
Tüm caddeyi geçtikten sonra Geziye vardım.Gezide yine bayram vardı,müzik vardı, mizah vardı, neşe vardı, resimler yapan cıvıl cıvıl çocuklar vardı.Divan otel tarafında Adım Adımdan dostlara rast geldim ayaküstü muhabbet edip sonra yine görüşürüz diye sözleştik.Saat 8 sularında parkta kurulan sahnede verilen konseri dinlemeye başladım.Ortamda tam bir şenlik havası..İnsanların akıllarında da
Başbakanın birkaç saat önce Ankara mitinginde yapmış olduğu konuşma.Gezi ile ilgili mesajın anlaşıldığı ve artık parkın boşaltılması gerektiği, aksi halde 24 saat içersinde güvenlik güçlerinin parkı boşaltacağı yönündeki sözleri.Teşbihte hata olmaz, eğer bu bir ultimatom ise devletler devletlere savaş ilan etmeden önce ultimatom verirken bile bunun bir süresi vardır.Bunun süresi bir saat değildir.Gezi parkı konusunda bir hata yapıldı.Mahkemenin yürütmeyi durdurma kararına karşın oraya kepçeler sokuldu hatta birkaç ağaç söküldü ama halkın buna itiraz etmesiyle bu yanlıştan dönüldü.Daha birkaç ay önce “Kışla yapılacak, avm yapılacak, rezidans yapılacak “ sözlerinden, “Bu konuyla ilgili yargı kararı beklenecek, yargı yıkım kararı verse bile halk oylamasına gidilecek” sözlerine geçildi.Bu son gelişmelerden yola çıkarak Cumartesi akşamüzeri Gezide dolaşırken aklımda olan düşünce yirmi küsür gündür süren ve amacına ulaşıp, çevre konusunda Dünya genelinde farkındalık yaratan gezi parkı eyleminin artık sona erdirilmesi düşüncesiydi.Nitekim parkta rastgele sohbet ettiğim insanlarda da bu görüş hakimdi.Zaten sarf edilen sözler Gezinin artık boşaltılacağı ve temsili tek bir çadır bırakılacağı yönündeydi. Duyarlılık hissedilen konular başka platformlarda, başka mekanlarda akılcı bir şekilde gündeme getirilmeye devam edilmelidir. Gezi parkındaki konser tüm hızıyla sürerken, insanlar
kendini müziğe kaptırmışken bir söylenti geldi polis müdahale hazırlığındaymış diye.Fakat bunu duyan veya farkına varan olmadı.Ben hemen gezi parkındaki kalabalığı yarıp, meydana doğru koştum.AKM nin önünde TOMALAR ve çevik kuvvet polisleri müdahale pozisyonu almış bekliyorlardı.Anons yapmaya başladılar.”Lütfen boşaltın.Aranızdaki provakatörlerin oyununa gelmeyin.Bu bir uyarıdır.Size tanıdığımız sürenin sonuna yaklaştınız.Birazdan müdahale edeceğiz.” Şeklindeki anonsları yaklaşık yarım saat boyunca tekrarladılar. Yalnız AKM nin önünden yapılan anonsların gezi parkından duyulması mümkün değildi. Ben bu gelişmeyi hemen sosyal medyada paylaştım ve en kısa yoldan parkta bulunan tanıdıklara haber vermeye çalıştım. Meydandaki kalabalık ise çekilmemeyi tercih etti ve kol kola girerek bir zincir oluşturdular.Bir kaç dakika sonra müdahale başladı.Taksim meydanındaki kalabalık TOMALAR ve biber gazı ile dağıtıldı.Ben istiklal caddesi tarafına doğru uzaklaşırken Taksime çıkan tüm yolların polis tarafından tutulduğunu gördüm.On beş dakika sonra gezi parkından ve Taksim meydanından kaçan insanların bir kısmı Divan oteli tarafına, diğer kısmı ise istiklal caddesine kaçmıştı.Daha bir iki saat evvel cümbüşün yaşandığı, insanların el ele kol kola dolaştığı istiklal caddesinde şu an panik ve dehşet
vardı.Gülen yüzlerin yerini, korku dolu bakışlar, üzgün mizaçlar aldı.Az evvel rengarenk ışıl ışıl parlayan dükkan vitrinlerinin ve sokak müzisyenlerinden gelen melodilerin yerini, hızla inip kapanan kepenklerin görüntüsü ve metalik kapanma sesleri aldı.Meydanda yapılan anonsları duymayan zaten okadar uzak mesafeden duyması da mümkün olmayan gezidekiler ağaçların arasından yağan gaz bombalarıyla gafil avlanmışlardı.Yanımdan gazdan etkilenmiş ağlayan, öksürmeye çalışıp öksüremeyen insanlar koşuşturuyordu.Aklıma az evvel çocuk gezi atölyesinde gördüğüm boya kalemleriyle resimler yapan minicik çocuklar geldi.İçim ürperdi.Taksim meydanı on beş dakika içersinde izole edilmiş, TOMA ve çevik kuvvet ekipleri istiklal caddesinin ağzını bloke etmişti.İstiklal caddesinin ağzındaki kalabalık polis barikatının karşısında dikilmiş slogan atıyordu.Bazı insanların üzerlerinde ki t-shirtleri alel acele çıkardıklarını gördüm.İlk başta pek anlam veremedim.TOMA kalabalığın üzerine su püskürtmeye başladı.O esnada biber gazı atılmaya başladı.Bunun üzerine zarar görmemek için caddenin içine doğru koşmaya başladım.TOMA lardan sıkılan sular çoktan şelale olmuş Taksimden, Galatasaray yönünde akıyordu.O koşuşturma esnasında şortta giydiğim için bacaklarım sırılsıklam olmuştu.Biraz sonra insanların neden t-shirtlerini can havliyle çıkardıklarını, suyun temas etmiş olduğu yanmaya başlayan bacaklarımdan ve kollarımdan anladım.Bir yandan da twitter dan moral bozucu haberleri takip ediyordum ve TOMA lardan püskürtülen suyun içersine kimyasal konduğunu öğrenmiş oldum.Nefeslenmek için ara sokağa girdim.O esnada sokaktan alınan taşların taşındığını ve İstiklal caddesine polisin girişini engellemek için barikat kurulmaya başladığını gördüm.Bu arada birisi hani şu maçlarda futbolcuların gözüne tutulan yeşil laser pointerla TOMA nın sürücüsüne doğru yeşil renkli ışığı gönderiyordu.Gecenin çok uzun olacağı belli olmuştu.Artık Beşiktaş tarafında bulunan Abimlerin evine ulaşamayacağımı biliyordum.Sokak içersinde kepenklerini indirmek üzere olan bir büfeye sandviç ısmarladım.O esnada istiklal caddesindeki insanlar panik halinde bulunduğum sokağa girdiler.Onların ardından ise istiklal caddesi tarafından fırlatılan biber gazı kapsülü köşe binanın duvarından sekip sokağın içine düştü.Gecenin karanlığında yoğun bir sis bulutu her tarafı kapladı.Tüm sokak, gözlerim,genizim gaza ve acıya boğuldu.Benim sandviç yalan oldu.Büfenin yanındaki kapıyı zorladım ama kapalıydı, giremedim.Hemen arkamda bulunan binaya koştum.Şamsıma kapısı açıktı.Oraya sığındım.Kusmak istiyordum ama kusamıyordum,nefes almaya çalışıyorum ama alamıyorum, hani uyanmaya çalışıpta bi türlü uyanamadığınız bir karabasan gibi..Gözlerim yüzüm boğazım çok fena yanıyordu.Çok kötü hissediyordum.O esnada kapı açıldı ve ardımdan biri yaklaştı.Tshirt’ünü ağzına kapamış öksürüklerinin arasında yukarı gelin dedi.Merdivenlerden çıktığımız yer otelin lobisiydi.Biraz sonra daha iyi hissettim.Elimi yüzü yıkadım.Aynada mahvolmuş suratıma ve kıpkırmızı gözlerime baktım..
Başbakanın birkaç saat önce Ankara mitinginde yapmış olduğu konuşma.Gezi ile ilgili mesajın anlaşıldığı ve artık parkın boşaltılması gerektiği, aksi halde 24 saat içersinde güvenlik güçlerinin parkı boşaltacağı yönündeki sözleri.Teşbihte hata olmaz, eğer bu bir ultimatom ise devletler devletlere savaş ilan etmeden önce ultimatom verirken bile bunun bir süresi vardır.Bunun süresi bir saat değildir.Gezi parkı konusunda bir hata yapıldı.Mahkemenin yürütmeyi durdurma kararına karşın oraya kepçeler sokuldu hatta birkaç ağaç söküldü ama halkın buna itiraz etmesiyle bu yanlıştan dönüldü.Daha birkaç ay önce “Kışla yapılacak, avm yapılacak, rezidans yapılacak “ sözlerinden, “Bu konuyla ilgili yargı kararı beklenecek, yargı yıkım kararı verse bile halk oylamasına gidilecek” sözlerine geçildi.Bu son gelişmelerden yola çıkarak Cumartesi akşamüzeri Gezide dolaşırken aklımda olan düşünce yirmi küsür gündür süren ve amacına ulaşıp, çevre konusunda Dünya genelinde farkındalık yaratan gezi parkı eyleminin artık sona erdirilmesi düşüncesiydi.Nitekim parkta rastgele sohbet ettiğim insanlarda da bu görüş hakimdi.Zaten sarf edilen sözler Gezinin artık boşaltılacağı ve temsili tek bir çadır bırakılacağı yönündeydi. Duyarlılık hissedilen konular başka platformlarda, başka mekanlarda akılcı bir şekilde gündeme getirilmeye devam edilmelidir. Gezi parkındaki konser tüm hızıyla sürerken, insanlar
kendini müziğe kaptırmışken bir söylenti geldi polis müdahale hazırlığındaymış diye.Fakat bunu duyan veya farkına varan olmadı.Ben hemen gezi parkındaki kalabalığı yarıp, meydana doğru koştum.AKM nin önünde TOMALAR ve çevik kuvvet polisleri müdahale pozisyonu almış bekliyorlardı.Anons yapmaya başladılar.”Lütfen boşaltın.Aranızdaki provakatörlerin oyununa gelmeyin.Bu bir uyarıdır.Size tanıdığımız sürenin sonuna yaklaştınız.Birazdan müdahale edeceğiz.” Şeklindeki anonsları yaklaşık yarım saat boyunca tekrarladılar. Yalnız AKM nin önünden yapılan anonsların gezi parkından duyulması mümkün değildi. Ben bu gelişmeyi hemen sosyal medyada paylaştım ve en kısa yoldan parkta bulunan tanıdıklara haber vermeye çalıştım. Meydandaki kalabalık ise çekilmemeyi tercih etti ve kol kola girerek bir zincir oluşturdular.Bir kaç dakika sonra müdahale başladı.Taksim meydanındaki kalabalık TOMALAR ve biber gazı ile dağıtıldı.Ben istiklal caddesi tarafına doğru uzaklaşırken Taksime çıkan tüm yolların polis tarafından tutulduğunu gördüm.On beş dakika sonra gezi parkından ve Taksim meydanından kaçan insanların bir kısmı Divan oteli tarafına, diğer kısmı ise istiklal caddesine kaçmıştı.Daha bir iki saat evvel cümbüşün yaşandığı, insanların el ele kol kola dolaştığı istiklal caddesinde şu an panik ve dehşet
vardı.Gülen yüzlerin yerini, korku dolu bakışlar, üzgün mizaçlar aldı.Az evvel rengarenk ışıl ışıl parlayan dükkan vitrinlerinin ve sokak müzisyenlerinden gelen melodilerin yerini, hızla inip kapanan kepenklerin görüntüsü ve metalik kapanma sesleri aldı.Meydanda yapılan anonsları duymayan zaten okadar uzak mesafeden duyması da mümkün olmayan gezidekiler ağaçların arasından yağan gaz bombalarıyla gafil avlanmışlardı.Yanımdan gazdan etkilenmiş ağlayan, öksürmeye çalışıp öksüremeyen insanlar koşuşturuyordu.Aklıma az evvel çocuk gezi atölyesinde gördüğüm boya kalemleriyle resimler yapan minicik çocuklar geldi.İçim ürperdi.Taksim meydanı on beş dakika içersinde izole edilmiş, TOMA ve çevik kuvvet ekipleri istiklal caddesinin ağzını bloke etmişti.İstiklal caddesinin ağzındaki kalabalık polis barikatının karşısında dikilmiş slogan atıyordu.Bazı insanların üzerlerinde ki t-shirtleri alel acele çıkardıklarını gördüm.İlk başta pek anlam veremedim.TOMA kalabalığın üzerine su püskürtmeye başladı.O esnada biber gazı atılmaya başladı.Bunun üzerine zarar görmemek için caddenin içine doğru koşmaya başladım.TOMA lardan sıkılan sular çoktan şelale olmuş Taksimden, Galatasaray yönünde akıyordu.O koşuşturma esnasında şortta giydiğim için bacaklarım sırılsıklam olmuştu.Biraz sonra insanların neden t-shirtlerini can havliyle çıkardıklarını, suyun temas etmiş olduğu yanmaya başlayan bacaklarımdan ve kollarımdan anladım.Bir yandan da twitter dan moral bozucu haberleri takip ediyordum ve TOMA lardan püskürtülen suyun içersine kimyasal konduğunu öğrenmiş oldum.Nefeslenmek için ara sokağa girdim.O esnada sokaktan alınan taşların taşındığını ve İstiklal caddesine polisin girişini engellemek için barikat kurulmaya başladığını gördüm.Bu arada birisi hani şu maçlarda futbolcuların gözüne tutulan yeşil laser pointerla TOMA nın sürücüsüne doğru yeşil renkli ışığı gönderiyordu.Gecenin çok uzun olacağı belli olmuştu.Artık Beşiktaş tarafında bulunan Abimlerin evine ulaşamayacağımı biliyordum.Sokak içersinde kepenklerini indirmek üzere olan bir büfeye sandviç ısmarladım.O esnada istiklal caddesindeki insanlar panik halinde bulunduğum sokağa girdiler.Onların ardından ise istiklal caddesi tarafından fırlatılan biber gazı kapsülü köşe binanın duvarından sekip sokağın içine düştü.Gecenin karanlığında yoğun bir sis bulutu her tarafı kapladı.Tüm sokak, gözlerim,genizim gaza ve acıya boğuldu.Benim sandviç yalan oldu.Büfenin yanındaki kapıyı zorladım ama kapalıydı, giremedim.Hemen arkamda bulunan binaya koştum.Şamsıma kapısı açıktı.Oraya sığındım.Kusmak istiyordum ama kusamıyordum,nefes almaya çalışıyorum ama alamıyorum, hani uyanmaya çalışıpta bi türlü uyanamadığınız bir karabasan gibi..Gözlerim yüzüm boğazım çok fena yanıyordu.Çok kötü hissediyordum.O esnada kapı açıldı ve ardımdan biri yaklaştı.Tshirt’ünü ağzına kapamış öksürüklerinin arasında yukarı gelin dedi.Merdivenlerden çıktığımız yer otelin lobisiydi.Biraz sonra daha iyi hissettim.Elimi yüzü yıkadım.Aynada mahvolmuş suratıma ve kıpkırmızı gözlerime baktım..
Lobide oturmuş kapalı pencereler ardından sokakta çaresizce koşuşturan insanları izliyordum. Aklıma bu kabus başlamadan önce parkta boya kalemleriyle resim yapan küçücük çocuklar geldi.Eğer ben bu hale geldiysem kim bilir onlara ne olmuştu.Çok ama çok üzüldüm.Yaşamayan bilmez bu biber gazı denen illeti. Felaket bir şey.Resmen insanlık suçu.Kesinlikle kullanımı yasaklanmalı!Telefonumu şarj ederken twittera Divan Otelin içersine fırlatılan gaz kapsüllerinin, TOMA larla sıkılan suların haberleri düştü.Oradaki perişan insanları görünce iyice kahroldum.Açık havada bile dağıldığında bu kadar korkunç derecede zarar veren bir etkiye sahip bu silah, kapalı bir ortama insanların bulunduğu bir otele atılırsa ne olur?Korktuğum şey gerçekleşmişti, gezi parkındaki konser veren, müzik dinleyen, kitap okuan, resim yapan insanların anonslardan haberi olmamış ve gafil avlanmışlardı.Gezi parkı bir kez daha biber gazına ve dumana boğulmuştu.Yanımdaki turist şaşkınlık içersinde neler olduğunu soruyordu.Kendisi kullanılan bu biber gazının şehrin merkezinde kalan birkaç yeşil alandan biri olan gezi parkının yıkılıp yerine AVM yapılmasını istemeyen insanlara karşı kullanıldığını duyunca şaşkınlıktan çenesi düştü.Sokaktaki duman dağılınca pencereyi açtım ve balkona çıktım.İstiklal caddesinden geçen ve Galatasaray’a doğru ilerleyen bölük bölük polisler ve TOMALAR gördüm.Altı poliste bulunduğum sokağın başını tuttu.Dışarıda mahsur kalmış, karşı binanın kapısının eşiğine sığınmış bir adam gördüm.Gömleği ile ağzını kapamaya çalışıyor bir yandan da öksürüyordu.Sokaktan geçen insanlardan ağlama ve öğürme sesleri geliyordu.Gencecik bir çift gördüm.Birbirlerine sarılmış destek olmuş yürümeye çalışıyorlardı.Birkaç adım atıp duvara yaslanıyorlar.Histeri krizi şeklinde öksürüyorlardı.Sonra genç kız midesini tutup yere çöktü ve kıvranmaya başladı.Kafasından düşen sarı renkli baret sokağa yuvarlandı..Tarlabaşı tarafından ve Taksim tarafından atılan ses bombalarının gürültüleri birbirine karışıyordu.İstanbul’un böyle bir cehenneme döneceğini tahminim Dan Brown bile son romanı “Cehennemi” yazarken hayal edememiştir.O parke taşlı sokakta üstü başı harab olmuş yerde kıvranan kıza bakarken tekrardan gözlerimden yaş geldi.Aklıma gelen Gezi çocuk atölyesindeki masum çocuklardan mı, Divan otelinde insanların maruz kaldıklarından mı yoksa o akşam tekrardan atılan bilmem kaçıncı biber gazından ötürü mü bilmiyorum.Otel sahibi de o çok zor durumdaki çifti gördü.Hemen aşağıya koşup kapıyı açtı.Onları içeri aldık.Lobideki koltuklara uzandılar.Saat gece yarısını geçmişti.Ortalık bir süredir sessizdi.Bu sukuneti hemen alt kattan polis telsizlerinden gelen o klasik cızırtılı ses bozdu.Otelin sahibi lobiye doğru seslendi ve polis geldi dedi.Düğmeye bastı ve alt kattaki giriş kapısı açıldı.Merdivenlerden yukarı doğru gelen polislerin ayak sesleri geldi.Sonra gördüm ki tek bir polisti.Hiç bir şey demedi.Sadece lavabonun yerini sordu ve işini bitirdikten sonra tekrardan aşağıda kendisini bekleyen görev arkadaşının yanına gidip tekrardan istiklal caddesine doğru yürüyüp gözden kayboldular.Bir saat kadar süre geçmişti ve artık biber gazına maruz kalan o talihsiz çift toparlanmıştı.Teşekkür ettiler, tekrardan ellerini gözlerini yıkadılar ve kapıdan çıkıp gittiler.
Çevik kuvvet Taksim meydanında ve istiklal caddesinde kontrolü tamamen sağlamıştı .Ama İstiklalin ara sokaklarında çatışmalar devam ediyordu.Otel sahibiyle tekrardan sokağa çıktık.Bu yaşananlardan ve gelen dehşet haberlerinden ötürü yerimde duramıyordum.Durmak da istemiyordum.Çünkü olan bitene şahit olmak kendi gözlerimle görmek istiyordum.Şu son 20 gün içersinde belki de hayatımda yaşadığım en büyük hayal kırıklığını yaşadım. 3 maymunu oynayan medya Türk halkını salak yerine koydu, aldattı. Bunu ne kadar süredir yaptıklarını ise inanın düşünmek istemiyorum…
Geri döndüğümde ortalığın yeniden karışıp sokak kapısının kilitlenmesi ihtimaline karşı Otelin sahibinin telefon numarasını aldım ve ayrıldım. Taksim meydanından Tünele doğru devamlı TOMALAR ve ambulanslar gidiyordu.Ben de muhabirlerin yanına takılıp caddede kıyıdan kıyıdan ilerledim.Her bir sokağın başında polisler bekliyordu.Çatışmaların olduğu sokak başlarındaysa 15-20 polis ve TOMA bekliyordu.Önümdeki, ara sokaktan caddeye doğru havai fişekler atılmaya başladı. Caddenin ortasında patır patır patlamaya başladılar. Poliste siper alıp biber gazıyla karşılık veriyordu. Önüme çıkan polis beni durdurdu.Daha ileri gidemiyeceğimi söyledi.Geriye Taksim istikametine doğru yürümeye başladım.Saat bire geliyordu ve bazı polisler kepenkleri inik dükkanların önünde oturmuş dinleniyorlardı.Bu arada caddeden vızır vızır ambulanslar ve polislerin akrepleri geçmeye devam ediyorlardı.Tam başka bir sokağın yanından geçmiştim ki, sokak içersinden aniden fırlayan bir grup önümde bulunan polislere doğru cam şişeler fırlattılar.Şişe hemen önümde paramparça oldu.Anlayacağınız arkamdaki provakatörlerle önümdeki 8-10 kişilik polis grubunun arasında kaldım.Şişeyi hemen arkamdan sallamışlardı ve çevik kuvvetin o karanlıkta ve
karmaşada beni onlardan ayırt etmesi neredeyse olanaksızdı. O şişeleri atanlar tekrardan ara sokağa kaçtılar. Şeffaf kalkanlarını kaldırmış üzerime doğru gelen ve karşılık vermek üzere olan polislerle göz göze geldim. Her halde Allah’ ın sevdiği kuluyum; karşımda dikilen 10 kişilik polis grubu eğer beni şişe atanlarla karıştırıp ki karıştırmaları işten bile değildi, tekme tokat biber gazıyla, kalkanlarla, joplarla girseler ne olurdu bilmiyorum. Ben kenara doğru usulca çekildim ve onlarda ara sokağa daldılar. Tekrardan dışarı çıkmak iyi bir fikir değildi. Çünkü sanki düğmeye basılmış gibi ortamın havası yine ateşlenmişti. Hızlı adımlarla otelin olduğu sokağa gelmiştim ki oradan da bir patlama ve şangırdama sesi geldi.Sokağın başını tutan polisler yine alarma geçti. O gerilim içersindeki polislerle yine burun buruna gelmiştim. Otelimin sokak içersinde olduğunu ve geçip geçemeyeceğimi sordum. İçlerinden biri bitkin bir surat ve yılgın bir ses tonuyla “geçin, nasıl olsa size atmıyorlar bize atıyorlar” dedi. Sokağa girdim ve otele doğru koşturdum ve kapıdan içeri girdim.
karmaşada beni onlardan ayırt etmesi neredeyse olanaksızdı. O şişeleri atanlar tekrardan ara sokağa kaçtılar. Şeffaf kalkanlarını kaldırmış üzerime doğru gelen ve karşılık vermek üzere olan polislerle göz göze geldim. Her halde Allah’ ın sevdiği kuluyum; karşımda dikilen 10 kişilik polis grubu eğer beni şişe atanlarla karıştırıp ki karıştırmaları işten bile değildi, tekme tokat biber gazıyla, kalkanlarla, joplarla girseler ne olurdu bilmiyorum. Ben kenara doğru usulca çekildim ve onlarda ara sokağa daldılar. Tekrardan dışarı çıkmak iyi bir fikir değildi. Çünkü sanki düğmeye basılmış gibi ortamın havası yine ateşlenmişti. Hızlı adımlarla otelin olduğu sokağa gelmiştim ki oradan da bir patlama ve şangırdama sesi geldi.Sokağın başını tutan polisler yine alarma geçti. O gerilim içersindeki polislerle yine burun buruna gelmiştim. Otelimin sokak içersinde olduğunu ve geçip geçemeyeceğimi sordum. İçlerinden biri bitkin bir surat ve yılgın bir ses tonuyla “geçin, nasıl olsa size atmıyorlar bize atıyorlar” dedi. Sokağa girdim ve otele doğru koşturdum ve kapıdan içeri girdim.
Lobide kendimi ve telefonu şarj etmece .O esnada otel sahibinin saatlerdir merak ettiği 2 çocuklu turist aile geldi.Onlarda ne olup bittiğini başlarına gelenleri anlayamamışlar yaşanan karmaşada İstanbul da kaybolmuşlardı.Dehşet içindeydiler.Çocuklarından biri daha bebekti.Onlara yardımcı olduk ve odalarına geçtiler.Bense açlıktan gebermek üzereydim.Yakında açık olabilecek bakkalın yerini öğrendim ve Tarlabaşı na paralel giden sokaklarda ilerledim.Bakkaldan birkaç ekmek arası sandviç ve içecek aldım.Tekrardan bizim sokağın oraya gittim.O akşam artık otelin olduğu sokak bizim sokak oldu.Ortalık sakindi, sokağın başını tutan görevli polislerin yanına gittim.Onlara poşetin içersinden çıkardığım sandviç ve içecekleri verdim.Teşekkür ettiler ve yere çöküp yemeye başladılar.Bende devrilmiş olan beton çiçekliğin üzerine oturdum ve karnımı doyururken Polislerle sohbet ettim.Yorgundular.Sabah sekizden beri görev yaptıklarını söylediler.Kendi vatandaşlarına
müdahale etmekten hoşnut değillerdi.Benim yakından şahit olduğum gerginliklerde polis kendisine taş, şişe atıldığı durumlarda dahi savunma pozisyonunda kaldı ve kalkanlarını kaldırarak bu saldırıyı yapanların üzerine gitti.Ama müdahalede bulunmadı. Gezi parkını ve Divan Oteli tarafını merak ediyordum. Tekrar İstiklale çıktım ve Taksime doğru yürümeye başladım. Hava kararırken TOMA larla ıslattıkları İstiklal caddesinin üzerinde havanın tekrardan aydınlanmasına saatler kala kartonlar serip uyumaya başlayan polisleri gördüm. İstiklal caddesi aynı gün içersinde müziklerin yükseldiği bir festival alanından, çatışmaların yaşandığı bir savaş meydanına, son olarak da yorgun savaşçıların uykusuzluğa ve yorgunluğa yenildiği bir açık hava yatakhanesine dönüşmüştü.Taksim meydanına vardığımda henüz Divan otelinden gelen bir muhabir arkadaşa rastladım.Bana Divan oteline Polisin az evvel biber gazıyla müdahalede bulunduğunu, Jandarma’ nın da desteğe geldiğini ve kendi araçlarıyla otele su sıktığını söyledi.Daha birkaç saat önce otele müdahalede bulunulmuştu, bu halen neyin müdahalesiydi cidden anlayamadım.Geziden öteye geçemedim.Polis tekrardan geri çevirdi.
müdahale etmekten hoşnut değillerdi.Benim yakından şahit olduğum gerginliklerde polis kendisine taş, şişe atıldığı durumlarda dahi savunma pozisyonunda kaldı ve kalkanlarını kaldırarak bu saldırıyı yapanların üzerine gitti.Ama müdahalede bulunmadı. Gezi parkını ve Divan Oteli tarafını merak ediyordum. Tekrar İstiklale çıktım ve Taksime doğru yürümeye başladım. Hava kararırken TOMA larla ıslattıkları İstiklal caddesinin üzerinde havanın tekrardan aydınlanmasına saatler kala kartonlar serip uyumaya başlayan polisleri gördüm. İstiklal caddesi aynı gün içersinde müziklerin yükseldiği bir festival alanından, çatışmaların yaşandığı bir savaş meydanına, son olarak da yorgun savaşçıların uykusuzluğa ve yorgunluğa yenildiği bir açık hava yatakhanesine dönüşmüştü.Taksim meydanına vardığımda henüz Divan otelinden gelen bir muhabir arkadaşa rastladım.Bana Divan oteline Polisin az evvel biber gazıyla müdahalede bulunduğunu, Jandarma’ nın da desteğe geldiğini ve kendi araçlarıyla otele su sıktığını söyledi.Daha birkaç saat önce otele müdahalede bulunulmuştu, bu halen neyin müdahalesiydi cidden anlayamadım.Geziden öteye geçemedim.Polis tekrardan geri çevirdi.
Tekrardan bizim sokaktaydım. Polislerle sohbete devam ettim. Biber gazı haricinde insan vücuduna yapışan likid bir kimyasal kullandıklarını da öğrendim.Bu arada suya temas eden bacaklarım halen yanıyordu.Keza biber gazından ötürü; ellerim,suratım ve gözlerimde aynı şekilde.Gözleri biber gazından ötürü yaş içinde kanter içinde kalmış yolunu kaybetmiş bir turist benden yardım istedi.Otelinin adresine telefonumdaki gmaps den baktık.Ona iyice tarif etmeye çalıştım.Teşekkür edip gecenin karanlığında kayboldu.Umarım adresini bulabilmiştir.Biraz sonra sokaklarda yaşayan bir gençle karşılaştım.”Abi 20 gündür gezi parkında bedavadan yiyip içiyorduk okadar iyi gelmiştiki “ dedi.”Şimdi ne yapıcam gene bilemiyorum” dedi.Bende ona ne cevap vereceğimi bilemedim.O sokak çocuğu yanımdan ayrıldıktan sonra duvarın dibine çöktüm ve uzun uzun düşündüm.Aklıma Tahrir geldi, kahire sokakları geldi..Gezi parkı pandoranın açılan kutusu.Ülkemiz adına büyük bir şans.İlk başta üç beş ağaç meselesiyle başlayan ama bugün gelinen noktada toplumun hassasiyet duyduğu konuların gün yüzüne çıkmasına vesile olduğu bir dönüm noktasıdır.Olayların bu hale gelmesi gerçekten büyük hata.Benzer bir eylem 2 sene evvel İspanyanın başkenti Madrid de yapılmıştı.Ekonomik krizle boğuşan ülkede mali tedbirler alınmış, bundan hoşnut olmayan binlerce İspanyol bizdeki Taksim meydanına eşdeğer olan Puerto del Sol meydanında çadırlar kurmuş 1,5-2 ay boyunca tepkilerini dile getirmişlerdi.Ve kesinlikle herhangi bir polis müdahalesine veya biber gazına maruz kalmamışlardı.Eğer masumane bir şekilde başlayan çevreci gezi eylemine de müdahalede bulunulmasaydı olaylar kontrol dışına çıkmazdı.Bunun iyice şekilde sorgulanması gerekiyor.
Artık hava aydınlanmak üzereydi.Ortalık iyice sakinlemişti.Bir iki saat uyumak için otele geçtim.Duş aldım.Cuma günü yazmış olduğum Babalar günü şiirinin
“Atam izindeyim, bu Pazar 8 yıl aradan sonra babalar gününü kutlamak üzere binlerce baba ile Gezideyim..
#direngezi”
Şeklinde yazmış olduğum final kısmını çıkartıp sosyal çevremle paylaştım ve uykuya daldım.Gezi parkı dağıtılmıştı ve Pazar günü oraya girilemeyeceğini biliyordum. Kutlamak nasip olmadı.
Ama o gezi parkının yıkılmayacağını biliyorum.Farklı görüşlere değer verilen, İnsanların özel hayatlarına müdahale edilmediği, medeni bir şekilde insanların fikirlerini ifade edebildiği ve gösteri yapabildiği,polise kendi vatandaşına biber gazı sıktırılmadığı, adliye saraylarında avukatlarının tutuklanmadığı, yaralılara müdahale eden doktorlarının göz altına alınmadığı, toplumun torna tezgahından çıkmış gibi tek tip dizayn edilmeye çalışılmadığı,sanatına dokunulmadığı, tarafsız bir basınının olduğu, gazetecilerinin ve yıllarca ülkesini kahramanca savunan askerlerinin cezaevlerinde olmadığı, herkesin bir birine hoş görüyle baktığı bir Türkiye Cumhuriyeti’ nde yaşayacağımızı biliyorum.Son üç haftada gezi parkında ki Y kuşağı gençliği gördükten sonra kesinlikle emin oldum.Ben bunun için elimden geleni yapacağım.Çünkü emir büyük yerden.
Atam İzindeyiz..
Kimbilir belki bir gün çocuklarımla beraber babalar gününü gezi parkında kutlarım..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder