Hayat bir roman. Hayatı yaşayabilmemiz için o romanı okumamız gerekiyor. Eğer okuma bilmeseydik o romanı algılayamazdık. Tanrı bize gözler, kulaklar vererek evreni okumayı yani yaşamayı öğretmiş. Duyu organlarımıza ek olarak bir akıl da vererek okuduklarımızı yorumlama yeteneği vermiş. Hayat evrendeki algıladığımız şeyleri sahip olduğumuz akılla yorumlamamızdan ibaret değil mi? Resimdeki beyazdan siyaha doğru olan renk skalasına bakın. İnsanların hayata dair algısı da renk skalasında olduğu gibi çeşitlililik gösterir. Mesela skalanın ortasındaki 8 nolu gri rengi örnek alalım. 8 numara skalanın sağ başındaki 16 numaralı beyaz renge göre karanlıktır. Ama skalanın sol başındaki 1 numaralı simsiyah renge göre ise aydınlıktır. Bir şey aynı anda iki farklı şey olamaz. Yani evrendeki her varoluş ( renk skalasındaki her farklı renk ) aslında muğlaktır yani izafidir. İnsanın algısı, deneyimi ve yorumu kısıtlıdır. Buradan yola çıkacak olursak evrenin izafiyetini ortadan kaldıracak mutlak bir anlayışa ihtiyaç vardır. Yoksa kısıtlı algı, deneyim ve yorum varoluşlarından oluşan evren izafi olduğu için gerçeklik anlayışını yitirirdi ve buna göre hayat ve hayatın içindeki biz canlılar asla varolamazdık. Varolduğumuza göre evrenin izafiyetini ortadan kaldıran mutlak bir anlayış var. O da Tanrı'dır.Skaladaki renklerin tümünü sadece Tanrı bilebilir ve Tanrı katında renklerin birbirlerine göre koyuluk derecesi doğru bir şekilde sınıflandırılabilir. Yani mutlak bilgi ve mutlakiyet sadece Tanrı'da mevcuttur. Mutlakiyet birlik yani tekillik gerektirir. Tanrı katında Tanrı türevi bir başka varlık daha olsa bu sefer Tanrı ve türevi olan varlık birbirleri için izafiyet yaratır ( Biri birinden daha yaşlı, biri birinden daha güçlü ) ve Tanrı mutlakiyetini yitirir. O yüzden Hristiyanlıkta inanıldığı üzre Tanrı'nın oğlunun olması Hz.İsa'nın Tanrı oğlu olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Allah birdir ve ondan başka ilah yoktur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder