Zihinlerimizde " mutluluk " diye bir şey icat etmişiz sürekli onu kovalıyoruz. Sahibinin attığı tenis topunu kovalayan küçük tatlı bir köpek gibiyiz. Mutluluğu varılacak bir yer değil, yolculuğun kendisi olduğunu unutmuşuz. "İşimde terfi edince, o arabayı alınca, onunla sevgili olunca..." diye diye mutluluğu hep yarına erteliyoruz. " Bana mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin? "Bir resmi yapmak aylar sürer, bitince ona bakmak ise bir kaç saniye. Asıl mutluluk hergün tuvalin önüne geçip ona fırça darbelerini vurmaktır. O yüzden asıl mutluluk resme bakmak değil, onu oluşturduğumuz süreçtir. Hedefler koymak ve o hedefler için vaktimizi, enerjimizi harcamak acaba monotonlaşmış hayatlarımızdan sakınmak için geliştirdiğimiz bir çözüm mü? Peki bu doğru bir yöntem mi? Yaşamı, nefesi, anın hakkını veremediğimiz için " Mutluluk " adını takdığımız hedefe varınca gerçekten mutlu olamıyoruz. Çünkü yolculuğun hakkını yemiş oluyoruz. Bakın Grange ne güzel demiş: mutlu olmayı yarına bırakmak, karşıya geçmek için nehrin durmasını beklemeye benzer ve o nehir asla durmaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder