2 Haziran 2017 Cuma

Kırmızı Koltuk

İhtiyar bir kadın 6 Mayıs 2012 tarihinde Saraybosna' nın ana caddelerine dizilmiş kırmızı sandalyelerinin üzerine birer buket çiçek bırakıyor. 11,000' ni aşkın kırmızı koltuk, İkinci dünya savaşından sonra Avrupa' da ki en kanlı çatışma olan Bosna savaşında ölen 11, 451 kurbanın anısını temsil ediyor. Binlerce insan bir araya geldi ve koro oluşturdu. Küçük bir klasik müzik orkestrasının eşlik ettiği binlerce insan bir araya geldi ve çoğunlu şehrin kanlı kuşatma günlerinde bestelenmiş 14 şarkıdan oluşan bir konser verdiler.

Bosna' da Sırplarla-Müslümanlar arasında yaşanan dramda Dünya reaksiyon göstermekte maalesef çok geç kaldı. Her ne kadar 80 lerin sonunda soğuk savaş bitmiş olsada aslında geri planda süregelen çekişmelerin ve çatışmaların doğurduğu bir trajedi yaşandı orada. Barış yapıyoruz, değiştik kutuplaşmayı sona erdirdik demek yerine eylemlerimizde ve ülkemizin her kademesinde fiiliyatta bunu hayata geçirmek zorundayız. 

Bizde doğru mu yaptık yanlış mı yaptık bilemiyoruz ama 1992 yılında Bosnalı Sırpların hareketliliği ve kuşatma başladığında Dünya bir şekilde örtülü birlikleriyle karşılık verdi. Aslında soykırıma müdahale konusunda geç kalındığı doğru değil. Lakin silaha karşı silah, ateşe karşı ateş bu sonuçları doğurdu veya daha vahim hale getirdi. Ardında herkesin malumu barış gücü bölgeye sevk olundu ve trajedi sona erdirildi...

Hayat bizi daima major karışıklıklarla en ciddi şekilde test ediyor. Ama bu tarihe yayılmış uzunca bir zaman diliminde hep bir arada yaşamış, komşuluk etmiş toplumların dayanışmasını ve de kardeşliğini asla sekteye uğratmamalıdır. Dünya'nın Bize,
Bizim birbirimize ihtiyacımız var...

Milliyetçilik duygularının aşırı abartıldığı ve ülkemizde yaşayan toplumlar arasında her an çatışmaya müsait bir ortamda büyük olup daha fazla toprak sahibi olarak kuvvete dayalı bir güvenlik ve var olma anlayışı benimsedik. Komünizm- Kapitalizm deyin Sırbistan Karadağ bölgesinin dağılmasını engellemek için 1992 senesinde harekat başlattık. Bu zincirleme ölümlere neden olurken inanın bende nedenini bilemiyorum önleyici saldırı stratejisi ya da savaşla bağdaşmayacak toplu infazlar gerçekleştirildi. Bu trajedenin üzerinden yıllar geçtikten sonra gözlerimi çeviripde balkanların yem yeşil kırlarına baktığımız zaman, orada ki köylerde savaştan kaçan anne babasını kaybetmiş gözü yaşlı yüreği yaralı ruhu örselenmiş yitik çocuklar, el arabalarında  kucaklarda sersefil halde kaçırılan ihtiyarlar yerine; tank mermisinin, roketin yıkamadığı yerle bir olmamış binalar yerine yanyana ikiz kardeş gibi inşaedilmiş bir ortodox klisesinde ve müslüman camisinde birlikte dua eden mutlu insanları görüyoruz.

Savaş her zaman Barış' ın antremanı olmak zorunda değil!

Kutuplaşmaların sona erdiği sona erdiği dürüst bir Dünya' düzeninde  toplumlara müdahale edilmediği kültürlere saygı ve iyi komşuluklar çerçevesinde herkesin birbirine güven duyduğu Silahlardan arınmış; kültür, sanat ve mücadelenin insanlığı daha ileriye taşıyacak bilim yarışında verildiği bir yaşantıya çok ama çok yakın olduğumuzu görüyorum..

Arasıra bir araya gelip tarih ve politika konuşmaktan zevk aldığım dostlarım var. Onların arasında vakti zamanında barış gücünde bulunmuş ve yaşanan trajediye doğrudan tanık olmuş olanlar var. Geçen gece tekrardan bir araya geldiğimiz de tam olarak bunları konuştuk.

29 Mayıs 2017 Pazartesi

RED HEAT-KIZIL ATEŞ


Geçen akşam  şeytan dürttü ve aklıma birden bire efsane bir Swarzenneger filmi olan Kızıl Ateş geldi. Dvd koleksiyonumda daima sinema tarihine geçmiş baş yapıtları tutarım. Daha önce bin kez izlediğim ama fi tarihinde aklıma geldiğinde paketini heyecanla açıp yeni bir hakikatle yeniden izleyeceğim keyiflik filmler..

Soğuk Savaş döneminin sonunda Sovyet Rusya' dan Amerika'ya iltica eden uluslararası bir uyuşturucu kaçakçısını yakalamaya çalışan Şikago Polis Departmanı' n da çalışan bir dedektifle, Sovyet cinayet masası şefi Yüzbaşı Danko' nun atıldıkları tehlikeli macerayı ve bu sırada doğan dostluklarını konu alıyor. Komik, pasaklı dedektif rolünde James Belushi ve Danko rolünde Arnold Swarzennegger harika bir ikili oluyor. Aslında bir film göründüğünden çok daha fazlasıdır. Sinemanın; sadece yeri geldiğinde defalarca çekilen sahnelerin ustaca montajlanmasıyla ekrana yansıtılan ahenkli bir görüntü bütünlüğü olduğu sanılır. Görsellik ve ses haricinde beyaz perdeden bağımsız olarak setten seyirciye yaşatılan duygulardır. Filmin girişinde; sonu eksi 20 lerde karların içinde biten Türk Hamamı sahnesi var. Takibinde Danko' nun kalabalık bir bara girdiği sahne var. Suçluyu arıyor. Tüm gözler ansızın içeri giren yabancıya çevriliyor. Her taraftan buharlar yükselirken etrafının çıplak bedenlerle sarıldığı hamamda ve bardayken kameranın bakış açısında sizlere yönelen ağırlığı hissedebiliyorsunuz. Yönetmen Walter Hill sinemanın derin boyutunu bu filme çok iyi yansıtmış.

Kalabalık ve iyi kurgulanmış aksiyon sahneleri birbirini kovalıyor. Ard arda silahlar patlıyor. Film boyunca heyecan ve gerilim hiç eksik olmuyor. Mafyanın, polisin takır takır düştüğü tüm bu dehşetin içinde gözü kara; suça karşı merhametsiz Yüzbaşı Ivan Danko' nun üzerine Terminatorvari jestler çok iyi gidiyor.. Şikago Polis Departmanında her şeyin birbirine girdiği, tüm o dağınıklığın ve curcunanın içersinde sarsılmaz bir ciddiyetle duran şefin camekanlı ofisinde çok çetin geçen toplantılar,
Seksenler pop kültürünün egemen olduğu Amerika Sokaklarında devriye arabasında yaptıkları suçlu takibi ve aksiyon sahneleri kusursuz bir polisiye yaratıyor. Kızıl Meydan' da çekilen ilk film olması özelliğiyle önem taşıyor.

Berlin Duvarı' nın yıkılması,
Soğuk Savaş'ın sona ermesi,
İran' a yapılan ambargoların kalkması ve Dünya' ya entegre olması,
Bir ABD başkanının yıllar sonra Küba' da konuşma yapması... Akıllara " sırada ne var? " sorusunu getiriyor.

Sinema daima bizleri sonra ki aşamalara hazırlayan iyi vakit geçirdiğimiz ve bir takım gerçeklerle yüzleştiğimiz hayatımıza yön veren mecra oluyor. Filmin sonunda Amerika ve Rusya uluslararası teröristi etkisiz hale getirmeyi başarıyor. Ama benim hafızımda en çok; sert bir kışın yaşandığı Moskova'da yitirdiği mesai arkadaşının ardından Büro' dan aldığı emirle Amerika' ya giden Danko' nun orada ki meslektaşları tarafından havalimanında karşılanması, üçlünün ilk kez tanışması ve Rus misafirlerini kalacakları otele bıraktıkları kendi içinde derin bir duygusallık barındıran sahne yer etti.

Sırada ne var demişken. Yoksa sırada Kuzey Kore ve Güney Korenin birbirine kavuşması, insanların birlikte gülüp eğleneceği etkinlikler, halkların birbirine karışıp yaşamlarına devam edeceği günler mi var?

14 Mayıs 2017 Pazar

Aile Kazanıyor

Basketbol benim hayatım. Oynamaktan büyük keyif alıyorum. heyecanlı basketbol maçları seyretmeye bayılıyorum. Ahh o genç arkadaşların seslenip de beni sürpriz maçlara davet etmeleri yok mu... Fırsatını buldum mu üçlük atmaya bayılıyorum. Geçen akşam Bir kaç emekli basketbolcu arkadaşım bizim eve ziyarete geldiler. Aralarında halen faal olarak görev yapan koçlarda vardı. Madilyn Bailey' nin ruhunuzun derinliklerine işleyen ve size şevkatli bir ninni gibi gelen sesiyle Taylor Swift' nin muhteşem bestelerini yeni bir solukla yeniden yorumladığı the cover games volume 1 albümünü dinlerken çaylarımızı, kahvelerimizi içtik... Basketbol, çocukların geleceği ve alt yapı üzerine konuştuk. Şöyle karakalem bir kaç resim karaladık.

Basketbolu eğlenmek ve taraftarları eğlendirmek için oynuyoruz. Yabancı bir ülke ama aslında hiç de yabancı değil. Çünkü ortak lisanımız basketbol. Antremanlar ve maçlar arasında geçen yoğun bir tempo. Tabiki ailemiz ve yabancı oyuncularla beraberiz. Basketbolun şöyle ilginç bir yönü var. Birlikte binlerce saat antreman yapıyoruz, yaşıyoruz. Ama her maçın ayrı bir hikayesi oluyor. Tekrar etmeyen ve farklı farklı yaşanan hayat gibi. Su devamlı farklı şekilde dalgalanıyor. Oyunun kuralları belli yapmanız gerekenler belli. Skor ve savunma yapacaksınız. Lakin o gün oraya gelen taraflar sürekli değişiyor. Karşılaştığınız takımın oyun stili değişiyor. Oyunun hikayesi ve mücadele şekliniz değişiyor. O yüzden kanter içinde  her şeyinizle tüm benliğinizle  tam yanınızda dişinizi tırnağınıza takıp verdiğiniz o farklı mücadele ve performans değişiyor. O yüzden her maçta parkeye adımınızı attığınızda o gün aslınsa arkadaşınızı yeniden tanımış oluyorsun. Yeni bir hikayede sarsılmaz bağınız yeniden güçleniyor. 

Kazan ya da kaybet...

Her seferinde koç ve oyuncular kazanıyor. 

Aile kazanıyor... 

Kıymetli dostlarla olan sohbetimizden basketbol üzerine böylesine güzel diyaloglar çıktı.



Basketbol demişken önümüzdeki cuma günü İstanbul' da Turkish Airlines Eurolegue Final Four Heyecanı yaşanacak. Real Madrid, PBK ÇSK Moskova, Olympiakos ve Fenerbahçe Ülker takımları Avrupanın en büyüğü olmak için Sinan Erdem Arenada sahne alacaklar. Koç Zeljko Obradoviç önderliğinde 3 senedir Final Four' a katılma başarısı gösteren Fenerbahçemizde hedef bu sefer Avrupa Şampiyonu olarak 1 numaralı kupaya uzanmak. Fenerbahçe seneler evvel çok cesur bir karar aldı. Kulübe resmen çağ atlatan ve sadece futbolda değil, tüm branşlarda winner olma vizyonu katan Sayın Aziz Yıldırım başkanlığında tarihe geçen bir karar alındı. Bir camiya takımıyla müessese takımı birleşti ve Fenerbahçe Ülker mucizesi ortaya çıktı. Efes Pilsen' e Koraç Şampiyonluğu kazandıran 12 dev adam mucizesini yaratan Sayın Aydın Örs önderliğinde bugün ultra modern salonuyla, kolej kültürü taşıyan takımıyla, her maç salonu 15.000 kişi olarak dolduran muhteşem basketbol taraftarıyla 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramında sahaya Avrupa Şampiyonu olmak için çıkıyorlar.

Son yıllarda türlü türlü acayip bahanelerle iptal edilen, bir türlü kutlanmayan; 23 Nisan, 29 Ekim, 19 Mayıs gibi Yurdumuzun hakikatini oluşturan Ulusal bayramların dramatik durumu malumunuz.

İspanyol, Rum ve Rus misafirlerimiz İstanbul' da olacaklar. Tüm taraftarlar yerli yabancı Sinan Erdem Arena' da basketbol şöleni yaşayacağız. En azından o spor bayramını Önümüzde ki Cuma günü Sinan Erdem Arena'da yaşayacağımız garanti...

Neyse yazıyı sevgili İsmet Badem' in sözüyle bitirelim. 

"Dudaklarınızdan tebessüm, kalbinizden basketbol sevgisi eksik olmasın. Sizleri çok ama çok seviyoruz..."

Anneler günümüz kutlu olsun!

                     ♡♡♡




10 Mayıs 2017 Çarşamba

KIRIK PEMBE


Bir kaç ay evvel yönetmen Sebastián Silva' nın yazıp yönettiği Nasty Baby filmini izlemiştim D- Smart' ta. Sinema kanallarında harika filmler oluyor denk gelince hiç kaçırmadan izliyorum. Amerika' da iyi komşuluk ilişkilerinin anlatıldığı sıcacık güzel bir mahallede geçiyor hikaye... Kristan Wiig duygusal açıdan kendinden kopamayan bebeksi yetişkin Freddy' nin açık görüşlü annesi rolünde. Beyaz tenli Freddy ile Afro Amerikan erkek sevgilisi Mo ile yaşadığı homoseksüel ilişki ve o mahallede ki bireylere ait hayat hikayelerini dramatik bir perspektifle Şili' li yönetmen Sebastian Silva tarafından anlatılıyor.  Filmin oyuncu kadrosunda; Reg E. Cathey, Mark Margdis, Lilias White, Anthany Chisholm gibi üstadlar yer alıyor.


Film, Siyah-Beyaz ayrımına, farklılıkları dışlayıcı bir tavır alan toplumsal reaksiyona karşı kendini belli eden suskun bir protesto niteliğinde..

Filmin Galasından Kristen Wiig' in arkadaşlarıyla birlikte objektiflere yansıyan tüm ekibin samimi bir gülüşle hayranlarını selamladığı bir fotoğrafı koydum yazının başına. Kırık pembeden şifon bir kıyafet giyiyor Kristen Wiig. Güzelliğine Türk Usulü oryantal hava katan yürürken biçimli vücudunda tül gibi süzülen beli lastikli hoş bir tulum... Omuzlarını açıkta bırakan drape, volan detaylı çok hoş bir üst kumaştan oluşan iki parçalı enfes bir kıyafet. Tulumun bitiminde ki Kristen'in bel kısmını sıkıca saran lastiğe doğru narince dökülen üst parçada ki detay göbeğini örterken, tüm o kırık pembeliğin içinde bel kısmının yan taraflarında çok belli olmayan ölçülü bir dekolte yaratıyor. Kıyafete kendine has bir seksepalik katan bir detay. Bir pantolon, farklı tarzda hazırlanmış bir üst parça ve şifon kumaşın beyazlığının içine kazayla karışmış ama kendisini taşıyan güzel kadınla çok hoş bir gerçeklik yaratmış kırık pembe...

Zorlu ve çok uzun bir kış oldu. Ama yayın evine teslim etmek üzere olduğum romanımı yazıp tamamladım geçen kış. İzlediğim sayısız güzel filmden, işittiğim birbirinden güzel motive edici cümlelerden şahane ilhamlar aldık ben ve yazı grubumda ki değerli arkadaşlarım. Kristen' in fotoğrafta gördüğünüz o güzel kıyafeti de bir moda dahisinin hayatını kaleme aldığım romanımda geçen bir kostüme hayat verdi. Onun için anlattım.

27 Nisan 2017 Perşembe

Murat Abi Haklı

Geçenlerde emektar arabam Kezban arıza yaptı. Bir hafta kadar serviste kalması gerekti. Bizim taksici Murat Abi’yle şehir dışında ki sanayiye gittik. Murat Abi yılların şöforüdür. Anne mi de emanet ederim. Benim işim olduğunda onu sağa sola çarşıya pazara götürür. Ara sıra denk gelir laflarız. Beni sanayiye bırakırken “ Şu oy verme zamanı her tarafta kopartılan gürültülerden türlü türlü seçim kriterlerinden gına geldi azizim. Keşke tek bir yere panayır çadırı gibi bir şey kurulsa da şu hayatımızı allak bullak eden meretten kurtulsak be “ dedi.
Bu benim aklıma ideal seçimler nasıl olmalı hususunda bir takım fikirler getirdi. Taksici Abimden aldığım ilhamla bir takım kriterler düşündüm. Malum tarihte meşhur Wilson Prensipleri vardır. Bende olarak daha sağlıklı ve adil bir seçim süreci geçirmemiz adına Muratson Prensiplerini paylaşıyorum.
1- Seçimden iki ay önce kent meydanlarına merkezi çadırlar kurulur.
2- Seçim çadırlarında; her parti kendisine eşit olarak tanınan stand alanları ve teknolojik imkanlarla parti programlarını anlatırlar.
3- Şehir içi, kasaba ya da köylerin hiç yerinde afişli, pankartlı görsel ya da sesli olarak çevre ve gürültü kirliliği yaratacak seçim propagandası yapılamaz.
4- Bas bas bağıran seçim minibüsleri yerine halkı köyünden, kasabasından ücretsiz olarak alan ve kent meydanında ki seçim çadırına taşıyacak minibüsler tahsis edilir. Bunların içinde hiç bir siyasi partiye ait reklam kesinlikle yapılamaz.
5- Siyasi partilere ait eşantiyon, broşür gibi gereçlerin üretimi ve dağıtımı yapılamaz.
6- Her seçmen oy kullanabilmek için en az bir sefer seçim çadırına uğramak zorundadır.
7- Yazılı ve görsel basında haftada bir gün eşit sürelerde yapılan açıklamalara yer verilecek.
8- Siyasilerin seçim çadırında yaptıkları seçim vaatleri tutanak altına alınır. Yerine getirilmeyen vaatler dokunulmazlığın kaybedilmesi ile sonuçlanır.

Bir an için böyle bir seçim yaşadığımızı hayal etsenize. Ortalığın karman çorman olmadığı, milletin bir birini yemediği, cep telefonlarına abuk sabuk mesajların gelmediği bir dönem. Etrafta boy göstermek için açılış icat edilmediği, laf kalabalığıyla, medya karmaşasıyla halkın üzerine çökerek kararları oldu bittiye getirerek değil; Yapılacak icraatlarla, toplumun ve ülkenin enerjisini alan kısır döngüleri kıracak ilerlemenin önünü açacak stratejilerin, çözüm önerilerinin, parti programlarının açıklandığı seçimler...

Bence Taksici Murat Abi seçim panayırı konusunda haklı. Ona kulak verelim...