Öncelikle şunu belirtmeliyim ki Argos Kültür-Sanat ‘ın düzenlediği Prof.Dr.Taner Damcı’ nın direktörlüğünü yaptığı Powerade RunFireCappadocia Ultra Maratonu organizasyonuyla, Kapadokya’ nın mistik ve büyüleyici atmosferinde koşulan yarışlarıyla, birbirinden büyük sporcularıyla dört dörtlük bir yarış.Ben hayran kaldım ve her yıl yarışma takvimime alacağımdan eminim.Hayatında hiç koşmayıp organizasyona gelip gören birisi yemin ediyorum bir sene içinde ultra maraton koşucusu olur ve bu eşsiz yarışı kaçırmaz.Ben 2013 Powerade RunFireCappadocia Ultra Maratonunu tecrübe etmiş biri olarak herkese tavsiye ediyorum.Bu organizasyonda emeği geçen herkese canı gönülden teşekkürler.
Erken vakitteki uçuşum nedeniyle cuma akşamı az uyumuştum.10.000 metre irtifada Nevşehir’ e yaklaşırken pencerenin ardında görünen manzara göz kapaklarıma kapanması için faşist baskı yapan uykumun ve gözlerimin zınk diye açılmasına neden oldu. Çöle dönmekle dönmemek arasında kararsız kalmış tepelerden oluşan çorak coğrafyadaki Tuz gölü aykırı bir krallık gibi duruyordu. Gölün kıyıya yakın kısmındaki su birikintileri kocaman bir tuz okyanusunda kaybolmuş adacıklar gibiydi. Sudan adacıklar…Şu an üzerinden geçmekte olduğum, avucumun içine sığan tuz gölünden birkaç gün içinde koşarak geçme düşüncesi kalp atışlarımı hızlandırdı.
Uçhisar-1.Gün:
Kamp alanına geldiğimde büyülendim. Burası Güneşin doğuşu ve batışı için tabiatın mimarı tarafından özel olarak tasarlanmış eşsiz bir teras. Olağanüstü günbatımına şahit olduktan sonra yarın koşacağımız ilk etap ile ilgili brifing için koşucuların konakladığı 5-8 kişilik çadırlardan çok daha büyük olan ana çadıra geçtik. Brifingler her akşam ertesi gün koşulacak etapta arazinin güzergah, yükseklik ve yeryüzü şekilleri hakkında bilgilendirme yapıldığı teknik toplantılar şeklinde gerçekleşiyor. Brifingden sonra çadırlarımıza dinlenmeye çekildik.Ama pek çok koşucu yaşadığı büyük heyecandan hemen uyuyamadı.Şahsen benim kalbim Rocky Balboa, göğüs kafesim Ivan Drago olmuş KÜT KÜT KÜT vuruyordu.Alt tarafı koşu n’ olacak yani demeyin öyle olmuyor işte!Paylaşılan ortak atmosfer, heyecan apayrı bir duygu işte…
Sabah keçi kılı çadırlardan içeri sızan ışık huzmesiyle uyandım. Dışarı çıktığımda benim gibi erken uyananlar semada doğmakta olan Güneş ve ona eşlik eden onlarca balonun bu mistik coğrafyada oluşturduğu gündoğumunu hayranlıkla izliyorduk. Bu, Powerade RunFireCappadoccia Ultra Maratonunda (kısaca RFC diyebiliriz) bizleri bekleyen 6 zorlu günün görkemli bir doğumundan başkası değildi.
Deveye sormuşlar; “iniş mi olsun yokuş mu?” diye oda “yahu bunun düzü yok mu?” demiş.
Koşacağımız zorlu parkurda sınırlarımızı test edebilmemiz amacıyla koşu süresince Güneşin daha şiddetli olması için start 10.30 da verildi. Milattan önce civarına yerleşenler tarafından nakışlanan peri bacalarının başlangıcındaki 40 metre yüksekliğindeki devasa kaya parçasına doğru tırmanışa geçtik. Bu vakti zamanında savunma ve gizlenme, şimdilerdeyse Kapadokya’ nın büyüleyici atmosferini seyretmek için kullanılan Uçhisar kalesiydi. Bugünse etrafından dolanarak koşacak olan ultra maratoncuları selamlamak için yerli halkı ve turistleri barındırıyordu.Yarışın başında İznik Ultra Maratonundan yol arkadaşlarımdan Erhan Abiye rastladım.Sonrasında Yonca, Çıplak Ayak Ted(Dünyaca ünlü BarefootTed son 7 senesini uzun mesafe koşularını çıplak ayakla koşma üzerinde uzmanlaşarak geçirdi.Şimdilerde görüşlerini kliniklerde ve seminerlerde paylaşmakta.) ve İrem ile devam ettik.
Hani Deveye sormuşlar; “iniş mi olsun yokuş mu?” diye oda “yahu bunun düzü yok mu?” demiş.İşte bizimde gittiğimiz yollar aynen böyleydi.Daracık patikalarda bir indik bir çıktık.Hopladık zıpladık kaydık.Bazı noktalardan bırakın yürümeyi resmen dağcılık yaptık.Parkurun bu zorluk derecesi ve sıcağı bizi zorladığı kadar labirentleri andıran kafa karıştırıcı rotada kaybolmamak içinde gayret sarf ettik.Çünkü rotadan sapıp farkına varmadan uzun bir süre yanlış yönde koşmak çok büyük vakit kaybı demek.Buda kontrol noktalarına geç varmak ve diskalifiye olmak anlamına geliyor.Burada yol boyunca kullandığımız içersine gideceğimiz rota yüklenmiş Garmin gps ler imdadımıza yetişti.Labirentleri andıran güzergahta asistanımız oldu.İlk kontrol noktasına vardığımda hemşerim Muazzez de oradan bizlere destek oluyor motive ediyordu.Yalovalı Ultra Maratoncu, Muazzez RFC de koşmamasına rağmen ultracılara destek için Kapadokya daydı. Kontrol noktalarında, finişlerde, kampta moral verdi.11. km deki kontrol noktasından Orta hisar’ a varıncaya dek önce tarlalardan sonrada asfalt yoldan devam ettik. Orta hisardan sonra yine çok sert bir inişle vadiye çıkıp uzun selvi ağaçlarının arasından koşarak finiş noktasına ulaştık ve ilk etabı tamamladık ve Damsa barajındaki ikinci kamp noktasına doğru geçtik.
Damsa Barajı-2.Gün:
Barajın kıyısına kurulmuş kamp alanına doğru yaklaşırken Damsa Barajının masmavi sularına dalmak çok çekici geldi lakin kenardaki “Baraja girmek tehlikeli ve yasaktır” yazısını görünce ilk etapta sıcaktan kavrulmuş bedenimi kampta bizler için kurulan son derece lüks wc-duşları içeren konteynırdaki duşta serinletip çadırda yarınki etap için dinlenmeye çekildim. Kamp yine aynı konseptte; dizilimleri bana hilali anımsatan ultracıların kaldığı çadırlar arka alanda, kampın girişinde yani ön alanda brifinglerin verildiği ana çadır, yemek servis alanı ve konteynır wc-duşlar yer alıyor.Kampımız biz her gün nereye koşarsak toplanıp mobilize olarak o bölgeye taşınıyor ve biz koşumuzu tamamlayıp finişe vardığımızda hazır oluyor.
Uçhisardan sonra Damsa kampı da süperdi, göl kıyısında selvi ağaçlarının arasında tertemiz havada esen küfür küfür rüzgar bünyeye ilaç gibi geldi.Ne bir egzoz dumanı, korna sesi, ışık kirliliği, tüm kirliliklerden uzak…Sadece börtü böcek sesleri, temiz hava ve elle tutabileceğiniz kadar net ve yakın yıldızlar.(E, şehirlerdeki ışık kirliliği yok ki!!) Böyle güzel bir ortamda dinlendikten sonra ikinci etabın sabahı geldi. Bu arada Gobi Çölü Ultra Maratonunda 2.olan ve Kapadokya dada tozu dumana katan Mahmut Yavuz la da tanıştım. Vay kimlerle start alıyorum be! Akşam ki brifingden anladığım kadarıyla inişi çıkışı, uçması düşmesi olmayan düz bir rotaydı. Bu beni gaza getirdi start verildi… Kaymaklı’ dan Kayırlıda bulunan 2. Finiş noktasının ve kurulmakta olan kampımızın olduğu Kayırlıya doğru koşuya başladık. Adeta sapsarı bozkır denizlerinin arasından koşuyorduk.Uçsuz bucaksız, rüzgarın size eşlik ettiği bir yolda...Yine bambaşka büyüleyici bir rota.Zaten Powerade RunFire Cappadocia Ultra Maratonunda her şey büyüleyici.Koşarken hayran hayran doğayı izliyordum.Semada hızlı çekim ilerleyen bulutlarla yarışıyorum sanki.Açık mavi gökyüzünde hızlı çekim bulutlar, aşağıda sapsarı bozkırlar ve arada manzarayı eşsiz kılan dağlar…Koşuya hızlı başladığım için erken yoruldum.Tarlaların arasında iki köy geçtim.İkinci köyden sonra bi baktım Erhan Güler Abim yanımda bitiverdi.
-Abi bayağı bi hızlanmışsın yetiştin bana dedim.
-Onur ben başladığımdan beri aynı tempoda gidiyorum yavaşlayan sensin dedi. Harbiden haklıydı, hızlı başlayınca pilim hızlı bitti.Bu arada pil demişken Erhan Abi ;
- ya Onur benim gps de bi sorun var galiba değişelim şuna bi bakar mısın dedi.
-Tabi ki dedim. Acaba pili mi bitti ne.
-Abi siz İznik’te bi ara yanlış rotaya sapıp kaybolmuştunuz de mi?
-ya sorma Onur öyle oldu yarım saat kaybettik derken bi baktım sapağı geçmişiz yanlış yola girmişiz!!!
Meğersem arkadan gelen Yonca Çıkarmış düdüğü çalıyormuş, yırtınmış “Yanlış yola girdiniz” diye ama duyan kim...Neyse gerisin geriye döndük ve doğru rotadan tekrar girdik.Genelde toprak ve kum yoldan ilerliyorduk tarlaların arasından.Etabın ortasına geldiğimde dilim 5 karış dışarı çıkmış kondisyon yerlerde sürünüyordu.Tam tepedeki Güneş, sıcak ve bitik vücudum bana AdımAdım ‘ın desteklediği STK lardan olan Türkiye Korunmaya Muhtaç Çocuklar Vakfı /Koruncuk/ için geçen Ocak ayında Mısırda koştuğum ilk Maratonumu hatırlattı.Orada da çok zorlanmış, sıcaktan bunalmıştım.Biraz soluklanıp su içtikten sonra yola devam ettim ve sürüne sürüne de olsa finişe ve 3. Kampımıza ulaşarak 2. Etabı da tamamladım.Bu arada RFC de finişlere girişte başka bi keyif.Davullar eşliğinde pek havalı giriyorsunuz, yorgun bile olsanız şöle bi göbek atasınız geliyor..
Kayırlı kampımız dağların eteğinde sarı bozkırların içinde başka güzellikteki bir bölgeydi.Bu arada Michel Ufer’i karşımda görünce çok şaşırdım.Kendisini ilk olarak yaklaşık 1 yıl önce bir gazeteye verdiği röportajda tanımış Mental Training yöntemine hayran kalmıştım.Gerçekten öyle, her şey kafada bitiyor!Akşam yemeği brifing ve inanılmaz yorgunluk sonrası deliksiz bir uyku.Sabah uyandığımda Haluk Akalın bi horlama listesi yaptı.Bu arada Haluk Abi,Yonca ve Elena çadır arkadaşlarımdı.Sıralamada 1. Sırada Yonca (e gündüz koşup yorulduğu yetmiyor bide herkes uyurken geceleri gazeteye yazı yetiştiriyor!) 2. Sırada ben varmışım.Hatta gece bi ara Haluk Abi beni hafiften bi itekleyince horultumun desibeli azalmış. :D (Ne yapayım yaa 2. gün çok yorulmuşum)
Sabah kahvaltısından sonra kendimi bi daha yokladım ve 4 gün daha aralıksız koşamayacağımı anladım.Sıcak, yorgunluk, ayaklarımdaki ağrı… Kamptan ayrılırken Bakiye Abla seslendi ”Onur bırakma diye.Daha Tuz gölünde koşacağız, bunu bırakıyorsan Likya Yolu Ultra Maratonunu hiç yapamazsın dedi.Sesi de tıpkı kendisi gibi kararlıydı Bakiye Abla’ nın.(Bakiye Duran yaşayan efsanelerden, yıllardır yurt içi olsun yurt dışı olsun en zorlu Ultra Maratonları tamamlıyor Türk Kadınına dimdik ayakta durması ve her daim yoluna devam etmesi konusunda örnek oluyor.)Bi an kararımı değiştirmeyi düşündüm.Kim bilir kendimi zorlasam ayaklarım beni götürecekti ama kafa ve gönül devam etme taraftarı değildi.Belki sakatlanma pahasına bitirirdim. 4 gün daha devam edip bitirmek kolay, o kararı alıp çekilmek zor olandı.Ben galiba zor olan kararı aldım ve kamptan ayrıldım…
10.000 metre irtifada pencereden dışarı baktığımda bi an gökyüzünü kaplayan kocaman bir LGBT bayrağı gördüğümü sandım. Hayır hayır.Bu Güneşin ufkun ardına kaydıktan sonra semada bıraktığı renklerden başkası değildi.Maviden turuncuya kayan inanılmaz bir renk cümbüşü vardı.O sırada karaltılar arasında kalmaya başlayan Tuz gölüne baktım…
Süpersin Onur, Tebrikler
YanıtlaSilBeraber kulaçlar ve adımlar atmak dileğiyle, teşekkürler Serkan :)
YanıtlaSil