“şeriat, tarikat, hakikat, marifet” mertebelerini anlamaya çalışan talebenin bir mürşidi kamile konuyu sormasıyla başlar. “Bunu en kısa yoldan anlayabilmen için evladım var git, şu karşı caminin avlusunda abdest alan dört kişi vardır, enselerine birer tokat at, sonra gel sana izah edeyim” der usta. Talebe söyleneni yapar, saha araştırması başlar. Tokadı yiyen deneklerin ilki arkasını döner ve aynen tokadı bizimkine iade eder. İkincisi ise arkasını döner lakin nefsine hakim olup karşılık vermez, ‘uğraşma benle, var git işine” diye bizimkini başından savar. Üçüncüsü ise tokadı yer ama karşılık vermek bir yana dönüp arkasına bile bakmaz. Tokadı yiyen dördüncü ise döner, bizim araştırmacı talebenin elini öper ve “şükür Ya Rabbi” der. Ustanın yanına dönen talebemiz bu farklı tepkilerin hikmetini sorar; “Birinci kişi şeriat mertebesinde idi, onun için sana hakkı olan kısas ile muamele etti. İkincisi tarikat kapısında idi ve nefs mücadelesini hatırlayıp, işin içine nefsi karıştığından sana karşılık vermedi. Üçüncüsü hakikat bilgisini içselleştirme yolunda, herşeyin Hakk’tan geldiği zikriyle, kendisine vuranın kim olduğunu dahi merak etmedi, tevekkül etti. Dördüncüsü marifet sahibi imiş ki herşeyin Hakk’tan geldiğini bilmekle birlikte şükrünü göstermeyi de ihmal etmedi. Zaten sende Hakk’tan gayrısı varsa, vicdanın gereği karşısında utanıp pişman gelmen kısasın en latifi olup, bu dahi irşad ediciydi. Velhasıl hepsi de senin yanlışından dönüp doğruya yönelmen için Hakk tealanın kişilerin manevi derecelerine göre, yerli yerince müsade verdiği tutum ve davranışlardır… Kişi kendini bilmek gerekir!” Sevgili okur siz hangi mertebedesiniz? On yıl önce ben tokat atanı merak eder ama karşılık vermezdim. Şimdi kırklarımdayım ve tokat yedim mi arkamı bile dönmüyorum. Hakikat mertebesinde olduğumu söyleyebilirim. Ancak marifet mertebesinde olduğu gibi tokatı atanın elini öpmek bana zor geliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder