Geçmişim artık hayalet. Adı üstünde; geride kalan güneşi, sevinci, kederi, rüzgarı, sevgiliyi anca hayal edince hatırlıyorsun. Onlara dokunamıyor, kucaklayamıyor, göremiyor ve konuşamıyorsun. Onları yaşayamıyorsun. Oysa hayat dediğimiz şey geçmiş, şimdi, geleceğin toplamı değil mi? Yaşayamadığımız geçmişi niçin hayatın içine dahil ediyoruz? Hayat yaşamak değil mi? Geçmiş gerçekten geçiyor mu yoksa o hayaletler bugünümüzde, yarınımızda görünmez iplerle kollarımızı, bacaklarımızı çekiştirip söz sahibi oluyor mu? Yoksa insan dediğin şimdinin sahnesinde geçmişinde bıraktığı öteki benlerin önünde bir tiyatro mu oynuyor? Yada bir mülakat veriyor. Geçmişine kendini beğendirmeye çalışıyor birgün kendininde bir geçmiş olacağından habersiz. Peki şimdimiz geleceğin geçmişi olacaksa aslında şuan yaşadığımızı sandığımız şey bir hayalden ibaret değil mi? O halde bir hayal niye canımızı yakıyor yada bizi mutlu ediyor? Yoksa yaşanan onca keder ve sevinç aslında sahte mi? Bir şeyin sahtesinin olması için bir yerlerde gerçeğinin de olması gerekmez mi? O gerçek, sürekli şimdiyi yaşayabilen bir başkasının bildikleri olabilir mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder