Cehennem sıcaklarını deneyimlediğimiz Temmuz günlerinde Cristopher Nolan'ın yönettiği Openheimer filmi gündemimize atom bombası gibi düştü. Atom bombası ifadesini bilinçli olarak kullandım sevgili okur. Çünkü film atom bombasının babası olarak adlandırılan Amerikalı fizikci Robert Openheimer'ın hayat hikayesini anlatıyor. Openheimer ikinci dünya savaşı sırasında Los Alamos üssünde yürütülen Manhattan projesinin liderliğini yapıyor ve ABD bu proje sonunda dünyadaki ilk nükleer silaha kavuşuyor. Ve bu silahları Hiroşima ve Nagazaki üzerinde kullanıyor. Openheimer yıllar sonra " Ellerimin kana bulandığını hissediyorum " itirafını yapmış. Artık dünyada sadece ABD'nin elinde nükleer silah yok. Rusya ve daha bir çok ülkenin elinde de bu silah var. Albert Einstein'ın şöyle bir cümlesi var. Dördüncü dünya savaşı taşla ve sopayla yapılacak diye. Yani nükleer bir üçüncü dünya savaşı sonrası medeniyetimiz yer yüzünden silinecek ve dördüncü dünya savaşını taş devri teknolojisiyle yapacağımızı söylüyor. Bir devletin gücünün kültür-sanat, hoş görü ve paylaşımla ölçülebildiği, tüm ülkelerin silahlarını aynı anda imha edebildiği, savaşların ve suçların tarihe karıştığı, bireyin polisinin kendi vicdanı olduğu, huzurun ve refahın tüm dünya vatandaşlarına eşit olarak paylaştırıldığı yani cennetin yeryüzüne indiği bir aydınlanma çağı yaşayabilecek miyiz bir gün? Yoksa biz faniler yeryüzünde sadece kendi yarattığımız cehennemi mi deneyimlemeye geldik sevgili okur?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder