RUTİN
Taşı delen suyun gücü değil damlaların sürekliliğidir.
Kalıcı sonuçlar, güç patlamasına dayanan anlık ivmelenmelerde değil, geniş
zamana yayılan ve istikrarlı şekilde atılan adımlardadır. Bu hayatın her
alanında geçerlidir. Tabi bu süreklilik, hedeflediğimiz konuyla ilgili
yaptığımız çalışmaları günlük hayatımızda rutin haline getirmemizle sağlanır.
Tüm dönem boyunca her gün bir saat düzenli ders çalışan bir öğrencinin, aylarca
hiçbir şey yapmayıp finallere bir hafta kala gece, gündüz uyumadan çalışan bir
öğrenciden çok daha başarılı olacağı kesindir. Ya da ilkbahar sonunda gazete
manşetlerinde görürüz, “ Şok diyetle yaza formda girin! “ diye. Evet, belki
sonuç alınabilir ama kısa süre içinde verilen kiloların daha fazlası geri
alınır. Burada amaç ve buna giden süreç olgularının tam da ortasında hep
ıskaladığımız bir nokta var. Varmak istediğimiz yere, elde etmek istediğimiz
şeye her ne pahasına olursa olsun ve çabucak ulaşmak gibi bir yanlışa
düştüğümüzden hedefimiz için
kurguladığımız yol ve sonuçları her seferinde silinmeye mahkum oluyor. İşte bu
hataya düşmemek için hedefe yönelik yaptığımız çalışmalarda bir rutin oluşturmalıyız. Bu rutinler,
istikrara kavuştuğu noktadan itibaren amaca giden yolda içinde bulunduğumuz
süreç bizim bir parçamız haline gelecek. Zaten doğanın ve kendi vücudumuzun
işleyişi de tekrar eden rutinlerden ibaret değil mi? SİYAH GİYEN ADAMLAR
42 kilometre 195 metrelik bir maratonu koşmak için aylar süren bir antreman programı uygulanır. Yarış günü yapacağınız birkaç saatlik koşu için yüzlerce saatinizi alan, yüzlerce kilometrelik koşular yaparsınız. Her gün ki kısa koşuların haricinde haftada bir gün uzun koşular da yaparsınız. Ve haftalar ilerledikçe bu uzun koşuların mesafelerini arttırmanız gerekir. Maratonda sıkıntı yaşamamak için yarış öncesi en az üç-dört kez 30-32 kilometre koşulmalıdır. Elbette bu günlerin bazılarında zihniniz “ Ne gerek var? Koşunca ne olacak? Bu sabah tembellik yap, akşamüzeri yaparsınları…” sıralayacaktır. Burada daha önce bahsettiğim kişisel motivasyonunuz ve nedeniniz devreye girerek kafanızı karıştıran bu fısıltıları dağıtacaktır. Rutini korumak çok önemlidir. Çünkü bu bahanelere kazayla kapılıp bir gün bile çalışmamızı aksatacak olursak demin sözünü ettiğim fısıltıların sesi bir dahaki sefere daha gür çıkmaya başlar. Sonra başka bir gün “hesapta olmayan acil bir işiniz çıkar” ve bir kerecik daha çalışmayı pas geçersiniz ve böylece yavaş yavaş surdaki gedik genişler ve siz daha ne olduğunu anlamadan oluşturmaya çalıştırdığınız istikrar abidesi yıkılıverir! Ben bunu kafanızın içinde cereyan eden bir halat çekme yarışına benzetiyorum. Beyaz kıyafetler giymiş cüceler halatın bir tarafından asılıyor, siyah kıyafetliler öbür tarafından. Tahmin ettiğiniz gibi siyah giyen adamlar o malum ne gerek varcılar. Veee ortada başarıyı, başarısızlıktan ayıran ince bir çizgi… Her bir boş vermede, ıskaladığınız her bir çalışmada takımımızdan bir kişi, çizginin öbür tarafına düşüyor ve oyunu kaybetmeye başlıyorsunuz. İşin garibi bu oyunda kaybettiğiniz her bir adam saha dışında kalmaz. Daha kötüsü olur ve karşı safa katılır!! Böylece git gide küçülmeye başlayan iradeniz karşısında kafanızdaki ne gerek varcılar devleşir! O sebepten siyah giyen adamlara sıfır tolerans gösterip, onlara asla kulak asmadan rutinlerimize devam etmeliyiz.
SİGARA
Geçen gün ‘ Dumansız Hava Sahası’ çalışmasının kapsamının genişletileceği haberleri medyaya yansıdı. Bu gelişmeyi son derece olumlu buluyorum. Nasıl kapalı mekanlara getirilen yasakla (Gerçi yüzde yüz uyulmasa da) sigara tüketiminde önemli bir azalma söz konusu olduysa, AVM, toplu gösteri merkezi girişleri ve çocuk parkları, lokanta, kafelerin açık alanlarının belli kısımları da ‘Dumansız Hava Sahası’ kapsamına girdiğinde şu dumansal tüttürgeçin kullanımının iyiden iyiye azalacağını düşünüyorum. Şunu bırakmak ya da en azından azaltabilmek tamamen bizim elimizde değil mi? Siz yukarda bahsettiğim siyah giyen adamlara yüz vermeyin yeter ki…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder