Birinin hayatı sonlanmış artık aramızda yoksa "ölü" deriz. Bu dünyadan göçmüş kişinin hayata bıraktığı izler kuma yazılmış yazıyı bir dalganın silmesi gibi siliniyor. Yada bize öyle geliyor. Bitişlere çok meraklıyız. Bitişleri çok kutsuyoruz. Yaşamı niye kutlamıyoruz? Tuna Kiremitci'nin son romanı Kumarbaz'da bakın şu ifadeler geçiyor: " Vixit Latince'de ' yaşadı ' anlamına geliyordu. Eski Romalılar biri dünyadan göçtüğünde ' öldü ' yerine bu sözcüğü kullanıyor, mezar taşına yazıyorlardı. " Biz farkında değiliz ama hayata büyük katkılarımız oluyor. Sokakta yürürken çöp kutusunu bulana kadar elimizdeki çöpü taşıdığımızı ve sonunda onu kutuya attığımızı gören bir çocuk yıllar sonra büyüyüp bir fabrika müdürü olduğunda fabrikasının zararlı atıklarına karşı en pahalı en modern arıtma tesisini kurup bir şehri çevre kirliliğinden koruyabiliyor. Yada veznedeki bir memurun müşterisine gösterdiği güler yüz sonrası günü güzel geçen müşteri evde eşini de mutlu ediyor ve mutlu olan eş bir müzik besteliyor. Böyle insanı motive eden bir müzik. Yıllar sonra dünyanın başka bir ülkesinde o müziği dinleyen bir bilim adamı motive oluyor müzikten ilham alıyor ve insanlığı tehdit eden bir hastalığın tedavisini buluyor. Demem o ki yaşamınızı asla küçümsemeyin çünkü kime ilham vereceğinizi asla bilemezsiniz. Her yaşam önemlidir ve siz siz olun yaşamı, yaşamayı hep kutlayın.
31 Temmuz 2025 Perşembe
29 Temmuz 2025 Salı
Huzur
Hepimiz huzuru arıyoruz. İş hayatı stresli, sokak stresli, mahalle stresli, ülke gündemi stresli... Siz ne zaman huzurlu oluyorsunuz? Eşinizle, çocuğunuzla akşam sofraya oturduğunuzda mı, sessiz bir odada kitap okurken mi, sabah yürüyüşe çıktığınızda mı yada bir hobinizi yaparken mi? Yaz geldi mi denizde havuzda yüzeriz. Benim stilim: dört kulaçtan sonra yandan nefes alma. Hayat biraz da yüzmeye benziyor. Çocukluk dönemimiz bitip gençliğe adım atınca hepimiz sırayla o suyun içine bırakılıyoruz. E hayat bu; bazen dalgalı bazen rüzgarlı oluyor. O hayat okyanusunda bir yerlerden bir yerlere yüzüyoruz. Kimimiz bir adaya bir sahile ulaşacak kadar şanslı oluyor. Hayat mücadelesine devam edebilmemiz için tıpkı yüzmede olduğu gibi nefes almamız gerekiyor. İşte o dört kulaç ardındaki nefeslenmemiz aslında hayatımızda ki "huzur" anları. Bizim sağlıklı yaşamak için huzura ihtiyacımız var. Huzurda olmak diyince benim aklıma Tanrının huzurunda olmak geliyor. Huzurda olmak... O'nun huzurunda olmak. Bu bilinçte olursak en stresli ortamlarda bile olaylardan etkilenmeden huzura sahip olabiliriz. Hiç batmayan gemi gibi oluruz. Bir gemi etrafı suyla çevrili olduğu için batmaz içine su aldığı için batar. Biz içimizi sağlam tutarsak, her daim huzurda olursak istikamette oluruz.
Dedikodu
Şu insanın dili... Bazen beyinden bağımsız çalıştığına inanıyorum. İnsan vücudunun en pis yeri sindirim ve boşaltım sisteminin en son noktası olan anüsü değil. İnsanın dili bazen kakasını yaptığı mabadının deliğinden daha pis olabiliyor. O dil: iftira atıyor, dedikodu yapıyor, adeta zehir saçıyor. Dedikodu yapmadan duramayan hasta ruhlu insanlar var. Onlar için hiç farketmiyor: popçunun, topçunun, aynı mesaiyi yaptığı arkadaşının yada ülkeyi yöneten siyasinin özel hayatları hakkında dedikodusunu yapıyorlar. Bir bilseler bunu yaptıklarında ne kadar iğrençleştiklerini. Ağız isali olmuşlar, ağızlarından pislik kusuyorlar ve kendi pislikleri içinde boğuluyorlar. Bunlar sakat ruhlu insanlar. Kendi duruşundan emin olan insanların başkalarını aşağılamak gibi bir huyları yoktur. Bu tipler hayattan noksan kalmış, sevgi açlığı çeken kendilerine itiraf edemedikleri eksikliklerinden ötürü başkasına bok atarak tatmin olmaya çalışan zırtapozlar. Ne diyim: Allah ıslah eylesin, ıslah olmuyorlarsa Rabbim kahhar ismiyle kahru perişan eylesin. Diliniz yansın inşallah!
28 Temmuz 2025 Pazartesi
Olgunluk
Gençken en basit olaylara bile büyük tepkiler verebiliyoruz. Problemleri gözümüzde çok büyütüyoruz. Olgunlaşınca insan olayların üzerine çıkabilme gücü kazanıyor, problemlere daha soğuk kanlı yaklaşıyor. Gençlikten ve olgunluktan yani insanın yaşından bahsettim. İnsanın sadece biyolojik yaşı yoktur. Bir insan küçükken de büyüyebilir yada yaşlı olmasına rağmen olgunlaşmamış ham olabilir. İnsanı büyüten şey deneyimdir özellikle de çektiği acıdır. Acı kötü bir şey değildir. İnsanda sabır duygusunu geliştirir ve onu Tanrı'ya yakınlaştırır. Acı bizi olgunluğa götüren bir taşıttır. Ama sonsuza kadar sürmez. Elbet biteceği bir zaman vardır. Dara düştüğümüzde ağaçları hatırlamalıyız. Ağaçlar hiç bir zaman " Ya bahardan sonra yaz gelmezse " diye endişeye kapılmazlar. Bizde öyle olmalıyız. Şunu unutmayalım. İnsan hep imtihan olur. Cevher har'da, insan dar'da işlenir.
27 Temmuz 2025 Pazar
Yolculuk
Zihinlerimizde " mutluluk " diye bir şey icat etmişiz sürekli onu kovalıyoruz. Sahibinin attığı tenis topunu kovalayan küçük tatlı bir köpek gibiyiz. Mutluluğu varılacak bir yer değil, yolculuğun kendisi olduğunu unutmuşuz. "İşimde terfi edince, o arabayı alınca, onunla sevgili olunca..." diye diye mutluluğu hep yarına erteliyoruz. " Bana mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin? "Bir resmi yapmak aylar sürer, bitince ona bakmak ise bir kaç saniye. Asıl mutluluk hergün tuvalin önüne geçip ona fırça darbelerini vurmaktır. O yüzden asıl mutluluk resme bakmak değil, onu oluşturduğumuz süreçtir. Hedefler koymak ve o hedefler için vaktimizi, enerjimizi harcamak acaba monotonlaşmış hayatlarımızdan sakınmak için geliştirdiğimiz bir çözüm mü? Peki bu doğru bir yöntem mi? Yaşamı, nefesi, anın hakkını veremediğimiz için " Mutluluk " adını takdığımız hedefe varınca gerçekten mutlu olamıyoruz. Çünkü yolculuğun hakkını yemiş oluyoruz. Bakın Grange ne güzel demiş: mutlu olmayı yarına bırakmak, karşıya geçmek için nehrin durmasını beklemeye benzer ve o nehir asla durmaz.
26 Temmuz 2025 Cumartesi
Don Kişot ile Şeytan
15 Temmuz 2016 tarihinde ülkemize ordu içindeki FETÖ örgütünün elemanları tarafından yapılan darbe girişiminden sonra Atatürk'ün Türkiye'deki tekke ve zaviyeleri kapatıp diyanet işleri başkanlığı kurmasının ne kadar isabetli bir karar olduğunu anlamış olduk. Gerçi siyasal İslama karşı olan Atatürk ilke ve inkilaplarına bağlı olan azıcık muhakeme yeteneği gelişmiş bir kesim bu kararı zaten anlamış ve taa eskiden beri cemaat olarak bilinen ülkeyi yönetenler tarafından "ne istedilerse verilen " müridlerini ülkenin kritik kadrolarına atayan, Türkçe olimpiyatlarında " Gel artık bitsin bu hasret " diyenler, ordudaki Atatürkçü askerlere FETÖ cü yargı ve polisler tarafından kumpas kurmak amacıyla düzenlenen kod ergenekon davaları için " Ben bu davanın savcısıyım" diyenler, 15 Temmuz darbesi sonucu " Kandırıldık, aziz milletimiz affetsin " diyen muhteşem muktedirler tarafından darbe teşebbüsünde 250 vatandaşımız ölmeden, F16 lar tarafından meclis bombalanmadan, tanklar sokaklara çıkıp boğaz köprüsü kapatmadan anlaşılamamıştı. İşin ilginç yanı 23 yıldır ülkeyi yöneten ve İsmet İnönüyü zaman zaman eleştiren asrın liderimizi ilk okul mezunu FETÖ kandırdı ama İnönü'yü Churcill bile kandıramadı. FETÖ olsun dini siyasete alet eden partiler olsun aklıma hep Don Kişot kitabındaki şu bölümü getirir:
" Şeytan giderken Don Kişot arkasından bağırdı "
Don Kişot: ormandan geçerken naralar atanlar senin adamların mıydı?
Şeytan: Evet, benim adamlarım çoktur.
Don Kişot: İyi ama " Allah, Allah " diye bağırıyorlardı.
Şeytan: E ne sanmıştın? Şeytan, şeytan diye mi bağıracaklardı? Bizim işimiz bu. Aldatmak. Daima aldatmak.
Ateşkes
İnsan kabul etmediği şeylerin kölesi olur. Kibrimiz, egomuz " Sen daha iyisine layıksın " diye zihnimizden benliğimize sürekli fısıldar. Huzurumuzu kaçırır. Kibir ve ego çok tehlikeli marifetli avukatlar gibidir. Bir süre sonra hayatın size haksız davrandığına sizi ikna ederler ve bünyede kronik bir mutsuzluk yaratırlar. İnsanın kendini kurban gibi hissetmesi, kurban psikolojisinde olması kaçınılmaz olur. Bunun tekbir ilacı var. " Kabul " etmek. Siz hayat şartlarınınızı kabul edince kibriniz ve egonuzla barış yaparsınız. Bu bir nevi ateşkes antlaşması gibidir. Böyle olunca zihniniz kendinizi kurban psikolojisine sokan parazitleri artık üretmez ve berraklaşır. Berrak bir zihinle ihtimalleri ve hayatın size sunduğu fırsatları daha iyi görürsünüz ve o yönde sağlıklı adımlar atarsınız. Lütfen bu yazıdan, talihe isyan etmeyelim kuyruğu kıstırıp kaderimize razı olalım, tarzında yanlış bir anlam çıkarmayalım. İsyankar da olalım ve kaderimizi değiştirecek çabada olalım lakin isyan ederken kibrimizi ve egomuzu besleyip bizi kronik mutsuzluğa sürükleyecek kurban psikolojisine girmeyelim.
24 Temmuz 2025 Perşembe
Din
Dün öğlen vakti bir dost ortamında sohbet ediyorduk. Masada dört kişiydik. Konu dine geldi. İçimizden yaşca en büyük olan mühendis abim " Ben hac da umre de yaptım ama 15 yıldan beri dine inanmayı bıraktım. Dinleri insanlar uydurmuştur " dedi. Masadaki emekli asker bir diğer abim " Dini siyasete alet edip uzun süredir ülkeyi idare ediyorlar. Ben bunların dinine inanmıyorum, kendimi hiç bir dine ait hissetmiyorum " dedi. Ben ikisininde görüşüne katılmıyordum ama itiraz etmedim. Hac umre yaptıktan sonra, 55 ülke gezmiş seksenine merdiven dayamış bir büyüğümün kararını nasıl değiştirebilirdim ki? Diğeri neredeyse 60 yaşında siyasilere kızdığı için dinden soğumuş bir emekli asker. Ama benim yerime masadaki üçüncü kişi çok güzel bir laf etti. " Matematik bir bilim değil mi? Matematik dersinden çakan bir kaç aptal yüzünden matematik kitabını yakmaya kalkışmamalıyız " dedi. Bunu hergün sohbet ettiğim yetmişindeki bir doktor abim söyledi. Bir yazar olduğum için yeni insanlar tanımayı, yeni hikayeler dinlemeyi seviyorum. 25 yıldır " Biz dindarız, muhalefet ise dinsiz " diye seçmenden oy alan muktedirler dine çok zarar verdi. Şimdiki gençlerin arasında ateizm ve deizm çok yaygın. İnanç konusunda karar aşamasında olan kardeşlerime şunu söylemek isterim. Kutsal kitap Kuran bir insan tarafından yazılamayacak harikulade matematiksel simetriye sahip mucizevi bir kitap. İçinden bir ayet bile değişse kitabın matematiksel simetrisi değişiyor. Bu konuda yapılmış araştırmaları ve yazılmış kitapları inceleyebilirsiniz. Birde kuran 1400 yıl öncesinde günümüzdeki bilimsel gerçekleri işaret ediyor. Din konusunda karar vermeden önce Dr.Ömer Çelakıl'ın Kuran-ı Kerim'in Şifreleri kitabını alın okuyun derim. O zaman Kuran'ın Allah katından geldiğine ve İslama yeni bir perspektiften bakacaksınız. Ah o Adem ilk yaratıldığında Allah'a isyan eden, lanetlenen ve insanı yoldan çıkarmak için Yaradandan ahiret gününe kadar mühlet isteyen şeytan yok mu şeytan... Bazen düşünüyorum: 124 bin peygamberin yola getiremediği, 1 şeytanın yoldan çıkardığı insanoğlu... İnsanoğlu bu hayatta ahiretini belirleyecek çok çetin bir sınav veriyor.
21 Temmuz 2025 Pazartesi
Anlamak
Akıl insana bahşedilmiş büyük bir güç. Hava gibi, internet gibi, Tanrı gibi fiziksel olarak kavranamayan lakin etkisini yaşadığımız varlığını bildiğimiz bir şey. Gelgelelim hayat dediğimiz şey sadece akılla, düşüncelerle yaşanamayacak bir yer. O yüzden cismi bir dünyada yaşıyor, fiziksel bedenlerimizle deneyimliyoruz. İnsan anlamak ister. Doğayı anlamak, fiziksel yasaları anlamak, toplumu anlamak, tarihi anlamak, Tanrı'yı anlamak ve kendini anlamak ister. Anlayamadığı şeyden korkar. Belirsizlik yani gri bölge insanın kabusudur. O yüzden; matematik, fizik, kimya, biyoloji, felsefe gibi bilimler gelişmiştir. Yalnız anlamak konusunda aklın yetersiz kaldığı durumlar olabilir. Bazen anlamak için deneyim gerekir. Yeni doğan bebeğini ilk kez kucağına alan bir anne, ibadet ettikten sonra yaratıcısına dua eden bir müminin kalbinde duyduğu huzur, iki aşığın tek yürek olmuş bir çarpan kalplerinde hissettikleri sevgi... Tüm bunlar eğer ortada deneyim yoksa sadece düşünerek kavranamayacak olaylardır. Şu noktaya geliyoruz: Anladığımız için yapmadık, yaptığımız için anladık.
20 Temmuz 2025 Pazar
Halı
Her şeyin kolayını istiyoruz. Kolay bir iş, kolay zengin olma, kolay bir hayat, kolay kolay kolay... Değerli olanın zordan geldiğini unutuyoruz. Bir kaç saat sürecek maraton için yüzlerce saat antrenman yaptığımı hatırlıyorum. Mühendis olabilmek için toplamda 16 yıl okul sıralarında dirsek çürüttüğümü hatırlıyorum. Bir kaç saatte okunup bitecek bir roman için bir yıl çalıştığımı hatırlıyorum. Sporcu Onur, mühendis Onur, yazar Onur... Bunlar kolay olmadı. Ama içlerinde en zoru bugün kırklarımda ki " olgun " Onur'a ulaşmak oldu. İlk okulda geçirdiğim beyin ameliyatı, üniversite okurken felçli yatalak babama bakmam, sonu mutlu sonla bitmeyen ama yaşarken her anı sevgi,aşk,mutluluk veren İspanyol sevgilimle 4 yıl süren aşk hikayem, yakınım bildiklerimden kazık yemem, başka bir aşk macerasında reddedilip kalp kırıklığı yaşamam,alzheimer olan annemin beni tanımayacak hale gelmesi,sağlık sorunu yaşayıp hastanelere düşmem. Siz hiç bir halıyı özlediniz mi? Evet bir halı. Ben ruhumun sakatlandığı bir dönemde kaldığım bakırköyde koğuşta diğer " delilerle " volta atarken çıplak, soğuk zemine bakıp evimdeki halıyı özledim. Çünkü bakırköy gerçekten soğuk, tekinsiz, zor bir yerdi. İnsan halıyı da özleyebilirmiş meğersem. Hayat bana şunu öğretti: Allah'dan kolay bir yol dileyeceğinize, güçlü bacaklar dileyin.
17 Temmuz 2025 Perşembe
Meşale
Biliyorsunuz 4 yılda bir olimpiyatlar yapılır. Gezegendeki en büyük spor fenomenidir. Oyunların başlamasına bir kaç yıl kala meşale taşınmaya başlanır. O meşale dünyayı kateder elden ele binlerce kişi tarafından taşınır, en son olimpiyat açılışında son kişiye verilir ve o son kişi stadyumdaki meşaleyi tutuşturur. O an tüm kameralar stadyumdaki meşaleyi tutuşturan o ünlü kişiyi çeker. Ama hikayenin arkasında binlerce kilometre yol ve taşıyıcı vardır. Sosyal medyanın hayatlarımıza girmesinden sonra başarı " ünlü " ve " bilinir " olmakla ölçülür oldu. Değer dediğimiz şeyin şöhretle bir alakası yok sevgili okur. Eğer her sabah işe gidip ailenizin rızkını kazanıyorsanız, akşam yorgun argın çocuğunuzla oynayıp ona masal okuyorsanız, iş hayatındaki sorunları eve sokmuyorsanız ve eşinize iki tatlı söz söyleyip, sarılıp, öpüp onun gönlünü alıyorsanız siz çok " değerlisiniz" İlla bir aileniz olması şart değil. Belki siz de benim gibi Red Kit'siniz yani yalnız kovboysunuz. Eğer kendinizi ve hayatınızı sevip şükrediyorsanız siz zaten değerlisiniz.Kameraların kimi çektiğini ve kimin popüler olduğunu bir kenara bırakın. Siz de o meşale taşıyıcılarından birisiniz. Siz hayat maratonuna ve o meşaleyi taşımaya devam edin. Bakın Albert Camus ne demiş: Bazen devam etmek, sadece devam etmek insan üstü bir başarıdır.
13 Temmuz 2025 Pazar
Roller
Seviyoruz, darılıyoruz, gülüyoruz, kızıyoruz. Hayatı her an birbirine benzemeyen duygularla yaşıyoruz. Hayat çözülecek bir matematik denklemi değil. Çünkü kontrolümüz altında olmayan değişkenler dahil oluyor her an. Hayat boyanacak bir tablo, yazılacak bir şiir, bestelenecek bir senfoni. Hayat yaşanacak bir sanat. Yani bir matematik problemi değil. Biz ise kişisel deneyimlerimizden kurallar çıkarmaya bayılıyoruz. Denklemler yazıp geleceği tahmin etmeye kalkıyoruz. Geleceği bilince ne olacak ki? Eğer bilinmesi gereken bir şey olsaydı Tanrı zaten hepimize bildirirdi. Şu an yaşanmadan gelecek tayin edilemez. Mühim olan bugünümüzü güzel yaşamak. Hayat sürprizlerle dolu. Karşımıza çıkardığı kişilerle, işaretleriyle, sınavlarıyla ve yaşattığı olaylarla. Asla "asla" dememek lazım. Hayat önümüze öyle dönüm noktaları koyuyorki, bir yıl önceki ben ile bir yıl sonraki ben birbirinden tamamen farklı oluyor. Aslında hepimiz birer aktörüz. Bazen neşeli kişiyi, bazen hüzünlü kişiyi, bazen güçlüyü, bazen zayıfı oynuyoruz. Hangi seneryonun ne zaman geleceğini bilemiyoruz. Tamamen sürpriz. Bize düşen rolümüzü oynamak. Oynadıkça kişiliğimiz derinleşiyor, karakterimiz gelişiyor daldaki meyve gibi olgunlaşıyoruz. İki şeyi atlamamamız gerekiyor. Varlıkta şükür, yoklukta sabır. Sabır ve şükrü kalbimizde taşırsak hayatı severiz, gerçekten mutlu oluruz.
10 Temmuz 2025 Perşembe
Hayat ve Zaman
İnsanın hatırlamaya ihtiyacı vardır. O yüzden devletler ölçütünde tarih bilimi gelişmiştir, o yüzden toplumun en küçük yapı taşı olan insan ölçütünde nostalji vardır. Hatıra dediğimiz şey biraz flu bir bölgedir. Hiç bir zaman net olmamıştır. İnsanın yaşanmışlıkları arttıkça zihnimiz geçmişi yeniden yorumlar ve hatıralar değişime uğrar. Yıllar önce beyin cimnastiği yaptığım bir dönem not defterime düşüncelerimi aktarırken " Geleceği hatırlamak " diye bir ifade yazmıştım. Size de muhakkak olmuştur. Bazen rüyalarımız çıkar, andığımız biri biraz sonra telefon eder, aklımıza gelen şey başımıza gelir yada geçmişte hayalini kurduğumuz hayat vakti gelince gerçek olur. Ben etrafımızda cereyan eden 3 boyutlu maddesel hayatı akan bir nehrin yüzeyine benzetiyorum. Biz ise boynumuza kadar gelen suda durarak hayatın gözlemcisi oluyoruz.Nehrin üzerinde yüzen ve görebildiğimiz uzaktan gelip yanımızdan geçip giden balıklar var. Bu yüzeydeki balıklar şimdiki zamanı temsil ediyor. Yani aslında hayat dediğimiz şey bir noktadan diğer noktaya yapılan bir yolculuk değil. İnsan yerinde ( suyun üstünde ) sabit kalıyor, zaman insanın içinden geçip gidiyor. İnsan statik, zaman ise dinamik. İşte kendini akışa bırakmak dediğimiz şey tam olarak bu. Hayat suyun üzerinde kalabilme sanatı. Su yani zaman ( hayat ) bizim dostumuz, kaldırma kuvveti var.Akıp giden derenin dibinde ve dışarıdan bakınca çıplak gözle göremediğimiz balıklar ise gelecek zamanı temsil ediyor. İşte bazen insanlar bilinç altına ( nehre ) dalarak suyun dibinde yüzen geleceğe dair kesitleri ( balıkları ) görebiliyor. Yani geleceği hatırlıyor. Bu rüyalar, ilham, işaretler vasıtasıyla gerçekleşiyor. Ama bilinç altına dalmak her zaman mümkün olmuyor. Çünkü nefesimiz yetmiyor. Bilinç altında sürekli kalmaya çalışırsak psikolojik anlamda boğuluruz hasar alırız. O yüzden dikkatli olmalıyız.
8 Temmuz 2025 Salı
Öfke
Bilgeye öfke nedir diye sormuşlar. Çok güzel bir cevap vermiş. Başka birinin hatası için kendini cezalandırmaktır, demiş. Öfke adaletsizliğin olduğu yerde ortaya çıkar. İnsanın ruhunu yakar. Orada parlayan bir ateş gibidir ve tehlikelidir. Kontrolden çıkan öfke duygusu hem insana hem çevresine zarar verir. Öfke içimizdeki yırtıcı bir hayvan gibidir. İnsan öfkesini kucaklayıp, pışpışlayıp sakinleştirmeyi öğrenmeli. Ham insan öfkesinin esiri olur.Tecrübeli insan öfkeye kapılır ama onu kontrol altında tutar. Olgun insan ise hiç öfkeye kapılmaz. Şimdi " Ne yani haksızlıklara karşı tepkisiz mi kalalım? " diyeceksiniz. Öfkenin kör ettiği gözlerle aksiyon almak yerine sukunetle, serin kanlılıkla planlı adımlar atın diyorum. Her insanın içinde bir bilgelik var. Buna sağ duyu da diyebiliriz. Bu sağ duyu su gibidir ve sağ duyumuzla nice yangınları söndürebiliriz. Ama sağ duyumuzu tutsak ettiğimizde öfke onu kolayca yok eder. Mevlana şöyle demiş: su ateşe galip gelir ama kaba koydunmu ateş suyu buharlaştırıverir.
Maymun Tuzağı
Asya'da avcıların maymunları yakalamak için kullandıkları ilginç bir tuzak vardır. Hindistan cevizini alırlar, içini oyup tatlı bir yiyecek koyarlar, hindistan cevizini de iple bir ağaca bağlarlar. Maymun yiyeceğin kokusunu alır ve hindistan cevizinin yanına gelir. Elini içeri sokar ve yiyeceği çıkarmaya çalışır. Avcı hindistan cevizindeki yarığı öyle bir oymuşturki maymun elini kapalı ( yumruk ) iken dışarı çıkaramaz. Elini anca açtığında dışarı çıkarabilir. Maymun yiyeceği dışarı çıkarmak için inat eder eli tuzakta takılı kalır. O esnada avcı gelir. Maymun tuzaktaki yiyeceği bıraksa elini kurtarabilecektir ama bırakmaz elini hindistan cevizinden kurtaramaz ve avcıya yakalanır. Bu hikayeyi duyunca aklıma günümüz insanı geldi. Mallar kullanılmak içindir, insanlar sevilmek için. Ama artık biz: malları seviyoruz, insanları ise kullanıyoruz. Para, pul, makam, mevki için hayatlarımızı, geri gelmeyecek zamanımızı takas ediyoruz. Yarın kabre girdiğimizde bize: kaç para kazandın, hangi şirketin müdürüydün, emrinde kaç kişi çalıştırdın, hangi lüks otelde tatil yaptın, araban son model miydi, diye sormayacaklar. Bize: kaç kalp kırdın, kaç gönül kazandın, insanlara yardım ettin mi, yalan söyledin mi, dürüst müydün, para-pul, mevki-makam, şehveti ilah yapıp yaradanına şirk koştun mu, diye soracaklar. Sosyal medyada kaç like aldın mı diye değil, kaç rekat namaz kıldın, zekat verdin mi diye soracaklar. Biz o hikayede ki maymunuz ve nefsimizin nedeniyle hikayedeki avcıya yani şeytana yakalanıyoruz maalesef.
4 Temmuz 2025 Cuma
Çizgiyi Kısaltmak
Vakti zamanında uzakdoğuda bir bilge yaşarmış. Birgün bu bilge meditasyon yaparken yanına bir adam gelmiş. Bilgeye " Beni öğrencin olarak kabul eder misin? " demiş. Bilge toprağa eliyle ince uzun bir çizgi çizmiş. Adama dönmüş ve " Bu çizgiyi kısalt " demiş. Adam biraz düşündükten sonra toprağın üzerindeki çizginin bir kısmını eliyle silmiş. Bilge toprağa bakmış ve " Sen bir yıl sonra tekrar gel " demiş. Adam şaşırmış ama bir şey diyememiş ve bilgenin huzurundan ayrılmış. Bir yıl sonra tekrar bilgeye gitmiş. Bilge ondan toprağın üzerindeki çizgiyi kısaltmasını söylemiş. Geçen seferki başarısızlığını hatırlayan adam daha temkinliymiş. Topraktaki çizginin üzerine eğilmiş bu sefer toprağı bozmadan koluyla topraktaki çizginin bi bölümünü kapatmış. Bilgeye bakmış. Bilge " Olmadı. Bir sene sonra tekrar gel " demiş. Adam şaşkınlık içinde evine dönmüş. İçi içini yiyormuş, bilgenin sorduğu sorunun cevabı ne acaba, diyormuş. Bir yıl daha geçmiş. Adam tekrardan bilgeye gitmiş. Bilge toprağı işaret etmiş ve " bu çizgiyi kısalt " demiş. Bir kez daha başarısız olmak istemeyen adam " Hocam çok düşündüm sorunun cevabını bulamadım. Lütfen cevabı siz söyleyin " demiş. Bilge toprağa daha önce çizdiği çizgiden daha uzun bir ikinci çizgi çizmiş ve " İşte şimdi kısaldı " demiş. Kıssadan hisse: İlerlemek için başkalarını azaltman gerekmiyor, kendini arttırman yeterli.
1 Temmuz 2025 Salı
Tercihler
İnsan tercihlerini yaşar. Peki tercihlerimizde ne kadar yetkiniz? Hedefi olan insan zihninde belli bir karar alma sistematiği geliştirir. Kararlarını belli bir mantık çerçevesinde alır. Bu mantık bir elek gibidir. Hedefe uyanlar geçer, uymayanlar elekte takılı kalır. Hedefler huzura, mutluluğa, dünyaya faydaya hizmet ettiğinde anlamlıdır. Ama bu saydıklarımı yanlış yerde aramamamız gerekir. Bir insanın kaderi seçimlerinde değil, seçmediklerinde saklıdır. Bazen bir kuş gibi yükselip hayata yukarıdan bakmak gerekir. Hiç geçmişte yapmadığınız tercihlere şöyle bir dönüp baktınız mı? Şimdinizi oluşturan tercihler yerine, seçmediğiniz tercihlerin yolundan gitseydiniz bugün daha farklı bir hayatınız olur muydu? Hepimizin bir karar alma sistematiği var. Nasıl ki telefonlarımıza belli zamanlarda güncelleme geliyor, sağlıklı kararlar alabilmemiz için bazen bizim de zihnimizdeki karar alma sistematiğini güncellememiz gerekiyor. On yıl önce bize seçimler yaptıran insanla bugünkü biz aynı kişi değiliz. " Ama benim prensiplerim var " demeyin. Belkide o prensip dediğiniz şey sizi güzel bir gelecek yaşamaktan mahrum bırakıyor. Kaprise dönüşmüş prensip kadar tehlikeli bir şey yoktur. İnsan dediğin yaşayan, değişen, gelişen bir varlık. Mantığın yanına bir de karakterimizi koymamız gerekiyor seçimlerimizi neler etkiliyor sorusunu cevaplamak için. Karakterimizin sınırlarını erdemlerle çizecek olursak " doğru " yoldan gideriz. Aslında şu hayatta tek amacımız var. Yüzleşmek. Kendimizle yüzleşmek. Kendimizden kaçmak, uzaklaşmak değil, kendimize varmak. Bizi kendimize götüren tercihler ve seçimler doğru olanlardır.