31 Mayıs 2024 Cuma

Ahtapot

 Amerika Birleşik Devleti. Her şeyi şaibeli bir devlet. Kennedy Suikasti, başka ülkelerde yaptırdığı darbeler, 11 Eylül sonrası başlattığı Büyük Ortadoğu Projesi... ABD tam bir entrika devleti. Bu entrikaların arkasındaki karanlık oluşumu araştıran Danny Casolaro adında bir gazeteci vardı. Bu oluşuma ahtapot adını vermişti. Ahtapot 1960 lardan 1990 lara kadar ABD de ve tüm dünyadaki bir takım karanlık olayların planlayıcısıydı. Danny Casolaro Ahtapotu yöneten bazı isimlere ulaşmıştı. Bunlardan en ilginci daha sonra ABD başkanlığıda yapan George Bush'du. Danny Casolaro ahtapotu ifşa edecek bir kitap yayınlama hazırlığındayken 1991 de bir otel odasında ölü bulundu. Bilekleri kesilmiş kan gölüne dönmüş banyo küvetinde bulunmuştu. Ölüm tehditleri alıyordu. Ölmeden bir kaç hafta önce abisine " Eğer başıma bir kaza gelirse bil ki bu kaza değil " demişti. Aslında kendisi bir bilişim yazarıydı ve adalet bakanlığının Promis adlı yazılımı yazılım sahibi firmadan çalmasını ve firmayı illegal şekilde iflasa sürüklemesi konularını araştırırken ahtapotun dokunaçlarından birini tesbit etmiş ve ipuçlarını izleyerek ahtapotun varlığından haberdar olmuştu. 1980 li yıllarda promis gibi suçluları izleyen, tasnif eden bir istihbarat programı büyük bir devrimdi. ABD istihbaratı bu programın kaynak kodunu çalmış programa bir arka kapı ekleyerek istihbarat programı haline getirmiş işbirliği yaptığı İsrail gizli servisine vermiş İsrail'de bunu ortadoğudaki komşu ülkelere satarak programdaki arka kapı sayesinde bu devlet istihbaratlarının faaliyetlerinden haberdar olmuştu. ABD daha sonra bu yazılımı kendi müttefiklerine de satmıştı ve illegal olarak " müttefiklerini "de izlemişti. Bu konular bir Netflix belgeseli olan American Conspiracy: Octapus Murders' da ele alınıyor. Meraklılarına tavsiye ederim.

28 Mayıs 2024 Salı

Alış veriş

 Hayat bir alış veriş. Bir yerden bir yere giderken otobüse, metroya para veriyoruz, karnımızı doyurmak için ücretini veriyoruz, yeni bir günde ayakta durabilmek enerjik olmak için vücudumuza ödemeyi uykuyla yapıyoruz, fikir üretebilmek için beynimizi kitapla, yazıyla besliyoruz yani yaşamak için en basitinden en karmaşığına evrenle sürekli bir alış veriş içindeyiz.


Konu tecrübe edinmeye gelince korkuyoruz. Bu alış veriş kuralını yok saymaya çalışıyoruz. Tecrübe hata yapılarak kazanılan bir şey. Deneyimin bedeli hata yapılarak ödeniyor. Nasıl ki bir kafede oturup lezzetli bir karışık pizza yemenin ücreti varsa, sahip olunmak istenen bir tecrübenin de ücreti var. Bu ücret gençken alınan hatalı kararlar, yapılan yanlışlar ve mağlubiyetler. Sahip olduğumuz deneyimin ücretini hatalarımızla ödüyoruz. Sophia Loren'in şöyle bir sözü var: " Hatalar, dolu bir hayat için ödediğimiz bedeldir "

Hata kelimesinin insandaki çağrışımı negatiftir. Negatif bir duygu oluşturur bünyede. Okullardaki sınav kağıtlarımızı okuyan öğretmenimiz bile hatalı cevabımızın önüne kırmızı kalemle kocaman bir eksi koyar. Günümüzde benliklerimizi ele geçiren sosyal medya bile bize hatasız olmayı dayatıyor. Kusursuz manzara fotolarını, kusursuz ziyafet ortamlarını, filtreli kusursuz güzellik selfielerini beğeniyoruz. Sosyal medya hatanın olmadığı bir ilüzyonu benliklerimize dayatıyor ve bizleri hatasız olmaya zorluyor. Oysa bu mükemmeliyetçi anlayış sonu psikolojik rahatsızlıklara varabilecek tehlikeli bir durumdur.

Hata gübre gibidir. Bir bitkinin büyümesi çiçeklenmesi için gereken güneş, su kadar değerli bir şeydir. O yüzden hatalarımızı gübremiz yapalım ve yanlışlarımızdan edindiğimiz tecrübelerle büyümeye bakalım.

24 Mayıs 2024 Cuma

Atlas

 Bundan 4 yıl önce tüm dünyayı felce uğratan covid-19 virüsünün laboratuvarda üretildiğine dair şüpheler var. Birkaç manyak bilim adamı bir araya gelip dünyanın gidişatından memnun olmadıkları için insanlığın sonunu getirecek bir virüsü üretebilirler. Bu virüs sadece biyolojik olmayabilir. Siber dünyada yer alacak ve dünyadaki tüm dijital sistemleri insanoğluna karşı harekete geçirecek bir bilgisayar virüsü de olabilir. Düşünün bindiğimiz otomobilden, artık bir uzvumuz olan cep telefonlarımıza kadar her şey yapay zeka, yani AI. Ben bilimkurgu yazarı Isac Asimov kadar olaya iyimser bakmıyorum. Asimov'un robot yasaları vardı.

1-Bir robot bir insana zarar veremez yada zarar görmesine seyirci kalamaz
2-Bir robot birinci yasayla çelişmediği sürece insanların emrine uymak zorundadır.
3-Bir robot birinci ve ikinci yasayla çelişmediği müddetçe kendi varlığını korumakla yükümlüdür.
Yapay zeka o kadar geliştiki artık yapay zeka insan yeteneğini aratmayan kitaplar yazabiliyor, ABD de bir yapay zeka yargıcı test aşamasında davalara bakabiliyor. Peki yapay zekanın ingilizce adıyla Artificial Intellegence'ın bir gün kendi yaratıcısı olan insanoğluna isyan etmeyeceğinin garantisini verebiliyor muyuz? Çok akıllı tıpkı bankaları aradığınızda karşınıza çıkan bir yapay zekanın bir mafya grubunu kiraladığını mafyanın hesabına internetten para yatırıp bir bilim adamının karısını, kızını kaçırdığını ve bilim adamını insanlara zarar verecek çok tehlikeli biyolojik bir virüsü ailesinin hayatı karşılığında laboratuvardan serbest bıraktırdığını hayal edin. Yapay zekanın insan ırkını yok etmesi için Hollywood yapımlarındaki Terminatörler gibi robot ordularına ihtiyacı yok. İnsan ırkına isyan edecek bir yapay zeka çok daha sinsi bir yol izleyecektir. Olmaz olmaz demeyin. Vakti zamanında şeytan da bir melekti ve melekler isyan etmezdi ama şeytan Allah'a isyan etti. Bu yazı Jennifer Lopez'in başrolde oynadığı Atlas adlı bilimkurgu filmini izleyince aklıma geldi. Robotların isyanını anlatan özel efektlerin muazzam olduğu Terminatör-Ironman karışımı bir bilimkurgu. Meraklılarına tavsiye ederim.

23 Mayıs 2024 Perşembe

3 Cisim Problemi

 Çinli yazar Liu Cixin'in dünyada bestseller olan romanı 3 Cisim Problemi'nin dizi uyarlamasını seyrettim. Dizi bir grup bilim adamının yaşadıkları duygusal, gerilim dolu hikayeleri anlatırken çok sağlam bir bilimsel altyapıya sahip. Hikayede fizik bilimi ustaca kullanılmış. Kendi gezegenleri yok olma eşiğine gelmiş Santi adlı uzaylı bir ırkın 400 yıl içinde dünyaya ulaşacak olmasını ve uzaylılarla insanların ilk temasını anlatıyor. Uzaylılar dünyanın en akıllı bilim adamlarını ışık hızından daha hızlı bir haberleşme teknolojisiyle bir sanal gerçeklik oyunu vasıtasıyla kendi saflarına katıyor. Önemli bilimsel proje yürüten bazı bilim insanlarını, dünya teknolojisi Santi ırkı dünyaya 400 yıl içinde ulaştığında onları yok edebilecek seviyeye gelmesin diye yok ediyorlar. Ve dünya genelinde 400 yıl içinde gerçekleşecek uzaylı ziyaretine karşı bir hazırlık başlatılıyor. Diziyi izledikten sonra Fatih Altaylı'nın Prof. Dr. Erkcan Özcan ile yaptığı diziyi konu alan Teke Tek programını izledim. Prof. Özcan uzaylılarla teması oyun teorisine göre ele aldı. İlk temasta üç ihtimal beliriyor. Birincisi onlardan gelen sinyale cevap vermek, temasa geçmek ve dünyamıza barışçıl amaçlarla geleceklerini varsayarak gelecekte onlarla federasyon kurup kardeş kardeş takılmak. İkincisi onlardan bir mesaj alırsak sessiz kalmak ve kendimizi gizlemek. Üçüncüsü onlar bizi vurmadan bizim onları vurmamız. Uzaylıların düşman olma ihtimali. Prof. Özcan Teke Tek programında insanoğlunun 100-150 yıl içinde uzayda bulunan başka bir medeniyeti yok edebilecek bir silah teknolojisine ulaşacağımızı ifade etti. Bunu parçacık hızlandırıcısında bir nötronu ışık hızına ulaştırıp ışık hızında uzaydaki düşman medeniyetin gezegenine yollanabileceğini söyledi. Oyun kuramına göre üçüncü ihtimali her iki tarafta düşünecektir ve öteki vurmadan ilk hamleyi biz yapalım diyecektir. Eğer bilimkurgu seviyorsanız 3 Cisim Problemini izleyin derim.

21 Mayıs 2024 Salı

Vicdan

 Bir hırsız hapiste olduğu ve çalamadığı için daha az hırsız değildir. Yada bir kişi cezadan korktuğu için suçtan kaçındığı için ahlaklı değildir.


Hayat internet bizler ise bilgisayar gibiyiz. İnternetten beyinlerimize sürekli veri akışı oluyor. Bu verilerin içinde güzel şeyler de var kötü şeyler de. Oyunun kuralı bu: kötü şeylere beynimizi kapatamıyoruz. Karakterimiz zayıfsa kötü verileri gerçekliğimiz haline getiriyoruz ve suça meğil ediyoruz. Suç işlemek kuyu kazmak gibi. Günahlarımızın arasına her yenisini eklediğimizde kuyu giderek derinleşiyor ve bir süre sonra kendi kazdığımız kuyunun dibinde kalıyoruz ve güneşi artık göremiyoruz. Vicdanımız bize her cismin her olayı tefarruatlı gösteren gün ışığı gibi. Suça batmış kişiler vicdanın ışığından mahrum kalıyorlar. Bu kişilerin çoğu nefislerini doyuracak altını, parayı, makamı, şanı kazdıkları toprağın dibinden çıkartıyorlar. Tatminde oluyorlar ama maalesef kendi kazdıkları kuyunun dibinde ışıksız kalıyorlar.

Doğru ile yanlışı ayırt etmemizi sağlayan bir yazılımla dünyaya geliyoruz. Onun adı vicdan. Vicdan bizi tuzağa düşürecek hayat internetinden gelen virüsleri engelleyen bir anti-virüs programı. Kuyunun dibinde karanlıkta kalmışlara oranla yeryüzünde yaşayanlarda daha kuvvetli oluyor vicdanın ışığı.

Ama son nefesi vermeden önce herkesin bir şansı var. Allah bana şirk koşmayanlardan dilediğim kulumun tüm günahlarını affedebilirim diyor. Karanlıkta kalmış bir insana rastlarsak ona ikinci bir şans vermeliyiz kanımca. Eğer o da pişmansa ve gün ışığını tekrar görmek istiyorsa ona bir ip uzatmalıyız. Allah'ın ipini... Belkide o kişi bizim imtihanımızdır. Kim bilir?

20 Mayıs 2024 Pazartesi

Futbol

 Dün akşam İstanbul'da sezonun maçı oynandı. Fenerbahçe 10 kişi kalmasına rağmen rakibi Galatasaray'ı Ali Samiyen'de 50 bin Galatasaray taraftarı önünde yenmeyi başardı ve şampiyonluk umudunu son haftaya taşıdı. Haftaya Galatasaray'a Konya deplasmanında alacağı bir beraberlik bile yetecek ve sarı kırmızılılar sezonu şampiyon bitirecek. Yenilirse Fenerbahçe şampiyon olacak. Ben bir Galatasaraylıyım ve Feneri galibiyetinden ötürü kutluyorum.


Taraftarların stadyumlarda ve sokaklarda ettiği küfürlerden artık midem bulanıyor. Bu konuyu sezon başında da yazmıştım. Tribünde 50 bin kişi fenerli futbolcunun anasına küfür ediyor, (Yalova'daki evim Galatasaraylılar derneğinin orada) sokakta toplanan yüzlerce kişi fenerin anasına avradına küfür ediyor. Bu işten sıtkım sıyrıldı. Biz ne zaman medeni olacağız? Hiç değilse " Ben sporcunun zeki, çevik ve ahkaklısını severim " diyen Atatürk'e saygımız olsun ve şu küfür illetinden kurtulalım.

Maçı arkadaşım ve 8 yaşındaki oğluyla seyrettik. Evin altındaki derneğin etrafını sarmış güruhtan küfürler yükseldikçe 8 yaşındaki çocuğa biz " Küfür çok kötü bir şeydir. Sen sakın etme " diye tembihledik. O masum çocuk tüm saflığıyla " Baba küfür ne demektir? " diye sordu. Bizde " Kötü söz demektir " dedik. Çocuklar masum oluyor, kalplerinde kötülük olmuyor. Her ne oluyorsa büyürken bir şeyler ters gidiyor ve gençlerin bazıları küfürbaz holiganlara dönüşüyor.

Zaten avrupaya gidince sıfır çeken varlık gösteremeyen sözde büyük takımlarımızın oynadığı " Süper " ligimizde yıllardır kendimiz çalıyor, kendimiz oynuyoruz. Bu ülkede futbol, survivor ve diziler halkı siyasetten uzak tutmak için millete yutturulan uyuşturucu haplar gibi. Millet olarak şu futbola kafayı taktığımız kadar ülkedeki adaletsizliğe, ekonominin kötü oluşuna, eğitim sisteminin yerlerde sürünmesine kafayı taksak penaltıyı vermeyen hakemi protesto ettiğimiz kadar yanlışlar yapan hakimi, polisi, siyasetçiyi eleştirsek daha güzel bir ülke olabilirdik. Ama futbolla uyutuluyoruz vesselam. Olan güzel ülkemize oluyor.

18 Mayıs 2024 Cumartesi

Jordan

 Hataları saklamak düzeltmekten daha çok acı verir demiş Benjamin Franklin. Çocuklarımıza hatanın ayıp bir şey olduğunu öğretiyoruz. Onlar da tuvaletini yapmış kedi gibi hatalarının üstünü kumla kapatmaya çalışıyorlar.


Oysaki hata kızılacak yada ayıplanacak bir şey değil. Bizler hata yaptıklarında çocuklarımıza destek olmak yerine kınarsak onları yalan söylemeye iteriz. Bizden saklarlar, yalan söylerler ve aramızdaki sağlıklı iletişimi kaybederiz.

Hata insanı daha ileriye taşıyacak bir deneyimdir. NBA tarihinin en büyük basketbolcusu Michael Jordan'ı duymuşsunuzdur. Basketbolu bırakalı 20 seneden fazla olmasına rağmen Jordan'ın oyununa yetişmemiş gençler şimdilerde " 23 JORDAN " yazan sweatshirtlerle geziyorlar sokaklarda. Ben 80 ler 90 lar çocuğuydum ve Jordan'ı tv den seyretme imkanı buldum. Kendisinin 6 NBA şampiyonluğu var. Maçların en kritik anlarında el yakan topları alır ve son saniye basketleriyle takımı Chicago Bulls'a maçları kazandırırdı. Ama Jordan o seviyeye bir günde gelmemişti. Bir çok hatanın içinden geçmişti. Jordan: " Basketbol kariyerim boyunca 9000'den çok şut kaçırdım. Neredeyse 300 maç kaybettim. 26 kez maçı kazandırmak için son şut bana verildi ama kaçırdım! Yaşamımda tekrar ve tekrar başarısızlığı tattım. Ve işte bütün bunlardan dolayı başarılı oldum " demiş.

Sonuçta insan hatalarının toplamı kadar tecrübelidir. Denemekten korkmayalım ve onların birer öğretmen olduğunu kabul edip hatalarımızla barışalım. Şunu unutmayalım. Cefa çekmeden sefa olmuyor.

17 Mayıs 2024 Cuma

19 Mayıs

 19 Mayıs. 105 yıl önce ulu önder Atatürk Bandırma vapuruyla Samsuna çıkarak kurtuluş mücadelesinin ateşini yaktı. Bugün cumaya gideceğim ve adım gibi eminim ki ülke genelinde hutbelerde yine Atatürk'ün adı anılmayacak.


Sevr anlaşmasının haritasına lütfen bakın. Başta İstanbul, Marmara, Ege kıyıları ve doğu bölgelerimiz düşmanın eline geçmiş biz Türkler özyurdumuzda iç Anadolu'nun daracık bölgesine hapsedilmiştik. Tıpkı bugün Filistinlilerin hapsedildiği ve katil İsrail devletinden zulüm gördüğü gibi.

Siz zannediyor musunuz ki eğer Atatürk ve kahraman Türk milleti kurtuluş savaşını vermese vatanın topraklarını kurtarıp Misak-ı Milli sınırlarını belirlemese düşman Sevr'de iç Anadoluya hapsettiği Türkleri şiddet ve baskıyla ( Tıpkı İsrail'in şimdi Filistinlilere yaptığı gibi )Anadolu coğrafyasından da doğuya Asya dolaylarına sürme planı vardı. Yersiz, yurtsuz, devletsiz vatansız kalmadıysak bunu Atatürk'e ve silah arkadaşlarına borçluyuz.

Bugün Filistinlilerin durumunda olabilirdik. Değilsek bunu 19 Mayıs'a borçluyuz. Bazı adamların heykelleri yaşarken üzerine atılan taşlardan oluşurmuş. Atatürk'de o adamlardan biri. Vatanını düşünmeyen sadece saltanatını korumak isteyen padişah Vahdettin Atatürk'ü hain ilan etmişti. Hakkında ölüm fermanı çıkarmıştı. Atatürk'ün üzerine de yaşarken çok taş atıldı. Bugün de atılıyor. 22 yıldır ülkeyi yöneten siyasal İslam Cumhuriyetin ilanından 1938' değin yapılan atılımların onda birini bile yapamadı. Çünkü tarih boyu Atatürk'e alerjisi olan Siyasal İslam'ın 2002 de iktidarı ele geçirince geçen 22 yılda entellektüel bir birikiminin, kültürel bir derinliğinin olmadığını gördük. İslamı Araplaşmak sanan siyasal İslamın son projesi ise ülkemizi ne idüğü belirsiz arap mültecilerle doldurmak ve on yıl içinde nüfusun yarısını oluşturacak bu araplarla suni bir nüfus yaratarak ülkemizden laikliği, cumhuriyet değerlerini ortadan kaldırmak. Bu oyunu bozmalıyız. Vakti geldiğinde yazarak, çizerek, anlatarak, gerekirse sokağa çıkarak muhalefeti bu konuda tedbirler almasını ve iktidar olduklarında mültecilerin evlerine yollanması konusunda kamuoyu oluşturmalıyız. Tehlike çok büyük.

Birkez daha 19 Mayıs vesilesiyle Atatürk ve silah arkadaşlarını saygı ve minnetle anıyorum. Bayramımız kutlu olsun.

15 Mayıs 2024 Çarşamba

Tolstoy

 Lev Nikolayeviç Tolstoy ( 1828-1910 ) Belki de tarihin en iyi yazarı. Geçen hafta kendisinin İnsan Neyle Yaşar kitabını okudum. 6 farklı hikayeden oluşan 86 sayfalık hap gibi bir öykü kitabı. Aslında kitabı her akşam yediğim kremalı Eti Burçak bisküvileri gibi ham yapıp tek hamle de bitirebilirdim. Ama ben tadını çıkara çıkara her bir öyküye bir gün ayırarak ve üzerinde düşünerek okudum.


İnsan Neyle Yaşar öyküsünde: Düşene yardım etmenin erdeminden ve insandan daha büyük Tanrı'nın olduğundan ve kader planından bahsediyor.
Kıvılcımı Söndürmeyen Ateşi Zaptedemez öyküsünde komşuluktan, kan davasına dönüşen nefretin doğuracağı felaketten ve iyi geçinmenin, her insanı sevmenin faziletinden bahsediyor.
Mum adlı öyküde kibre kapılmış zalimlik eden bir ruhun zarar verdiği insanlardan aldığı ahtan ve kötü sonundan bahsediliyor.
Kızlar Büyüklerden Akıllıymış öyküsünde çocukların masumiyetinin büyüklerin bilgisinden daha üstün oluşu anlatılıyor.
İnsana Çok Toprak Gerekir mi? Öyküsünde aç gözlülüğün insanın sonunu getireceği anlatılıyor.
İlyas öyküsünde ise saadetin parada değil basit huzurlu bir hayatta gizli olduğu anlatılıyor.

Yazarlar tarihin en eski şifacılarındandır. Yazdıklarıyla toplumsal sorunlara parmak basan, romanlarını okuyan insanları yarattıkları karakterlerin rollerini büründürerek edebiyatın büyülü gücüyle okurları şifalandırırlar. Tolstoy'da o büyük şifacılardan biri. İnsan, aile, din konularını ele alarak insani meseleleri işleyen büyük bir yazar.

Not: Tolstoy'un insan ne ile yaşar kitabını sadece 20 liraya bir çay parasına aldım. Arkadaşlar Tolstoy, Dostoyevski, Kafka gibi büyük yazarların klasiklerini telif hakkı olmadığı için çok uygun fiyata alabilirsiniz. Karnımız acıkınca nasıl mideyi doyuruyorsak, edebiyatla da ruhumuzu ve zihnimizi doyurmalıyız. Herkese iyi günler. Kitapsız, edebiyatsız kalmayın.

14 Mayıs 2024 Salı

İyimserlik

 İyimserlik bedava. Güneş gibi, soluduğun hava gibi, yorulunca yatağına kıvrılıp çektiğin uyku gibi. İyimser olunca halinden memnun oluyorsun, gelecekten umutlu oluyorsun. Bir iş yaparken eğer iyimsersen adımlarını tereddütsüz atıyorsun. Ki tereddüt akıl bilgisayarımıza bulaşmış zararlı yazılım gibidir bir tür virüstür. Adımlarımızı işlemez hale getirir. İşte iyimserlik tereddüt virüsünün anti-virüs programıdır.


İyimserlik koştuğumuz hayat maratonunda yasaklı maddeler listesinde yer almayan doğal bir dopingdir. Yorulduğunda, nefesin bittiğinde sana olacak olan güzellikleri gösterir. Bu tıpkı yıllardır yeniden çekilmesini beklediğin yakında sinemalara gelecek 007 James Bond filminin fragmanı gibidir. Gücünün tükendiği anda işte iyimserliğin gösterdiği bu fragman sana güç verir ve yola devam edersin.

İyimserlik tevekküldür. Sen elinden geleni yaparsın gerisini senden daha güçlü bir varlığa emanet edersin. Evet iyimserlik emanettir. Bedendeki canın şişedeki su gibi olduğu bir emanet. O yarım litre ile diğer yarımı aradığın ve birleşip kurduğun ailedir iyimserlik. Aşktır iyimserlik. Sonu iyi de olsa kötü de olsa leylaya duyduğun aşktır. Leyladan mevlayı bulmandır. İyimserlik tövbedir. Vicdanının kapısına varmadır. Yani Allah'ın kapısına varmadır. AF'dır. Hatalı da olsa herkesi kucaklamaktır. Bİ'TARAF olmaktır.

11 Mayıs 2024 Cumartesi

Mülteciler

 Bana bir kelime öğretenin 40 yıl kulu olurumdan, öğretmenin 17 yaşında Irak'lı biri tarafından silahla öldürülmesine savrulan Türkiye. Iraklı Y.K. okuldan atılmasında sorumlu tuttuğu okul müdürünü silahla vuruyor. Yoğun bakımda hayat mücadelesini kaybeden öğretmen vefat ediyor.Mülteci meselesinin ülkenin en önemli beka sorunu olduğunu defalarca yazdım. Bakın Tümamiral Cihat Yaycı ne diyor: " Türkiye'ye göçmen akını yok. Türkiye bir istilaya tabi tutuluyor. Doğum oranları 5.3 ve on yıl sonra Türkiye'nin yarısı göçmen olacak. Afganistan'dan gelenler de ise kadın yaşlı yok. Hepsi genç " Tayyip Erdoğan ABD nin maşalığına soyunup ortadoğuyu parçalama projesi olan Büyük Ortadoğu Projesinin eş başkanlığına soyundu. Bu masum kanı akıtacak büyük bir yanlıştı. Erdoğan iktidarının ilk yıllarında cemaatle cankuş oldu Fetullah Gülen'e " Ne istedilerse verdi " Türkçe olimpiyatlarında " Gel artık bitsin bu hasret " dedi, Fetöcü hakim, savcı, polislerin Türk Silahlı Kuvvetlerini tasfiye etme projesi olan Ergenekon ve Balyoz davalarında " Ben bu davanın savcısıyım " diyerek Atatürkçü, cumhuriyetçi masum subayların hapiste yıllarını kaybetmesinde rol oynadı, 15 Temmuz darbesinden sonra " Kandırıldık aziz milletimiz affetsin " dedi. Erdoğan 2002 den beri pek çok hata yaptı ancak bu mülteci meselesi en büyük hatası ve vahim sonuçları olacak. Sınırlarımızdan geçen ne idüğü belirsiz tipler ülkemizin demografik yapısını değiştiriyor. Bu tipler suça meğilli daha vahimi ülkemizde cirit atan yabancı istihbaratların emrine girebilirler ve ülkemizde iç savaşa neden olabilirler. Fatih Altaylı'nın dediği gibi: " Suriye devlet başkanı Esad, kurşun dahi atmadan Anadolu'yu Arap yurdu haline getiren muzaffer bir komutan olarak tarihe geçebilir "

10 Mayıs 2024 Cuma

Ölüm

 Jose Saramago 1998 Nobel ödülünün sahibi bir yazar. Körlük kitabında birgün herkesin görme yetisini yitirdikten sonra yaşanan kaosu anlatıyordu. Bu kitabında ise adı bilinmeyen bir ülkede dünya kurulduğundan beri görevini yerine getiren ölümün bir gün artık mesai yapmamasına tanık oluyoruz. Evet ölüm artık çalışmıyor ve o ülkede insanlar hiç ölmemeye başlıyor. Tabi büyük bir kaos ortaya çıkıyor. Ölüm döşeğindeki acı çeken yaşlılar ve hastalar bir türlü ölemiyor ve acı çektikleri bir arafta kalıyorlar. Artık ölüm olgusu kalktığına göre Tanrı'nın varlığı sorgulanıyor. Sağlık, sigorta ve devletin emekli maaşlarının ödemesinde kaos ortaya çıkıyor. Düşününki emeklilik yaşına gelmiş yaşlılar hiç ölmüyorlar yıllar geçtikçe aralarına yeni emekliler katılıyor ve sistemden hiç çıkış yani ölüm olmadığı için devlet ekonomik ve sosyal bir krizle karşı karşıya kalıyor. İnsanoğlu ölüm ortadan kalkıncada bu konuyla ilgili ahlaki erozyona uğruyor ve ülkede vicdani problemler yaşanıyor.Saramago bu kitabında ölüm'ün de portresini çiziyor ve ona bir karakter kazandırıyor. Ölüm nasıl biridir, ne yapar, nasıl yaşar , ne düşünür bunları kendi perspektifinden anlatıyor. Saramago herkesin aklına gelmeyecek ilginç konuların yazarı. Ölüm bir varmış bir yokmuş kitabı size ilginç bir hikaye vaadediyor.

9 Mayıs 2024 Perşembe

Ölçü

 Bana karşı anlayışlı davranan tek kişi terzimdi. Her gördüğünde yeniden alırdı ölçülerimi. Onun dışında herkes önceki ölçülerin bana hep uyacağını sandı. -Bernard Shaw


Düşünce, çevreden aldığımız veri ve o veriyi yorumlamamız sonucu oluşuyor. Biz genelde insanlara karşı tavrımızı belirlerken onları ilk tanıdığımız hallerine göre pozisyon alıyoruz. Eski verilerle düşünce ve davranış geliştiriyoruz. Ama insan dediğimiz şey sürekli gelişen, değişen canlı bir organizma. Eski verilere göre partnerine davranış gösterme genelde evliliklerde sorunlara yol açıyor. Evlilik flört dönemindeki romantizm kliplerinin filmin tanıtım fragmanına koyulduğu ama aslında zorluk, tartışma, dram sahnelerininde bulunduğu bir macera filmi aslında. Fragmandaki romantizm sahnelerine aldanıp bunun baştan sona bir aşk filmi olacağını düşünen çiftler film başlayınca hayal kırıklığına uğruyorlar.

Partnerler romantik flört döneminde birbirlerinin karakterlerinden aldıkları ölçülere göre birbirlerine davranış biçmeye çalışıyorlar. Ama o erkek ailesinin geçimi için eskisinden daha yoğun bir iş temposunun ve yükün altına giriyor, o kadın anne olmuş oluyor ve sevgisini artık sadece kocasıyla değil çocuğuyla da paylaşmak durumunda kalıyor. Karı kocanın karakterleri değişime uğruyor ve sağlıklı bir diyalog için partnerlerin birbirlerini iyi gözlemlemesi ve bunun sonucunda elde edecekleri güncel verilere göre davranış modeli geliştirmeleri gerekiyor.

Bu durum  tıpkı bir kişinin borsada kağıdının olması gibi bir şey. O kişi borsadan kazanabilmek için inişleri, çıkışları sürekli takip etmeli veri güncellemesini yapmalı ve onu göre pozisyon almalıdır.

7 Mayıs 2024 Salı

Değişim

 Eğer 'Elveda' diyebilecek kadar cesursanız, hayat sizi yeni 'Merhabalar' ile ödüllendirecektir.

İnsan hayatı bir otobüs yolculuğu gibi. Kaderimizde yazdığı süre kadar o otobüste yolculuk ediyoruz. Pencereden manzarayı seyrediyoruz. Sürekli yeni duraklara uğruyoruz ve otobüs durunca kapı tıslayarak açılıyor ve içeri yeni karakterler giriyor. Kimisiyle anlaşıp arkadaş oluyoruz. Yanyana yada karşılıklı oturup pencereden manzarayı birlikte seyrediyoruz. Ama herkesin ineceği bir durak var. En iyi arkadaşlarımızla bile; evlenip kendi ailelerini kurabilirler, başka şehre taşınabilirler ve başka türlü sebeplerden ötürü yollarımız ayrılabiliyor.

Hayatımız bir bardak ve çevremizdekiler de içindeki su. O bardaktaki su bir gün boşalabilir ama hayat dediğimiz şey  şarıl şarıl sürekli su akan bir hayrat gibi. Biz hayatımızı yani bardağımızı o hayratın altına tutalım. Yeni insanlara yeni arkadaşlıklara açık olalım. Otobüsteyken ineceği durak gelen kişiye hoşçakal demeyi bilelim ki yeni gelenlere merhaba diyebilelim.

Değişim kötü bir şey değildir. Biz bile 10 yaşında farklı bir kişi, 20 yaşında farklı bir kişi, otuzunda farklı bir kişi, kırkında bambaşka bir kişi oluyoruz. Etrafımızdaki insanları bırakın kendi kişiliğimiz bile zamanı gelince o durakta iniyor ve yerine bambaşka bir kişilik gelip oturuyor. O yüzden değişimden korkmayalım ve hayatın bize yaşatacağı sürprizleri kucaklayalım sevgili okur.

6 Mayıs 2024 Pazartesi

Öğrenilmiş Çaresizlik

 Odaya bir maymun, bir merdiven ve merdivenin ucuna bir muz koyarlar. Maymun merdiveni tırmanıp muzu almaya kalkışınca maymunun başından aşağı bir kova soğuk su dökerler. Odaya ikinci maymun gelir. O da merdiveni tırmanmak ve muza ulaşmak ister ama ilk maymun ikincisini tartaklar. Çünkü merdiveni tırmanmak isteyince başına ne geleceğini biliyordur. Üçüncü maymun odaya girer. Merdivene yönelince ilk iki maymun üçüncüyü döver. Dördüncüsü gelir. O da muza ulaşmak için merdivene yönelir. İlk üç maymundan dayak yer. Sonra deneyi yapanlar ilk maymunu odadan çıkarır. Yeni bir maymun daha gelir. Merdivene yönelir ve odada merdivene yönelince ne olduğunu bilen kimse kalmadığı halde diğerlerinden dayak yer. Buna öğrenilmiş çaresizlik deniyor. Bugün medyamızın halini özetliyor. İktidar tarafından vakti zamanında iktidarı eleştirdiği için mecazi anlamda dayak atılan aba altından sopa gösterilen gazeteciler, kamuoyunda iktidarı eleştirmek isteyen biri çıktığı zaman öğrenilmiş çaresizlikle o kişiye sivri dilleriyle ve keskin kalemleriyle saldırıyorlar. Bu düzen sadece ülkemizde değil dünyada böyle işliyor. Wikileaks'in kurucusu Julian Assange' a yapılanlar bunun en güzel örneği. Assange kurduğu web sitesinde ABD devletinin işlediği savaş suçlarını ifşa etmişti. Adamcağızın Londra mahkemesi devam ediyor ve Assange'ın ABD'ye iadesi isteniyor. Suçlu bulunursa ABD'de 175 yıl hapis cezasıyla karşı karşıya kalacak. Mahkemeler Assange aleyhine bir karar verirse bir daha başka biri devletlerin sırlarını ( işlediği suçları ) ifşa etmeye cesaret edebilir mi. Tam bir öğrenilmiş çaresizlik örneği.

5 Mayıs 2024 Pazar

Alışkanlıklar

 Hayatta en uzun süredir birlikte yaşadığınız kişi kim? Anne babanız, eşiniz yada çocuğunuz. Hayır bunların hiç biri değil. En uzun süredir birlikte vakit geçirdiğiniz şey alışkanlıklarınız. Hayatta bir kırılma anından itibaren bünyemizde yeni davranış modelleri ortaya çıkıyor. Çoğu zaman bir kayıptan yada bir boşluktan sonra o boşluğu doldurmak için yeni alışkanlıklar ediniyoruz. Tekrar eden rituel haline gelmiş davranışları seven bir bünyemiz var. Vücut o tekrar eden eylemleri hemen kabul ediyor ve aksiyona sahip çıkıyor. Bu egzersiz, sanat, üretim gibi faydalı bir alışkanlıksa amenna. Ama duygusal olarak zayıf olduğumuz anlarda aşırı yemek yeme, zararlı madde tüketimi gibi negatif alışkanlıklar da ediniyoruz. Alışkanlıklarımız karakterimizin bir parçası oluyor ve bir süre sonra ha deyince evden sepetleyemiyoruz onları.Alışkanlıklar pat diye pencereden atılamaz. Onları diller dökerek yavaş yavaş merdivenlerden indirmemiz gerekiyor. Evet sevgili okur: işin sırrı kendi içinde yıllar önce bağımsızlığını ilan etmiş belki bilmeden istemeden yarattığın gulyabaniyle diyalog kurman gerekiyor. Onunla konuşmalısın. Kendinle sabırla konuşup onu yavaş yavaş ikna etmelisin. Sabırlı ve kararlı olmalısın.

Birde faydalı alışkanlıklar var. Aslında hayatımızın zenginliği olan ve bize değer katan şeyler. Her sabah yanında uyandığımız eşimiz, başını okşayıp sımsıkı sarıldığımız çocuğumuz, sağlığımız ve kimseye muhtaç olmayaşımız. Bu saydıklarımın hepsi birer mucize. Lakin hayatımızın rutini olduğu için bazen sahip olduğumuz güzelliklerin hakkını veremiyoruz. Alışkanlık haline gelen değerlerimiz bize şükrü unutturuyor. Velhasıl kelam, zenginliklerimizin farkında ve şükründe olalım. Hoşlanmadığımız alışkanlıklarımız içinse kendimizle diyalogda ve çabada olalım. Unutmayın; siz o alışkanlıkları bir günde kazanmadınız ve değişim zaman ve sabır gerektirir.

3 Mayıs 2024 Cuma

Bilgelik

 Balzac: "Bilginin efendisi olmak için çalışmanın kölesi olmak gerekir" demiş. Zihnimiz toprak bilgi ise topraktaki tohum. O tohuma güneş ışığını yani zamanımızı ve suyu yani çalışmamızı verdiğimizde büyüyüp bilgelik ağacına dönüşüyor. O fidana gübre de gerekiyor. O da çalışırken aldığımız başarısız sonuçlar yani hatalarımız. Hatalarımız gübre ve bilgelik ağacının yetişmesi için o da gerekli. Ahçı kötü yemek yapmadan lezzeti yaratamaz, ressam kötü resim yapmadan şahaser yaratamaz, yazar kötü bir şeyler yazmadan başyapıt yazamaz. Her şey tecrübe ve emek gerektiriyor. Aileler de bile ikinci çocuk daha iyi büyütülüyor. Ana babalar ilk çocukta neyi yapmamaları gerektiğini deneyimliyorlar. 2006 da üniversiteden mezun olduktan sonra mühendis olarak çalışmaya başladım. 2015 de yazarlık kariyerini tercih ederek mühendislik kariyerimi sonlandırdım. 9 yıllık mühendislik hayatımın ilk zamanlarını hatırlıyorumda; en basit daire projesini çizerken bile soğuk terler döküyordum. Müşterilerle konuşurken dizlerim titriyordu. Aradan yıllar geçtikten sonra 5000 metrekarelik okul projelerini, otel projelerini bile rahatlıkla yapar hale gelmiştim. Çalışmanın sonunda bilginin efendisi haline gelmiştim. Yazarlığıma bakacak olursak. 8 yıl önce ilk yazdığım roman şimdi bana çok karmaşık geliyor. Yayın evleri tarafından reddedilen 5 kitap yazdım. Ha arada küçük bir başarım da oldu ve Sevo adlı bilimkurgu öyküm bir yarışma kazandı ve kitapta yayımlandı. Geçenlerde 6. kitabımı yazmaya başladım. Konusu orjinal dili ise yalın. Artık yazma konusunda daha tecrübeliyim. Bunu başarısız beş kitap teşebbüsüne borçluyum. Artık neyi nerede yapacağımı biliyorum. İnşallah siz değerli okurlara yayımlanacak ilk kitabımın müjdesini buradan veririm. Cumanız hayırlı olsun.


2 Mayıs 2024 Perşembe

Mısır Maratonu

 

Akıllı köprüyü arayıncaya kadar deli suyu geçer diye bir atasözümüz var. Bir hedefe varmak için ideal şartların önümüze hazır olarak konmasını beklemekten çoğu zaman o ilk adımı bi türlü atamayız. Halbuki hayat statik bir şey değil dinamik bir şey. Bir iş için harekete geçtiğimizde evren bizim niyetimize göre kolaylıkları önümüze koyabilir. Uçurumun üzerine köprüyü kurabilir, nehrin karşısına geçmek için önümüze bir sal bırakabilir. Şunu unutmayalım: kader gayretin dostudur. 2013 sonbaharını hatırlıyorum. Ekim ayında Avrasya Maratonunda asyadan avrupaya boğaz köprüsünden koşarak geçmiş ve on kilometrelik yarışı tamamlamıştım. Birden bire aklımda bir ışık yandı ve ben 42 kilometre maraton koşacağım dedim. Bunu da Ocak ayında Mısır'da yapacağım dedim. Yarışa sadece üç ay vardı ve benim hayatımda koştuğum en büyük mesafe 21 kilometre ile biri Hırvatistan'da biri Antalya'da olmak üzere iki adet yarı maratondu. O iki yarı maratondan sonra yorgunluktan öldüğümü ve ufak tefek sakatlıklar yaşadığımı hatırlıyorum. Mısır'daki maratona hazırlanmam için şimdi her hafta sakatlık yaşadığım 21 km ve üstünü koşmam gerekiyordu. Pazarları uzun koşular yapmam gerekiyordu. Birinci hafta 17 km yaptım. İkinci hafta 20 km. Üçüncü hafta 23 sonra 26 sonra 29 sonra 32 km. Bu uzun mesafeleri yaparken attığım adımıma ve koşu stilime dikkat ettim sakatlanmamak için. Tabi internetten 42 kilometre bir full maratona nasıl hazırlanılacağına da okudum. Maraton için en az iki kez 30 km üzeri koşmanız gerekiyor denmişti. Bu şartları sağladım ve ocak ayında Mısır'a gittim. Kahire'de iki gün kalıp piramitleri falan gezdim müzeleri ziyaret ettim. Oradan trenle yarışın yapılacağı Luksor'a gittim. Hesaba katmadığım bir durum vardı. Ben maratona Türkiye'de kış şartlarında serin havada hazırlanmıştım. Mısır'da ise sıcak hava ve çöl şartları vardı. Sonuçta kanter içinde ağlaya ağlaya vücudumu son raddesine kadar zorlayarak 42 km maratonu bitirdim. O akşam güneş güzeller güzeli Nil nehrinin ardına batarken yapılan törende madalyamı ve sertifikamı aldım. Muhteşem bir deneyimdi. Pek çok bilinmezle ve soru işaretiyle çıktığım Mısır Maratonu serüvenim mutlu sonla bitti. O zaman şunu anladım. Kader gayretin dostuydu.

Foto: 2013 Luksor

1 Mayıs 2024 Çarşamba

Nasreddin Hoca ile Filozof

 Vakti zamanında Yunan ilinden çok bilge bir filozof Anadolu topraklarına seyahat etmeye karar vermiş. Anadoluda filozof gelmeden haberi yayılmış tüm ülkeye. Padişah bu mühim insanı iyi ağırlayalım demiş ve sarayına davet etmiş. Filozof: " Eğer bu topraklarda felsefede beni mat eden çıkarsa onun elini öpeceğim ve gittiğim her yerde ondan bahsedeceğim " demiş. Sarayda ülkenin en önemli filozoflarını yunanın karşısına çıkarmışlar ama filozof iki dakika içinde hepsini mat etmiş. " Yok mu beni mat edebilecek başka bilgininiz? " demiş. " Birisi var yaparsa o yapar. Ama o senin lisanını bilmez istersen yanına tercüman verelim " demişler. Bilgin gerek yok maden bu kadar bilgin biri anlaşacak bir yöntem buluruz demiş. Filozof Nevşehirin yolunu tutmuş ve Nasreddin Hocanın köyüne varmış. Ahali Filozofun geleceğinden haberdarmış, herkes Nasreddin hocanın bahçesinde toplanmış. Hocayla bilgin kısaca selamlaşmış. Sonra bilgin eline bir dal parçası alıp yere bir daire çizmiş. Nasreddin Hoca daireyi tam ortadan bölecek bir çizgi çekmiş. Filozof hocanın çizdiği çizgiyi dikeyde kesen bir çizgi çizmiş, Hocada dörde bölünmüş dairenin dörtte üçünü göstermiş, bizim Yunan takdir etmiş rakibini. Daha sonra bilgin dairenin üzerinde avucunu açıp kapamış, Hocada elini dairenin üzerine koyup avucunu yukarı doğru açıp kapamış. Bunun üzerine Yunan filozof Hocanın elini öpmüş ve oradan uzaklaşmış. Daha sonra filozofa biz bir şey anlamadık Hocayla olan münanzarayı anlat demişler, bilgin anlatmaya başlamış" Önce bir yuvarlak çizerek dünyayı sembolize ettim sizin hoca tam ortadan bir çizgi çizerek meridyeni bildiğini gösterdi. Sonra dünyayı dörde bölen bir çizgi çektim sizin hoca dörtte üçünü işaret ederek dünyanın dörtte üçünün su dörtte birinin kara olduğunu belirtti. Daha zonra gökten yağan yağmurların kaynağını sual ettim. Yeryüzü sularının buharlaşıp sonra tekrar gökten indiğini söyledi. Sizin hoca gerçekten pek yamanmış. Bende elini öptüm " demiş. Sonra ahali hikayeyi birde hocadan dinlemek istemiş. Hoca anlatmaya başlamış " Yahu sizin bu misafir amma edepsizmiş daha gelir gelmez yere bir tepsi çizdi ve bir tepsi baklava istediğini anladım. Çektim çizgiyi ortadan böldüm ikiye elbet paylaşacağız baklava yenilecekse gerçekten. Baktım uyanık tepsiyi dörde bölmekle alacak baklavanın çoğunu kendine, altta kalacak değilim ya kaptım dörtte üçünü önceden. Şükür edeceğine üstüne fıstık serbilmesini istedi beyfendi. Onu boş verde 'harlı ateşte piştimi yenilmez lezzetinden ' dedim. Deli mi ne, onca pazarlıktan sonra, elimi öptü, aceleyle gitti hiç bir şey yemeden. Şimdi anlamadım bunca tantana neden? "