16 Ekim 2024 Çarşamba

Heykel

 Sorulardan daha okul sıralarında korkmaya başlıyoruz. Öğretmen tahtaya zor bir matematik problemi yazıyor sınıftaki parmak kaldıran bi kaç inek haricindekiler sözlüye kalkmamak için içilmiş kutu kolanın tenekesi gibi ezilip büzülüyor küçülüp sıranın arkasına saklanıyor. Bu sorular üniversite sınavında kaderimizi belirliyor. Toplumda yolsuzlukları soran gazeteciler hapse atılıyor, demokratik hakkını kullanıp meydanlarda hesap soran vatandaş cop, bibergazı, tazyikli su, ters kelepçeye maruz kalıyor. Kısacası küçüğünden büyüğüne toplum olarak sorudan, soru sorandan hoşlanmıyoruz. Peki ama neden? Cevap için beynimizi çalıştırmamız, düşünmemiz ve kalıpları kırmamız gerekir. Biz hayatımızı düşünme, üretme, yenilenme üzerine değil, düzenin bize dayattığı ezber yaşamlar üzerine kurmuşuz. Sistemin elimizden aldığı adalet, eşitlik, refah, güvenlik olgularının eksikliğine şükretmemiz söylenmiş. Şükretmenin yozlaşmış devlet aygıtındaki karşılığı: görmezden gel, kabullen, sorgulaMAdır. Bu toplumsal vaziyet bireylerin her birine de sirayet etmiştir. Mesela kendinize çok basit bir soru sormanızı istiyorum şuan. Soru şu: " Ben ne için yaşıyorum? " Hayatınızda bir amaç, bir ideal, bir adanmışlık var mı? Buna cevap verebiliyor musunuz? Cevaplar şöyle mi? Çocuğum için, eşim için, ailem için, ülkem için, dünya için yaşıyorum. Ailem için yaşıyorum cevabını çok kutsal buluyorum. Bu birilerini sevdiğiniz anlamına geliyor. Seven kalpde sevgi vardır ve sevgi Tanrı'dır. Benim kişisel cevabım ise şöyle: Ben yazılarım için yaşıyorum. Toplumun dönüşümünde, değişiminde fikirlerimle bir kaç tuğla koymak derdindeyim. Soru kavramından buraya geldik onunla yazıyı noktalayalım. Soru sormaktan, sorgulamaktan korkmayalım. Çünkü soru heykeltraşın keskisidir ve heykeltraş eserini taşa vurduğu keski darbeleriyle oluşturur. Bizde zihinlerimizdeki hakikati ham aklımıza soracağımız sorularla ortaya çıkaracağız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder