Bazen çok fazla düşünmemek lazım. İçgüdüyle hareket etmek lazım. Düşünceler yaşayabileceğimiz güzel anlara prangalar vurabiliyor. Ya şöyle olursa ya böyle olursa demekten daha yaşanmamış anları yargılayabiliyoruz. Tıpkı seyretmeye başladığımız bir filmi zaman çubuğunu ileri almak gibi filmin sonunu ileri sarıp izliyoruz ve tadını kaçırıyoruz. İnsan dediğin tam bir kontrol manyağı ve geleceği bilme meraklısı. O yüzden tarih boyu fal, astroliji, rüya yorumu gibi şeylere hep ilgi duyulmuş. Ama bu fıtratımıza ters. İnsan dediğin anı yaşamak için var edilmiş bir canlı. Gelecek belirsiz. Kader denen bir şey var. Orada şimdimizde yapacağımız tercihlere göre milyonlarca olasılık var. O olasılıklarda bile kader, kaza gibi mekanizmaların devreye girip bizi nerelere götüreceğini bilemiyoruz. Ha, insan geleceğine biriktirdiği deneyimleri, dostlukları, sevapları, günahları, karmasını götürüyor. Bunlar elimizde olan şeyler. Ama yaşamak istiyorsak aklımızda sürekli bizi yargılayan " Yargıcı " pek de takmamak lazım. Her an her şeyi kontrol altında tutma isteği Tanrı olma egosudur ve bizim işimiz Tanrı olmak değil kul olmaktır. Birazda bilinmeze teslim olmamız gerekiyor. Ben belirsiz yolda yürümem diyen kişi hayatta hiç yol almayan kişidir. Sakın bunları sadece size söylüyorum zannetmeyin sevgili okur. Kendime de söylüyorum. Bu bir günlük ve ben sadece okurlarla değil kendimle de konuşuyorum. Yazarak zihnimi, fikirkerimi belli bir forma sokuyorum. Boşuna dememişler: söz aklın kıyafet giymiş halidir diye. Bilinç altımızda farkında olmadığımız sevimli hayalet Casper gibi uçuşan, duyguların içinden geçen, görünmeyen hayaletler var. Biz yazarak bu hayaletleri görünür kılıyoruz ve bilinç altımızı gün ışığına çıkarıyoruz. Tıpkı torağı kazarak dinazor fosillerini meydana çıkaran arkeologlar gibi. O yüzden yazmayı seviyorum. Yazmak bir yüzleşme oluyor. Hem kendimle hem yazılarımı okuyan okurların kendileriyle. Çok uzattım farkındayım. Burada kesiyorum. Herkese iyi hafta sonları.
31 Mayıs 2025 Cumartesi
30 Mayıs 2025 Cuma
Yaz
Bu yaz da güneş denizin ardına batacak. Sevgililer bankta el ele tutuşup oturmuş gün batımında aşklarının rengine boyanmış ufkun kızıllığına bakacak. Gece sahilde bir ateş yanacak. Bir gitar çalacak. Gece olunca boğucu sıcak uykuya dalacak ama ateşin başındaki gençler şarkılarla mutluluk nöbeti tutacak, sabaha kadar uyanık kalacak. Çocuklar dondurma alacak. Soğuk derede çatlayan karpuz ağızlara tat olacak. Piknikci baba rakı kadehini sağlığa kaldıracak. Kırk yıllık yazlıkçı komşular tekrardan buluşacak. Çamların altında muhabetler gölge gibi koyulaşacak. Karnelerini alan çocuklar hırsız polis oynayacak, harçlıklarıyla süt mısır alacak. Plajlar dolacak, kızgın kumlardan serin sulara atlanacak. Yine yaz aşkları olacak. Sevgi yaz güneşi gibi kalpleri altına boyayacak. Komşularla balkonlarda çekirdek çitlenecek.Ama kimse o balkonda ne konuşulduğunu bilmeyecek. Sırlar sandıklara kilitlenecek. Evsizler ve kediler sokakta üşümeyecek. Kışın yakacak odun bulamayanlar en azından bu mevsim üzülmeyecek. Aileler tatile gidecek. Anne baba çocuklar... Belki çocuklar şimdi bilemeyecek ama bu tatillerin anısı kalan ömürlerine sinecek. Memlekette ki büyükler evlat yolu gözleyecek. Yaz güzeldir. Yazın insan geleceğini yazar. Geleceğe umutla bakar. Yazın olur yeni başlangıçlar. Bir yaz daha geldi. Hoş geldin yaz!
Köy
Klasik bir iş hayatı ve mesai kavramlarının dışına çıkalı çok oldu. Güneş doğmadan önce güne erkenden başlıyorum. İki fincan kahve eşliğinde youtube dan müzik dinleyerek kendime geliyorum. Sonra deniz kenarındaki çay bahçesinde Türk kahvemi içerken marmara denizini, denizin üzerindeki adaları ve sisli İstanbul siluetini izliyorum. İstanbul'a mesafeli olmak ona uzaktan bakmak daha güzel... Arkamdan sabah güneşi vurmaya başlıyor ve ağaçlardaki kuşların ötüşmelerini dinliyorum. Sahile vuran dalgaların sesi bana huzur veriyor ve günlük blog yazımı yazıyorum. Sonra 2 enyakın dostum olan abilerim katılıyor bana. Yıllar önce bir üniversite öğrencisiyken yaz tatilimde yerde sırt üstü yatarken Allah'a ettiğim dua aklıma geliyor" Allah'ım beni yalnızlığın cehenneminden kurtar " diyordum. Halen bir hayat arkadaşına sahip olmasamda çok şükür artık en azından dostlarım var. Çay bahçesinde muhabbetimizi yaptıktan sonra arabaya biniyoruz ve dört arkadaş Yalovanın Gacık köyüne gidiyoruz. Ne zaman dört oldunuz diye soracaksınız şimdi. Dördüncümüz arabayı kullanan Murat abimin küçük oğlu. 4 yaşında çok tatlı bir oğlan. Üzerinde İcardi tişörtü, elinde babasının bir kaç gün önce aldığı cep telefonu. Telefonla etrafın, bizlerin habire fotoğrafını çekiyor. Köye yaklaştıkça şehir betonluğunu yitiriyor ve bağlar, bahçeler, ormanlar başlıyor. İnsan tabiatın içine girince kendini nefis hissediyor. Bazen doğaya kaçmak lazım. Köyde Volkan abimin annesini ziyaret ediyoruz elini öpüyoruz. Sonra dev çınar ağacının altındaki kahvede çaylarımızı içiyoruz. Birden bire aklıma geliyor bundan 35 yıl önce rahmetli babam beni bu köye getirmişti diye. O zamanlar Murat abimin oğlundan biraz daha büyüktüm daha çocuktum. Yıllar ne kadar çabuk geçmiş diyorum. Artık orta yaşlı bir adamım. Paragöz müteahhitlerin ve onları rantlayan siyasilerin tecavüzüne uğramamış halen yeşilliğini ve doğasını koruyan köylere, yanımdaki 4 yaşındaki masumiyetini korumuş Murat abimin oğluna bakınca içim umutlanıyor. Çocuklarımıza daha iyi bir ülke ve gelecek bırakmak için kalemimin son kelimesine kadar mücadele ediceğime dair kendi kendime söz veriyorum.
28 Mayıs 2025 Çarşamba
Aşk
Her insan bir süper kahramandır. Gizli gücü kalbinde saklıdır. Bir şeyi tutkusu yapınca, ruhuna prangalar vuran mantık ile değil kalbiyle karar aldığı zaman; imkansızı mümkün kılar. Mesafeler, engeller, şüpheler yok olur sevginin gücü sayesinde. Kendimden örnek verecek olursam: Ben hayatımda beni mutlu eden anların hepsini kalbimle aldığım kararlar sonrasında yaşadım. Sevmenin gücüne çok inanıyorum. Her önüne gelene yürüyüp tensel tatminler için sevgiyi alet etmedim o yüzden. Sevgi çok özel bir duygu. Her zaman yaşanmayacak ama yaşandı mı bir ömrü etkileyecek sevenin ve sevilenin kaderinde ve karakterinde dönüşümler başlatan bir mucize. Sevince ıspanak yemiş temel reis gibi oluyoruz ve gücümüz dorukları aşıyor. Yapamam dediğimiz o şeyleri " onun " için yapıyoruz, içimizden kendimizin en iyi versiyonunu çıkarıyoruz. Nedensiz yere sürekli bir mutluluk halinde oluyoruz. Yıllardır aradığımız noksan parçamız tamamlanıyor. İnsanda her şeyden iki tane vardır. Bir çift göz, bir çift kulak ama Allah insana tek bir kalp vermiştir. O kalbi bir başkasının kalbiyle tamamlamak için. Aşk dünyadaki en güçlü duygudur. Uğruna şarkılar bestelenmiş, şiirler ve romanlar yazılmış, filmler çekilmiştir. Benim meşhur bir aşk-mutluluk-sevgi üçlemem var biliyorsunuz. Aşk din, mutluluk ibadet, sevgi ise Tanrıdır, diye. Din yol anlamına da gelir. Aşk olunca bir yola çıkarız. Yoldaki belirsizlikler ve zorluklar bizi korkutmaz. Çünkü elini tuttuğumuz sevgilimizle her şeye göğüs gerebiliriz. İbadet şükürdür, sahip olana teşekkürdür. Aşıkken her daim mutluyuzdur ve mutluluk ibadettir. Aşık olunca Tanrıyı anlarız çünkü artık kalbimizde sevgi vardır. Yani Leyladan mevlayı buluruz. Aşka şans vermek gerek daha önce kötü deneyimlerimiz olmuşsa bile. O deneyimler şimdiki aşkınızı daha iyi yaşamak için öğretmendi. İnsan hiç bardak kırıldı diye su içmekten vazgeçer mi? Bir sefer kalp kırıldı diye sevmekten de vazgeçmemeli insan. O yüzden siz siz olun aşk kapıyı çaldı mı ona cevap verin. Çünkü aşk şu hayatta yaşayabileceğiniz en harika şey.
27 Mayıs 2025 Salı
Şüphe Balonları
Hayatımız mucizelerle dolu ama çoğu zaman o mucizelerin katili oluyoruz. O şüphe yok mu o şüphe... Kimbilir kaç mucizeyi o şüpheye kurban etmişizdir. Şüphe mucizelerin işlemediği tek tuzaktır. İnsanla konuşan bir iç ses var. Bize bazen hayaller kurduruyor bazense kötümser olup hayallerimizi yıkıyor. Bu kötümserliği birazda öz eleştiri olarak ele alabiliriz. Duygularımızı, fiziksel ve mental yetkinliğimizi ölçen ve beynimize geri bildirimde bulunan bir sensör bir aygıt gibi. Bu aygıt düşüncelerimizi mantıksal bir düzleme oturtuyor. Ama duygusal ve hayalperest biri olarak ben bu mantıksal olma işini kabul etmiyorum. Einstein mantık sizi A noktasından B noktasına götürür hayal gücü ise her yere demiş. O şüpheler web sayfasının köşesinde aniden beliren pop up lar gibi önümüze geliyor. Ben ne zaman bir şüphe balonu görsem elimde bir iğne pat diye o şüphe balonunu patlatıyorum. Eğer şüphelerime yenilsem, dünyanın dört bir yanında 42 kilometre maratonlar koşmazdım. Eğer şüphelerime yenilsem, bugün sekizinci romanımı yazıyor olmazdım. Eğer şüphelerime yenilsem, mühendis olup otel, okul, yüzkerce dairelik büyük site projeleri yapmazdım. O yüzden sizde elinize o iğneyi alın şüphe balonlarını tek tek patlatın.
26 Mayıs 2025 Pazartesi
Prometheus
Prometheus'un hikayesini duymuşsunuzdur. Prometheus Tanrılardan çaldığı ateşi insanların hizmetine vermiştir. Bilim ve aydınlanmanın sembolü olan bu ateşle insanlık aydınlanmıştır fakat Prometheus Tanrılara karşı gelmesi nedeniyle cezalandırılmıştır. Onu kafkas dağının zirvesine bağlamışlar ve her gece yeniden oluşan karaciğeri gündüzleri bir kartal tarafından yenilerek parçalanmıştır. Bilgi zaman zaman çok tehlikeli olabiliyor. Bilgi tıpkı ateş gibi. Onunla karanlığı aydınlatıp yolunuzu da bulabilirsiniz onunla bir ormanı içindeki canlılarla beraber yakabilirsiniz.Olgun olan ama yeteri kadar olgun olmayan birinin sağlıklı değerlendirmede bulunamayacağı veriye sahip olmaması gerekir. Yoksa filmin bir saniyesine takılıp hikayenin tamamını gözden kaçırabilir ve istemeden de olsa hem kendine hem karşısındakine vereceği yanlış kararla haksızlık yapabilir. O yüzden bilgiyi analiz ederken defalarca gözden geçirmeli, sakin kalmalı ve sakin bir kafayla karar almalıyız.
Balonlar
Ülkede hergün asabımızı bozan haberler duyuyoruz. Kadın cinayeti, iş kazası, çocuk tacizi... Ne ararsan var. Ama enseyi karatmayacağız. Bu ülkede güzel şeyler de oluyor. Ali Asaf'ın hikayesi de onlardan biri. Her şey bir kaç hafta önce altı yaşındaki Ali Asaf'ın babası Samet Demir'in sosyal medyadan yaptığı bir çağrıyla başladı. Baba Samet Demir: " Arkadaşlar, bizim fazla çevremiz yok. Oğlum kanseri yendi, balon uçurmak istiyor. Gelir misiniz? " paylaşımını yaptı. Bu paylaşım kısa sürede sosyal medyada viral oldu. Sancaktepe Belediyesi de olaya el attı ve dün Sancaktepe meydanında buluşan binlerce kişi, lösemi ile iki yıl savaş verip hastalığı yenen altı yaşındaki minik kahramanımız Ali Asaf ile birlikte gökyüzüne balon uçurdular. Orada Ali Asaf için toplanan binlerce kişi Ali Asaf'ı belki tanımıyordu ama o çocuğun kansere karşı verdiği cesur mücadele ve Ali Asaf'ın ölümün kıyısından döndükten sonra içindeki yaşama sevincinin hikayesi onlara tanıdık gelmişti. Bu sefer mutlu sonla biten bir çocuğun hikayesi orada toplanan binlerce kişiye ilham oldu. " Bu ülkede halen umut var " diye düşündüler ve altı yaşındaki Ali Asaf'la birlikte gökyüzüne binlerce renkli balon uçurdular. Bu ülke insanı bir araya geldi mi yenemeyeceği zorluk yok. Bir araya gelmeye tek yürek olmaya o kadar ihtiyacımız varki... Acıların sebeplerini unutmadan, umudumuzu arkadaş yapıp hep birlikte güzel günlere yürümemiz dileğiyle...
Fenerbahçe Beko
Fenerbahçe Beko basketbolda 2017 den sonra 2025 sezonunda da Avrupa şampiyonu oldu. Spor seyirciliğim küçük yaşlardan itibaren futbolla başlamış olsa da 90 lı yıllarda Murat Murathanoğlu ve rahmetli İsmet Badem ikilisinin müthiş maç anlatımlarıyla Koraç kupasına uzanan Efes Pilsen maçlarıyla basketbol da tutkum haline geldi. Fenerbahçe eskiden Türkiye liginde Efes-Ülker hegomonyası varken şampiyon olamıyordu. Daha sonra bence Türk spor tarihinin en iyi kulüp başkanı olan Aziz Yıldırım göreve geldi. Basketbolda sponsorluk anlaşması yaptı, Ataşehire NBA standartlarında bir spor salonu yaptı ve kulüpte bir basketbol kültürü oluşturdu. Forma satın alan, kombine alan her maç salonu dolduran, küfürsüz medeni bir basketbol taraftarı modeli yarattı. İlk yıllarda Fenerbahçe Türkiyede şampiyonluklar kazandı. Sırada Avrupa vardı. Aziz Başkan vizyonerdi ve takımın başına Avrupanın en iyi koçu olan Obradovici getirdi. Obradovic ile Fenerbahçe Avrupa'da büyük oynadı ve büyük oldu. Önce bir kaç final four yaşadı ama kupayı alamadı. Ama hedefine 2017 yılında uzandı. Ve Türkiyeye Avrupanın bir numaralı kupasını getiren ilk takım oldu. Efes de boş durmadı ve Fenerden sonra 2 kez de onlar kupayı kazandı. Son olarak dün akşam finalde Monaco'yu yenen Fener bir kez daha Avrupanın en büyüğü oldu. Start up yapan şirketler sıfırdan zirveye nasıl ulaşılır konusunu incelemek istiyorlarsa Fenerbahçe basketbol takımının başarı hikayesini araştırmalılar bence. Bu başarının üzerine tezler yazılması gerekir. Tebrikler şampiyon Fenerbahçe!
25 Mayıs 2025 Pazar
Bencilliği yenince ne olur?
Cesaret belirsizliğe rağmen yola çıkabilmektir. Cesaret kadere güvenmektir. Yola koyulmak ve yolun da bir sahibi olduğunu hatırlamaktır. Sonunu bilseniz o kitabı okumanın ne zevki kalırdı? Her şey tam oldu mu monotonlaşır hayat. İçinde ama büyük ama küçük hasret barındırmayan hayat monotonlaşmaya mahkumdur. İnsanın hasreti olmalı. Çok çalışıp yorulurken pazar gününü özlemeli, evden uzaktayken eşini özlemeli, kader bu ya; geliri kısıldığında zengin kahvaltıları özlemeli, hastayken sağlığını özlemeli... Sağlık, para, yorgunluk, hasret: bunlar hep insanların denemeleri. Bu denemeler zaman içinde artabilir yada eksilebilir ama insan şartlar ne olursa olsun saflığını muhafaza etmeli. Su gibi olan ruhu çalkantılı değil durgun, duru olmalı ki göksel sevgiyi yüzeyinde yansıtabilsin. Ancak sevgiye sahip yürekler zorluklara katlanabilir. Eğer bir yol zorsa sonunda mükafatıda büyük olur. İnsan bencildir. Parasını paylaşmak istemezken, makamını paylaşmak istemezken, evini paylaşmak istemezken, zamanını paylaşmak istemezken; ondan biriyle kalbini paylaşmasını istemek, birini kalbinde yaşatmasını istemek hayalcilik olur. Aşk bencilliği yenebilmektir. Kalbini bir başkasına açabilmektir. Gerçek aşkı bencilliğini yenebilen kişiler yaşar. Yoksa gerçek aşkı bulamazlar.
24 Mayıs 2025 Cumartesi
4 Anlaşma
Biri sizi sinirlendirmişse sizi ele geçirmiştir demiş Konfüçyüs. Bir cümlenin kapladığı yer ufacık bir şey. Hepi topu yanyana gelmiş bir kaç kelime. Ama öyle cümleler var ki zehirli. Kendini tamamlayamamış noksan insanların içlerindeki zehri başkalarına akıtma gibi huyları var. Bu kişilerin kalpleri yıllardır öyle karanlıkta kalmış ki saflığı unutmuşlar. Gördükleri her erdemli davranışın arkasında bir bit yeniği arayıp dururlar:
*Yok yok. Ahmet bu iyiliği karşılıksız yapmış olamaz. Kesin bir çıkarı vardır.
* Şu ikisi arkadaş gibi duruyor ama kesin yaşadıkları bir şey var.
*Bu devirde kim Şule kadar para kazanıyor? Bu kazancın arkasında kesin bir yolsuzluk var.
Bu tip cümleler kurup her şeye bir kulp takarlar. Yaptığınız on işten dokuzu güzelse sizi kötü olan bir iş için eleştirirler. Hep kötümserlerdir. Bardağın dolu tarafını görmezler. Sokrates'in bu tiplere uyan bir sözü var: Saf olmayan biri için saflığı anlamak imkansızdır. Bu tip insanları kaale almayın. Dikenli cümlelerinin ruhunuzu zehirlemesine izin vermeyin. Daha öncede bahsetmiştim. Güney Amerikalı yazar Miguel Ruiz'in meşhur dört antlaşması var:
1-Hiç bir şeyi kişisel alma
2-Varsayımda bulunma
3-Sözlerinde özenli ol
4-Daima yapabildiğinin en iyisini yap
Ben on yıldır bu dört anlaşmayı uyguluyorum ve hayatım kurtuldu diyebilirim. Sizde deneyin. Daha ileri bilgi için Miguel Ruiz-Dört Anlaşma kitabını okuyabilirsiniz.
23 Mayıs 2025 Cuma
Kendi Ufkundan Doğ
Sen bir mucizesin. Çünkü sana bir hayat emanet edilmiş. Heybetli bir dağ gibisin hatta ondan da irisin.İriliğin eşsiz ruhundan geliyor.Varoluşun bilgisini dağlar bile taşımaktan çekinmişken bu emanet sana verilmiş. Sakın dünyanın ruhunu kirletmesine izin verme. Çalış, oku, arın. Unutmaki çok kıymetli her anın. İnşallah çok güzel olacak yarın. Dolu dolu yaşa şu hayatı. Kutla gelmekte olan yazı, doğadaki uyanışı, kaçırma büyülü gün batımlarını. Küçük şeylerle mutlu ol. Hep umutlu ol. Sakın gülmeyi unutma. İntikam zayıfların işidir. Şunu unutma: iyi yaşamak alınacak en güzel intikamdır. Dedikodudan uzak dur. Kaygılarına tuzak kur. Sakın ha nazara gelme tahtalara vur. Dünyanın en zengin insanı olduğunu unutma. " Senin gözlerini alacağız bunun karşılığında bir milyar dolar vereceğiz" deseler kabul eder miydin? Etmezdin. İşte buyüzden sen zenginsin. Parayla pulla işin olmasın. Bir güneş gibi kendi ufkundan doğmalısın. Kibri, haseti, öfkeyi çöpe atarak o hain şeytanı boğmalısın. Sevmeyi unutma. Önce sev kendini sonra evrendeki her şeyi. Ve son olarak Tanrıyı unutma. Çünkü O seni unutmuyor.
22 Mayıs 2025 Perşembe
İnsanın 3 Atı
Zaman hem dost hem düşman insana. İnsan yaralarını emanet ediyor ona. O da istisnasız dil, din, ırk ayırt etmeden herkesin yarasını şifalandırıyor. Ancak insan zordayken dertlerle, tasalarla bir oluyor bu sefer yavaş akıyor ve çekilen acıyı katmerliyor. Dostluklar, aşklar zamanla sağlamlaşıyor, güzelleşiyor. Zaman gençken yavaş belli bi yaştan sonra hızlı akıyor. Tıpkı bir tepeye tırmanmak gidi. Ağır ağır çıkıyorsunuz sonrada son sürat yokuş aşağı iniyorsunuz. İndiğin yokuşu tırmanan başka kişilere rastlıyorsunuz. Siz inerken onlar yeni çıkıyor. Aslında onlar başkası değil sizin öteki benleriniz oluyor. Onlarla karşılaştığınızda iki kelam ediyorsunuz, tecrübelerinizi aktarıyorsunuz. Bak şurada bir tümsek var, şurada bir çukur, şurada bir diken dikkat et ayağına batmasın diyorsunuz. Zaman dağ başında yanan bir ateş. O ateş doğumunuzda yanıyor ve ölünce sönüyor. Herkesin kendi ateşi var. O ateşe odun olarak gençliğinizi atıyorsunuz ve karşılığında karanlığınızı aydınlatan tecrübeyi yani ışığı satın alıyorsunuz. Geçmiş zaman, hatıralarımızın karıştığı artık aklımıza ait bir parça oluyor. Hafıza oluyor. Özlemimiz oluyor, kararlarımızı şekillendiren deneyimimiz oluyor Gelecek ise umudunuz oluyor, kabul olacak duanız oluyor. Şu hayatta insanın üç atı oluyor. Geçmiş zihnimize bağladığımız atımız oluyor. Gelecek zaman ise üzerinden inemediğimiz bizi nereye götüreceğini bilemediğimiz ovalarda dört nala giden pranga vurulmaz vahşi bir at oluyor. Gerçekten yaşadığımız tek an şimdimiz. Buda dizginleri elimizde olan söz geçirebildiğimiz başka bir at. Ona iyi davranırsak biz nereye istersek oraya gidiyor. Hayat bir an. Ya efendisi oluyoruz yada kölesi.
21 Mayıs 2025 Çarşamba
Terzi
Hayatın ilginç bir huyu var.Aramayı bırakınca aradığınız şey sizi buluyor. Denemekten korkmamalı insan. Çünkü hayat bir köşeye çekilip onu film gibi izlemek için değil yaşamak için var. Denemekten korkmamalı insan. Kötü çıkarsa tecrübe olur, iyi çıkarsa mutlu olunur. Her iki ihtimalde de kazançtayız. Biz yeterki deneyelim. Okumak iyidir. Kitaplardan çok şey öğrenebiliriz. Ama hayatı okuyarak hayattan da çok şey öğrenebiliriz. Algılarımızı açık tutalım. Baktığımızı görelim, işittiğimizi duyalım. Çevremizdeki olayları ve kişileri doğru konumlandıralım. Hayat birazda candy crush oyunu gibi. Parçaları doğru konumlandırırsan duvarları patlatıyorsun ve imkansızı mümkün yapıyorsun. Bu konumlandırmanın üzerinde durmak istiyorum. Eğer yanlış kişiyi rol model seçmişsen hayallerinden uzaklaşırsın. Yanlış kişileri arkadaş edinmişsen ağzının tadını bozarsın. Yanlış işi seçmişsen potansiyelini öldürürsün. Herkes biraz kendinin terzisi olmalı. Hemen izah edeyim. Vücudumuzun ölçüsünü almaktan ve ölçülerimize göre uygun kıyafeti seçmekten bahsediyorum. Ölçümüzü bilmesek o kıyafet çuval gibi ya bol gelir yada düdük gibi dar gelir. Seçimlerimiz de böyledir. Bazı insanlar ve olaylar bize hafif veya ağır gelebilir. Çevremizi doğru konumlandırabilmemiz için önce kendimizi tanımamız ( ölçüyü almamız ) gerekir. İnsan kendini pek çok hatadan sonra tanır. İşte biz buna tecrübe diyoruz.
20 Mayıs 2025 Salı
Aşk Nedir?
Gerçek aşk her iki tarafında tanışıklığın en başında birbiriyle senkronize olması ve aynı anda birbirinden hoşlanmasıyla mümkün oluyor. Sonrasında ki süreçte birbirini tanırken tarafların özen, hassasiyet ve sevgi göstermesi gerekiyor. Özen ve hassasiyet: karşı tarafın hikayesindeki noksanlıklara, özel durumlarına karşı gösterilecek anlayıştır. Kimse mükemmel değil. Zaten aşk, mükemmel partneri bulmak değil, karşındakiyle uyumlu olma sanatı. Aşk bir yolculuk. Aşk varılacak bir yer değil, sevgilinizle adımları birlikte attığınız yolculuğun kendisi. " İlişki bu, ilişkide ufak tefek kavgalar da olur bunlar ilişkinin tuzu biberi. Yada gülü seven dikenine katlanır " gibi söylemlere katılmıyorum. Bu tip ufak tefek gibi görülen tartışmalar basıncı arttırır ve o tencere gün gelir patlar. Aşk susmaktır, aşk karşındakine toz bile kondurmamaktır. Sarıp sarmalamak onu kalbinde saklayıp büyütmektir. Aşk bazende fedarkarlıktır. Birini gerçekten seviyorsanız zaten o iş gözünüzde fedarkarlık olarak görünmez. Aşk sevgilinle birlikte saçmalamaktır, birlikte gülmektir, ikili bir takım olmaktır. Aşk yanındayken bile onu özlemektir. Bir bankta oturup onun elini tutarken dünyanın en mutlu insanı olmaktır. Sana bakan sevgiyle parıldayan gözlerinde aşkı hissetmektir. Dünyanın tüm karmaşası ve acımasızlığına karşı " O bana yeter " demektir. O'nun yanında olduğu her yeri evin gibi hissetmektir. Aşk insanın başına gelen en güzel şeydir.
19 Mayıs 2025 Pazartesi
19 Mayıs
Atatürk Türk milletinin ikbalini kendi canından önce tuttu. Tüm orduları dağıtılmış, tüm tersanelerine girilmiş, gaflet delalet ve hatta hıyanet içinde olan idarecileri olan elindeki neşterlerle düşman devletlerin parça parça doğrayıp paylaşmak istediği narkozlanmış derin bir uykuda ve uyuşuklukta olan hasta adam Osmanlı'nın ve Türk milletinin ana yurdu anadoludan işgale karşı direniş ateşinin yakıldığı bir tarihtir 19 Mayıs. 19 Mayıs son cürettir. Emperyalizmin boğmaya, yok etmeye, geride kalanları anadoludan sürüp Türk milletini vatansız bırakmak isteyen acımasız, şeytani ve hain bir plana karşı tek silahı cesaret olan bir halkın gösterdiği son cürettir.19 mayıs ezelden beri hür yaşamış hür yaşayan Türk Milletinin kurtuluş savaşının başlangıcıdır. Bugün ülkede askıya alınan demokrasiye, adaletsizliğe, ekonomik krize karşı " Aman takipçi kaybetmeyim, aman muktediri kızdırmayım, apolitik olayım, her devrin adamı olayım " düşünceleriyle sessiz kalan sanatçılara, iş adamlarına, kanaat önderlerine bakıyorum da.... Atatürk ve dedelerimiz, ninelerimiz bu vatan için canlarını, hayatlarını ortaya koymuşlar. Biz gerçekten 19 mayısı hakediyor muyuz? Ama 19 Mayıs aynı zamanda Gençlik bayramı. Bütün umudum gençlerde... Çünkü gençlerimiz cumhuriyetimizin umudu ve geleceği... 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramımız kutlu olsun.
Zero Day
O harika bir adam. O bir efsane. O Robert De Niro. De Niro'nun Zero Day adlı dizisini izledim. Yeni tarihli bir dizi. ABD'de İletişim ve altyapı sistemlerini kontrol eden bilgisayarlar sabote edilir ve binlerce kişi ölür. Eski başkan Mullen'ın ( De Niro ) olayı aydınlatmak için demokrasinin askıya alınacağı ve sıkıyönetim uygulayacak bir komisyona başkanlık etmesi istenir.Zero Day komisyonu. Emekli başkan sahalara geri döner. Dizi artık hayatın her alanına nüfuz etmiş bilgisayarların ve dijital araçların bir grup kötü niyetli kişinin elinde toplum için nasıl tehlikeli bir silaha dönüşebileceği, siyasi entrikalar, halkı gaza getiren ve dezenformasyon yapan internet fenomenleri, ülkeye yapılan bir darbe ( siber ) anında toplumun nasılda karışmaya, dalgalanmaya müsait olduğu ve savaşların artık topla, tüfekle değil bilgisayar kodları ve virüsleriyle yapıldığı konularını işliyor. 6 bölümlük mini dizi gerçekten güzel bir iş olmuş.Ben Amerikalı aktör Robert De Niro gibi yaşı ne olursa olsun işini tutkuyla yapan insanlara hayranım. Mesela Fatih Terim, mesela son nefesine kadar köşe yazısı yazan rahmetli Hıncal Uluç. Onlar gençliğin bir yaş hali değil ruh hali olduğunu ispatlıyorlar. Biyolojik yaşları ne olursa olsun bitmeyen hayalleri, delikanlı umutları ve gencecik ruhlarıyla harika işler üretmeye devam ediyorlar. Son olarak:Dizide proteus diye bir olgu geçiyor. Ben bi yorum yapmak istemiyorum, zaten yapamam ama o proteus olgusu hakkında sizi derin derin düşünmeye davet ediyorum.
17 Mayıs 2025 Cumartesi
Saklambaç
Çocukken oynadığımız oyunlar bile kaçmak, saklanmak üzerine. Ebeleme yada saklambaç oyunları mesela.Ya ebeden kaçıyoruz yada saklanıyoruz. Büyüyünce de sorumluluk almak yerine hayattan kaçıyoruz yada saklanıyoruz. Ya batarsam diye hayalimizdeki işi kurmaktan, ya bana gülerlerse diye aklımızdaki fikri söylemekten, ya biterse diye aşık olmaktan korkuyoruz. Henry Ford batmaktan korksaydı bugün otomobil yerine at arabası kullanıyor olurduk. Atatürk aklındaki cumhuriyet fikrini bana gülerler diye açıklamasaydı bugün ne meclisimiz ne de demokrasimiz olurdu ve başımızda astığı astık, kestiği kestik bir padişah olurdu. Leyla ile Mecnun ya birgün aşkımız biterse diye korksaydı bugün onların dillere destan aşkı olmazdı.Acısızlığı idealize etmiş modern dünya insanı. Acının sicil bozan bir negatiflik olduğu gibi hatalı bir kanaat var toplumun genelinde. Oysaki acı ile deneyim kazanırız. Acı çok iyi bir öğretmendir. İnsanın tekamülü için gereklidir.Hiç kaybetmemek mi iyidir yoksa kaybettiğinde acı çekmek mi iyidir? Eğer acı çekiyorsan o şeye değer verdiğin anlamına gelir. Gönülde bir şeye değer veriyor olmak duygusu acı çekmekten daha kıymetlidir.
13 Mayıs 2025 Salı
Bir şey olmak
Komşunun çocuğunu, yeğenimizi, kardeşimizi gördüğümüzde pat diye " Büyüyünce ne olacaksın? " diye soruyoruz. Bir şey olmaya o kadar kafayı takmışız ki arada mutlu olmayı unutmuşuz. Zengin olayım, popüler olayım, yakışıklı-güzel olayım, filancanın sevgilisi olayım diyoruz. Bu hedefler uğruna karakterimizden, sevdiklerimize ayıracağımız zamandan ve kendimizden tavizler veriyoruz. Kendimizi başkalarıyla kıyaslıyoruz. Bu kıyas tehlikeli bir haldir. Bünyede haset, kıskançlık ve kendinden memnun olmama hali yaratır. Şükrü unutturur. Hayatta bir şey olmak o kadar da matah bir şey değil. Olacaksan iyi insan ol, olacaksan mutlu ol. Amerikalı aktör Robin Williams dünyayı güldürdü ama kendini bir türlü güldüremedi ve intihar etti. Milyonlarca hayranı içinde kendini yalnız hissetti. Hayatta hedefler içinde çalışmak değerlidir. Kendi içinde değişim başlatmak, dönüşmek. Her hedefe ulaşamayabiliriz ama yola çıkmakda değerlidir. Yolculuklar bize yeni şeyler öğretir. Ama unutmayalım ki yolculukların en kıymetlisi kendi içimize yaptığımız yolculuktur. O zaman kendimizi tanırız. Kendini tanıyan dünyayı tanır. Gerçekten neye ihtiyacımız olduğunu biliriz, elimizdekilere şükrederiz, kaderle barışırız ve kendimizi akışa bırakırız. Biz " Bir şey olmak " zorunda değiliz. Ama mutlu olmak zorundayız.
12 Mayıs 2025 Pazartesi
Bir İhtimal Daha Var
Ata Demirer'in yeni dizisi Bir İhtimal Daha Var'ı seyrettim. Ata abi yine yapmış yapacağını. Komedi-polisiye türünde bir dizi bazen de hüzün de var. Cennet Urla'da geçiyor ve diziyi izlerken Urla'nın güzel sokaklarında, bağlarında ve sahilinde sizler de gezintiye çıkıyorsunuz. Ata Demirer İsa karakterine hayat veriyor ve İsa Refik adlı ( Uğur Yücel ) yeni ölmüş Urla'lı bir iş insanının hayaletini görmeye başlıyor. Demirer ve Yücel muhteşem bir ikili olmuş ve İsa'nın hayalet Refik ile diyalogları her seferinde sizi güldürüyor. Hayalet Refik İsa'dan kendi cinayetini çözmesini istiyor ve İsa polisiye ve entrika dolu olayların içine giriyor. İsa'nın halası rolünde Lale Mansur, eniştesi rolünde Hakan Salınmış, Hayalet Refik'in kızı rolünde Esra Bilgiç ve İsa'nın babası rolünde Altan Erkekli var. 8 bölümlük dizide karakterlerin hayatında geçmişten gelen düğümlerin çözümlenmesi, hayatla yüzleşme, bir polisiye ve aşk hikayesine tanıklık ediyoruz. Ata Demirer her filminde farklı bir tarzda ki karaktere hayat veriyor ve büründüğü karaktere orjinal bir tat vermeyi başarıyor. Ata Demirer 25-30 yıldır popüler ve gündemde olmayı başarıyor. Ben yaptığı işi uzun soluklu yapan ve kariyerlerini tıpkı bir atlet gibi maraton koşularına çevirenlere büyük hayranlık duyuyorum. Ata Demirer, Cem Yılmaz, Şahan Gökbakar ülkemizin yetiştirdiği özel sanatçılar ve gelecekte tarih yazaldığında bu isimler; Kemal Sunal, Şener Şen, Zeki-Metin ve Levent Kırca gibi isimlerinin yanında yer alacaklar. Bundan eminim. Bölümler 35'er dakika ve izlemeye değer bir yapım. Bir İhtimal Daha Var sizi polisiye,komedi ve aşk dolu bir hikayenin izleyici olarak parçası olmaya davet ediyor. Muhakkak izleyin derim.
11 Mayıs 2025 Pazar
Anne
Anne çocuğunu dokuz ay karnında taşır sonra bir ömür yüreğinde taşır. Anne diyince aklıma gelen ilk şey fedakarlık kelimesi. Hayatımda bir dönem annem çalışan bir bireydi. Hem rızkını kazanırdı hem evin işine bakardı hem babama eş hem abimle bana anne olurdu. Şimdi evlilik hayatının sorumluluğundan çekinen kendime bakıyorum da... Yahu ben sevgili annem Üstün hanımın gölgesi bile olamam. Annem aynı anda farklı rolkeri nasıl oynuyormuş farklı kimlikleri nasıl taşıyormuş aklım almıyor. İlk okulda beyin ameliyatı geçirdikten sonraydı. MR sonuçlarını düzenli olarak İstanbul'daki doktoruma götürürdük. Doktor Onur sağlam nüksetmemiş diyince, annemin gözünden süzülen sevinç göz yaşlarını ve " Üzerimden bir ton yük kalktı " deyişleri halen aklımda.Bence evlilik töreninde " ...İyi günde kötü günde, sağlıkta hastalıkta..." sözü tam da annemi tanımlıyordu. Neden mi? Öyle fedarkar bir kadındı ki felçli rahmetli babama üç yıl boyunca en iyi şekilde bakmasına şahidim. 20 yıl önce babam rahmetli olunca annemle çok iyi bir double team olduk. Biz muhteşem bir ikiliydik. İlk kitabım koştuğum maratonlarla ilgiliydi. Ama inanın hayatta sadece madalyalar kazandığım maratonlardan ibaret değildi. Hayatımın kendisi, her evresi başlı başına bir maratondu. Çocukluğum, okul hayatım, gençliğim, iş hayatım... Hepsi ama hepsi birer maratondu ve Üstün hanım kitabımın ön sözünde belirttiğim gibi hayatımdaki tüm koşularda en büyük destekçim oldu. Annem öyle müthiş bir kadındı ki kendinden sonra bana sahip çıkacak en yakın dostlarını bıraktı.Onlar özel dostlar... O dostlar bana annemden hatıra. Bir gülüşleri, bir tatlı sözleri, bir nasılsın demeleri bile bana yetiyor. Annemin alzheimer hastalığının sekizinci yılı ve artık beni tanımıyor. Ama ben her sabah onun resmine bakarak güne başlıyorum. Kırkımdan sonra anladığım kadarıyla anne olmak şu: " Onsuz yaşayamayacağınız birini sizsiz yaşayabilsin diye büyütüyorsun " Çocuğu olsun olmasın bence her kadın annedir. Nasıl mı? Sevgili Haşmet Babaoğlu köşe yazısında şöyle diyor: " Bütün kadınlar annedir... Çünkü kimi gerçekten sevseler onu yeniden dünyaya getirirler." Hepinizin anneler gününü en içten dileklerimle kutuluyorum. İyi ki varsınız!
8 Mayıs 2025 Perşembe
Bilgelik
Belli bir yaştan sonra kaybetmek eskisi kadar acıtmıyor. Gençlikte aylarca süren kriz artık bir kaç saatte bitiyor. Üzerine bi bardak soğuk su içiliyor. Bu beni bazen korkutuyor. Yaş aldıkça heyecanlarımın, çoşkumun yitmesinden korkuyorum. Ruhumu kaybettiğim bir bilgeliği istemiyorum, reddediyorum. Gençlik coşkusunu muhafaza ettiğin bir tecrübe de bir yerlerde var olmalı. Kendinle gereğinden fazla baş başa kalmamalı insan. Allah bizi sessizliğe mahkum etmek isteseydi kulaklarımızı yaratmazdı. Konuşacak kelimeleri olmalı insanın. Kelimeleri biriktirecek " Hayatı " olmalı insanın. Tanışmalı, konuşmalı bazen bir büyüğüne danışmalı. Hatta taşınmalı. Yirmilerinden kırkına, kırkından atmışına sonra tekrar otuzlarına taşınmalı. Bir başka benden bir başka bene taşınmalı. Durmamalı insan. Allah durmamızı isteseydi bacaklarımızı yaratmazdı. Ağaç gibi olurduk. Sevmeli insan. Ama önce kendini... Sonrada evreni içindeki her şeyi. Ama kalbimizde olmalı özel biri...Şu hayatta algılarımızın yorumunu yaşıyoruz. O yorum akılda iyilik varsa iyi kötülük varsa kötü oluyor. Kötüyü, kötülüğü kim ister? Biz iyi olalım ve iyi de kalmak için çabada olalım. En önemlisi hiç bir kötü deneyimin ruhumuzu yok etmesine izin vermeyelim.
Luis Enrique
Kendini baştan yaratan, anka kuşu gibi küllerinden yeniden doğan insanlara bayılıyorum ben. İspanyol teknik direktör Luis Enrique de onlardan biri. Dün akşam takımı Paris Saint Germain'i şampiyonlar ligi finaline taşıdı. Final 31 Mayıs'da Münih'de İtalyan takımı İnter ile. 31 Mayıs akşamı cipsleri kolaları alacağım ve tv nin karşısına geçip bu müthiş finali seyredeceğim ve Paris'i destekleyeceğim Allah ömür verdiyse.Paris'i desteklememin bir kaç nedeni var. Paris bir proje takımı. Qatarlı zengin iş insanı Nasser El Khelaifi kulübe başkan olduğunda tek bir hedef açıklamıştı. " Avrupa Şampiyonu olmak " Ve ben zamana yayılmış süreçte atılan doğru adımlarla oluşturulan projelere hep hayranlık duydum.Bunun için kimleri takıma getirmedi ki: Beckhamlar, İbrahimovicler, Neymarlar, Messiler, Mbappeler... Ancak Paris asla avrupa rüyasına ulaşamadı. Sonra 2 yıl önce Luis Enrique'yi takımın başına getirdiler. Enrique, benim yıldız oyunculara ihtiyacım yok takım oyuncularına ihtiyacım var felsefesiyle sezon başında takımda kalan son süper star Mbappe'yi de Real Madrid'e yolladı. Enrique takımı baştan kurdu ve bugün adını avrupa finaline yazdırdı.Paris'i desteklememin en önemli nedenine gelince:Kendini baştan yaratan, anka kuşu gibi küllerinden yeniden doğan insanlara bayılıyorum ben. İspanyol teknik direktör Luis Enrique de onlardan biri. Dedim. Enrique 2019 da 9 yaşındaki kızını kanserden kaybetti. Evlat acısı yaşadı Allah kimseye göstermesin. O depresyona girmek yerine kendini en iyi bildiği işe adadı ve bugün tüm dünyanın konuştuğu Paris mucizesini yarattı. Finalde sonuç ne olursa olsun o ve takımı şimdiden gönüllerin şampiyonu oldu.
5 Mayıs 2025 Pazartesi
Breaking Bad
Breaking Bad belkide televizyon tarihinin en iyi dizisi. Çok güçlü senaryosu, oyuncuların harika performansı Amerikan yapımı diziyi şimdiden klasikler arasına soktu. Walter White adlı lisede kimya öğretmenliği yapan artı maaşı yetmediği için oto yıkamacıda çalışan bir aile babası ellinci yaş gününde akciğer kanseri olduğunu öğreniyor. Bu durum onun için bir kırılma noktası oluyor. Ölmeden önce 16 yaşındaki oğluna, doğmak üzere olan kızına ve karısı Skyker'a para bırakmak isteyen Walter okulun laboratuarından malzeme aşırıp kimya bilgisini kullarak met pişirmeye başlıyor. Eski öğrencisi bağımlı Jesse'de ona yardım ediyor. Suç dünyasında yeni olan Walt ve Jesse'nin acemiliklerini, gelişen olaylar karşısında almak zorunda oldukları zor kararları ve sezonlar ilerledikçe profesyonel suçlulara dönüşmelerini izliyoruz. Dizi bir baba hayat boyu koruduğu prensipleri ailesi için çiğner mi ve bir sefer karanlık tarafa geçtin mi hayatta kalmak için artık kötü olunmalı konularını işliyor. Dizinin her bölümü bağımsız bir öykü tadında yazılmış. Bu diziyi izleyince kendi kendime şunu dedim: Dostoyevski eğer günümüzde yaşasaydı böyle bir hikaye yazardı. Breaking Bad Rus klasikleriyle boy ölçüşecek bir hikaye kalitesine sahip. İzlemediyseniz şiddetle tavsiye ediyorum.
3 Mayıs 2025 Cumartesi
Sade Dondurma
Çocukluğumdan beri sadeliğe yatkınlığım var. Mesela sezon açıldı çocukluğumdan beri yediğim sade dondurmayı değiştirmedim. Kahvenin sadesini içerim. Makarnayı sade sossuz yerim. Kıyafette aksesuarda gösterişi sevmem sade giyinirim. Bu sadelik o kadar içime işlemiş ki üniversiteden mezun olduğumda kariyer seçimimde de etkili oldu. 16 milyonluk İstanbul ve kapitalizmin insan emeğini sömüren zalim ast-üst diyaloğunun yaşandığı plazalarda ki hayat beni korkuttu. Çetrefilli metropol yaşamı yerine kasaba tadındaki Yalova hayatı bana cazip geldi. KOBİ diyebileceğimiz bir aile şirketinde çalışmaya başladım. Yazarlığa başladığım için artık mühendislik yapmasam da Yalova'nın kasaba hayatı beni hep mutlu etti. Evim merkezde ve çok küçük bir yarı çapta her esnafla ve herkesle tanışıksınız. Bu tanışıklık bana çok iyi geliyor. Bugünden örnek vereyim mesela:Sabah kahvaltı ettiğim börekçiyle birbirimize hal hatır sorduk. Aktif Felsefe Derneğinde şehir dışından gelen misafirlerimizle tanıştık. Dernek arasında sahilde çay içerken beni o vakitte orada bulacağını bilen bir başka abimle çay içip sohbet ettik. Beni tanıyanlar Yalova'da beni nerede ne zaman bulacağını bilir. Dedim ya ben düzen adamıyım hayatımda sade. Dernekten sonra eve gelirken uzun süredir görmediğim bir ablam iki kızı ve torunuyla denk geldik kafede oturup bir süre muhabbet ettik. Markete giderken bu sefer başka bir teyzemle bir kaç dakika durduk ve dertleştik. Marketten dönüşte 16 yıl önce saçım uzunken bana Barış Akarsu diyen şimdilerdeyse göz rengim nedeniyle " Hani o televizyonda oynayan Titanic filmindeki aktör gibi yakışıklısın kimdi o yahu? " diyip Leonardo Di Caprio diyince " Hah sen Leonardo Di Capriosun " diyerek beni güldüren Jale Ablamla denk geldik. Kaldırımda dikilip dakikalarca sohbet ettik sarıldık birbirimizin elini tuttuk. Akşama da arka sokaktaki bir başka abimin evinde Galataray maçı seyredeceğiz. Size anlattığım tüm olaylar evimi merkez olarak alırsak 100 metre çapında bir alanda gerçekleşti. Size kasaba tadını aldığınız sade bir şehirde, sade hayatlardan ve insanlardan bahsettim. Sosyal medya asla gerçek sosyalliğin yerini tutamaz. Olsa olsa tamamlayıcı bir unsur olur. O yüzden gerçekten sosyalleşebileciğiniz hayatları yaşamanızı tavsiye ediyorum.
1 Mayıs 2025 Perşembe
Dalgalar
Denizi seyrediyordum insan geldi aklıma. İnsan dediğin dalga gibi. Bir sonsuzluğun ortasında heybetleniyor kabarıp dalga oluyor. Yanyana kıyıya doğru son sürat giden dalgalar yani insanlar. Birbirini kıskanıyor " Ben daha büyüğüm " triplerine giriyorlar. Her biri kör bir yarış içinde kıyıya varmak için. Geldikleri yeri unutmuşlar aslında denize aitken " olmayı " kıyıya varmak zannında bulunmuşlar. Bir birleriyle amansız bir yarış içindeler. Denizde kabarmış sahile doğru giden binlerce dalga... Sonunda kıyıya vuruyorlar ve tüm varlıklarını kaybedip patlayıp sönüyorlar. İşte o zaman pek övündükleri cüsselerinin sahile varma hırslarının önemsizliğini kavrıyorlar. Ait oldukları yerin toprak değil kendilerini var eden deniz olduğunu anlıyorlar. Haa anlamayanlar sahile gelip sönümlendikten sonra tekrar denizin ortasına sürükleniyor bir başka dalga oluyor ve hakikati anlayana kadar sahile vurup vurup acı çekiyor. Bu acı dersini alana kadar devam ediyor. İnsan dediğin kudretini kendinden değil enginden geldiğini anladığında, hayatla dost olduğunda, yerini bildiğinde " Olur " Tıpkı dalganın kaynağı olan denizi sevip, saygı göstermesi, balıklara ve kayıklara hizmet etmesi ve yerinin kara değil deniz olduğunu anlaması gibi.