizle dedikodu yaparak kirlettiğiniz ruhunuzdaki pisliklerle beslenir. O yaratığın sizi ele geçirmesine izin vermeyin. Size bir önerim var. Dedikodu yapmamaya çalışın. Kırtasiyeye gidin ve siyah renkli sprey bir boya alın. Yaptığınız her dedikodudan sonra o boyayı salonunuzun duvarına sıkın. Dedikoduya devam ederseniz bir süre sonra hergün oturup baktığınız beyaz duvarın siyah boyayla mahvolduğunu göreceksiniz. İşte dedikodu yaparak kendi ruhunuzu da böyle kirletiyorsunuz sevgili dostlar. Boya olayını deneyin. Dedikoduyu bıraktığınız gün lekekenmiş duvarınızı eve bir boyacı çağrıp tekrardan beyaza boyatabilirsiniz. Hepinize güzel bir haftasonu diliyorum. Tanrıyı unutmayın. Çünkü o sizi unutmuyor.
22 Aralık 2023 Cuma
Güneş Fırtınası
2024 de dünya elektriksiz ve internetsiz kalabilir. Yurt dışındaki bilim adamlarının söylediği 2024 güneş yüzeyinde şiddetli patlamalar meydana gelmesi bekleniyor. Bu patlamalardan dünyamızda etkilenecek. Elektrik ve internet sistemlerimiz küresel düzeyde aylarca devre dışı kalabilir. Doğa kendine saygısızlık eden insanoğlunu bir kaç yıl önce pandemi ile hizaya soktu, şimdide dijital teknolojiyi işlevsiz kılarak hizaya sokacak. Teknolojiyi bizlere yardımcı olması için geliştirdik. Medyamız, haberleşmemiz, ulaşımımız, finans sistemimiz analog çağdan dijital çağa evrimleşti. Ama bir gün doğal bir afet sonucu elimiz ayağımız olan tüm bu teknolojiden mahrum kalabileceğimizi düşünemedik. İşte 2024 yılında böyle bir tehlike kapıda. Geçenlerde İngiltere başbakan yardımcısı konuya değindi ve " Evlerde mum bulundurmanın, eski usul pilli radyo bulundurmanın iyi olabileceğini" söyledi. Gün içinde telefonunun şarjı bitince krize giren modern insan güneş patlamaları sonucu global düzeyde elektrik ve interbeti kesilirse ne olur? Bu ihtimal beni korkutuyor. Metrolar çalışmayacak ulaşım felç olacak. Telefon ve televizyonlardan mahrum kalacağız ve dünyadan haber alamayacağız. Birbirimizle iletişim kuramayacağız. Bankacılık işlemlerimizi yapamayacağız. Maaşlar ödenemeyecek. Bir süre sonra parasız kalacağız açlık ve kıtlık boy gösterecek. Hırsızlık, yağma ve asayiş sorunları yaşanacak. Dünya bir kaosa sürüklenecek. 2024 deki güneş patlamalarının sonuçlarına bir afet gözüyle bakmalıyız. Acaba devletimiz bu tehlike senaryosunun farkında mı ve gereken tedbirleri alıyor mu?
21 Aralık 2023 Perşembe
Saatleri Ayarlama Enstitüsü
Ahmet Hamdi Tanpınar Türk edebiyatının en önemli yazarlarından. Onun kült romanı Saatleri Ayarlama Enstitüsünü okudum. Tanpınar sıradışı bir metaforu sıradan hayat hikayelerinin arasına ustaca yerleştiriyor. Size herkesin çevresinde tanıyabileceği normal insanların normal hikayeleriyle geliyor. Abdusselam beyin yalnızlıktan korkmasından ötürü konağını ve çevresini kalabalık tutmak istemesi, Nuri efendinin saatlere olan tutkusunu kendine has bir felsefeye dönüştürmesi, kendinin iyi saatte olsunlarla muhatap olduğunu iddia eden esrarkeş Seyit Lutfullah'ın içinde bulunduğu delilik, Hayri Bey'in kendini bulma yolculuğu...
Tanpınar'ın metinlerinde kendine has bir hüzün var. Hikayedeki dramatik unsurlar okura sille vurmuyor lakin sizi vücudunuza giren sinsi bir virüs gibi yavaş yavaş ele geçiriyor. Romanın baş kahramanı Hayri beyin talihinin, müteşebbis iş adamı Halit Ayarcıy'la tanışması sonucu değişmesine tanık oluyoruz. Kimin aklına gelir? Halit bey Saatleri Ayarlama Enstitüsü diye bir fikirle ortaya çıkıyor. Bu kurum şehrin meydanlarında yada normal vatandaşların geri kalmış saatlerini ayarlıyor ve dünya çapında ünlü oluyor. Burada Hayri beye görev veriyor ve Halit-Hayri ikilisinde bi tarafta kendine güven ve projeye inanma, diğer tarafta kendine güvensizlik ve şüphe tezatlığına şahit oluyoruz. Halit beyin himayesinde Hayri'nin kendisinin ve ailesinin değişimine şahit oluyoruz.20 Aralık 2023 Çarşamba
Kaya ve Uçurtma
Yel kayadan ancak toz alır diye bir deyim var. Kamuoyuna mal olmuş kişiler basın toplantılarında sık sık bu deyimi kullanıyorlar. Kendilerinin kaya gibi sert olduklarını ve yaşadıkları problemin yani yelin ancak üzerlerinden toz alabileceğini söylüyorlar. Aklıma şu soru geliyor. Kaya gibi sert olmak zorunda mıyız? Her zaman güçlü olmak iyi bir şey mi? Özellikle erkek çocukları aileleri tarafından bu anlayışla yetiştiriliyor. " Erkek adam ağlamaz, erkek adam güçlüdür " diye. Bu kaya gibi sert olma, her daim güçlü durma hali insanları empati yeteneğinden yoksun bırakıyor. Birbirine karşı anlayışsız bireylerden oluşan sakat bir toplum yaratıyor. Kaya ve uçurtmayı düşünelim. Kaya serttir, kıramazsın zarar veremezsin. Uçurtma ise bir kaç ince çıtadan ve üzerine yapıştırılan kağıttan ibarettir. Bir uçurtmayı kolayca kırabilir, yırtabilirsin. Peki hangisi daha güçlüdür? Yerinde duran hiç bir işe yaramayan kaya mı yoksa doğru rüzgarla göklere süzülen uçan uçurtma mı? Biz her zaman güçlü olmak zorunda değiliz. Kaybedecek şeyi olmayanlar yani arkadaştan, aileden, sevgiliden yoksun olan kişiler kaya gibidir. Ama asıl güç zayıflıktadır, duygusal olmaktadır. Kaybedecek şeylerimizin varlığı kadar zayıfız, duygusalız ama aynı zamanda güçlüyüz. Şu hayatta kaya gibi değil uçurtma gibi olmalıyız. Doğru rüzgarlarla havada süzülebilmeli olayların üzerine çıkabilme gücüne sahip olmalıyız. Maharet kaya gibi sert olmakta değil, uçurtma gibi kırılgan olunmasına rağmen göklerde süzülebilmektedir.
19 Aralık 2023 Salı
Necip Hablemitoğlu Cinayeti
Necip Hablemitoğlu'nu tanıyor musunuz? Kendisi ülkemizin en önemli bilim insanı ve tarihçilerindendi. 15 Temmuz 2016 darbesinden sonra uyanan, daha öncesinde Fetullah Gülen'e muhterem hoca efendi diyen, cemaatin emniyet-yargı mensuplarını devletin kritik konumlarına yerleştiren ülkeyi yirmi yıldan fazladır yöneten sayın muktedirlerimizi taa darbeden on beş yıl önce Fetullah Gülen'in bir hain olduğu ve ülkenin kılcal damarlarına kadar sızmış Fetullahçı bir terör örgütünün varlığı konusunda uyarmıştı. Düşünün ülkeyi yöneten muktedirker 15 Temmuz 2016 dan sonra FETÖ'nün varlığına uyanırken Necip Hablemitoğlu taa 2000 lerin başında bu tehlike konusunda uyarılar yapıyordu. Ve maalesef 18 Aralık 2002 tarihinde henüz 48 yaşındayken FETÖ'nün tekikçileri tarafından öldürüldü. Necip Hablemitoğlu FETÖ tehlikesi hakkında bir kitap yazıyordu. Öldükten sonra yayınlanan Ķöstebek adlı kitabının ön sözünde bakın rahmetli ne demiş " Fetullahçı kadrolar, Türk devletinin istihbarat birimlerine sızdı, devletimizin altı oyuluyor. Şeyleri ABD'de yaşayan, CIA,MI6 ve BND gibi yabancı istihbarat birimlerine taşeronluk yapan bir cemaate mensup müritlerin, Türk devletinin istihbarat birimlerinde kadrolaşabileceğini, devletin gücünü, devleti savunanlara karşı kullanabileceğini kim tahmin edebilirdi? Köstebek işte bu ihanet öyküsünün adıdır. Siz hiç, Fetullahçıları devlete karşı bir tehdit olarak algılayan bir bakan yada başbakan gördünüz mü? Siz hiç Fetullahçıları tehdit olarak tanımlayan bir emniyet genel müdürü veya MİT müsteşarı gördünüz mü? Göremezsiniz. Gösteremezsiniz. Önünüzde iki tercih vardır. Ya çoğunluğun yaptığı gibi başınızı çevirir, farketmemiş gibi yaparsınız, yada risk üstlenerek araştırmaya ve mücadeleye başlarsınız. Fetullahçılar Türkiye'de Mevleviler,Bektaşiler,Cerrahiler gibi salt dinsel inançlarını yaşamaya çalışan bir cemaat değildir. Uluslararası alanda at koşturan, son derece tehlikeli bağlantılarıyla, ekonomik kaynakları ve eğitim kurumlarıyla, Türkiye'nin yüzyüze olduğu en tehlikeli tehdit odağıdır. Örgütlenme modeli itibariyle Türkiye'de eşi yoktur. Örgütlenme modeli tamamen CIA denetimindedir.Fetullahçılar mevcut ekonomik kaynaklarını, yapılabilecek en değerli ve en akıllı alana, eğitim yatırımına tahsis ediyorlar. Bu özellikleriyle, diğer şeriatçı yapılanmalara kıyasla, ülkemizin sadece bugününü değil, daha çok geleceğini tehdit ediyorlar."
17 Aralık 2023 Pazar
Hayat Tavlası
Hayat denen yolda hava her zaman güzel olmaz. Bazen fırtınalar, kuvvetli rüzgarlarla karşılaşırız. Hani muhatap olduğumuz zorluklar, dertler, tasalar varya. Hani sanki sırtımızdaki çuvalda bir yük gibi taşıdığımız bizi yavaşlatan dertlerimiz. İşte çuvaldaki o yükler ansızın kopan fırtınalarda, esen kuvvetli rüzgarların bizi uçurup havalandırmasını meçhul bir kadere savurmasını engeller. O yükler. Hep taşımaktan şikayet ettiğimiz yükler... Bazen bizim hayatımızı kurtarır. O yüzden bazı dertler faydalıdır. Spor salonunda ağırlık kaldırarak nasıl kaslarımızı güçlendiriyorsak hayatta karşılaştığımız maddi manevi yorgunluklarla karakterimizi, ruhumuzu güçlendiririz. Zorlamayan hayattın zevki olmaz. Hayat tıpkı tavla oynamak gibidir. Rakibimiz hayattır. Gelen zara göre yani kaderin bize sunduğu imkana göre hamlelerimizi yaparız. Şimdi karşınızdaki rakibin tavlada acemi olduğunu ve tüm oyunları her seferinde kazandığınızı düşünün. Oyundan hiç bir zevk almazsınız. Hayatta böyle işte. Hayat dediğin zorlamalı, hayat dediğin iyi zar gelmesi için dua ettirmeli. Hayat insana Tanrıyı hatırlatmalı, insanın aklını çalıştırmalı, insana engelleri aşmak için planlar yaptırmalı. Ancak bu şekilde dönüşebilir ve potansiyelimize ulaşabiliriz. Yürüdüğün yol seni yordu diye üzülme. Yolun şükründe ol. Ya hiç yol olmasaydı ve bir odaya hapsolsaydın. Eğer hesabını, kitabını yaptıysan muradın için savaşa girmekten çekinme. Ama kendini de bil. Kazanamayacağın savaşa girme. Cesaret hiç korkmamak değildir. Korkuna rağmen harekete geçmektir. Kork, hatta ödün patlasın koş girişinde durduğun tünelin karanlığına. Sözlerinde ve hatta aklında beliren düşüncede bile özenli ol. Unutma hayat kocaman bir mağara. Söylediğin ve düşündüğün şeyin yankısını duyuyorsun. Ne ekersen onu biçiyorsun.
16 Aralık 2023 Cumartesi
17-25 Aralık Yolsuzluk Operasyonu
17 Aralık'a geliyoruz. Ülke tatihi için önemli bir gün. Bundan tam 10 yıl önce 17 Aralık 2013 de emniyet güçleri tarafından devletin üst kademesine rüşvet ve yolsuzluk operasyonu yapıldı. İstambul polisinin bilgi notunda; ekonomi bakanı Zafer Çağlayan'ın İran asıllı iş adamı Rıza Sarraf'tan 32 milyon euro ve 1.5 milyon dolar rüşvet aldığı belirtiliyordu. Rıza Sarraf'ın içişleri bakanı Muammer Güler'e, Avrupabirliği bakanı Egemen Bağış'a Halkbank genel müdürü Süleyman Aslan'a rüşvet verdiği, bakan çocuklarına iş takipçiliği yaptırdığı anlatılıyordu. Polisin baskın yaptığı evlerden ayakkabı kutuları içinde milyon dolarlar ve para sayma makineleri çıkmıştı. Bu yolsuzluk operasyonu FETÖ cü yargı ve emniyet mensupları tarafından hükümeti devirmek amacıyla yapıldı. Çünkü " Ne istedilerse verdik " yılları AKP-FETÖ ortaklığı sona ermişti. Bu iki grup aralarında devleti bölüşememişler ve sonunda kavgaya tutuşmuşlardı. Ama ben size 17-25 Aralık operasyonunun pek bilinmeyen iç yüzünü anlatmak istiyorum. ABD önderliğindeki dünya, uranyum zenginleştiren ve nükleer güç olma yolunda hızla ilerleyen İran'a ambargo uyguluyordu. Bu ambargo nedeniyle İran'ın ekonomik olarak eli kolu bağlanmıştı. Türkiye İran'dan doğalgaz alıyordu. İran'a uluslararası ambargo uygulandığı için parasını ödeyemiyordu. Bu yüzden İran'a Halkbank hesabı açıldı ve doğalgazın parası bu hesaba yatırılıyordu. İran Halkbankta biriken parasıyla Rıza Sarraf'ı kullanarak Türkiye'den altın alıyor, yine Sarraf'ı kullanarak bu altınları Dubai'de bozdurup kendisine uygulanan ekonomik ambargoyu Türkiye'nin yardımıyla deliyordu. Durum ABD istihbaratı CIA'in takibindeydi. ABD Türkiye'yi " Bakın İran ambargosunu deliyorsunuz " diye defalarca uyardı. Sonunda CIA' den emir alan Fetullah Gülen örgütüne 17-25 Aralık operasyonunu yaptırdı. İşte on yıl önceki yolsuzluk operasyonunun nedeni buydu sevgili okurlar. Ama hala cevaplanması gereken bir soru var. Tamam operasyonu CIA ve FETÖ hükümeti devirmek için yaptı. Lakin dönemin bakanları gerçekten milyonlarca dolar rüşvet aldı mı, hırsızlık yapıldı mı? Bu toplumun aklını ve vicdanını kurcalayan bir soru olarak kaldı.
13 Aralık 2023 Çarşamba
Şeyh Sait Bulvarı
PKK elebaşı bebek katili Abdullah Öcalan, Amerikan istihbaratı CIA'in maşası FETÖ'nün elebaşı Fethullah Gülen neyse Şeyh Sait de aynı hainlerden biridir. Şeyh Sait kimdir? " Hilafetsiz Müslümanlık olmaz; saltanat ve hilafet geri getirilmeli, okullarda dinsizlik öğreten, kadınları yarı çıplak gezdiren Kemalist hükümetin başı ezilmelidir. " diyen Türkiye Cumhuriyetine karşı adamlarıyla birlikte silahlı ayaklanma başlatmış İngiliz maşası bir vatan hainidir. Evet Şeyh Sait'in ayaklanmasını İngiliz istihbaratı organize etmiştir. Kurtuluş savaşından yeni çıkmış Cumhuriyetimiz petrol tarafından zengin Musul ve Kerkürk'ü kurtarmak için hamle hazırlığındayken İngilizler topraklarımızda Şeyh Sait isyanını başlatmış, ordumuz isyanın bastırılmasıyla meşgulken Musul'u ve Kerkürk'ü maalesef kaybetmişizdir. İsyan bastırılmış Şeyh Sait ve adamları idam edilmiştir. Geçenlerde Diyarbakır'da yeni yapılan bir bulvara Şeyh Sait adı verildi. Ülkeyi bölmek için silahlı bir isyan başlatan hainin adı verildi. Bunun Abdullah Öcalan meydanı yada Fethullah Gülen bulvarı açmaktan hiç bir farkı yok. Sonuçta hepsi eli kanlı isyancı hain. Bu yanlıştan derhal dönülmesini ve bunun sorumlulularının ibreti alem için derhal cezalandırılmasını diliyorum. Yazık. Çok yazık. Ülke ne hale geldi.
12 Aralık 2023 Salı
Dayak
Türkiye'de kimseye yaranamadığın tek meslek hakemliktir. Kahve muhabbetlerinde " Şerefsiz hakem şike yapmış, bilnemne çocuğu hakem takımı doğradı... " diye milyonlarca kez hakemin kulakları çınlatılır. Hakem futbol oyununda hakimlik yapar. Adaleti dağıtmakla yükümlüdür. Sahadaki 22 azgın futbolcuyu idare etmek zorundadır. Milyonlarca doların döndüğü bacasız sanayi futbolda takımların kaderini belirler. Ben şuna ifrit oluyorum. Ülkemizde adalet vicdanını yitirmiş, İstanbul Anadolu adliyesi başsavcısı adliyede bazı hakimlerin para karşılığı suçluların lehine karar verdiğine dair yani kirli bir dava borsası oluştuğuna dair üst makamlara dikekçe yazıyor, Somali cumhurbaşkanının oğlu iki çocuk babası ekmek parasının peşindeki moto kuryeyi ezip polisler tarafından serbest bırakılıyor ancak biz ülkemizdeki şirazesi kaymış adaleti Çemişkezeksporun verilmeyen penaltısı kadar konuşmuyoruz. Toplumumuz futbolla uyutuluyor ve apolitikleştiriyor. Ülke sorunlarını konuşmuyor, anayasada hak olarak verilmiş barışçıl mitinglerle hakkını aramıyor. Koyun gibi milletiz... Türk'ün hak aradığı tek konu o hafta tuttuğu takımın maçında penaltısının verilmemesi sonucu hakeme kahvede yada sosyal medyada ana avrat düz gitmesi. Dün akşam bunun daha ileri versiyonuna şahit olduk Ankaragücü-Çaykurrizespor maçında. Maç sonunda eski AKP milletvekili Ankaragücü başkanı sahaya girdi ve hakem Halil Umut Meler'i dövdü. Sözün bittiği noktadayız. Ülkede adalet olmayınca herkes kendi adaletini tesis etmeye çalışıyor. Bir sokak röportajında vatandaş " AKP sayesinde artık doktorları dövebiliyoruz " demişti iyi mi? Doktora dayak, hakeme dayak, zeytinlikleri savunan köylüye yandaş müteahhitlerin özel güvenliği haline getirilmiş kolluk kuvvetlerince biber gazı ve dayak, yandaşa ise kıyak... Türkiye yüzyılı başladı. Hep birlikte şahlanıyoruz!
11 Aralık 2023 Pazartesi
Kalbe Giden Yol
En iyi üniversiteye girebiliriz. En iyi işe girebiliriz. Kahveye, restorana yada cumaları camiye girebiliriz. Ama en zoru insanların kalbine girmektir. Kalp dediğimiz şey bir elimizle yaptığımız yumruğumuz kadar bir şey. Küçücük bir şey manevi heybetine kıyasla. Bir kalbe girmek için bizde küçülmeliyiz. Kibrimizden, egomuzdan, nefsimizden oluşan cüssemizi bi kenara atmalıyız. Küçülüp ufalmalıyız. İçimizdeki Mütevazi, alçak gönüllü, cömert kişiyi açığa çıkarmalıyız. O zaman kalplere girebiliriz. Bir kalbe girince sahiden seviliriz. Bir kalbe girince gerçek dostlar ediniriz. Kimisi para biriktirmeyi sever, kimisi insan biriktirmeyi. Ben ikincisindenim. Kalp evrenin en geniş okyanusuna açılan bir kapıdır. Yani Tanrıya açılan kapı. Varlığı ancak yoklukta bulabiliriz. Modern hayatın ruhlarımızı zehirlediği " Daha çok para, daha çok mal-mülk, daha çok ünvan, daha çok imtiyaz " gibi faydasız sıfatlardan arındığımızda, yani yok olduğumuzda o kalpten içeri girebileceğiz ve sonsuz varlığa kavuşabileceğiz. Hiç acaba kimin kalbindeyim diye düşündün mü sevgili okur? Başkalarını bıraktım. Acaba sen kendi kalbinde misin? Vakit; kibrinden, egondan ve nefsinden soyunma vakti... Korkma soyun. Soyun ve ruhuna bak. Dilin ve aklın susacak ve vicdanın konuşmaya başlayacak. İyiysen iyi diyecek, kötüysen kötü diyecek... Ama korkma. Halen nefes aldığına göre kötüyü iyi yapma gücün var. Bu fırsat kalan ömrün kadar. Onu da sadece bilen yaradan. Tanrıyı unutma lütfen. Çünkü o seni unutmuyor...
9 Aralık 2023 Cumartesi
Butkus'un hikayesi
Annesi problemli bir hamilelik yaşamıştı. Doğduğunda ağzı yana kayıyordu, dudakları orantısız ve sol gözü sağ gözünün aşağısındaydı. Yüzünde kısmi felç vardı. Fakir bir gençti. Ne iş olsa çalışıyordu. Daha çok amelelik işleri. İkinci sınıf salonlara gidiyordu. Tek dostu köpeği Butkus'du. Sonunda sıfırı tüketmişti ve besleyemediği için köpeğini tanımadığı birine sadece 25 dolara sattı. Köpeğini sattığında hem o hem köpeği Butkus' ağlıyordu. Köpeğini sattıktan bir hafta sonra Muhammed Ali-Chuck Wepner'ın boks maçını izledi. O akşam aklında bir şimşek çaktı. Boksörlerin hayatını anlatan bir filmsenaryosunu sadece 20 saatte yazdı ve yapımcıların kapılarını aşındırmaya başladı. Senaryoyu çok beğenmelerine karşın başrolde oynamak isteyen bu genci yüzündeki doğuştan gelen arızadan ötürü " Bize star lazım komedyen değil " diyerek alaycı bir şekilde reddediyorlardı. Bir yapımcı senaryoya 350 bin dolar önerdi ama başrol oynamasına izin vermedi. Daha sonra 35 bin dolar karşılığında başka bir yapımcıyla anlaştı ve senaryosunu yazdığı filmde başrol oynadı. Film dünya çapında ses getirdi ve tam üç oscar aldı. Artık zengin ve ünlü olmuştu. Fakirlikten ötürü yıllar önce sattığı köpeğini aradı. Sonunda sattığı adamı buldu. 25 dolara sattığı köpeğine 1500 dolar vererek geri aldı. Bu adam kim diye merak ettiniz mi? Bu adam efsane boksör Rocky filmlerinin kahramanı dünyaca ünlü aktör Slyvester Stallone. İlham verici bir hikayesi var. Hayata 1-0 geriden başlayabiliriz. Defalarca reddedilebiliriz. Ama kendimize ve yaptığımız işe olan inancımız varsa o beklediğimiz telefon birgün muhakkak çalar.
8 Aralık 2023 Cuma
Roman Okumak
Akıllı insan hatalarından ders alır. Daha akıllı insan başkalarının hatalarından ders alır. Eskiden sahip olduğumuz dost meclislerini günümüzde pek uygulayamıyoruz. Trafik, iş yaşamı, vakit darlığı ve türlü türlü sebepler. Bu meclislerde herkesin ve ortamda bulunmayanlarında hikayeleri paylaşılır son gelişmelerden bilgi sahibi olunurdu. Başkalarının yaşadığı olumsuz sonuçlu hikayelerden kendimize ders çıkarırdık. Günümüzde bunun yerini sosyal medya aldı. Artık hiç bir şey gizli kalmıyor ve bir kaç saniye içinde tüm dünyaya yayılıyor. Belkide gençler karapara aklayan sosyal medya fenomenlerine özenmekten, arsızca daha fazla kazanmak isteyen ve Seçil Erzan'a paralarını kaptıran futbolcuların düştüğü durumlardan ibret alıyorlar. Ancak sosyal medyada kullanıcıların haberlerle etkileşimi bir kaç saniye ile sınırlı ve bu hız kullanıcının düşmanı. Bu hız yüzünden kullanıcılar gördükleri haberden alması gereken dersleri içselleştiremiyorlar. Ben kendi ve başkalarının hatalarından ders alma konusunda nacizane bir tavsiyede bulunmak istiyorum. Bunu yapmanın en etkili ve keyifli yolu kitap okumak. Yazarın hüneri sayesinde romanın içine giriyorsunuz sanki bir role play oyunu oynuyormuşunuz gibi karakterin yerine geçiyorsunuz ve onun yaşadığı olumlu olumsuz olayları yazarın kurguladığı sanal dünyada deneyimleyebiliyorsunuz. Böylece suç işlemeden suçun kötülüğünü Raskolnikov'dan, yasak aşkın saadet getirmeyeceğini Anna Karenina'dan, hovardalığın başa iş açacağını Gürpınar'ın Şık'ın dan deneyimliyorsunuz. Roman size sobaya dokunmadan onun elinizi yakacağını bildiriyor. Bir roman okuyunca hayatta denk gelme şansınızın olmadığı insanlarla konuşabiliyor, olaylar yaşayabiliyor ve gerçek deneyimleri yaşamadan ( sobaya dokunmadan ) olgunlaşabiliyorsunuz. Üstelik okuduğunuz edebi eser sosyal medyada karşınıza çıkan özensiz, sığ içeriklerin haricinde özenle hazırlanmış,üzerine uzun uzun düşünülmüş metinlerden oluşuyor. Yıl sonunda yeni yıl hedefleri belirlenir. Özellikle genç arkadaşlarıma sesleniyorum. 2024 de kendinize daha çok kitap okuma hedefi koyun. Ve kendinizi edebiyatın büyülü dünyasına teslim edin. Sevgiler...
7 Aralık 2023 Perşembe
En çok Kendimi Seviyorum
Bu sabah beni çok mutlu eden bir haber aldım. Aile dostumuz olan bir ablamın oğlu çok iyi bir üniversiteye birincilikle girmiş. 2005 yılının eylülü daha dün gibi gözümün önünde canlandı. Annemle İstanbul'a gitmiş doğum yaptığından ötürü aile dostumuzu tebrik etmiştik. Taa 18 yıl önce. 18 yıl öncenin kundakta önümüze getirilen bebeği bugün boylu poslu üniversiteli yakışıklı bir genç adam olmuş. Yavrularının büyüyüpde bugünlere geldiğini görmeleri bir anne baba için kimbilir ne kadar mutluluk verici bir olaydır. Ben babalık duygusunu hiç yaşamadım. Bu saatten sonra da yaşamayı düşünmüyorum. Genelde çevrem beni insan-ı kamil olarak niteler ama zor bir adamım. On yıldan fazladır kendimi ilişkiye kapamıştım. Ta ki geçen yaza kadar. Geçen yaz farklı şehirde yaşayan bir kadınla ilişki yürütmeye çalışmıştım. Ancak iki ay sürebildi. Onu kendisine kesin ayrılık kararımı bildirdiğimde sadece 1 saatliğine yüz yüze gördüm. Kendimi ilişkiye kapadığım uzun yıllarda " Acaba ihtiyacın olan bir aşk mı? " düşüncesi zaman zaman zihnimi yokladı. Ama bu son ilişki kendimi tanımamı sağladı. Yalnız yaşadığım yıllar beni bencilleştirmiş. Kendimi bir başkasıyla paylaşamayacağım kadar çok seviyorum. Buda bi şey. Kendini sevmek yani. Aşk ilüzyonu ile başlayacak, didişmelere evrilecek ve sonunda kadın erkeğin ruhlarını içlerinden çekip robota bağlayacakları sahte bir ilişki istemiyorum. Sırf herkes evlenip çocuk sahibi oluyor diye sırf adet olduğu için aynı yoldan gitmek istemiyorum. Bi de kendimi bir çocuğun sorumluluğunu taşıyacak, büyüyüşüne sabırla yaklaşacak olgunlukta göremiyorum. Kendini bilmekde bi şey ve ben en çok kendimi seviyorum.Ama evlat sahibi olan arkadaşlarıma sonsuz saygı duyuyorum. Büyük iş başarıyorlar. Öğrencilik okul okuyunca bitmez. Analar babalar çocuklarından da öğreniyorlar. Bir çocuk insanın en büyük öğretmenidir. Tüm ana babalara çocuklarıyla güneş gibi aydınlık, gök kuşağı gibi renkli cıvıl cıvıl günler diliyorum.
5 Aralık 2023 Salı
Mühendis olmak bana ne kazandırdı?
Napolyon Josephine Aşkı
Dün Napolyon filmini izledim. Büyük prodüksiyon ve yönetmen koltuğunda Ridley Scott olunca filmde ki savaş sahneleri oldukça görkemli olmuş. Joaquin Phoenix Napolyon'u çok iyi oynamış. Filmi sakın ha sadece Napolyon'un savaşlarını anlatan bir tarihi savaş filmi zannetmeyin. Film aynı zamanda Napolyon ile çok sevdiği karısı Josephine arasındaki aşkı anlatıyor. Yani aynı zamanda bir aşk filmi. Dünyayı dize getiren giriştiği büyük savaşları kazanan Napolyon, cephede çevrelediği onca tehdit ve baskının içinde tek bir şeye sığınıyor. O da çok sevdiği karısı Josephine'e. Cepheden ona sürekli mektuplar yazıyor. Askerlerine öldürme emri verdiği kanın gövdeyi götürdüğü o cehennemi savaş ortamında yüreğinde kalan tek masumane ve saf şeye yani karısına duyduğu aşka tutunuyor. İnsan düşünmeden edemiyor. Sen büyük komutan Fransa İmparatoru Napolyon'da olsan yüzbinlerce kişilik orduyu da kumanda etsen yine de bir kadına tabi olabiliyor, sana karşı büyük bir kabahati de olsa ona duyduğun büyük aşkdan ötürü kalbine sahip o kadını affedebiliyorsun. Napolyon Mısır seferindeyken Josephine kocasını aldatıyor. Napolyon bunu öğreniyor ve geri dönüyor. Basın durumu yazıyor ve Napolyon tüm dünyanın önünde küçük düşüyor. Lakin Napolyon Josephine'i affediyor. Galiba gerçek aşk affedilmez hataları bile affedecek olgunluğa sahip olabilmekten geçiyor. Napolyon çok sevmesine rağmen yıllar sonra karısından boşanıyor. Nedeni ise Josephine'nin hamile kalamaması ve kendine bir varis verememesi. Burada şu ikilem ortaya çıkıyor. Napolyon kendi soyundan birinin kendinden sonra devleti yönetmesini istiyor ve Avusturya düşesiyle evlenip bir erkek evlada sahip oluyor. Napolyon boşandıktan sonra ilk karısı Josephine'le mektuplaşmaya ve onu ziyarete devam ediyor. Yani ona olan aşkı boşansa da dinmiyor. Ama devletin bekası için Josephine'den boşanıyor. Napolyon Fransa'yı mı Josephine'i mi daha çok seviyor noktasına geliyoruz. Cevabı filmin sonunda görüyoruz. Sürgündeki Napolyon'un ölmeden önceki son sözleri: Fransa, ordu, Josephine... oluyor.
1 Aralık 2023 Cuma
Para
Korku. Tarih öncesi devirlerden gelen insanoğlunun hissettiği en eski duygudur. Henüz evlerin ve korunaklı barınakların icat edilmediği dönemde insanoğlu yırtıcı havyanların tehlikesinden ve aç kalmaktan korkardı. Bunun için av aletleri ve ateşi icat etti şartlar yani korkusu kendini gelişmeye veya evrimleşmeye itti. Günümüz modern dünyasında ise kariyer ve iş yaşamının zalim çarkları içinde zamanı, ruhu öğütülen beyaz yakalılar ofislere hapsolmuş zombi gibiler. İlkel insanın geçmişte yaşadığı ve geçmişten gelip DNA larına yapışmış aç kalma korkusunu yaşıyorlar. Ama bu aç kalma korkuları en son model arabaya binememe, en pahalı marka kıyafetlerle davetlere arzı endam edememe, devletin bedava okulu yerine çocuklarını en pahalı özel okullara gönderememe, yılda birkaç kez pahalı tatillere gidememe gibi şeyler. İnsanoğlu yerleşik hayata geçerek, demiri işleyerek, buhar gücünü kullanarak, bilgisayarları icat ederek yani sanayi devrimini yaparak belki doğaya hükmetmeyi başardı ama bu devrim sonunda ortaya çıkan kapitalizm ve tüketim çılgınlığı neticesinde ortaya çıkan az ile tatmin olmaz, arsızca daha fazlasını isteyen, yetinmek nedir bilmeyen hastalıklı tabiatının kölesi oldu. Modern insan geçmişte kendine tehlike yaratan ormandaki yırtıcı hayvanı yendi fakat kendi ruhunu köle yapan tüketim çılgınlığına kapılmış, aza kanaat etmeyen nefsine yenildi. Yazıya korku ifadesiyle başlamıştım onla bitireyim. Korkmamız gereken; lüks hayatlarımızı kaybetmek, marka giyinememek, pahalı otellerde tatil yapamamak, son model cep telefonlarına sahip olamamak yani fakir olmak değil. Asıl kalp kırmaktan, ah almaktan, yalandan dolandan, başkalarına zarar vermekten, onursuzca yaşamaktan ve imansız olmaktan korkmalıyız. Fransız devrimini, sanayi devrimini yaptık ama yeterli değil...Bunu anladığımız gün insanoğlu ruhundaki tekamül devrimini yapacak ve dünya daha güzel bir yer olacak.