8 Kasım 2020 Pazar

ABD Seçimleri

 Günlerdir tüm dünyanın beklediği ABD seçim sonuçları dün akşam belli oldu ve ABD'nin 46. başkanı Joe Biden oldu. ABD tarihinde başkanken görevi kaybeden 4. isim Donald Trump oldu. Trump görevi süresince kaba söylemleriyle, absürd twitleriyle haşarı bir ergen sınıfbaşkanı portresi cizdi. " Ben ülkemi dış mihraklara karşı koruyorum, dine saygısızlık eden kişilere karşı duruyorum; ben gidersem dinimiz zarar görür" gibi sözleriyle korku-düşman yaratıp; ülkenin yarısını etkileyip kendisine karşı medyada, sanat ve spor camiyasında yürütülen kampanyaya rağmen oyların yarısını almayı başardı ve seçimi çok küçük bir farkla kaybederek Biden büyük bir farkla kazanır diyen tüm anket şirketlerini fena halde çuvallamasına neden oldu. " Oylar çalındı, seçimde hile oldu" sözleri bizlere 31 Mart 2019 istanbul seçimlerinde mağlubiyeti sindiremeyen AKP tutumunu hatırlattı. Hazımsızlığın, mızıkçılığın dini, milleti olmuyormuş sevgili okurlar buradanda bunu anlıyoruz. ABD nin konjuktürel müttefiki pkk ya destek olma konusunda Biden ve Trump arasında bir fark olmamasına rağmen Trump ile Erdoğan'ın arası iyiydi. Trump ABD meclisinde Türkiye'ye uygulanacak yaptırımları nüfuzunu kullanarak bekletiyordu. Halkbank davasını ve Erdoğan'ın yurtdışında ki malvarlığı konularını gündeme getirmiyordu. ABD destekli 15 Temmuz darbesinde Obama'nın başkan yardımcısı olan ve 6 ay önce Newyork Times'a verdiği mülakatta " Erdoğan'ı seçimle devireceğiz, Türkiyede ki muhalif partileri destekleyeceğiz" diyen Biden'ın yaptırımlarla, Halkbank ve malvarlığı konularıyla Erdoğan'ı üzerine gitmesi hiçkimseyi şaşırtmayacaktır. Dünden beri Biden'ın başkanlığını tebrik etmek için telefon eden ülkeler sıraya girmiş durumda. Benim Cumhurbaşkanımızdan beklentim kendisini devirmeye çalışan Biden'ı ilk sıralarda tebrik etmemesi ve ona tepki koymasıdır.

20 Ekim 2020 Salı

Azerbaycan'da neler oluyor?

 Her şey Ermenistan'a ait askeri birliklerin Azerbaycan topraklarına girmesi ve buraları işgal etmeye kalkışmasıyla başladı. Üstün harekat kabiliyetine sahip Azerbaycan ordusu Ermeni birliklerine tokat gibi bir karşılık verdi. Soydaşlarımıza ait SİHA lar yani insansız hava araçları Ermeni tanklarını ve füze sistemlerini perişan etti. Ağır kayıp veren Ermeni birlikleri geri çekilmeye başladı. Ve cephede Azerbaycan ordusunun ilerleyişi başladı. Azerbaycan topraklarına tecavüz eden Ermeni birliklerini geri püskürttüğü gibi otuz yıl önce Ermenistan tarafından işgal edilen kendi toprakları içerisinde yer alan Dağlık Karabağ bölgesindeki köyleride yeniden geri aldı. Ermenistan Dağlık Karabağ bölgesini uluslar arası hukuka aykırı olarak işgal etmiş ve buraya askeri yığnak yapmıştı. Ermenistan'ın bu hukuk tanımaz işgalci tutumuna karşı otuz yıldır üç maymunu oynayan batı kardeş Azerbaycan ordusunun cephede ki üstün başarısı sonrası çirkefleşti ve Fransanın cumhurbaşkanı Macron'dan küstahça bir çıkış geldi. Macron" Türkiyenin cephede Azerbaycan'a yardım ettiğini ve Suriyedeki cihatçı grupların Türkiye vasıtasıyla Azerbaycan ordusuna destek amacıyla gönderildiği" yalanını söyledi. Macron'un ve desteklediği işgalci Ermenistan'ın amacı Türkiye'ye Azerbaycan'da bir cephe daha açtırmak ve Ordumuzun gücünü bölmek. Suriye, Libya ve doğu Akdeniz'de onurlu bir mücadele yürüden ve milletimizin hakkını başarılı şekilde savunan devletimizin gücünü yeni açılacak olan Azerbaycan cephesiyle bölme planı suya düştü. Çünkü Kardeş Azerbaycan ordusu Başta Fransa ve batının kuklası Ermenistan'ın beklemediği bir başarıya ulaştı. Azerbaycan ordusunun bugünkü muharip gücüne ulaşmasında Kod Ergenekon davasında hapishanede vefat eden Kaşif Kozunoğlu ve yıllarca hapis yatan Levent Göktaş ile Engin Alan'ın katkıları yadsınamaz. "Kandırıldık,aziz milletim affetsin" itirafıyla sonuçlanan Ergenekon davaları bu üç kahraman yurttaşımızın hayatını kararttı. Kahramanlar hapisteyken vatan haini Fetöcülere "ne istedilerse verildi" Kozunoğlu ve Göktaş 92 de Alan'sa 94 de  Azerbaycan'a gitti ve orduyu eğitip örgütledi. Gündemimize gelecek olursak Bölgede ağbeyliğe soyunan Rusya Moskova'da kurduğu barış masasına Azerbaycan'ı ve Ermenistan'ı oturttu. Ateşkes ilan edildi. Ancak savaş suçu işleyen Ermenistan ateşkes devam ederken sivil yerleşim yerlerini vurdu ve soydaşlarımızı katletti. Azerbaycan sivil kayıplar vermesine rağmen Ermenistan'a aynı şekilde karşılık vermiyor. Çünkü Ermenistan'ı vurduğu anda iki yüzlü batı dünyasının " soykırımcı Türkler" yaygarasına başlayacağını biliyor. Kardeşlerimiz sadece askeri hedefleri etkisiz hale getiriyor. Batı dünyası destekli bu ateşkes planı şu amaca hizmet ediyor. Batı dünyası Azerbaycan ordusunun Ermenistan'ı silindir gibi ezip geçeceğini ve otuz yıldır işgal altında olan Dağlık Karabağ bölgesini kurtaracağını görüyor. O yüzden şimdi tam da bu noktada ateşkes ilan edilip Karabağ'ın Ermenistanda kalmasını sağlamaya çalışıyor. Kişisel görüşüm; Azerbaycan Ermenistan tarafına hizmet eden tek taraflı bu ateşkes tuzağına düşmemeli ve ordu hazır hızını almışken karabağ'ı da işgalden kurtarmalıdır. Böyle yapması durumunda ben Rusyanın Ermeni ordusuna destek verme ihtimalini görmüyorum. Çünkü Rusya'nın Türkiyeyle olan askeri ve ekonomik diyaloğunu riske atacağını sanmıyorum. Ancak Rusya Azerbaycan'a rest niteliğindeki son bir hamlesi oldu. Oda şu. Rus donanması Hazar denizinde bir tatbikat yaptı. Hazar debizinde kıta sahanlığı henüz belirlenmemiş. Deniz sınırları belirlenmemiş bir bölge. Rusya Azerbaycan'a " Bak sen Hazardan doğalgaz çıkartıyorsun. Senin payından bende isteyebilirim" demeye getiriyor. Anlayacağınız kardeş ülke Azerbaycan topraklarında çok oyunculu bir satranç oynanıyor. Dikkatli ve stratejik adımlar atarak Karabağ'ı işgalden kurtararak Türkün gücünü tüm dünyaya göstermeliyiz.

8 Temmuz 2020 Çarşamba

Öcü Müslümanlar

Geçenlerde ABD de müslüman bir genç kızın başına nahoş bir olay geldi. Ayşe isimli genç kız Starbucks'a kahve almaya gittiğinde kahve bardağına ismi Ayşe yerine IŞİD yazıldı. Görevli onun müslüman olduğunu anlayınca Ayşe'yi terör örgütü IŞİD ile bağdaştırdı.Bu çok tehlikeli bir durum. ABD yarattığı algı operasyonu ile Dünyada Müslüman eşittir terörist fikrini ortaya çıkardı. Öyle ki basit bir kafede çalışan basit bir görevli bile müslüman müşterisini terörist olarak yaftalayabiliyor. Durumun özünü anlayabilmek için yakın tarihe bakmak gerekiyor. İkinci dünya savaşı öncesi Adolf Hitler'i el altından destekleyen ve palazlanıp diktatör olmasını sağlayan ABD. Sonra Dünyayı kurtarmak için Almanya'ya savaş açan yine ABD. Soğuk savaşın son yıllarında Afganistanda sovyetlere karşı mücahitleri silahlandıran ABD. Daha sonra o mücahitler El Kaideye evrildi ve 11 Eylül de bir bumerang gibi ABD yi vurdu. Sonrasında ABD büyük ortadoğu projesini başlatarak vakti zamanında laboratuarda kendi ürettiği terör örgütünü yok etmek için Irak'ı işgal etti ve 1 milyondan fazla müslümanın kanını döktü. Irak bölününce meydana gelen boşluğu IŞİD oldurdu. Dikkat ederseniz ABD tarih boyunca önce düşman yaratıyor ardından savaş çıkartıyor. Soğuk savaştan sonra Sovyetler sahneden çekilince ABD kendine yeni bir düşman yarattı. Terörist İslam bunun adı. Bu şekilde ortadoğuda kendine muhalif olan yönetimleri ortadan kaldırdı ve enerji kaynaklarını kontrol altına aldı. ABD nin bir başka amacı da Türkiye-Irak-Suriye sınırları arasında kurulacak ve İsrail'e hizmet edecek bir Kürdistan devleti kurmak. Saddamı devirdiler Irak'ı böldüler. Bizi gaza getirdiler 3 günde Şamda cuma namazı kıldırmaya kalktılar Esad'ı da devirmeye kalktılar ama Rusya dur dedi. Oyun büyük. Bölünmüş bir Irak, zayıf bir Suriye... Ortam Kürdistan kurmaya müsait hale getirildi. AKP nin bir ülkeyi yönetmek için stratejik derinliğinin nekadar sığ olduğu burada ortaya çıkıyor. Tayyip Erdoğan 2002 de iktidara geldiğinde "Ben BOP'un eş başkanıyım" diye ortalıkta geziyordu. BOP yani büyük ortadoğu projesi nedir?Ortadoğuyu bölme ve müslüman kanı akıtma projesidir. Irak, Suriye sonra sıranın sana geleceğini nasıl ön göremessin? Ama Tayyip Erdoğan CIA güdümlü Fetö konusunda da yanıldı. Beraber yürüdü o yıllarda. O yıllar hangi yıllar? 2002-2013 arası TSK nın sahte ergenekon balyoz davalarıyla tasfiye edildiği yıllar. Bakın oyun büyük.Bir yandan BOP u başlatarak bizi kuşatıyor, bir yandan CIA in kuklası Fetö yü kullanarak ordumuzu tasfiye ediyor. Ve bunu iktidara getirdiği AKP ile yapıyor. Tayyip Erdoğan'ı ABD iktidar yaptı. AKP parti programını ABD yazdı. Laik Demokratik Türkiye Cumhuriyetini kontrol edebilmek için bir ABD projesi olan AKP üzerinden ılımlı islam modelini devreye soktular. Starbucks da bir müslüman kızın başına gelen nahoş olaydan nerelere savrulduk. Ben dünyada ABD üretimi olan islamofobiye karşıyım.Ama dinin siyasete alet edilmesine de karşıyım. İkisi de islama zarar veriyor.

6 Temmuz 2020 Pazartesi

Nerde Çokluk Orada...

Tek adamın kararı olan çoklu baro sistemine ilişkin düzenleme meclise getirildi. Bu karara başta baro başkanları olmak üzere bu işten anlayan herkes itiraz etti. Hatta baro başkanları ankarada toplandı yürümek istedi ama sert polis müdahalesiyle karşılaştılar. Ortaya şöyle bir tablo çıktı. Avukatlar meclise giremedi ama tarikatlar kozmik odaya girdi. Bu Türkiyenin tek adam tarafından getirildiği acı verici durumdur. Peki çoklu baro sisteminin sakıncaları neler? 5000 üzeri avukata sahip illerde 2000 avukat bir araya gelip yeni bir baro kurabilecek. Ortaya; Ak Baro, Kara Baro, Sosyal Demokrat Baro ve benzeri bir sürü barolar çıkacak. Davaya bakan hakim karşısındaki avukatın hangi baroya ait olduğuna bakacak. Diyelim ki Ak Baro.. Hakim kararını verirken siyasi baskı altına alınacak ve yargının bağımsızlığı zedelenecek. Bunu kim istiyor?Sarayda oturan Recep Bey istiyor. Medyayı kontrolü altına aldı, Polisi kontrolü altına aldı, Üniversite rektörlerini kontrolü altına aldı. Geriye son kale savunma kaldı. Şimdi bu düzenlemeyle onun da bağımsızlığını yok etmek istiyor. Kontrolü altında ki yandaş basında bu kararın şakşakçılığını yapıyor. İki sene sonra çoklu baro sisteminin sakıncaları ortaya çıktığında Recep Bey onlara kendi getirdiği çoklu baro sistemini yerin dese; bu yandaş basın hiç utamadan onu da yapar. Seksenli doksanlı yıllarda gazetecilik yapmak için haysiyetli olmak yeterdi. Günümüzün tek adam Türkiyesinde ise; haysiyetli ve korkusuz olmak gerekiyor. Son olarak çoklu baro sistemiyle ilgili atalarımızın bir sözünü hatırlatmak isterim. Nerde çokluk orda bokluk.

Geçen hafta Liberal Türkiye Partisi son zamanların en orjinal eylemine imza attı. Güreşci mayosu giymiş iki LTP li Vakıfbank önünde güreş tuttu. Ardından boş cv lerle iş başvurusu yaptılar. Bu size liyakatle ilgili bir şey anımsattı mı?

Geçenlerde bir Cevher keşfettim. Muhteşem bir ses, güzeller güzeli bir kadın adı Cevher. 2019 da konserler için 350.000 kilometre yol katetmiş. Arabesk söylüyor ve beni benden alıyor. Ben ona Arabeskin Marilyn Monroe su diyorum.Instagramda ya da face de Cevher diye aratın ve takibe alın. Pişman olmazsınız.

2 Haziran 2020 Salı

Kalkan Yasaklar

Dün 1 Hazirandı. Ayın birinci günü olması, yeni bir mevsimin başlangıcı olmasıyla özel bir gündü. Kışı geride bırakacak güneşli günlerin müjdesiydi. Aynı zamanda yeni bir başlangıç anlamına geliyordu. Tüm gezegeni perişan eden korona virüslü felce uğramış hayatlarımıza da yeni bir başlangıç yapma anlamına geliyordu. Haziran 1 pek çok korona yasağının kalktığı tarih. Restoranlar, kafe ve çay bahçeleri yeniden açıldı. Sahil bantları ve mesire alanlar üzerindeki yasak kalktı. Bende gün boyu yasakların kalktığı mekanlara uğradım ve insanları gözlemledim. Öğlene doğru karnım acıktı ve kendimi dışarı attım. Postanenin önü kalabalıktı. Postaneye insanlar sırayla alınıyordu ve sırada sosyal mesafeye dikkat eden insanlar maskeliydi. Oradan öğle yemeklerimi yemeye alışkın olduğum Kristal'e geçtim. İki buçuk aylık hasretin sona ermesini kutladık, şakalaştık. Kristal sırt sırta olan koltuklarını bazılarını sosyal mesafeyi koruyacak şekilde bazıları şerit çekilerek iptal edilmiş. Yemeğimi yedim. İçeride müşterilere maske takılması konusunda herhangi bir telkin yoktu. İçeride hatırı sayılır bir müşteri vardı. Ordan çıkıp denize nazır çay içilen Deniz Kızı aile çay bahçesine gittim ve tavşan kanı çayımı içerken manzaranın keyfini çıkardım. Eve geldim ve dördüncü romanımı uzunca bir aranın ardından kaldığım yerden yazmaya başladım. Tarih 1 haziran dedik. Yeni başlangıçların tarihi. Akşam üzeri her zaman gittiğim kır pidecisine gittim. Müşterisi boldu. Sonra bizim evin sokağındaki Çaydanluk kafeye gittim. Orası benim mekan. Günün büyük bir bölümünü orda geçiririm ve arkadaşlarımla sohbet ederim. Daha sonra sahilde bir saatlik yürüyüş yaptım ve sahil kalabalıktı. Tüm kafe ve restoranlar açılmıştı.Korona yasaklarının kalktığı 1 Hazirandan izlenimlerim; iki buçuk ayda evde sıkılan halk kafeleri, restoranları ve sahili doldurmuş durumda. Belkide hükümet virüse karşı birazda toplum bağışıklığı kazanılmasını hedefliyor. Esnafa gelince;Belki dükkanları eski yoğunluğunda değil ama yinede ilk günkü bu kalabalıklık ümit verici. Bozulan ekonomilerinin en kısa sürede düzeleceğine inanıyorum. Koronanın beli kırıldı. Sosyal mesafe, maske ve el hijyeni konularına dikkat ederek biz koronanın üstesinden geleceğiz.

1 Haziran 2020 Pazartesi

Klonlar Çağı

Dün akşam bein movies de Gemini Man adlı filmi seyrettim. Will Smitt'in daha bir kaç ay önce sinemalarda oynayan son aksiyon bilimkurgu filmi. Will Smitt gizli servis adına çalışan başarılı bir suikatçı. Son işinde 200 kilometre hızla giden bir trenin içinde oturan hedefimi tam 800 metreden vuruyor ve bu işinden sonra emekli olmaya karar veriyor. Ancak öğrenmemesi gereken bir bilgi öğreniyor ve teşkilatın içinde bir birim Will Smitt'i ortadan kaldırması için bir suikastçı yolluyor. Will Smitt suikastçısını görünce şaşkınlığa uğruyor çünkü suikastçısı Will Smitt'in 20 yaşındaki hali. Teşkilatın Will Smitt'i klonladığı ortaya çıkıyor ve onu öldürmesi için klonunu yolluyor. Bu film aklıma gelecekte insan klonlanmasına dair düşünceler getirdi aklıma. Biliyorsunuz insanoğlunun ilk klonlama macerası 1996 yılında İskoçyada Dolly adlı koyunun klonlamasıyla başlamıştı. Gelecekte polis teşkilatında ya da orduda görev alacak klon askerlerden söz ediyorum. Onların anne babaları olmayacak. Herhangi bir aileleri de olmayacak. Herhangi bir yere aidiyet hissetmeyecekler. Bağlı oldukları tek yer karargah olacak ve insani zaifiyetlerden arınmış soğukkanlı birer ölüm makinesi olacaklar. Ama aslında klon da olsalar onlar da insan olmayacaklar mı? Onları insani ilişkilerden soyutlayıp silah altına almak insan haklarına aykırı olmayacak mı? Yoksa insan klonlanmasıyla birlikte yeni bir kölelik çağı mı başlayacak. İşte bunlar aklıma takılıp giden sorular.

28 Mayıs 2020 Perşembe

Güç Körlüğü ve Irkçılık

Hiç bir suçunuz olmadığı halde elleriniz ters kelepçelenerek yere yüzükoyun yatırıldığınızı hayal edin ve boğazının bir diz yarafından ezildiğini düşünün.Saniyeler geçiyor ve nefesiniz kesiliyor. Boğulduğunuzu hissediyorsunuz ama bir şey yapamıyorsunuz. Çaresizce " Nefes alamıyorum " diyorsunuz. Bu sözler iki gün önce Amerikada dört polis tarafından öldürülen George Floyd'a ait. Dört polis sırf ellerinde siyahi bir şüphelinin eşkali olduğu için George'u işkence ederek öldürdüler.Bu olayın psikolojik tahlilinde iki ana başlık var. Irkçılık ve Güç Körlüğü. Amerika genlerinde halen ırkçılık hastalığını taşıyor. 2008 de ilk siyahi başkan Obama göreve geldiğinde " İnanabileceğiniz bir değişim " demişti. Anlaşılan o ki ABD o değişimi yapamamış. Güç körlüğüne gelince. Bu öyle bir illettir ki daha buluğ çağına ermemiş ilkokul veletlerinde bile kendini gösterir. Dört çocuk bir araya gelir ve kendilerinden farklı gördükleri diğer bir çocuğu döverler yada ona psikolojik zorbalık yaparlar. Bu duygu yetişkin olunca da ortaya çıkar ve eli silahlı kolluk kuvvetlerinin bazıları eşkiyaya dönüşürler

26 Mayıs 2020 Salı

Parazit

Bir ay kadar önce Parazit filmini izledim. Hani geçen oskar töreninde en iyi film oskarını kazanan Güney Kore yapımı film. Tarihte ilk defa bir yabancı film en iyi film oskarını kazandı. Bana göre bu filmi özel yapan şey; fakir bir aile portresiyle zengin bir aile portresinin hikayeye entrika katarak çarpıştırılıyor oluşu ve hikayeden de mizahın eksik olmaması. Filmin sonunda fakir ailenin babası daha önceden çalışanı olduğu evin bodrumunda hapis hayatı yaşamak zorunda kalıyor ve oradan evin üstkatındaki ampulün ışığını açıp kapayarak mors alfabesiyle oğluna bir mesaj göndermeye çalışıyor. Nasıl bir kapana kısılmışlık duygusu ve nasıl da en çaresiz anda bile umudunu kaybetmeme duygusu. Bu beni derin düşüncelere attı. Bizler de kendi hayatlarımız da çaresiz hisdettiğimizde; arkadaşlarımıza, ana-babamıza, patronumuza ya da evrene yerine ulaşıp ulaşamayacağını bilmediğimiz mesajlar göndermiyor muyuz?

Son zamanlarda keşfettiğim üç kadın müzisyen var.
Işıl Ayman: Henüz 15 yaşında. Pera Güzel Sanatlar tiyatro bölümünde okuyor. Gitarıyla ve özgün sesiyle harikalar yaratıyor. Ben bu genç hanımefendiyi geleceğin Nil Karaibrahimgil'i olarak nitelendiriyorum.
Merve Kazanç: Merve Rock ve Metal söylüyor. İngilizce şarkıları şahane söylüyor. Güçlü sesine kapılmamanız elde değil. Instagramdan yaptığı canlı konserleri kaçırmıyorum.
Birsu Sayın: Birsu korona günlerinde çıkan bu da geçer Türkiyem şarkısının olduğu Peros reklamınfa sesini duyduk. Kalbinizi okşayan bu büyülü sesin içinize işlememesi mümkün değil.Birsu da Işıl gibi gitar çalıyor ve şarkı söylüyor.

14 Şubat 2020 Cuma

FETÖ-Bülent Arınç ilişkisi

Sevgili okurlar şimdi sizlere belgeleriyle yaşanmış üç olay aktaracağım. Bu üç olayın merkezinde AKP'nin önemli ismi Bülent Arınç var. Bu üç olay Arınç'ın FETÖ ile nasıl içli dışlı olduğunu CIA kontrolündeki ülkeyi ele geçirmek isteyen FETÖ ile Arınç'ın vıcık vıcık ilişkilerini ortaya koyuyor.
Olay 1
2003 yılında jandarmaya bir istihbarat gelir.Manisanın spil dağında ki bir evde yasa dışı faaliyet vardır. Jandarma spil dağına baskın yapar. Bastıkları ev cemaat evidir. İçinden anadoludan oraya getirilmiş bir sürü gariban genç çıkar. Hocalar çıkar. Orası cemaatin eğitim kampıdır. İçerde evraklar bulunur. Suudi atabistan azerbaycan özbekistan bir sürü ülkedeki adreslere ait telefon numaraları çıkar. Birde Manisa merkezdeki bir eve ait adres çıkar. Albay Erdal Sarızeybek o adreste arama yapmak ister. Emniyete gider. Emniyet müdürü araştırma yapar ve o evin meclis başkanı Bülent arınç'a ait olduğunu söyler. Akşam olmuştur. Sarızeybek evin aranmasını sabaha bırakalım der. O gece saat 11 de Bülent Arınç Sarızeybek'i arar. Sarızeybek meclis başkanı beni niye arasınki diyerek herhalde bir yanlışlık var diye telefona çıkmaz. Sabah 7 de Arınç'tan bir daha telefon gelir. Arınç albaya annemin evini arayacakmışınız alt katta annemin eşyaları var dikkat edin der. Konuşmadan sonra Sarızeybek Arınç'ın evine doğru yola çıkar. Arama yapılacaktır. 4 katlı bir evdir ve katlardaki pencerelerin ardında rahleler bulunmaktadır. Belli ki adresi spil dağındaki cemaat kampında ele gecirilen Arınç'ın manisa merkezdeki evi dergah olarak kullanılmakdadır. Sarızeybek ev ile ilgili detayları bir gün önce yaptırdığı keşiften öğrenmiştir. Sarızeybek daha eve varamadan bir telefon gelir ve savcılıktan çıkartılan arama kararının iptal edildiği söylenir. Albay Sarızeybek şaşırır nasıl olur der. Sonuçta jandarma Arınç'ın evini arayamamıştır. 24 saat içinde birileri Arınç'a haber uçurmuş savcılıktan çıkan arama kararı birilerinin devreye girmesiyle iptal edilmiştir.Spil dağındaki cemaat kampında Bülent Arınç'ın evinin adresi ne aramaktadir? Bu aktardığım olay Albay Erdal Sarızeybek tarafından kendisine ait sosyal medya hesabı üzerinden paylaşılmıştır.
Olay2
Arınça suikast yapılacağı söylentileri çıkar. Bu sözde suikast bahane edilerek 2009 yılında Türk Silahlı Kuvvetlerinin kozmik odasına girilir ve kozmik bilgiler ele geçirilerek yabancı devletlere servis edilir. Türkiyenin bir savaş yaşaması halinde seferberliğe katılıcak sivil halkın listesi, savaş halinde toplanılacak alanlar, işgale karşı koyma planları gibi kritik bilgiler. Ayrıca yabancı ülkelerin içine sızmış Türk casusların listesi yer almaktadır.
Olay3
Arınç TRT de kadıldığı programda şunları söyler:
Hocaefendi siyaset üstü biridir.Hanıma hoca efendiyi bi ziyaret etsek dedim oda ne güzel olur dedi. Daha sonra konuyu başbakanımıza ilettim oda keşke bende gelebilsem dedi. Ama başbakanımızın programı yoğun. Başbakanımız bir emirleri istekleri varmıymış dedi. Selamlarımızı sevgilerimizi ilet dedi. Ve Arınç 17-25 Araliktan 6 ay önce Fethullah Gülen'e gider onunla görüşür.

27 Ocak 2020 Pazartesi

Bu dünyadan bir Kobe geçti

Hala inanmakta zorlanıyorum. Böyle olmamalıydı. Ona hiç yakışmadı. Hani süper kahramanlar ölmezdi? O bizim çocukluk kahramanımızdı. O uçardı. O zamanı dondurur havada asılı kalır potaya smaç yapardı. Güçlüydü, aynı anda etrafını saran üç adamla boğuşurdu.O imkansızı başaran mucize yaratan bir adamdı. İyi kalpli yardım sever bir adamdı. Öyleki 2014 Soma maden faciyasında hayatını kaybeden madenciler için taa binlerce kilometre öteden taziye tweeti atmıştı.İyi bir babaydı. 4 çocuğunun da kahramanıydı. Dünyadan bir Kobe geçti. 41 yaşındaki Kobe Bryant 13 yaşındaki kızıyla birlikte helikopter kazasında hayatını kaybetti. O NBA tarihinin gelmiş geçmiş en iyi basketbolcularından biriydi. Belki de Michael Jordan'dan sonraki en iyisiydi. Yirmi yıllık kariyerine Losangeles Lakers formasıyla tam 5 şampiyonluk sığdırdı. Dream Team ile 2 olimpiyat Altını kazandı. Sözün bittiği yerdeyiz. Bu dünyada ne kadar önemli bir kişi olursan ol, ne kadar zengin olursan ol, karun da olsan ecel seni yakalayıveriyor. Şu fani dünyada aslında bir hiçiz. Bugün varız yarın yokuz. Huzur içinde yat Kobe.