31 Temmuz 2024 Çarşamba

Ahçılık

 Ölmekten korkarız. Yada çoğu insan korkar. Ölüm bilinmezliktir, bitiştir. Bu bizi korkutur. Yaşamak mutfakta yemek yapmak gibidir. Hani şu tv deki masterchef yarışmasındaki gibi mutfağa geçeriz ve yemek hazırlarız. Öldükten sonra mutfaktan yani hayattan ayrılır ve yemek masasına davet ediliriz. Önümüze yaşarken yaptığımız yemek servis edilir. Ve o yemeği yemeye başlarız. Mutfakta içine kin, nefret, kıskançlık, kötülük malzemelerini koymuşsak yediğimiz yemek bizi hasta eder. Midemize dokunur zehirleniriz ve daha kötüsü acı çekmeye başlarız. Kendi elimizle yaşarken hazırladığımız şey bizim cezamız olur. Ama yaşarken bize ayrılan sürede mutfakta yaptığımız yemeğin malzemelerini sevgiden, şevkatten, merhametten, yardımseverlikten, iyi ahlaktan seçmişsek süremiz dolupda yemek masasına oturtulduğumuzda önümüzde leziz, enfes bir yemek buluruz. Buraya gelmeden önden hazırladığımız şey bizim ödülümüz olur. Yani ne ekersen onu biçersin durumu vardır. Yazının başında ölnekten korkarız dedim ya.Hayatınızın sona ereceğinden korkacağınıza hiç başlamayacağından korkmanız gerekir. Yapmamız gereken mutfakta iyi bir aşçılık sergilemektir.

Cennete Yakın

 Gelecekte yaşlı zengin insanların genç uygun donörlerden yaşlarını ömürlerinin bir kısmını satın aldıklarını düşünün. Üniversite okumak isteyen 18 yaşında bir genç ömrünün 5 yılını şirkete satıyor yaş nakilinden sonra 23 yaşına geliyor ama satıştan kazandığı parayla eğitim masraflarını karşılayıp üniversiteyi bitirebiliyor. Yada nobel ödüllü bilim adamları ömürlerinin sonuna geldikten sonra uygun donörden aldıkları yıllarla gençleşiyorlar ve hiç ölmeden bilimsel çalışmalarına devam ediyorlar. Bu işi yapan şirket milyarlarca avro kazanıyor. Şirketin pazarlama uzmanları var. Sahada çalışıyorlar. Uygun donörlere gidip onları gençliklerini satmaları için ikna ediyorlar. Cennete Yakın filmindeki kahramanımız şirketin çalışanlarından biri. Karısıyla mutlu bir hayatı var. Birgün borçlanarak aldıkları yeni evlerinde bir yangın çıkıyor. Evi alırken kahramanımızın karısı bankaya hayatını ipotek ettirmiş. Evin 2,5 milyon avro olan değeri kadının hayatının 40 yılına tekabül ediyor ve devlet onların ev kredisi borcuna karşılık şirket vasıtasıyla kadının ömründen 40 yılını alıyor. Eskiden otuzlu yaşlarda olan çiftimizde bu olaydan sonra kadın birden bire yetmişlerine geliyor ama kocası hala otuzlarında oluyor. Filmde bu hadisenin yarattığı dramayı ve her şeye rağmen sürdürmeye çalıştıkları aşkı görüyoruz. 2023 yapımı Cennete Yakın ( Paradise ) filminden bahsediyorum. Bir bilimkurgu gerilim filmi. Yazıyı buraya kadar okuduysanız anlayacaksınız senaryosu çok güçlü bir film. Almanya yapımı. Türk oyuncularda var. Senaryo filmi taşıyor bi kere fikir çok orjinal. İnsandan insana yaş nakli yada gençlik nakli. Ama senaryonun gücü filmin kavşak noktalarında da kendini gösteriyor. Bu film hayatımda izlediğim en iyi 5 filmden biri olabilir. Mutlaka izlemelisiniz.

29 Temmuz 2024 Pazartesi

Ahenk

 Ahenk küçük şeyleri büyütür. Ahenksizlik ise büyük şeyleri yok eder. Atatürk'ün başlattığı kurtuluş mücadelesini ele alalım. Birinci dünya savaşının mağlubu bir imparatorluk Sevr anlaşmasını imzalamış toprakları yabancı devletler tarafından parçalanıyordu. Bir dahi çıktı. Samsun'a ayak bastı ve Erzurum-Sivas kongrelerini düzenledi. Aslında halkın gönlünde yanan ateşi dile getirdi. BAĞIMSIZLIK. Kurtuluş savaşı dahi bir maestronun yönetiminde birbiriyle ahenk içinde olan dev bir orkestranın yarattığı eserdir. Bu ahenk; Samsunda yakılan küçük bir ateşi büyütmüş ve yurdun dört bir tarafına ulaştırmış sonucunda düşman kovulmuş bağımsız Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Bu bir başarıdır. Peki başarı nedir? Başarı elde etmek istediğin şey, mutluluk ise elde ettiğin şeyi sevmektir. Kurtuluş savaşını vererek büyüklerimiz cumhuriyeti elde ettiler. Ve onlar cumhuriyeti sevdiler yani mutluydular. Peki 100 yıl sonra biz toplum olarak mutlu muyuz? Cumhuriyet sadece bir yönetim şekli değil bir fazilettir. Cumhuriyet her bir vatandaşın eşit haklara sahip olmasıdır. Emeklinin 12.500 lira emekli aylığına mahkum edilip, yandaş bürokratların o bu şu kurumlardan yüzbinlerce lira ballı maaşa bağlanması değildir. Cumhuriyet kadın-erkek eşitliğidir. Cumhurbaşkanının kendi kadınına af buyrun " sürtük " demesi değildir. Cumhuriyet liyakattır. AKP li memurların mülakatta kendisinden sınavda daha yüksek puan almış adayların yerine atanması değildir. Cumhuriyet hizmettir. Şehirlerin dayanıklı hale getirilmesi için toplanan deprem vergileriyle duble yol yapmak hiç değildir. Cumhuriyet halkın devlete güvenmesidir. Vatandaştan üç kuruş para toplamak için "imar barışı" adı altında kaçak yapılara ruhsat verip ilk depremde devlete güvenmiş 200 bin insanı enkaz altında bırakmak değildir. Cumhuriyet ATA'ya saygı demektir. Atatürk'e "ayyaş" demek değildir. Biz gerçekten mutlu muyuz cumhuriyeti seviyor muyuz sevgili okur? Yoksa cumhuriyet yerine bize başka bir şey mi dayatılıyor?

28 Temmuz 2024 Pazar

Haremlik-selamlık Eğitim

 Hiç duydunuz mu bilmem ama Türkiye'de eğitim veren Rawdah okulları ve Aewel koleji adında okullar açıldı. Bu okullar ana okulu ve ilk okul düzeyinde yasaya aykırı olarak çocuklara Arabça eğitim veriyorlar. Yine kanuna aykırı olarak haremlik-selamlık eğitim uygulanıyor. Okulun idarecileri marifetmiş gibi küçük çocuklara Arabça'yı " Maruz bırakma yöntemiyle " öğrettiklerini gururla söylüyor. Arkadaşlar iş kötüye gidiyor. Laik cumhuriyetimizi yok etmek için emperyal devletler tarafından ortaya konan plan tıkır tıkır işliyor. Amaç zamana yayılmış bir süreçte Türk milliyetçiliğini, demokrasi, Atatürkçülük ve laik cumhuriyet anlayışını yavaş yavaş aşındırarak yok etmek. Bizi kimliksiz benliksiz hale getirmek. Suriye savaşı neden çıkarıldı sanıyorsunuz? Bir mülteci akını oluşturuldu ve " arapsevici" iktidar tarafından milyonlarca ne idüğü belirsiz Arap yurdumuza dolduruldu. Türkler bir yaparken mülteciler beş çocuk yapıyor ve on yıl içinde ülkemizde Arapların sayısı Türklerin sayısına yetişecek. Kültürümüz asimile olacak, büyük kavgalar çıkacak. ABD ılımlı islam modeli adı altında Türkiyeyi dönüştürme projesi başlattı yıllar önce. Ve bu projesinin uygulayıcısı olarak yirmi yıldan fazladır ülkeyi yöneten muhteşem muhteremleri atadı. Bu muhteremler Türkiye'nin kalbinden Atatürk'ü, laikliği, cumhuriyeti asla sökemeyeceklerini bildiklerinden Suriye ve Afganistan'daki olayları değerlendirip ülkemize Arapları doldurdular. İleriki yıllarda artacak Arap popülasyonuyla Atatürkçülerin oranını genel nüfusta azaltmaya ve ülkemizi şeriat kanunlarıyla yönetilen çağdışı bir İslam cumhuriyetine dönüştürmeye çalışıyorlar. Önümüzdeki seçimler mültecileri evine göndermek ve Türkiye'yi fabrika ayarlarına döndürmemiz için son şansımız. Cumhuriyetçiler iktidara gelince son 22 yıldır vatana yapılan ihanetlerin hesabı öyle bir sorulmalı ve ihanet içindeki siyasal islamın maskesi düşürülmeli, devlet son 22 yılda yerleştirilmiş gerici kadrolarfan temizlenmeli ve bu ülkede birdaha dini kullanarak siyaset yapanlara asla izin verilmemelidir.


27 Temmuz 2024 Cumartesi

İntibah

 İntibah edebiyatımızın ilk romanı olarak kabul ediliyor. Bir Namık Kemal eseri. Romanın arka planında Osmanlı sosyal hayatı aktarılıyor. Kalburüstü bir ailede iyi bir eğitim ve terbiyeyle yetişen Ali Bey adlı genç bir adamın hafifmeşrep bir kadın olan Mehpeyker'e aşık olmasıyla hayatının altüst oluşunu anlatan bir hikaye. Hikayede iyiler ve kötüler var. Ali Bey, Dilâşub iyiliği temsil ederken Mehpeyker ve Abdullah efendi kötülüğü temsil ediyor. Ali Bey bir gençlik hevesiyle romanın başlarında gönlünü kaptırdığı Mehpeyker resmen şeytanın cisimleşmiş hali. Kötü ahlaklı, kıskanç, entrikacı bir karakter. Ali Bey ve ailesine insanın aklına gelmeyecek kötülükler yapıyor. Romanın türü aşk,dram ve gerilim. Boğaziçi üniversitesinde yazarlık dersi aldığım Murat Gülsoy hocamız iyi bir hikayede gerilimin yükselen bir eğri gibi romanın sonuna doğru artması gerektiğini ve hikayenin finalinde gerilimin maksimum yapıp olayların neticeye bağlanması gerektiğini söylemişti. Namık Kemal İntibah'ta da böyle yapmış. Finale doğru gerilim artıyor, dram hat safhaya çıkıyor. İntibah romanını herkese tavsiye ediyorum. Zaten kendisi Türk Edebiyatı klasiklerinden.

24 Temmuz 2024 Çarşamba

Parazitler

 Yargılama ve dedikodu. Bunu çok yapıyoruz. Bir kişi hakkında olumsuz bir şey duyduğumuzda zihnimiz onu anınında yargısız infaz ediyor. Onu gözümüzde aşağılara koyuyoruz ayıplıyoruz. Her nekadar modern yaşam modern hayatlar sürsede gezegendeki en medeni canlı olsada insan dediğimiz şey vahşi bir hayvan. İçinde hep bir kendini kanıtlama boy ölçüşmek için kendisine her an yeni bir düello yeni bir rakip yaratma ihtiyacı hisseden bir karakter. Modern insan bu kıyasları kariyeriyle, eğitimiyle, kazandığı parayla yada fiziksel güzelliğiyle yapıyor. Kendisinin DAHA olduğu alanlarda kendini ispatlamış hissediyor. Ama bu başka bir yazının konusu. Başkalarıyla kıyasa girebileceği en kolay konu ise dedikodu. O kişinin dedikodusunu yapınca o kişiyi kendinden daha düşük seviyeye konumlandırıyor ve kendini ispatlamış oluyor. Halbuki başkalarını aşağı çekerek değil kendimizi yükselterek bir yerlere varabiliriz. Ahlak, vicdan, yardımseverlik ve imandan bahsediyorum. Organik bir hayatta yaşıyoruz ve çevremizden sürekli datalar alıyoruz. Bunlar her zaman iyi datalar olmuyor. İsteğimiz dışında zihnimize dedikodu dediğimiz parazitler de giriyor. Kimseyi yargılamamalıyız. O parazitin farkında olmalı onu kontrol etmeliyiz. Şu kemiksiz dilimizi tutmalı dedikodudan uzak durmalıyız. Abdest sadece suyla alınmaz. Düşüncelerimiz ve onların yarattıkları eylemlerle de ruhumuzu yıkıyoruz. Dedikodu, yargılama, kötü fikirler lağım suyu gibidir ve her nekadar cismen ibadette ve imanda olduğumuzu sanırsakta özümüzü kirli tutarsak asla iyi olamayız.

23 Temmuz 2024 Salı

Bilimkurgu

 Yıl 2523. İnsanoğlu evsiz kalmış. Dünyadaki doğal kaynaklar tükenmiş ve koloniler halinde başka bir gezegene göç etmişiz. Ancak insanoğlunun yaşayabileceği tek gezegende medeniyet olarak bizden çok çok gelişmiş, bizden daha zeki bizden daha güçlü bir uzaylı ırk yaşıyor. Başta bize acıyorlar ve ülkelerinde yaşamamıza ses çıkarmıyorlar. Onların yağmurdan, kardan, fırtınadan koruyan evleri var. Biz insanlar ise sokaklarda kalıyoruz. Aç susuz bir vaziyette. Uzaylıların arasında insanseverler de var. Arada bize bir kap su bir kap mama bırakıyorlar. Uzaylıların içinde psikopatları da var. Nedensiz yere bizlere ve insanlara zarar veriyorlar. Demir çubukla kafamıza vuruyorlar, boynumuza ip bağlayıp bindikleri arabaların arkasından koşturuyorlar. Dedim ya sokaklarında yaşamaya mahkum olduğumuz göç ettiğimiz gezegenin sahipleri bizden güç ve akıl olarak çok ileride. Onlara karşı koyamıyoruz. Onlar aramızdan bağızılarını evcil insan yapmış. Boynumuza tasmalar takıp sokakta dolaştırıyorlar. O evcil insanlar en azından bir yuvaya sahip ya sokaklarda yaşayan milyonlarca insan!? Yıl 2523. Sokak insanlarından bazıları uzaylıları ısırıyor arkadaşlarının yada kendilerinin uğradığı şiddetten ötürü. Ama bu oran öyle çok değil: binde bir. Uzaylı meclisi bir karar alıyor ve sokaktaki başı boş insanları toplatıp barınaklarda iğne ile uyutuyor. Gerekçe ise komik. Sokaktaki başı boş insan popülasyonunu kontrol altına almakmış. Uzay belediyesi görevlisi boynuna bir kement atıp seni yakalıyor. Kamyonun arkasındaki daracık bir hücreye koyuyor. Seni bir tür hapishaneye götürüyor. Önüne bir tür geri sayım sayacı koyuyor. Sayaç bir aydan geriye doğru sayıyor. 30 gün... 29... gün... 28 gün... 20 gün... bu senin ölümünün sayacı. Sayaç sıfırlandığında eğer hiç kimse gelip seni sahiplenmezse zehirli bir iğneyle uyutalacağını biliyorsun. Çaresizce ölümü bekliyorsun. 10..

9..
8...
Dua ediyorsun. Bir ailenin gelip seni sahiplenmesi için. 3...2...1.... ve SIFIR. Kimse gelmedi. Seni hücrenden çıkarıyorlar. İğneyi yapıyorlar. Görüşün bulanıklaşıyor ve ölüyorsun.

Bugünde 2523 yılında geçen bir bilimkurgu öyküsü oldu. Nedersiniz öykü size bir yerlerden tanıdık geldimi?

21 Temmuz 2024 Pazar

Yeni Gün

 Tavuk gibi erken yatmayı seviyorum. Ben sanki güneş enerjisiyle çalışan bir makineyim. Hava karardımı pilim bitiyor ve hooop yatağa giriyorum. Sabah ezanıyla uyanıyorum. Uyanışım yazları sabah dört buçuğu bulabiliyor. Kendimi hemen sokağa atıyorum. Yaz sıcağının henüz ele geçirmediği sokakların sükunetini seviyorum. Evimin yakınında 24 saat açık olan aile çay bahçesine gidiyorum. Denizi seyredip kahvemi içiyorum. Biliyor musunuz kuşlar da Tanrı'ya dua ediyor. Ağaçların arasından kuşların mutlu cıvıldamalarını dinliyorum. "AMİN" diyorum. Karnım tok, sıhhatim ve huzurum yerinde. İçimden bir şükür geçiyor. Yada her şey şükür olmuş ben onun içinden geçiyorum. Bir anne kedi ve üç yavrusunu görüyorum. Bebek kedi kardeşler bir birleriyle oyun oynuyorlar. O anne ve yavrular hayatın mucizesi. Hepimizin annesi vardı ve bir zamanlar küçüktük. Öz annemizden sonra bir annemiz daha var. O da tabiat ana. Bizler kaç yaşında olursak olalım hayata emanet olunmuşuz. Evren kocaman bir rahim ve o rahimin içinde ikinci doğumumuzu bekliyoruz. Ruhlarımız ezelde yaratıldığında istinasız hepimiz Rabbın huzurunda " Evet, sen bizim Rabbimizsin " dedik. Doğan güneşler, gece parıldayan yıldızlar, esen rüzgar, denizin dalgası, geceler günler birbirini takip ederken bizler ikinci doğumumuza hazırlanıyoruz. Ezelde Rabbimize verdiğimiz sözü hatırladığımız gün bir kez daha doğuyoruz. " Evet, sen bizim Rabbimizsin " Araf 172. Ayet. Vakit ilerliyor, güneş tepsi gibi parlamaya başlıyor. Sabah yürüyüşe çıkanlar, sahilde top oynayan çocuklar. Onlar da erkenci. Marmaraya bakıyorum. Ardında kamburu çıkmış keşmekeş, kalabalık, karmaşa içinde 7 tepeli şehir. Marmara araf olmuş benim cennetimle. Yaşıyorum Atamızın şehrinde. Hiç bir zaman büyük olmadım. Büyüklük korkutur beni. Ben sessiz sakin kasabamın huzurlu çocuğu. Ben bir YALÇO. Yani Yalova çocuğu. Bir gün daha başlıyor sevgili okur. Kıymetini bilelim ve hayata teşekkür edelim. Günaydın sevgili okur.

18 Temmuz 2024 Perşembe

9. Hariciye Koğuşu

 Peyami Safa'nın 9. Hariciye Koğuşu'nu okudum. Romanda bacağından hasta bir gencin yaşadığı bunalımın ruhsal bir portresini ortaya koyuyor yazar. Paşa akrabasının köşkünde geçirdiği zamanı ve paşanın kızı Nüzhet'le birbirlerine itiraf edemedikleri sevdaya şahit oluyoruz. Bence bu roman Türk edebiyatında bir mihenk taşı ve hasta, hastalık, hastane üzerine yazılmış en iyi roman. Peyami Safa kahramanın psikolojisini, ruhsal portresini mükemmel bir şekilde aktarıyor.112 sayfalık kısa bir roman. Bir Türk Edebiyatı klasiği. Okurken kasvet basıyor, kahramanın hasta psikolojisini iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Romanda şöyle bir cümle geçiyor: Büyük bir hastalık geçirmeyenler, her şeyi anladıklarını iddia edemezler. 9 yaşında bir beyin ameliyatı geçirmiştim ve bu roman beni eski anılarıma götürdü. Sağlığıma kavuştuğum için şükrettim. Şükretmeniz için illa kötü bir hastalık geçirmenize gerek yok. Bu romanı okuyup kahramanın hastane köşelerinde çektiği sıkıntıya şahit olup sağlıklı olduğunuz için şükredebilirsiniz. Peyami Safa'dan 9.Hariciye Koğuşu. Okuyalım, okutalım.

16 Temmuz 2024 Salı

Kanguru

 İnsanoğlu kangurulara benzer. Hani Avusturalyada yaşayan zıp zıp zıplayan karınlarında yavrusunu yada yiyecek taşımak için keseleri bulunan kangurulara. Hayat kesemize yükler koyuyor. Bizi yavaşlatan bazen geçmişte bir noktaya saplanıp kalmamıza neden olan yükler. Bizi üzen olaylar, kalbimizi kıranlar, asla affedemediklerimiz. Tüm bu yükleri taşımak bir noktadan sonra bize çok zor geliyor ve daha fazla yükün kesemizin içine girip bizi üzmemesi için bedenimize, ruhumuza varoluşumuza ait olan o keseyi kesip atıyoruz. Kendi ruhumuzla kanlı bir devrim, dönüşüm yaşıyoruz. Kesemiz olmadığı için artık hiç bir üzüntünün ve yükün bizde ağırlık yapmayacağı için seviniyoruz. İşte burada yanılıyoruz. Doğal bir parçamız olan o keseden kurtulduğumuz için hayatın bize vereceği armağanları da kaçırmaya başlıyoruz. Sevgi, aşk, dostluk, huzur gibi şeyler. Hayat bize sevgi topunu veriyor onu karnımızdaki kesenin içine koymak istiyor ama vakti zamanında üzüntülerden korktuğumuz için kesip attığımız kesemiz artık olmadığı için aşkı, sevgiyi taşıyamıyoruz ve gerçek mutluluktan mahrum kalıyoruz. Herdaim mükemmel bir hayat yok. Üzüntü de var, dert de var, neşe de var, mutluluk da var. Maharet o keseye dolan zararlı şeyleri çıkarmak ve bize huzur, sevinç verecek şeyleri ise taşıyabilmekte. O yüzden keselerimize dokunupda yarım kalmayalım lütfen. Çünkü suç kesede değil. Bize neyin iyi geldiğinin farkında olalım ve hayatın bize sunduğu iyi ve kötü şeyleri ayıklayabilecek olgunlukta olalım.

14 Temmuz 2024 Pazar

Uçak

 Kusursuz insan olmazdı. Onun da kusurları vardı. Çocukken hep asker olmanın hayalini kurmuştu. 16 yaşında askeri okul mülakatında elleri titrediği için red cevabı almıştı. Hayal kırıklığına uğramıştı. Ama bu onu dahada kamçıladı. Tıp fakültesini kazandı ve doktor oldu. Dahada devam etti ve göğüs hastalıkları uzmanı oldu. Ama ellerinin rüzgârlı oluşu hayat boyu devam etti. Dostlarla çıkılan bir yemekte çatalı tutarken, rakısını içerken hep eli titredi. Küçük oğlu babasının elleri titriyor diye hep utandı. " Acaba elleri titriyor diye başkaları babamı küçük mü görüyor, elleri titrediği için babamla alay mı ediyorlar? " diye düşündü küçük çocuk. O dönemleri bilirsiniz. Çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemleri. Çocuklar her şeyden ve herkesten utanır. O çocuk bir uçağa sahip olmak istiyordu. Türk Hava Kurumunun sattığı maket uçaklardan biri. Kutunun içinden çıtalar, tutkal ve maket bıçağı çıkıyor siz uçağı sıfırdan yapıyordunuz. O çocuğun babası titreyen elleriyle sıfırdan o maket uçağı yapmıştı. Çıtaları kesmiş, küçücük parçaları titreyen elleriyle birleştirmiş ve uçağı oğluna hediye etmişti. Çocuk o gün anlandı babasının ellerinin titremesinden utanmaması gerektiğini. Utanılacak şey dürüst olmamaktı, utanılacak şey insanları zor durumda bırakmaktı. Baba ve çocuk bir gün kırlara gittiler ve o maket uçağı birlikte uçurdular. Çocuk o uçağı havada süzülürken görünce imkansız diye bir şey olmadığını anladı. Babası arızalı ellerine rağmen ona havada uçan bir uçak yapmıştı. Çocuk o gün hayatının en büyük dersini aldı. İmkansız diye bir şey yoktu, mucizeler biraz zaman alırdı. Elleri titreyen o adam benim babamdı. Huzur içinde uyusun.

13 Temmuz 2024 Cumartesi

Mother

 Jennifer Lopez. Doksanların sonunda muhteşem fiziği, dansları ve şarkılarıyla dünyaya damga vurdu. Sene olmuş 2024 ve bu kadın hala sahnelerde ve ışıltısından hiç bir şey kaybetmedi. Ben işini aynı istikrarla yapan ve bunu bir ömür boyu sürdürebilen sanatçılara ayrı bir hayranlık duyuyorum. Loper sadece şarkıcılıkta değil beyaz perdede de önemli bir kariyer yaptı. Kendisinin başrol oynadığı pek çok Hollywood yapımı var. Oyunculuğu da en az şarkıcılığı kadar yetenekli. Aşk filmi, drama yada aksiyon. Kendisi her türlü rolün üstesinden geliyor. Ben çok film seyreden birisiyim. Ama bu sayfada izlediğim her filme yer vermiyorum. Ama Lopez'in geçen gün izlediğim Mother ( Anne ) adlı filminden bahsetmesem ayıp olurdu diye düşünüyorum. Mother filminde Lopez eski bir ordu mensubu. Yanlış adamlarla tanışıyor ve hamile olduğunu anladıktan sonra bu pis işlerden kurtulmak istiyor ve mafyayı FBI 'a gammazlıyor. Mafya Lopez'in peşine düşüyor ve bu sırada Lopez bebeğini dünyaya getiriyor. Hastanede FBI Lopez'e çocuğunu mafyadan korumanın tek yolunu onu koruyucu bir aileye vermek olduğunu söylüyor ve Lopez çocuğundan daha kundaktaki bir bebekken ayrılıyor. Alaska'da inzivaya çekiliyor. Bu arada filmin başında hayatını kurtardığı ajan Lopez'e çocuğunun durumunu bildiren mektuplar gönderiyor. Aradan 12 yıl geçiyor ve mafya Lopez'in kızını kaçırıyor. Lopez askeri hünerlerini kullanarak kızını kurtarmaya ve korumaya çalışıyor. Kız Lopez'in öz annesi olduğunu anlıyor bunu ona soruyor ama Lopez ben annen değilim diyor. Alaskada ana kız mafyadan saklandıkları bir dönem var ki ana kız arasında kötü kaderin bir cilvesi olarak yıllardır ertelenmiş bir bağ kuruluyor. Mother filmi hem duygusal hemde bir aksiyon filmi. Jennifer Lopez'in müthiş oyunculuğunu seyretmeye değer. Tavsiye ediyorum.

11 Temmuz 2024 Perşembe

Ajda

 Çocukken kazayla annemin yeni aldığı oyuncağın üzerine basmıştım. Oyuncağım kırıldı diye ne çok ağlamıştım. Yıllar sonra kalbimi kırdılar ama o zaman ağlamadım. Çocukken şişmanım diye mahalle maçlarında hep kaleye geçerdim. Ben hayattan gol yemeye daha çocukken başladım... Hani babalar süper kahramandı ve hiç yenilmezlerdi? Babamın gözünün içindeki ışığın yavaş yavaş sönüşüne şahit oldum. Süper kahramanların da ölebileceğini anladım. Yıllar sonra Avengers filminde güç taşlarını alıp Thanos'u alt eden Tony Stark ( Ironman ) öldüğünde o yüzden şaşırmadım. Ben bu sahneyi daha önce yaşamıştım. Tuhaf bir ülkede yaşıyorum. Her halt yeniyor ama domuz eti yenmiyor. Otelde aydınları yakılıyor. Vatandaş geçmediği otoyola, köprüye cebinden vergi veriyor. Emekliler 10 bin lira aylıkla kaderine terk ediliyor. Kardeşim Esad hain Esed oluyor, Darbeci Sisi kardeşim Sisi oluyor. 3 günde Şam'da cuma namazı kılacakken 13 milyon Suriyeli ülkemin sahillerinde nargile içip karımıza, kızımıza laf atıyor. Muktedirin biraz oy biraz hane başından alacağı bir kaç bin lira için müjdesini verdiği " İmar Barışı " Hatay depreminde 200 bin insanın ölümü oluyor. Her seçim öncesi petrol ve doğalgaz rezervi buluyoruz. Ama 5 yıl önce 16 liraya yediğim 3 kap yemeği bugün 150 liraya yiyorum. Ülkede otuzunda gösterip aslında sekseninde olan iki şey var. Biri Ajda Pekkan biri Enflasyon. Gülme sevgili okur. Ağlanacak halimize gülüyoruz. Bu ülkede gerçek bir survivorun içinde yaşıyoruz. Galiba yavaş yavaş aklımızı kaçırıyoruz.

10 Temmuz 2024 Çarşamba

Sosyete Polisi

 Merhabalar. Bugün son zamanlarda izlediğim bir kaç filmden bahsetmek istiyorum.

İlki A Family Affair. Bir aile meselesi. Hollywood tarzı bir komedi-aşk filmi. Nicole Kidman başrolde. Kidman eşini kaybetmiş yazarlık yaparak geçinen yirmilerindeki kızıyla yaşayan yıllardır aşksız kalmış orta yaşlı bir anne rolünde. Kızı bir Hollywood aktörünün asistanı rolünde. Aktör kibirli, bencil ve yakışıklı biri. Popüler aksiyon filmlerinde oynuyor ve Kidman'ın kızını kaprisleriyle bezdiriyor. Bigün aktör ve Kidman tesadüfen tanışıyorlar ve aralarında doğal bir çekim oluyor. Kidman'ın kızı patronunu iyi tanıdığı ve nice kadının kalbini kırdığı için annesini bu aşktan korumaya çalışıyor. A Family Affair, Hollywood dünyasındaki starların perde arkasındaki yaşamlarını gözler önüne seren çok güzel bir romantik komedi filmi tavsiye ederim.
İkinci filmin adı ise Murder Mystery. Başrolde komedi üstadı Adam Sandler ve Jennifer Aniston oynuyor. Sandler ve Aniston 15 yıllıl evliler ve yıldönümlerinde Avrupa seyahatine çıkıyorlar. Sandler dedektif olmaya çalışan ama sınavlardan her seferinde çakan bir polis memuru. Aniston ise cinayet romanlarına meraklı bir kuaför. Avrupa seyahatlerinde bir cinayete tanık oluyorlar ve suç üzerlerine kalıyor. Kendilerini temize çıkarmaya çalışırlarken komik ve Sherlock Holmes'un maceralarını aratmayan bir serüvene şahit oluyoruz. Filmin ikincisi de var. Murder Mystery filmi seyirci tarafından çok tutulmuş bir komedi-dedektif filmi. Tavsiye ederim.
Komedilerden başladık komedi ile sonlandıralım. Size bahsedeceğim üçüncü film Sosyete Polisi. Eddie Murphy biraz matrak biraz çatlak polis rolünde 30 yıl sonra tekrar karşımızda. Beverly Hills de çettefilli bir davayı çözmeye çalışan avukat kızının yardımına koşuyor ve kendini tehlikeli komik maceraların içinde buluyor. Ben Eddie Murphy'nin tüm filmlerini severim. Adam doğuştan komedyen. Çocukluğumuzda izlediğimiz Sosyete Polisinin ( Beverly Hills Cop ) yeni macerasını yıllar sonra yeniden izlemek bana çok iyi geldi.
Bu üç filmide izleyebilirsiniz. Tavsiye ediyorum.

8 Temmuz 2024 Pazartesi

Sürüngenler

 Hayatta kalma, üreme, tehditlere karşı refleks göstermeye ilişkin hareketlerimiz beynin amigdala kısmı tarafından yönlendiriliyor. Birde amigdalayı saran beynin kıvrımlı korteks kısmı var. Bu korteks bize felsefe yapma, sanatsal değerler üretme, empati kurma gibi yetiler veriyor. Doğada vahşi yaşamın içinde hayatta kalmaya programlanmış sürüngenlerin beyinlerinde korteks kısım yok denecek kadar az gelişmiştir ve beynin baskın olan kısmı amigdaladır. Sürüngenler hayatta kalma ve neslini devam ettirmeye odaklanmışlardır.


Şöyle bir düşününce günümüzde ülkeleri yöneten akılların yada günlük hayatta karşılaştığımız pek çok insanın amigdalası baskın olan sürüngenler gibi olduğuna şahit oluyoruz. Daha çok para istiflemek için kazık atan esnaflar, ünvan mertebe için kumpas kuran beyaz yakalılar yada farklı bir kültüre tahammülü olmayan, başkasını tehdit olarak algılayan savaş çıkartıp soykırım yapan kan döken emperyalist devletler... Bu örneklerdeki akıllar sağ duyudan ve empatiden yoksun olarak iç güdüyle hareket ediyorlar. Hayvani dürtülerle karar alıyorlar ve toplumun hatta dünyanın huzurunu kaçırıyorlar.

Huzur için beyinlerin korteks kısmını harekete geçirmeliyiz. Buda okuyarak, sanat yaparak, fikir üreterek olur. Atatürk boşuna dememiş: " Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuştur " diye. Modern insan ve yaşamdan önceki mağrada yaşayan, avlanan insan türünden gelen genlerimizde taşıdığımız hayatta kalma güdüsünü bir tarafa bırakma zamanı geldi. Eski insan ateş yakıp ormanda uyurdu ve hep tetikte olurdu yırtıcı bir hayvanın saldırısına karşı. Ama devir değişti. Artık güvenli evlerimizde güvenli hayatlarımızı yaşıyoruz. İnsanlık olarak çokca kitap okumalı, fikir üretip tartışmalı ve sanat yapmalıyız. Yöneticilerimizi seçerkende amigdalası baskın sürüngen beyinlileri değil, sağ duyulu mantıklı kişileri tercih etmeliyiz.

5 Temmuz 2024 Cuma

Bugün ilk gün

 Bugün geriye kalan hayatınızın ilk günü. Geçmişte her ne olmuşsa olsun yeni bir maceranın başındasınız. Üstelik artık yanınızda tecrübe de var. Neyi yapmayı istiyorsanız, neyi yaşamak istiyorsanız onu yapın. Çok paranın mutluluğu satın alamayacağını öğrenmiş olmalısınız. Şimdiye kadar neye az sahip olmuşsanız bundan sonra ona çokca sahip olmayı deneyin. Bu kendinize ayırabileceğiniz zaman, neşe, umut, kahkaha, dua veya aşk olabilir. Bugün geriye kalan hayatının ilk günü ve karar almalısın. Tanrı seni bir bilgisayar oyununun içine koymuş ve sana sonsuz jeton vermiş. Genç kardeşlerim bilmez. 90 lı yıllarda her mahalede bir atari salonu vardı ve oraya gider parayla jeton satın alır, oyunda öldükçe jetonu makineye atar ve oynamaya devam ederdik. GAME OVER yazısını daha görmedin. O jetonu at ve oynamaya devam et. Sadeleşmenin zamanı gelmedi mi? Yüreğinde onca gereksiz karakteri, sana problem çıkaran emaneti, başkaların eline verdiğin ipleri taşımaktan yorulmadın mı? Kaybetmekten mi korkuyorsun? Hergün öleceğine bir gün ölürsün. Bugün sana yük olan herşeyi kaybet. Kaybetmeye başlayınca kazanacaksın. Sen sırtında kambur olan o "Ziynetlerle" vakti zamanında özgürlüğünü takas etmişsin. Şimdi özgürlüğünü geri alma zamanı. Cesur olmalısın. Bugüne kadar hep kendi yarattığın hapisanenin içinde yaşadın. Gardiyanlar sana buranın dışında hayatın güvenli olmadığını söyleyip durdu. Beynini yıkadı. Artık konfor alanından dışarı çıkma vakti. Sen bir banyo küvetine hapsolmuşsun. Hayat ise sana denizleri vaadediyor. Gardiyanlar sana hayal kurmayı unutturdu. Hayal et. Balık tutmayı, açmak istediğin kafeyi, yazmak istediğin şiiri, söylemek istediğin şarkıyı yada yaşamak istediğin sahildeki sakin kasabayı... Yeter ki hayal et. Buna bugün başla. Çünkü bugün geriye kalan hayatının ilk günü.

1 Temmuz 2024 Pazartesi

Barış Akarsu

 Bugün şarkıcı Barış Akarsu'nun hayatını anlatan filmi izledim. 25 yaşında Akademi Türkiye yarışmasıyla gelen şöhret, duruşuyla ve müziğiyle herkesin kalbini kazanan Barış,2007 yazında bir trafik kazasında henüz 28 yaşında hayata gözlerini yumdu. Çok genç öldü Barış ve genç ölümler beni her zaman üzer. Filmi izlerkende duygulandım ağlamadım ama ağlamaya yaklaştım. Biz onu hep Islak Islak şarkısıyla hatırlayacağız. Filmde Barış hayallerinin peşinde bir maceraya atılıyor. Evinden uzak bir şehirde geceleri banklarda yatıyor, bulaşıkçılık yapıyor ve sonunda aradığı şansı bulup sahneye çıkmaya başlıyor. Sahneye çıktığı mekanda çalışan Zeyno'ya aşık oluyor.Akademi Türkiye yarışmasına katılınca kaderi değişiyor. Filmde Barış Akarsu şarkılarına ve performanslarına doyuyorsunuz.Filmi izleyip Barışın hikayesini tekrar hatırlayınca kaderi sorguladım. Acaba Barış ünlü olmasa küçük bir kasabada sahneye çıksa aşkı Zeyno'yla bir aile kurup yaşlansa çocukları olsa daha mı güzel olurdu? Daha doğrusu daha mı mutlu olurdu? Çünkü 2007 de ki kazada Barışla beraber Zeyno ve bir arkadaşları daha öldü. Kaza Bodrum civarında olmuştu. Kader bir bilinmez ve onda bizim için neyin saklı olduğunu bilemiyoruz. Güzel film olmuş. Barış Akarsu filmini tavsiye ediyorum.