9 Haziran 2014 Pazartesi

YETİŞ HİDROMAN

Güneşli, sıcak bir pazar günü.  Çıfıt çarşısını andıran bir odada bilgisayar ve  karşısında bornozlu bir adam. O benim. Peki ne mi yapıyorum? Yazı yazmaya çalışıyorum.  On dakika kadar önce bunu yapmak aklımdan bile geçmiyordu. Yol yorgunluğumu ve mega kentin üzerime sinmiş olan karmaşa ve kirliliğini alacağım buz gibi bir duşla geride bırakmayı umuyordum. Gel gelelim musluğu çevirmemle tepemdeki duş başlığından dostlar alışverişte görsün kıvamında akmaya başlayan suyun kesilmesi birkaç saniye bile sürmüyor. Yukarıdan, aşağıya doğru incelerek akan su benim serinleyip ferahlama hayallerimle beraber kaybolup gidiyor. Kafa birden Atatürk köşkünün de bulunduğu Yalova Termal Kaplıcalarının yanındaki Gökçe barajına gidiyor. Zihnimde Discovery Channel’ da Mega Yapılar programında devasa inşaatların her gün çekilmiş fotoğraflarının art arda konmasıyla birkaç saniye içinde temelden gökyüzüne uzanmaları sahnesi beliriyor. Yıllardır önünden geçerken yeşille, maviyi buluşturan manzarasına hayran kaldığım baraja ait seksenlerden başlayan görüntüler art arda gözümün önünden film şeridi gibi geçiyor. Doksanlı yılların başında su sıkıntısı yaşayan İstanbul’ a bile takviye yapan Gökçe barajının suları yavaş yavaş çekiliyor ve sonunda kocaman kahverengi çamurdan çorak bir kratere dönüşüyor… Sonra aklıma dün Nişantaşı City Life’ da film arasında tuvaletteki lavaboların sadece birinden o da yetersiz debiyle akan su geliyor. Hemen ardından yazın yazlıkçılarla beraber nüfusu iki katına çıkan Çiftlikköy’ de geçen hafta işitmiş olduğum bir anonsu hatırlıyorum. Elektrik direğinin tepesindeki megafon  ses vermeden önce cızırdıyor, etrafta çınlayan ding, dong, dong…. girizgahından sonra “  Duyuru. Yetkililerin yaptığı açıklamaya göre bu sene en kurak yaz mevsimini geçireceğiz. Suları boşuna israf etmemenizi önemle hatırlatırız. Zabıta ekiplerimiz balkonda yıkanmış halıları gördüğü takdirde cezai işlem uygulayacaklardır…” diye anons devam ediyor. Gülsem mi, ağlasam mı?  Evet, maalesef kapımıza gelip çatan kuraklıkla karşı karşıyayız. Belki de içinde bulunduğumuz tüketim çılgınlığı sarmalının en vahim sonucu susuzluk. Hani bu petrole, doğalgaza, paraya benzemez. Bu saydıklarım için savaş çıkıyorsa, su için kıyamet kopar! En nihayetinde sudan yani yaşam için en temel unsurdan bahsediyoruz. Şimdi eğri oturup doğru konuşalım hangimiz suyun kullanımı konusunda israfa kaçmıyor ki? Susuzluğu yaşamaya başladıkça konuyla ilgili daha dikkatli olmaya başladığımızdan ve olacağımızdan şüphem yok. Ama bunun yüzleşeceğimiz kuraklık gerçeğinin bizlere yaşatacağı sıkıntıları bir nebze olsun hafifletmekten başka bir işe yaramayacağı ortada. O yüzden konuyla ilgili çok dikkatli olmalıyız. Hani “ Yetiş Hidroman!” diye bağırınca uçup gelecek, kollarından fışkırtacağı sularla barajlarımızı dolduracak bir süper kahraman da henüz icat edilmedi Hollywood’ da! Hımm, aslında bu hiç de fena bir fikir değil. Vakti zamanında Amerikalı çizerler şehirlerde artan suç ve bunların önlenmesi konusundan ilham alarak süper kahramanları yarattıklarına göre Hidroman de niye olmasın? Bizi kurtarsa kurtarsa bu saatten sonra o kurtarır…  #YetişHidromannnn !

ANDY WARHOL
İlham ve yaratmak demişken size şu günlerde İstanbul’ da ağırlamakta olduğumuz bir dâhiden bahsetmek istiyorum. Andy Warhol (1928-1987)  çoğaltılabilirlik ve yeniden üretilebilirlik teknikleriyle Amerikan Pop Sanatı’ nı yeniden yarattı ve öncüleri arasında yer aldı. Fikirlerin, insanların ve olayların metalaştırıldığı maddi bir dünyada Warhol her şeyi nesne statüsüne indirgeyerek, içerik ve formu önemsizleştirdi. Bunu çoğaltma ve yeniden üretme teknikleriyle başararak popüler, fani, harcanabilen, düşük maliyetli, seri imal edilen, genç, hazır cevap ve büyüleyici bir sanat üretti. Pop sanat: Sınırları belirsiz olan, çizgi roman, afiş, ambalaj, sinema, tv den ilham alan bir sanat. Marilyn Monroe’ yu bir Marliyn Monroe görüntüsüyle, Cambell’ s çorba kutularını, Cambell’ s çorba kutuları görüntüleriyle değiştiriyordu. Kamuoyu tarafından tanınan portrelerin fotoğraflarına tonlanmış geometrik düzlemler ekleyerek kontrast kattı ve kişiselleştirdi. Söz konusu olan artık bireyler ve nesneler değil onların görüntüsüydü. Slovak kökenli bir ailenin oğlu olarak önceleri garipsendiği, sonraki yıllarda eleştirdiği ama bir yandan da hayran olduğu Amerikan kültürünü yeniden yaratarak kendisi de 20. Yüzyıl sanatının en ikonik isimlerinden biri olan Andy Warhol’ un Pera Müzesindeki sergisindeydim. Gerçekten büyüleyici ve ilham vericiydi.  Warhol, galeri ve müzelerin her şeyi sanata dönüştürebileceğini biliyordu. Sanatın çeşitli dallarıyla ilgilenen, tüm provakasyonları ile izleyicinin ilgisini garantiye alan Warhol, sanatta Pazar mekanizmasının egemen olduğu bir dünyaya işaret etti.  İlgilenenler, yolu düşenler, merak edenler için Warhol 20 Temmuza kadar Pera Müzesinde.










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder