İnsan yazılımından gelen bir duyguyla kendini tekrar eden modellerin bir parçası olmak istiyor. Hergün egzersiz yapmak, piyano çalmak, yemek yapmak, örgü örmek, cep telefonundan oyun oynamak gibi. Hep aynı şeyi yapmamıza rağmen, aynı çevrimi yaşamamıza rağmen sıkılmıyoruz. Yaşımız kaç olursa olsun sürekli bir oyun oynama ihtiyacı duyuyoruz. Bu bana çok ilginç geliyor. Yani tekrar eden kalıplardan hiç sıkılmamamız. Eğer sıkılsaydık birbiri ardına çekilen aşk, komedi yada macera filmlerini hiç seyretmezdik. Aşk filmini ele alalım. Sonuçta birbirinden farklı kaç aşk kombinasyonu olabilir ki? Hollywood bundan yetmiş yıl öncede aşk filmi çekiyordu şimdide çekiyor. Ama bu filmler halen izleyici buluyor. Bünyemizin tekrardan hoşlanan bir yapısı var. Satrancı defalarca oynama, piyanoda aynı şarkıları defalarca çalma, hergün aynı sahildeki yolda yürüme gibi. Bizler tekrar eden eylemlerle alışkanlık ediniyoruz ve alışkanlıklarımızla kendimize güvenli kozalar örüyoruz. Güvenli alan yada konfor alanı da diyebiliriz. Bence tekrar eden eylemlere bukadar düşkün oluşumuzun sebebi bu. Bu bir tür meditasyon...Kaostan hoşlanmıyoruz. Hayatımızda belirsizlik istemiyoruz. Otuzuma kadar playstaion müptelasıydım. Sonra oyundan sıkılır oldum. Eskiden maraton koşan sıkı bir sporcuydum. Sabah bir saat koşu akşam bir saat ağırlık kaldırma antrenmanı yapardım. Otuz beşimde bundanda sıkıldım. Kırklarımın ortasına doğru gidiyorum ve yaklaşık on iki yıldır öykü, roman, günlük yazılar yazıyorum. Yazmaktan hoşlanıyorum ve koşu maceramın başına gelen şeyin yazma maceramın başına gelmeyeceğini umuyorum. Çünkü her yazıda yeni bir üretim yapıyorsunuz. Yazıda yarattığınız dünyada bir oyuncu oluyorsunuz ve kurgu kahramanlarınızın oyununda sizde bir oyuncu oluyorsunuz. Çok güzel bir duygu. Ne diyelim? Yazmak da benim vazgeçemediğim her gün tekrarlamaktan keyif duyduğum oyunum ( meditasyonum) olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder