Vakti zamanında Yunan ilinden çok bilge bir filozof Anadolu topraklarına seyahat etmeye karar vermiş. Anadoluda filozof gelmeden haberi yayılmış tüm ülkeye. Padişah bu mühim insanı iyi ağırlayalım demiş ve sarayına davet etmiş. Filozof: " Eğer bu topraklarda felsefede beni mat eden çıkarsa onun elini öpeceğim ve gittiğim her yerde ondan bahsedeceğim " demiş. Sarayda ülkenin en önemli filozoflarını yunanın karşısına çıkarmışlar ama filozof iki dakika içinde hepsini mat etmiş. " Yok mu beni mat edebilecek başka bilgininiz? " demiş. " Birisi var yaparsa o yapar. Ama o senin lisanını bilmez istersen yanına tercüman verelim " demişler. Bilgin gerek yok maden bu kadar bilgin biri anlaşacak bir yöntem buluruz demiş. Filozof Nevşehirin yolunu tutmuş ve Nasreddin Hocanın köyüne varmış. Ahali Filozofun geleceğinden haberdarmış, herkes Nasreddin hocanın bahçesinde toplanmış. Hocayla bilgin kısaca selamlaşmış. Sonra bilgin eline bir dal parçası alıp yere bir daire çizmiş. Nasreddin Hoca daireyi tam ortadan bölecek bir çizgi çekmiş. Filozof hocanın çizdiği çizgiyi dikeyde kesen bir çizgi çizmiş, Hocada dörde bölünmüş dairenin dörtte üçünü göstermiş, bizim Yunan takdir etmiş rakibini. Daha sonra bilgin dairenin üzerinde avucunu açıp kapamış, Hocada elini dairenin üzerine koyup avucunu yukarı doğru açıp kapamış. Bunun üzerine Yunan filozof Hocanın elini öpmüş ve oradan uzaklaşmış. Daha sonra filozofa biz bir şey anlamadık Hocayla olan münanzarayı anlat demişler, bilgin anlatmaya başlamış" Önce bir yuvarlak çizerek dünyayı sembolize ettim sizin hoca tam ortadan bir çizgi çizerek meridyeni bildiğini gösterdi. Sonra dünyayı dörde bölen bir çizgi çektim sizin hoca dörtte üçünü işaret ederek dünyanın dörtte üçünün su dörtte birinin kara olduğunu belirtti. Daha zonra gökten yağan yağmurların kaynağını sual ettim. Yeryüzü sularının buharlaşıp sonra tekrar gökten indiğini söyledi. Sizin hoca gerçekten pek yamanmış. Bende elini öptüm " demiş. Sonra ahali hikayeyi birde hocadan dinlemek istemiş. Hoca anlatmaya başlamış " Yahu sizin bu misafir amma edepsizmiş daha gelir gelmez yere bir tepsi çizdi ve bir tepsi baklava istediğini anladım. Çektim çizgiyi ortadan böldüm ikiye elbet paylaşacağız baklava yenilecekse gerçekten. Baktım uyanık tepsiyi dörde bölmekle alacak baklavanın çoğunu kendine, altta kalacak değilim ya kaptım dörtte üçünü önceden. Şükür edeceğine üstüne fıstık serbilmesini istedi beyfendi. Onu boş verde 'harlı ateşte piştimi yenilmez lezzetinden ' dedim. Deli mi ne, onca pazarlıktan sonra, elimi öptü, aceleyle gitti hiç bir şey yemeden. Şimdi anlamadım bunca tantana neden? "
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder