22 Temmuz 2014 Salı

Sincap, Meşe Palamudu ve Kelebek Etkisi


Kılıç dişli eski çağ sincabı, buzulun üzerinde hoplaya, zıplaya yaldır yaldır koşturuyor. Kucağında üç parmaklı sıska kollarıyla sımsıkı sarıldığı, uzunca süredir peşinde olduğu ve sonunda kavuştuğu meşe palamudu. Burnunu buza dayamış bir orayı bir burayı kokluyor saplantı haline getirdiği hazinesine uygun bir yer arıyor. Sonunda bir yeri gözüne kestiriyor ve palamudu oraya dikiveriyor. Dikmesiyle sarsıntının başlaması ve buzulların çatırdamaya başlaması bir oluyor. Bizimkinin ödü patlıyor ve korkudan havaya sıçrıyor. Derhal meşe palamudunu oradan çekip çatırdamaya başlayan deliğin üzerini el çabukluğu marifet örtüveriyor. Sarsıntı duruyor. Derin bir “ oh be! “ çekiyor. Daha ihtiyatlı adımlarla parmaklarının ucunda buzun üstünde ilerliyor ve başka bir yer buluyor. Kucağındaki meşe palamudunu oraya bırakıyor. Bu sefer deminki kadar şanslı olmuyor. Ayaklarının altındaki buzlar dört bir koldan her tarafa doğru çatırdayıveriyor. Kar, buz kaplı zirvesinde bulunduğu kocaman dağ ortadan ikiye ayrılıyor. Bizim şaşkaloz sincabın patlak gözleri korkuyla büyüyor ve hızla aşağı düşmeye başlıyor. Çığlıkları son sürat düşmekte olduğu dipsiz karanlıkta yankılanıyor. Yolculuk yer kürenin çekirdeğinde son buluyor. Kendinden uzağa düşen meşe palamudunu tekrardan kovalamaya başlayan şaşkın sincabın ayaklarının altındaki küre dönmeye başlıyor. Dünyanın çekirdeği çıldırıyor! Sincap, manyetik alanın etkisiyle bir o yana bir bu yana çarpıyor. Kilometrelerce yukarıda yer yüzünde dev faylar oluşuyor, yer yerinden oynuyor. Buzul çağındaki dünyada dev kıtalar birbirinden ayrılıyor. Tüm bu olanlardan sonra bizimkisi tekrardan kavuştuğu meşe palamuduyla dünyanın merkezinden tekrardan yukarıya gökyüzüne fırlıyor. Havada birkaç saniye asılı kalıyor ve tekrardan çığlık çığlığa aşağı doğru düşüyor. Bu sefer okyanusa… Ama suya değil, oralarda kendi halinde yüzen bir buz adacığına çakılıyor yaratık. Bu da ortadan ikiye bölünüyor ve bahtsız yaratık bir tarafta, peşinden koştuğu meşe palamudu öbür tarafta kalıyor. Bu esnada ekranda “BUZ DEVRİ: KITALAR AYRILIYOR” yazısı beliriyor. Benim ve diğer yolcuların yüzünde bir tebessüm. Film ikinci kez oynamaya başlıyor. Bu arada hostesin anonsu etrafta çınlıyor. Uçağımız Kahire Uluslararası Hava Alanına iniş yapmak için alçalmaya başlıyor. Tunus’ da başlayan ve domino etkisiyle tüm Arap coğrafyasına yayılan Arap Baharının en derinden yaşandığı topraklara varıyorum. Mısır’ a… Yıllardan beri hüküm süren rejimin devrilip yerine halkın iradesiyle seçilen Mursi geleli neredeyse bir yıl olmuş. Yeni kurulan sistem halen kararsız ve Kahire sokakları da karışık… Aşağıya yaklaştıkça pek de tekin olmayan bu ortamda yalnız başıma olacağım fikri beni ürkütmüyor desem yalan söylemiş olurum. Buraya gelme kararını alırken Mısır’ ın olağanüstü tarihini, sokaklarında, insanlarında, siyasi ikliminde meydana gelmekte olan değişimi yerinde deneyimleme isteğim ve tabi en önemlisi Luksor’ da koşacağım maraton, içimdeki tedirginlik duygusuna göre kantarda daha ağır basmıştı. Hani bugüne bakınca orada durumun çok kötü olduğunu ve başlangıçta umutla bakılan baharın sonbahara döndüğünü görüyoruz… Filmi izlediğimiz LCD ekranlar siyaha dönüyor ve tavanın içine katlanıyor. Kemerimi bağlıyorum, uçağımız başkente iniş yapmak için alçalmaya başlıyor. Filmde izlediğim sahne aklıma kelebek etkisini getiriyor.

Hani şu meşhur “ Gezegenin öbür ucunda ki kelebeğin kanat çırpmasının dünyanın yarısını dolaşabilecek bir kasırgaya neden olabileceği “ söylemiyle özdeşleşmiş kelebek etkisi. Her şey 1961 yılında Amerikalı matematikçi ve meteorolog Edward Lorenz’ in uzun süreli hava tahmini yapmayı sağlayacak bir model üzerinde çalışırken bilgisayara 0,506127 değeri yerine 0,506 değerini girip, ortaya çıkan sonuçların tamamen farklı olduğunu gözlemlemesiyle başlar. 1963 de “ Deterministic Nonperiodic Flow” isimli teorik çalışmasını yayımlar. Kelebek direk olarak kasırgayı yaratmaz. Bu kanat çırpışlar; sonuçlarda çok büyük değişiklikler meydana getiren zincirleme olaylara neden olan, sistemin başlangıç verilerinde meydana gelen çok küçük değişimleri simgeler. Kelebek etkisinin özü; Bir sistemin başlangıç verilerindeki küçük değişikliklerin bile büyük ve öngörülemez sonuçlar doğurabileceğidir.

İşte bu gerçeklikten yola çıkarak uzun vadeli hava tahminleri yapabilecek, borsadaki trendleri kestirebilecek modellerin geliştirilmesi ya da geleceğin öngörülebilmesi fizik olarak mümkün değildir. Çünkü orada devreye atom altı parçacıklar girer, kuantum girer, Heisenberg’ in belirsizliği girer… Aslında bu belirsizlik doğanın en temel yapı taşlarından biridir. Ancak yine kelebek etkisinden yola çıkarak söyleyebileceğimiz belirli olan bir şey var ki, o da aynı dünyada yaşadığımız, aynı havayı soluduğumuz, dil, din, ırk hiçbir farklılık gözetmeden insanlık olarak ortak bir kadere sahip olduğumuzdur. Yani her şeyin, herkesin bir birbirleriyle bağlantılı olduğu gerçeğidir. Bu bağlamda ne Gazze de yaşanmakta olan insanlık dramına, ne de her hangi bir zorbalığa karşı kayıtsız kalınmamalıdır.   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder