Katı bir babanın zihninde yarattığı bir evlat.Her türlü ilgiyi üzerine toplayan bu ideal evlat Ali’ye kendisini yedek gibi hissettirmiş.
-Babamdan korkmuyorum Doktor. Ayrıca duygularım hakkımda sandığınızdan çok şey biliyorum. Hatta sanırım şu an kararımı verdim.Felsefe doktorası yapacağım.Kendi mezun olduğu Hukuk fakültesine gitmesi için oğluna baskı yapan bir baba.Ama kendisi için en iyisinin Başka bir şehirdeki üniversitede felsefe doktorası yapmak olduğunu düşünen bir oğul.
Hepimizin özgür iradesi vardır diyen Doktoruna “hah, babamla tanışmamışınız siz!” diye cevap veren Ali.
-Çocukluğumda evimizde özgür irade denen bir şey yoktu, sadece babamın iradesi vardı.Oda bize bunu her an hissettirirdi.Şu insanla arkadaş ol, şu dersi al, o kadar hızlı yeme, şu fakülteye git; en iyi eğitimi orada alırsın..”
Ve Ali bu durumla Freudyen bir savunma mekanizmasıyla ”Düşünselleştirerek” başa çıkmaya çalışıyor. Bu daha yaygın olan inkardan tamamen farklıdır. Şöyle ki İnkar da problemin ya da olayın varlığını kabullenmeyi bile reddederiz. Düşünsellik ise insanın sorunla baş ettiği izlenimini verir ama sorunun altında yatan duygular ve hisler görmezden gelinmiş ve sorunun kökeni hiç ele alınmamış olur.
Küçüklüğünden beri babasıyla böyle baş etmeyi seçen Ali en sonunda farkında olmadan birikir ve sonunda bir gün konu Üniversite tercihine geldiğinde büyük bir dışavurum sergiler. Babayla hararetli bir tartışma yaşar.Aslında konu sadece Hukuk mu Felsefe mi tahsili mi yapılacağı değildir.Yıllardan beri süre gelen Katı baba figürünün evladı için doğru olduğu yaşam biçimini dayatmasıdır.Oğlunun farklı düşüncelerine karşı “İnkar” metodunu benimsemesidir.Yani Babanın “İnkar” ve oğlun “düşünselleştirme” savunma mekanizaları karşılıklı diyalog kurulmasına olanak sağlamamıştır.
Bir gün aile içinde ortaya çıkan büyük çatışma ile kendilerini psikoloğun terapi seansında bulurlar. Aslında benzeri vakalar Dünya genelinde yaygın olan bir sorun.Bu bana son birkaç yılda pek çok ülkenin deneyimlediği “baharları, turuncu devrimleri” anımsattı.Bireyler, aileleri, aileler toplumları oluştururlar.Bireyler ve aileler aslında koca bir topluma ve devlete de ayna tutmaktadır.Hepimizin deneyimlediği halkın sokaklara dökülmesi, meydanlar ve yönetimler aslında, bir psikoloğun ofisinde yapılan aile terapisinin daha geniş bir projeksiyonundan başka bir şey değil.Özgür iradenin var olduğu demokratik ailelerde bu sorunlar meydana gelmez.Sözünü ettiğim iki hassas unsurun noksan olduğu durumlardaysa bir noktadan sonra diyalogla aile içinde çözümlenebilir, veya karar alınarak profesyonel destek alınabilir.Bazen de görmezden gelinmenin bir gün muhakkak bir yerden dışa vurumu gerçekleşir.
İşte son zamanlarda gözlemlediğimiz meydanların dolması ve toplumların dışavurumları bazı şeylerin yolunda gitmediği sistemlerin; ama yanlış işletilmelerinden ama başka nedenlerden; terapistin siyah deri koltuğuna oturmalarıdır.Burada katı baba isteyerek yada istemeyerek, özgür iradesini kullanamamaktan yakınan evlat ise kesinlikle isteyerek terapistin ofisinde kendilerini bulmuşlardır.Bu durum var olan sorunların çözümü için büyük bir şanstır.Çünkü eğer bir sefer terapistin siyah deri koltuğuna oturulmuşsa illa ki bir umut vardır.Bu noktadan sonra ailenin bireyleri aralarındaki anlaşmazlıkları gidermek adına ya ellerine gelen bu şansı kullanacaklardır ya da terapinin ortasında öfkeyle kalkıp doktorun ofisini ve mutlu bir ortak geleceği terk edeceklerdir..Ben Dünyadaki küçük olsun büyük olsun her ailenin sorunların üstesinden geleceğine ve mutlu olacaklarına inanıyorum.Umutluyum..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder