17 Ağustos 2013 Cumartesi

3.02 de duran saatler...

Tam 14 yıl oldu...

"O an gözlerim çağlayıp boşalmak istedi, ama o yaşlar hiçbir zaman süzülmedi yanaklarımdan...
Tıpkı betonlaşan kalplerin sepep olduğu beton mezarların altında kalan hiçbir zaman ulaşamadığımız yakınlarımız gibi..."

Gece yarısıyla sabaha karşı arasında olan bir saatte, Marmara mavi gövdeli dalgalarını usulca sahile vuruyordu.Hiç olmadığı kadar aydınlık ve yıldızlı olan semanın aksine ortalık bir okadar sessiz...

Derken denizin ortasından göğe bir ateş topu yükseldi.Hani doğada mahsur kalmış bir maceraperestin yardım istemek ben buradayım demek için silahındın tetiğine basıp ateşlediği bir işaret fişeği gibi.Ansızın derinliklerden esrarengiz ürkünç homurdanmalar geldi ve gecenin o sessizliği dehşet verici bir uğultuyla sona erdi.

Yarısı yola çökmüş öbür yarısı dimdik duran binalar, tamamen göçmüş şekli şemali ortadan kalkmış yapılar, iskambil destesi gibi devrilmiş ama yanındaki binanın üstüne yaslanmış bloklar, yanan ve içersinden " yardım edin" çığlıkları yükselen bir enkaz...
Toz duman içersinde kalmış insanın içini ürperten caddeler.
Eğrilmiş, büğrülmüş binalar...
Karaltılar, gölgeler, griler...
Devrilmiş elektrik direklerinden, inşaat demirlerinden ve molozlardan oluşan dehlizler...
Yer altından gelen iniltiler, ağlamalar...


Picasso' nun gerçeğe dönüşen sürrealist bir tablosu gibi.

Hayır yukarıda yazanlar bir korku filmi senaryosu değil! Gerilim romanından alınan satırlar da değil!

17 Ağustos 1999 günü, yani tam 14 yıl önce bunlar yaşandı.

50.000 ölü, 100.000 yaralı, 150-200 kilometre çapındaki alanda Marmara bölgesinde etkilenen 20 milyon insan.Ülke ekonomisine 15 milyar dolar zarar...

O akşam saat 3.02 de tabiat binicisinden hiç de memnun olmayan vahşi bir at gibi şaha kalktı ve silkelendi.Zelzeleden hemen önce denizden semaya bir ateş topu yükseldi.Belkide bu insanlar tarafından ormanları, ovaları tepesi koparılıp yerine beton doldurulan canı yanan tabiatın kendisini hor kullananlara gönderdiği işaretti.Doğada mahsur kalan bir maceraperestin işaret fişeğini ateşlemesi gibi.

Acaba mesajı aldık mı? Yoksa bugün hala ağaçları kesen bir zihniyet mi var??
Doğayla rakip değil olsak olsak ancak ona misafir olduğumuz gerçeğini kavradık mı?
"Deprem öldürmez bina öldürür" deyişini de unutmamak gerek...
Ogün 4 kıtadan 52 milletten insan yardıma geldi.AKUT çıkageldi, bitti denilen anlarda umutları yeşertti, mucizeler gerçekleştirdi.Dünya birlik oldu.Biz ülke olarak kenetlendik birlik olduk.
Peki bugünde öyle miyiz??

Bugün 17 Ağustos 2013 Cumartesi.Sürekli akıp giden zaman, yaşadığımız o büyük felaketten, acıdan ve travmadan giderek bizleri uzaklaştırırken aslında kaçınılmaz olan nedenini ve boyutlarını kestiremediğimiz yeni bir afete de yaklaşıtırıyor.Peki hazır mıyız? Bizi kollarında yaşatan tabiat anaya saygılı mıyız?

Çok göz yaşları aktı enkazların başında.Bazende akmadı o anlarda... "O an gözlerim çağlayıp boşalmak istedi, ama bi türlü süzülmedi o yaşlar yanaklarımdan...Tıpkı betonlaşan kalplerin sebep olduğu beton mezarların altında kalan hiç bir zaman ulaşamadığımız yakınlarımız gibi..."
Nur içinde yatın, sizleri özlemle anıyoruz...

Onur

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder