Algıları ve dayanıklılıkları gelişmiş süper askerler düşünün. Ölümden korkmayan, soğuktan etkilenmeyen, günlerce uykusuz kalabilen ve hiç dinlenmeden 60 kilometre yürüyebilen askerler. Kulağa bilimkurgu gibi geliyor değil mi? Ama bu gerçek bir hikaye. Bu süper askerler ikinci dünya savaşında pervitin adlı hap verilerek yaratılan süper nazi askerleriydi. Nazi ordusunda pervitin hapı ilk olarak Polonya çıkarmasında kullanılmış operasyon başarıya ulaşınca devamı gelmişti. Pervitin adlı doping hapını kullanan nazi askerleri birinci dünya savaşında Almanya'nın dört yılda alamadığı Fransa'yı üç günde işgal etti. Askerler korku, soğuk, uykusuzluk, yorgunluk nedir bilmiyorlardı. Pervitin düşmanları tarafından Hitler'in gizli silahı olarak adlandırılıyor ve o askerler 'Zombi Askerler' olarak tanımlanıyordu. Metamfetamin ailesinden haplar daha sonra ABD ordusu tarafından kullanılmaya başlandı. Vietnamda ve Irak'da. Amfetamin yalnızca düzenli orduların kullandığı bir doping değil. Paris'te yakalanan bir İŞİD militanının evinde çok sayıda captagon bu işlevi gören ilaçlardan bulundu. İŞİD militanlarının korkuyu ve yılgınlığı aşmak için bu hapları kullandığı tesbit edildi. Yakalanan bazı İŞİD militanları kafa kesme eylemlerinden önce bu hapları aldıklarını söylediler. Ordular bu ilaçlardan savaşlarda menfaat sağlıyorlar lakin askerler üzerindeki yan etkileri göz ardı ediyorlar. Bu ilaçları kullananlarda şiddete meğil etme ve psikolojik bozukluklar gibi yan etkiler çıkıyor. 1995 yılında şüpheli bir şekilde ABD deki evinde ölü bulunan psikiyatr Aylin Radomisli Cates de bu konu üzerinde araştırma yapıyordu. Aylin orduda görev yaparken 8 cinayet işlemiş bir eski askere terapi yapıyordu ve o askere ordu tarafından süper asker olması için ilaçlar verildiğini öğrenmiş ve ordunun gizli arşivlerinde araştırma yapmıştı. Ayşe Kulin'in Adı: Aylin romanındaki Aylinden bahsediyorum. Aylin ABD derin devleti tarafından yok edilmiş olabilir.
29 Eylül 2023 Cuma
28 Eylül 2023 Perşembe
Adı:Aylin
Adı:Aylin, Ayşe Kulin'in yazdığı doksanların sonunda Türkiye'de fırtınalar koparmış otobiyografik roman. Bu romanı çocuk olduğumuz yıllarda annelerimiz okudu. Kadınlar Aylin Radomisli Cates'in hayatına ve cesaretine özendiler belkide. Aylin'in prenseslikten Amerikan ordusuna uzanan hikayesini anlatıyor kitap. Kocaları, sevgilileri ve iyileştirdiği hastalarıyla kariyer anlamında başarılı, duygusal anlamda inişli çıkışlı bir hayat onunkisi... Aylin mantığıyla değil duygularıyla hareket eden aykırı bir karakter. Yirmili yaşlarında Pariste kendisine kur yapan babası yaşındaki Libya prensiyle beş dakika içinde evlenme kararı almasından anlıyoruz bunu. Mutsuz oluyor prensin tutuculuğundan ötürü. Boşanıyor annesini kaybedince yine duygusal bir kararla isviçrede tıp okuyor. Bu sefer İsviçreli bir fizikçiyle evleniyor. İhtisas yapmak için Amerika'ya gidiyor. Boşanıyor bi daha bi daha evleniyor. Sevgilileri oluyor. New York'un en iyi psikiyatristi oluyor umutsuz vakaları iyileştiriyor. Yasak olmasına rağmen hastalarıyla arkadaşlık ilişkisi kuruyor. Amerikan ordusunda yarbay olup savaş sonrası bunalım yaşayan askerleri iyileştiriyor. Ana dili gibi İngilizce ve Fransızca konuşuyor. Çok iyi eğitimli, entellektüel başarılı, güzel ve kabına sığmayan bir kadın. Ama Aylin hayatı boyunca duygusal bir arayışta olmuş. Hayal ettiği düzeni ve sonsuz aşkı kocalarında yada sevgililerinde bulamamış. Bu kitap bizlere evlilik aşkı öldürür mü? Rutine binen birlikteliklerde tutku kaybolur mu sorusunu sorduruyor. Aylin hiçbir zaman mış gibi yapmamış ve kalbi ona ne fısıldıyorsa rol yapmadan eyleme geçirmiş biri. İlişkiden sıkıldıysa boşanmış yada ayrılmış. Ayşe Kulin'den Adı: Aylin. İlham verici bir kadının hikayesine tanık olmak istiyorsanız bu kitabı okuyun.
27 Eylül 2023 Çarşamba
Martılar ve Güvercinler
Rituellerim var benim. Her gün bir saat yürümek, kitap okumak yazı yazmak gibi. Yürüyünce kendimi müthiş hissediyorum. Kitap okuyup yazarın hayal gücüyle benim bakış açımı birleştirince çok uzaklara gidiyorum. Yazı yazınca ki bu benim hayattaki en büyük tutkum adeta çocukluğuma dönüyorum. Sekiz yaşıma dönüyorum. Sanki Ninja Kaplumbağa oyuncaklarımla oynuyormuşum gibi hissediyorum. Yazarken karakterler yaratıyoruz ve bu karakterleri mekanlarda gezdirip birbirleriyle diyaloğa sokuyoruz. Tıpkı bir oyun gibi. Tıpkı küçük bir çocuğun kurşun askerlerini savaştırması onlarla oynadığı hergün yeni bir hikaye yazması gibi. Rituellerden bahsettim. Olmazsa olmaz bir rituelimde sabah gün doğumunda sahildeki çay bahçesine gelip Türk kahvesi içmem. Bunu kış hariç yılda sekiz ay her sabah yapıyorum. Türk kahvemi yudumluyorum, bir sigara yakıyorum ve karşımdaki marmara denizinin huzur veren maviliğini izliyorum. Şiirlerimin çoğunu sabahları deneyimlediğim bu ortamda yazıyorum. Çay bahçesinde Nezir Abim var. Gide gele arkadaş olduk. Nezir abi her sabah ekmek doğrayıp çay bahçesinin yanındaki meydana serpiyor. Önce martılar geliyor. Çığlık ata ata. Karınlarını doyuruyorlar. Martılar gittikten sonra ise bu sefer güvercinler kanatlarını çırpıp meydana konuyorlar. Martılardan kalan kırıntıları onlar yiyorlar. Kuşlar arasındaki bu güzel düzen beni çok etkiledi. Nezir abi ekmek parçalarını attığı anda hem martılar hem güvercinker saldırabilirdi. Birbirleriyle ekmeği önce ben yiyecem sen yiyecen kavgası yapabilirlerdi. Ama o hayvanlar sanki aralarında yazılı olmayan bir anlaşma yapmış gibi olayı sıraya koymuşlar. Önce martılar meydana konuyor, martılar gittikten sonra güvercinler geliyor. Ne harika bir düzen. Aynı örneği insanlar için düşünsek. Karnı aç insanların bekleştiği bir meydana bir kamyon geliyor. Kamyondan ekmek dağıtılmaya başlıyor. O insanlar bırakın martılar, güvercinler gibi sıraya girmeyi birbirlerini ezerler, izdiham olur bir kişi üç ekmek alır insanların yarısı aç kalır. O yüzden insan olmak için belki bi durup kuşları izlemeliyiz belkide...
26 Eylül 2023 Salı
ASELSAN Mühendisleri
Hüseyin Başbilen, Ali Ünal, Evrim Yançeken, Burhanettin Volkan, Zafer Oluk, Hakan Öksüz, Erdem Uğur, Kerem Parıldar. Bu isimleri hatırladınız mı? Biraz zorlayın hafızanızı. Bu kişiler 2006 yılından beri şüpheli şekilde hayatını kaybeden ASELSAN mühendisleri. Basına yansıyan açıklamada intihar ettikleri belirtilmişti ama olay yeri ve cesetler incelendiğinde şüpheli unsurlara rastlanmıştı. Hüseyin Başbilen Milli Tank projesinde görevliydi. 2006 da projesinin sunumunu yapacağı gün özel aracında boğazı ve bilekleri kesilmiş halde bulundu. Sunumunun yer aldığı flash bellek kayboldu. Ali Ünal F16 savaş uçaklarının modernizasyonu,komuta kontrol ve şifreleme sistemleri üzerine çalışıyordu. Evrim Yançeken 2007 de oturduğu binanın 6. Katından düşerek öldü. Burhanettin Volkan 2007 de Ankara Bando Okulları Komutanlığında nöbetçi subay odasında ölü bulundu. Silahla intihar ettiği söylendi. Zafer Oluk 2008 de askerlik görevini yaparken elektrik çarpması sonucu vefat etti. Yazılım mühendisiydi. Hakan Öksüz 2012 de Eskişehir yolu üzerinde şüpheli bir trafik kazasında öldü. Mikro elektrik güdüm ve elektro optik grubu projelerinde çalışıyordu. Erdem Uğur 2015 de evinde gazdan zehirlenerek öldüğü tesbit edildi. Manyetik alan konusunda uzman olan Uğur, F16 savaş uçakları, İHA, tank ve savaş silahları gibi milli projelerde görev alıyordu. Kerem Parıldar evine 15 kilometre uzaklıktaki bir binanın 14. Katından düşerek yaşamına son verdi. ASELSAN'da yerli savunma sistemleri üzerine çalışıyordu.Ben bu ölümlerin doğal olmadığına inanıyorum. Netekim ASELSAN mühendislerinin şüpheli ölümleriyle ilgili soruşturmayı eski savcı Murat Demir yürütüyordu. Bu savcı 15 Temmuz sonrası meslekten ihraç edildi ve Bylock kullandığı tesbit edildi. Başbakanlık Teftiş Kurulu 2006 yılında yaşanan ASELSAN'daki intihar vakalarıyla ilgili bir rapor hazırlamıştı. Rapor yaşanan ölümlerin cinayet mi yoksa intihar mı olduğuna ilişkin sorulara yanıt veremiyor. Hüseyin Başbilen'in ardından diğer üç mühendisin psikolojik tedavi görmeye başlamasını şüpheli buluyor. Raporun en çarpıcı bölümlerinden biri mühendislerin zihin kontrol yöntemleriyle psikolojilerinin bozulup intihara sürüklenmiş olabilecekleri. Burası çok kritik. Artık konvansiyonel savaşlar yerine asimetrik savaşlar yapılıyor. Amerikan istihbaratı CIA, hedefin zihninin okunması, sosyal medya paylaşımları ve fiziki olarak zihninin okunduğunun hedefe hissettirilerek onu psikolojik yıkıma sürüklemek gibi operasyon kabiliyetine sahip. Bu ölümler ya cinayet süsü verilmiş intihar ya da zihin kontrol yöntemleri kullanılmış dolaylı cinayetler olabilir. Ve arkasında FETÖ ve onun patronu CIA var. Tehlikenin farkında olmalı, ülkemizde ki kritik konumdaki dahilerimizi korumalı bu cinayetlerin ardındaki parapsikolojik operasyonları kamuoyuyla paylaşamıyorsak bile en azından kapalı kapılar ardında düşmanlarımızın asimetrik harp silahlarına karşı tedbirli olmalıyız.
25 Eylül 2023 Pazartesi
Unutursam Fısılda
Unutursam Fısılda. Bir Çağan Irmak filmi. Çağan Irmak'ın filmlerine bayılıyorum. Her seferinde ağlatmayı ve güldürmeyi başarıyor. Size Babam ve Oğlum, Issız Adam desem... Çağan Irmak'ın kült filmleri. Ben Unutursam Fısılda filmini de çok sevdim. Annem de alzheimer hastası olduğu için filmi izlerken çok duygulandım.Hümeyra, Işıl Yücesoy, Farah Zeynep Abdullah, Mehmet Günsür, Kerem Bürsin, Gözde Cığacı baş rollerde. Alzheimer başlangıcı olan eski pop sanatçısı Ayperi yıllar sonra ablası Hanifenin evine döner. İki kardeş arasında çatışmaya ve hesaplaşmaya şahit olurken, Ayperi'nin gençliğine ( Farah Zeynep Abdullah oynuyor ) geçişler yaparken 70 ler Türkiyesinden kesitler görüyoruz ve iki kız kardeşin çatısmasındaki sebepleri anlıyoruz. Çağan Irmak 70 lerin hayatını, pop kültürünü harika yansıtmış. Filmde Alzheimer yaşayan Ayperi'nin yaşlılığını Hümeyra oynuyor. Farah Zeynep oynadığı karakter olan pop şarkıcısı Ayperi rolünde kendi sesiyle şarkılar da söylüyor. Aynı şeyi Bergen filminde de harika başarmıştı. Çağan Irmak izleyicinin ruhuna önce keder veriyor sonrasında ise filmin giriş ve gelişme bölümlerinde yarattığı kaosu çözümleyip konuyu tatlıya bağlıyor. Unutursam fısılda; kafasına koyduğu şeyi ne yapıp edip başaran genç bir kızın başarı, aşk ve dostluk hikayesini anlatırken yıllar sonra bir araya gelen iki kız kardeşin çetrefilli ilişkisini kendine has bir uslupla tatlıya bağlıyor ve filmin sonunda izleyiciye umut veriyor. Unutursam Fısılda. Muhakkak izleyin.
23 Eylül 2023 Cumartesi
Hayattan Ne Öğrendim?
Maraton koşmak bana pes etmemeyi öğretti.
İspanyol sevgilim bana kazanamayacağın savaşa girmemeyi öğretti. Farklı ülkelerdeydik, aramızda yirmi yaş fark vardı, buluşmalarımız aylardan sonra bir kaç günle sınırlıydı... Dört yılın sonunda ben pes ettim ve bitti...
Ama hakkını yemeyim. O kadın bana aynı zamanda aşkı, sevmeyi ve tutkuyu öğretti.Yıllar sonra belki çeşme başında oturmuş ameliyatlı başını korumak için arkadaşlarıyla oynayamayan o hüzünlü çocuğun içinde büyüyen hayvanı serbest bırakmak için dünyanın dört yanında maratonlar koştum. Ve çeşme başındaki o hüzünlü çocukla yıllar sonra helalleştim.
İşte tüm bunlar beni yenilmez yaptı. Hiç bir şeyden korkmuyorum artık. Korkusuzluğum kadar özgür, vicdanım kadar düzgünüm. Dünyadaki şanssız insanların açlığı, muhtaçlığı ve köleliği kadar üzgünüm.
İstiklal marşımız bile " korkma " diye başlıyor. O yüzden sende korkma sevgili okur. Korkularına hükmet, korkularının efendisi ol.
Unutma insan göklerden geldi ve yine göklere gidecek. Adalet hesap gününde tecelli edecek. Bunu sakın unutma. Uçmak bizim fıtratımızda var. Çabada ve tevekkülde ol. Çabanı ve tevekkülünü kanatların yap ve uç. Uç göklere. Yüksel yüksel ve hayata yukardan bak. Korkularını ardında bırak.
21 Eylül 2023 Perşembe
Küfür
Dün akşam Galatasaray'ın maçını kahvede seyretmek gibi bir hata yaptım. Kahvedeki ajite olmuş fanatikler maçın birinci dakikasıda küfür etmeye ve bağırmaya başladılar. Gol kaçıran Kerem'in ne anası kaldı ne bacısı. Ortamdan midem bulandı ve kırk beş dakika zor dayandım. İlk yarı bitince mekanı terk ettim. Ben yaşamımda hiç küfür etmem ya da argo konuşmam. Konu sadece futbol fanatizimiyle ilgilide değil. Sokakta yürürken lise çağındaki gençlerin inanılmaz küfürlü konuşmalarına şahit oluyoruz. Daha geçen gün bir öğrenci Atatürk resmini cinsel organına sürterken video çekti. Bu da bi küfür... Biz hangi ara bu kadar edepsiz bir toplum olduk? Küfür edilince kendini daha bi erkek hissediyor desem, genç kızların da sokakta akla hayale gelmiyecek küfürlerine şahit oluyorum. Küfürün insanın içinde ehlileştiremediği kötülüğün dışarıya zehir olarak akıtması olarak görüyorum. Marifet küfürbaz olmak değil adam olmak, efendi olmak. Her şeyden önce bunu çocuklarımıza öğretmeliyiz. Küfür sadece ağızdan çıkan kötü söz değildir. Mesela müşterimize kazık attığımızda da o insana küfür ediyoruz. Mesai saatlerimizde iş yerine başka şeylerle meşgul olduğumuzda bize ekmek veren patronumuza küfür ediyoruz. Özbakımımızı yapmayıp metrobüste ter koktuğumuzda diğer yolculara küfür ediyoruz. Kibire kapıldığımızda ve karşımızdaki insanı küçük gördüğümüzde o insana küfür ediyoruz. Ve en önemlisi: Hayata ne için geldiğimizin farkında olmayıp potansiyelimizi gerçekleştirmediğimizde kendimize küfür ediyoruz. Kötü söz olarak küfüre dönecek olursak. Küfür çok çirkin bir şey. Yani biri küfür edince havalı falan olmuyor aksine itici, antipatik iğrenç bir şey oluyor. Sevgili anneler babalar. Her şey sizin elinizde. Çocuklarınıza en iyi en cici kıyafetleri giydirebilirsiniz. Ama o çocuk kibar, nazik bir uslubu giyinmedikten sonra hiç bir kıymeti yok. Kıyafet, eğitim, meslek, kariyer, çevre günümüz bireylerinin kıyafet gibi katman katman giyindiği özellikler. Bir kişi on bin liralık kıyafete, bir milyon liralık eğitime on milyonluk arabaya ve elli milyon liralık eve sahip olabilir. Ama nezaketten, kibarlıktan yoksun bir uslubu varsa yani uslubunun değeri sıfırsa tüm bu saydığım niteliklere uslubu da dahil edip birbiriyle çarptığımızda koca bir sıfır elde ederiz. Uslubun değeri sıfır tüm o pahalı kıyafetleri, eğitimleri, kariyeri ve malı mülkü yutar. Adamlığı parayla satın alamazsınız. Çocuklara önce nezaketi, efendiliği ve iyi insan olmayı öğretmeliyiz. Küfürsüz günler diliyorum. Sevgiyle kalın.
17 Eylül 2023 Pazar
Çay Şeker ve Molla
Emperyalist güçler hedef aldıkları toplumları hep dini duygularını sömürerek etki altına almıştır. Din adamı kisvesindeki sahtekar kuklaları kullanarak gelişmemiş devletleri perde arkasından yönetmişlerdir. Atatürk bu yüzden yüz yıl önce tekke ve zaviyeleri kapatıp laik bir cumhuriyet kurmuştur. Ama 15 Temmuz 2016 da gördükki devletin en tepesi bile ilk okul mezunu şarlatan bir vaiz tarafından kandırılmıştır. Şimdi size bahsettiğim konuyla ilgili çarpıcı bir örnek vereceğim. Lütfen okuyun.
Eskiden İran'da çaya tatlandırıcı olarak hurma ve üzüm katılıyordu. İngilizler, İran'a şeker satmaya kalktıklarında bunu başaramadılar. Sonra İranlı Mollalarla irtibat kurdular. İngilizler Mollaların vereceği FETVA karşılığında, kazancın 10 % 'nu teklif ettiler. Mollalar bu teklifi kabul ettiler.İran'da Cuma namazları o bölgenin en büyük camisinde ve çok kalabalık olarak kılınıyor olup,bir Cuma hutbesinde Mollalar şu VAAZI verdiler."Siz Allah'ın nimeti olan HURMA ve ÜZÜMÜ nasıl olur da çaya katarsınız? Bundan böyle çaya şeker katacaksınız. Bu VAAZDAN sonra İran'lılar çaya şeker katmaya başladılar.İşler yoluna girince, İngiliz'ler, Mollalara verdikleri % 10 payı satışların iyi gitmediği gerekçesiyle vermemeye başladılar.Bunun üzerine Mollalar ilk Cuma hutbesinde ikinci bir FETVA daha verdiler. "Gâvur icadı şekeri çaya katmak caiz değildir" dediler. Bu FETVA üzerine İran'lılar, evlerindeki şekerleri sokaklara döktüler. Bu durum üzerine İngiliz firmaları, mecburen Mollalarla yeniden masaya oturmak zorunda kaldı. Fakat Mollalar bu sefer, İngiliz firmalarından % 20 pay istediler.Eee...Dinsizin hakkından sahte ve uydurma Muaviye İslam inançlı sahtekar imanlı (!)gelirmiş. İngiliz'ler çaresiz kabul ettiler... Bunun üzerine Mollalar, ilk Cuma hutbesinde bu seferde şu FETVAYI verdiler. "Biz size çaya şeker katmayın dedik ama sokaklara dökün de demedik. Şekerleri sokaklara dökmeyeceksiniz, şekeri çaya batıracak ve böylece gâvur icadı şekere boy abdesti aldırarak içeceksiniz" dediler. Tabii ki bu FETVA İran halkı tarafından hemen yaşama geçirildi.16 Eylül 2023 Cumartesi
Şeytanın Avukatı
Şeytanın Avukatı. 1997 yapımı Al Pacino, Keanu Revees'in başrol oynadığı efsane film. Küçük bir kasaba avukatıyken dev bir hukuk firmasının dikkatini çeken, iyi bir kontratla Newyork'a taşınıp firma için çalışmaya başlayan Kevin Lomax adlı genç bir avukatın hikayesi. Genç avukatı Keanu Revees, hukuk firmasının sahibini yani şeytanı Al Pacino oynuyor. Al Pacino şeytan rolünde efsane bir performans sergiliyor.Avukat kariyerinde yükselebilmek için şeytanla anlaşmaya varıyor. Döndürülmeyecek noktada ki davaları kazanıyor. Kazandıkça kazanıyor ama aynı anda yozlaşmaya başlıyor. Karısına karşı, vicdanına karşı masumiyetini yitiriyor ve sonunda hep kazandığını zannederken aslında ruhunu kaybettiğini anlıyor. Şeytanın Avukatı filmi ruhunu şeytana satan bir adamın hikayesi. Bunlar hep güce tapmaktan oluyor. Güç kimine göre şöhret, kimine göre makam, kimine göre para... Dünyada bu üçü için pek çok kişi ruhunu satmaya razı. Ruhunu satmış politikacılardan, gazetecilerden ve hukukçulardan oluşan devletler yok olmaya mahkumdur. Kendi medyasını, kendi yargıçlarını oluşturmuş x ülkesinde bir lider düşünün. Yargının adalet dağıtmak için değil yandaşlarını korumak ve muhalifleri cezalandırmak için işlediği yozlaşmış bir hukuk düzeni. Gazetecilerin liderin yanlışlarını gizlediği, yalana dayalı haberlerle batmasına ramak kalmış bir ülkeyi güllük gülistanlık gösterdiğini düşünün. Peki bu durumdan nasıl kurtulabilir x ülkesinin halkı? Okuyarak, cesur olarak, ruhunu şeytana asla satmayarak, zalimlere karşı inadına diklenip dikilerek, örgütlenerek ve en yakınındakini uyandırarak. X ülkesi halkı yaşadığı ilüzyonu ancak böyle aşabilir ve cehennemden kurtulabilir.
15 Eylül 2023 Cuma
Bosna Katliamı
Ayşe Kulin'in Sevdalinka adlı romanını okudum. Roman doksanlı yılların başında Sırpların katliamına uğrayan Bosnalıların hikayesini filtresiz bir şekilde anlatıyor. Bosnalı kadın gazeteci Nimeta'nın kocası, çocukları ve yasak aşkı Hırvat gazeteci Stefan arasında kalmasını, kaderin ailesini ve Stefan'ın yollarını kesiştirmesine okurken arka planda Sırpların müslümanlara yaptığı soykırımı ve Saraybosna'nın uğradığı fiziki ve ruhsal yıkıma şahit oluyoruz. Boşnak gazeteci Nimeta'nın hikayesinde yıllanmış evliliklerde karı-kocanın birbirine yabancılaşması ve kadının düştüğü duygusal boşlukta başka bir erkekte şevkati aramasını ve ailesiyle gizli aşkı arasında tercih yapmasını görüyoruz. Sevdalinka yazılırken konusu çok iyi araştırılmış bir kitap. Hatta yazarı Ayşe Kulin Bosna'ya kadar gitmiş ve insanlardan savaşın hikayelerini dinlemiş. Ortaya harika bir tarihi roman çıkmış. Bu kitap beni 1992-1996 yılları arasında Bosna'da neler olduğunu düşünmeye itti. Peki Bosna'da neler oldu?Slobodan Milosevic Sırbistan Komünist partisi lideriydi. Emrindeki medyada çıkan haberlerle ve kışkırtıcı demeçlerle sırpların milliyetçi duygularını sömürüyor ve onları galeyana getiriyordu. Seksenli yılların sonunda yönetime geldi.Sırp milliyetçiliğini körükleyecek provakasyonlarda yapılıyordu bu arada. Her şey planlı. Yugoslavya'ya bağlı Slovenya, Hırvatistan ve Bosna Hersek bağımsızlıklarını ilan ettiler sırasıyla. Bu ülkelerin bağımsızlığını ilan etmesi Milosevic'in umrunda değildi. Onun niyeti azınlıktaki sırpların yaşadığı toprakları Sırbistana katmakdı.Sırp ordusu önce Hırvatistan'a giriyor ve katliamlar yaptı.Miloseviç Bosna içinde yaşayan azınlık sırpların hayatlarının tehlikede olduğunu bahane ederek ordusunu Bosna topraklarına gönderdi. Amacı Bosna topraklarının bir kısmını Sırbistana katmak. Boşnaklar katliama uğradı. Kadınlara tecavüz ediliyor, küçücük bebeler öldürülüyordu. Şehirlerin alt yapısı hedef alınıyordu. Haberleşme kesiliyor, sosyal hayat ve ekonomi bitiyordu. Tüm bunlar olurken batı sessizliğini koruyordu. Boşnakların müslüman oluşu Hristiyan batının suskunluğunun nedeniydi. Size Bosna'da neler olduğunu bir kaç örnekle açıklayım. Kadınlar aynı gün içinde otuz kırk kere tecavüze uğramışlar. Direnenlerin memesi kesilmiş ve öldürülmüş. Erkekler çırıl çıplak soyularak birbirleriyle cinsel ilişkiye zorlanmışlar. Direnenlerin kolları, bacakları, yumurtalıkları kesilmiş. Okul otobüsündeki çocuklar taranmış. Üç dört yaşlarındaki iki çocuk çimento karıştırma makinesinin içine atılmış. İki yaşındaki bir bebe anneannesinin kucağından koparılarak köprüden nehre atılmış. Medeniyet ikinci dünya savaşında Yahudi soykırımından ders almamışki bu olaydan elli yıl sonra Bosna'da müslümanlar soykırıma uğradı. 1995 yılında Srebrenitsa katliamında tam 8372 Bosnalı soykırıma uğradı. Batı ise iş işten geçtikten sonra barış gücüyle bölgeye müdahale etti. Edebiyat unutkan vicdanın anılarla cezalandırılmasıdır. Bisna katliamını anlatan Ayşe Kulin'in kitabı bu yüzden çok değerli. Biz okurlara, yeni kuşakların vicdanına Bosna'daki soykırımı hatırlattığı için. Savaşlardan ders almamız ve yurtta sulh dünyada sulh prensibiyle savaşmayan barış yanlısı idarecilerin ve toplumların yaşaması dileğiyle. Sevgiyle kalın.
12 Eylül 2023 Salı
12 Eylül Darbesinde ABD Bağlantısı
12 Eylül askeri darbesinin yıl dönümünü yaşadık. 12 Eylül 1980'de Genelkurmay başkanı Kenan Evren silahlı kuvvetlerin ülke yönetimine el koyduğunu duyurmuş ve sıkı yönetim ilan edilmişti. Anayasa askıya alındı, TBMM lağvedildi. 17 yaşındaki Erdal Eren yaşı büyütülerek idam edildi. 650 bin kişi gözaltına alındı. 39 ton gazete, dergi ve kitap yakıldı. 927 basın ve yayına yasak kondu. 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. 14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarıldı. 14 kişi açlık grevinde öldü. 171 kişi işkencelerle katledildi. 517 kişiye idam cezası verildi. 50 kişi idam edildi. 12 Eylül darbesi yaşanan bu korkunç olaylarla Türk demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçti.
Lafı hiç dolandırmadan söyleyeceğim. Bu darbeletin arkasında ABD var. İşte kanıtları:
ABD li diplomat Paul Henze darbeyi ABD başkanı Jimmy Carter'a " Bizim çocuklar başardı " diye haber vermiştir.
Paul Henze 1970-1980 döneminde amerikan istihbarat teşkilatının Türkiye sorumlusuydu. 12 dil bilirdi. Türkçeyi çok iyi konuşurdu. MİT sorumlusu Enver Altaylı ile yakın ilişkisi vardı.
Enver altaylının pek çok CIA çalışanıyla bağlantısı olduğu tesbit edildi. Altaylı'nın bu kişilerle Türkiye'deki sosyal ve siyasi gelişmelerle ilgili yazışmalar yaptığı ortaya çıktı. Enver Altaylı FETÖ davasında siyasi ve askeri casusluktan ve silahlı terör örgütüne dahil olmaktan 23 yıl 4 ay hapis cezası aldı.Enver Altaylı 1966-1971 yılları arasında MİT müsteşarlığı yapan Fuat Doğu tarafından MİT'e alınmıştır. Fuat Doğu kimdir? Kendisi Amerikan güdümünde Türkiye'de komunizmle mücadele kapsamında islamcı grupların kullanılmasının önünü açmıştır. MİT müsteşarı Fuat Doğu, atmışlı yıllarda Fetullah Gülen'i devletin içine alan kişidir ve kendisinden bir cemaat kurmasını istemiştir. Ne kadar vahim değil mi sevgili okur. Yapılanması elli yıl sürecek, devletin kılcal damarlarına sızacak yargı, emniyet, siyaset ve ordu ile ülkeyi ele geçirecek bir kripto istihbarat örgütü tee 1960 lı yıllarda Amerika tarafından seçilen ilk okul mezunu bir vaizin yine Amerikanın maşası bir MİT müsteşarı tarafından devlete alınmasıyla ve " Bir cemaat kur " emriyle oluşturulmuşdur. TBMM meclisi darbeleri araştırma komisyonu başkanvekili Fuat Özdağ, Fuat Doğunun 12 Eylül darbesinden bir kaç yıl sonra " Ben MİT müsteşarlığı yapmadım. CIA'in şube müdürlüğünü yaptım. Bir CIA yetkilisi gelse beni Sinop'a götür dese onu götürmekle memurum" demiştir. Bu itiraf Türkiye'de MİT ile CIA ilişkisinin nasıl yakın olduğunu ortaya koymaktadır.Darbeler döneminde asker dışardan emir aldığında seri ve organize biçimde Türk demokrasisine müdahale etmiştir. Yada darbeye ortam hazırlayan sokak olaylarının, faili meçhullerin ardında bu kirli ilişkiler ağı vardır. FETÖ davasından 23 yıl 4 ay hapis cezası alan Enver Altaylı'nın Amerika'da yaşayan örgüt lideri Fethullah Gülen'e 2008 yılında yazdığı mektup da ortaya çıktı. Mektupda Enver Altay'lı kendisini MİT'e alan Amerikan maşası Fuat Doğu'ya övgüler düzüyor. Türk Silahlı Kuvvetlerindeki Atatürkcü subayları tasfiye etmek ve orduyu ele geçirmek amacıyla kurgulanan yönetmeni CIA, oyuncusu FETÖ olan düzmece Egenekon davalarında tutuklanan ve cezaevinde şüpheli bir şekilde vefat eden kahraman Türk istihbaratçısı Kaşif Kozunoğlunu'da Fetullah Gülen'e mektubunda şikayet ediyor. Mektubunda ayrıca devletin örgüt ile ilişkili olduğundan şüphelendiği 20 MİT'ciyi takibe aldığını ve bu kıskacın kaldırılması gerektiğini söylüyor. 15 Temmuz darbesine milletimiz ve kahraman asker ve polisimiz izin vermedi. Ancak agâh olmak zorundayız. Karşımızda topraklarımızda ve bağımsızlığımızda gözü olan emperyalist canavarlar var. FETÖ, PKK gibi kuklalarla mücadele ediyoruz ama ipleri elinde olan kuklacının da farkında olmalıyız.
10 Eylül 2023 Pazar
Mülteciler
Bugün biraz ortadoğu coğrafyasında dönen oyunlardan bahsetmek istiyorum. Mesala Afganistan'da Taliban'ın yıllar sonra yönetimi ele geçirmesi ve Suriye'de ki savaşın ülkemize önemli etkileri oldu ve eğer tedbir almazsak orta vadede Türkiye olarak büyük sıkıntılar yaşayabiliriz. 11 Eylül 2001 ikiz kule saldırılarından sonra ABD El Kaide'yi ( İslami cihatcı terör örgütü )bitirmek için askeri unsurlarıyla ortadoğuya operasyon yaptı. Afganistan da bu coğrafyalarda ki ülkelerden biriydi. ABD El Kaide lideri Usame Bin Ladin'i arıyor ve El Kaide örgütünü bitirmek istiyordu. Bu arada ABD soğuk savaş yıllarında Afganistan'daki mücahitleri işgalci Sovyetleri yenmek için silahlandırmış, Sovyetler yenilince silahlı mücahitler başı boş kalmış ve kontrolden çıkıp El Kaide adlı terör örgütüne evrilmişti. Yani anlayacağınız ABD'yi ikiz kule saldırılarında kendi yarattığı örgüt vurmuştu ve ABD kendi yarattığı şeytana karşı savaşıyordu 2000 lerin başında. ABD Afganistan'a yerleşince ülkeyi şeriat ile yönetmek isteyen Taliban oluşumu iktidardaki gücünü kaybetmişti. ABD'nin Taliban'a karşı desteklediği işbirlikçileri vardı Aganistan'da. CIA Afgan vatandaşı olan bu kişileri yıllarca maaşa bağlamıştı. Yaklaşık iki yıl önce Taliban Afganistan'ı tekrar ele geçirdi. ABD'nin Afganistan'daki 20 yıllık hakimiyeti son buldu. Ve yıllarca ABD'ye hizmet eden ve CIA'den maaş alan Afganlar hayatlarından endişe ederek Afganistan'dan kaçmaya başladılar. Burada bir duralım. Burası çok kritik. CIA'den maaş alan bu ABD askerleri nereye geliyorlar? Bu kişiler iki yıldır savaştan kaçan mülteci statüsünde ülkemize doluşuyorlar. Bakın bu Afganlar normal mülteci olsa 1500 kilometre yol geçip İran üzerinden Türkiye'ye gelmezler. Kendilerine en yakın komşu ülkelere giderler. Ülkemiz ABD'den maaş alan CIA elemanı Afgan askerler tarafından sessiz bir şekilde işgal ediliyor. Hergün binlercesi folloş olmuş sınırlarımızdan ülkeye geliyor. Yakın gelecekte ABD güdümündeki bu kişiler ülkemizi terörize edebilir ve bir iç savaş ayaklanmanın fitilini yakabilir. Suriye savaşına ve İŞİD konusuna gelecek olursak. ABD'nin gazına gelerek " Kardeşim Esad'dan katil Esed'e " evrilen " Tutarlı " dış politikamızla Suriye'ye saldırma ve Şam'da üç günde cuma namazı kılacakken kucağımızda milyonlarca Suriyeli bulduk. Irak'ın işgali sonrası bölgede ortaya çıkan İŞİD terör örgütü konusunda da batı masum değil. Örgütün kurucusu Bağdadi on yıl boyunca ABD denetimindeki bir hapishanede tutuldu (orada ne olduğu karanlık) sonrasında nedense birden bire salıverildi. İŞİD Esad karşıtı muhalif cepheyle savaştı onların gücünü kırdı. Suriye'ye yayıldı. Burada PKK'nın kolu olan YPG ile savaştı ( ikiside ABD üretimi ) Bu savaşta YPG İŞİD'ci teröristlerle savaşıyor diye bu örgüte dünya kamuoyunda saygınlık kazandırıldı ve ileride Kuzey Suriye'de ve Irak topraklarında bölge petrolünü Akdeniz'e taşımak için kurulucak Kürdistan devletinin silahlı güçlerini ABD tarafından silah yardımı yapılarak ve İŞİD ile savaştırılarak deneyim kazandırıldı ve PYD ve YPG palazlandırıldı. Ülkemize gelen Suriyeli mülteciler ve CIA dan maaş alan Afgan mülteciler geleceğimiz için büyük tehlike. İleride ülkemize sızmış yabancı ajanların ölümlü provakasyonlarıyla Türk topraklarında bir Türk-Arap savaşı çıkabilir, dünya kamuoyu Türkler Araplara soykırım yapıyor propagandası yaptıktan sonra emperyal devletler Türkiye'yi işgal edebilir, Türkiye ABD işgali, Arap ayaklanması ve güneydoğusundan taaruz edecek kurulacak Kürdistan devletinin asjerleri tarafından üçlü kıskaca alınıp bu savaşı kaybedip toprakları bölünebilir. O yüzden ülkemize doldurulan ne idüğü belirsiz milyonlarca mülteci hiç de masum bir konu değil.
8 Eylül 2023 Cuma
Öğretmen
Öğretmenlerimiz, arkadaşlarımız, müşterilerimiz. Hayat boyu karşılaştığımız üç grup insan. İlköğretim, lise ve üniversitede öğretmenlerimiz, okul, sosyal ve iş hayatında arkadaşlarımız ve iş hayatında doğrudan yada dolaylı olarak müşterilerimiz oluyor. Bugün ikindi namazı öncesi cami avlusunda günlük rutin duamı yaptıktan sonra ( ailem, sevdiklerim ve ahiretle ilgili ) kendimi hayatımda yolumun kesiştiği tüm öğretmenlerime, arkadaşlarıma ve müşterilerime dua ederken buldum. Sonra bir an müthiş bir detayın farkına vardım. Yolumun kesiştiği insanları niye öğretmen, arkadaş ve müşteri olarak üç gruba ayırmıştım ki? Sonuçta hepsini öğretmen olarak sınıflandırabilirdim. İlkokulda beslenme saatinde elmasının yarısını bizimle paylaşan, ya da üniversitede bize iyi olduğu ders konusunda yardımcı olan arkadaşlarımız da aslında birer öğretmen. Bize paylaşmanın yada yardımcı olmanın erdemini öğreten öğretmenler. Yada sosyal hayattaki hep menfaati ön planda tutan ve aşk konusunda defalarca hüsrana uğrayan arkadaşımız da bir öğretmen. Onun hatalarından nasıl yapmamamız gerektiğini öğreniyoruz. Yada çok güvendiğimiz ama bize kazık atan arkadaşımız. O da bir öğretmen. Biz incindiğimiz için başkalarını incitmemeyi öğreniyoruz. Yada yediğimiz kazığın acısı soğuyunca kötülük yapan kişiyi affedebiliyoruz. Yaşadığımız o müsibet bize affetmeyi öğretiyor. Yani aslında hayatımıza giren tüm insanlar birer öğretmen. Biz bu hayata öğrenmek için gelmişiz. İyi insan olmayı, ahlaklı, vicdanlı olmayı, cömert olmayı ve bize farkındalık yani bilinç, beden, hayat ve özgürlük veren Tanrı'ya teşekkür edebilmeyi öğrenmek için bu hayatta varız. Başkaları bizim öğretmenimiz, biz de başkalarının öğretmeniyiz. Öğrenciliğimizin farkında olduğunuz ve karşılaştığınız her kişinin ve deneyimin bir öğretmen olduğunu hatırlamanız dileğiyle. Sevgiyle kalın. Ve Tanrı'yı unutmayın. Çünkü O sizi unutmuyor...
6 Eylül 2023 Çarşamba
Yarın Yok
Ben güçlü kadınları çok seviyorum. Ailesi için dağları delen, oldurmayanı olduran kadınları. Güçlü kadınlara olan hayranlığım belki de annemden ötürüdür. Ayşe Kulin'de o güçlü kadınlardan biri. Son dönem Türk edebiyatının en başarılı yazarlarının başında geliyor. Kendi hayat hikayesini anlattığı Hayat- Dürbünümde Kırk Sene, Hüzün-Dürbünümde Kırk Sene ve Hayal kitaplarını mutlaka okumalısınız. Genç yaşta çocukları elinde dul kalması, ailesi için hayata tutunma mücadelesi, genç bekar bir kadın olarak etrafına üşüşen erkeklerden kurtulma mücadelesi, ekmek parası için verdiği mücadele, yazmaya olan tutkusu ve edebiyat dünyasında kendini ispatlamak için gösterdiği çabalar... İşte tüm bunlar ve eşsisiz gözlem ve anlatı yeteneği ortaya mükemmel bir yazar çıkarmış. Ben Ayşe Kulin okurken uzun süredir görmediğim bir aile büyüğümle dertleşiyormuşum gibi hissediyorum. 6 yıl önce Bakırköy'de tedavi için kaldığımda hemşireden bir kitap istemiş ve elime bir Ayşe Kulin romanı geçmişti. Bakırköy'deki akıl hastanesinde iki şey ayakta tutmuştu beni: Birincisi Ayşe Kulin romanı ikincisi hemşireden aldığım dosya kağıtlarına yazmaya başladığım Sevo isimli bilimkurgu romanım. Koridorun sonuna soğuk zemine çökmüş tükenmez kalemle romanımı yazarken ve etrafımda volta atan çok kötü durumdaki hastalara bakarken kendi kendime şunu dedim " Bu delikten edebiyat sayesinde kurtulacağım. Okuyarak, yazarak kendimi iyileştireceğim. Ve bir gün bu delikte şuanda dosya kağıtlarına tükenmez kalemle yazdığım bu roman yayınlanacak ve ben röportajlarda bu hikayemi anlatacağım" Herkesin bir hikayesi var sevgili okur. Bu anlattığım da hikayelerimden sadece biri. Size Ayşe Kulin'den bahsetmemin bir sebebide geçen hafta sonu Yarın Yok isimli bilim kurgu romanını okumam. Ayşe Kulin daha önce Tutsak Güneş romanında olduğu gibi çok başarılı bir distopya yazmış. Kitabı bir solukta bitirdim. Ben genelde Ayşe Kulin'in son dönem kitaplarını okumuştum. Ama sırada okuyacaklarım: Sevdalinka, Adı Aylin ve Nefes Nefese. Bu kitaplar okunmadan bence tam anlamıyla Ayşe Kulin hayranı olunmaz. Bugün Sevdalinka'yı aldım ve başlamak için sabırsızlanıyorum. Sizi mutlu eden şeylere vakit ayırmayı unutmayın sevgili dostlar. Sevgiyle ve edebiyatla kalın.
3 Eylül 2023 Pazar
Bir tuhaf tatbikat
Selçuk Bayraktar son yıllardaki milli savunma hamlemizin en önemli aktörlerinden biri. Terör unsurlarına karşı yürüttüğümüz askeri operasyonlarda büyük başarı kazanan SİHA ları ( silahlı insansız hava aracı ) üretimini yapan Baykar firmasının başkanı. Ülkeyi 23 yıldır yöneten Recep Tayyip Erdoğan'ın damadı. Erdoğan'ın kızı Sümeyye Erdoğan ile evli. Haliyle kendisinin siyasi kimliği kayınpederi Erdoğan'dan yana. Selçuk Bayraktar son cumhurbaşkanlığı seçiminden önce: Eğer Erdoğan kaybederse milli savunma projelerinin ve SİHA programının gelecek muhalif cumhurbaşkanı tarafından sekteye uğratılacağından korkuyorum mealinde bir açıklaması olmuştu. Biliyorsunuz Tayyip Erdoğan 22 yıllık iktidarında kendi medyasını yarattı ve seçmenini bu yolla etki altına almayı başardı. Bu medya sanki milli savunma hareketinin AKP döneminde başladığını AKP öncesi milli savunma hareketi olmadığı algısı yarattı. Tıpkı " AKP öncesi buzdolabı yoktu, AKP öncesi ambulans yoktu" muhabbeti gibi. Oysaki milli savunma hareketimiz bundan elli yıl önce 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sonrası ABD bize silah ambargosu uygulaması sonucu ASELSAN kurularak başlamıştır. Yani bu ülke kendi silahlarını AKP iktidarı sonrası değil tam elli yıldır üretmektedir. Geçenlerde bir gazeteci Erdoğan'ın damadı Selçuk Bayraktara " Siyasete girecek misiniz? " diye sordu. Bayraktar " Mücadele neyi gerektiriyorsa onu yapacağım " dedi. 21 Ağustos'ta Doğu Akdenizde ilginç bir olay yaşandı. TGC Anadolu ve dünyanın en büyük savaş uçağı gemisi USS Gerald Ford ile birlikte tatbikat yaptı.TGC Anadoluya fırkateynler, ABD uçak gemisine ise kruvazör eşlik etti. Bilin bakalım bu tatbikatta ABD uçak gemisinde kim misafir edildi? Selçuk Bayraktar... Selçuk Bayraktar ABD büyük elçisi Jeff Flake'in daveti üzerine ABD uçak gemisini ziyaret etti. Böylesi bir askeri tatbikatta Bayraktar ve Flake gibi iki sivilin ne işi var? Belliki ABD 2028 seçimlerinde Tayyip Erdoğan sonrası AKP de yeni prensini bulmuş. Ve Selçuk Bayraktar tıpkı kayınpederi gibi siyasi ikbal uğruna ABD tezgahından geçmeye başlamış. Ne çektiysek şu ABD hayranlığından ve iktidar istiyorsan Sam önce Sam amcaya biat et anlayışından çektik. 2028 seçimlerinde AKP nin yeni cumhurbaşkanı adayı Selçuk Bayraktar hayırlı olsun.