Mühim olan farklı farklı dinamikleri kullanıp kendi modelini yaratabilmek. Bir basketbol koçunun kıymetli anılarını dinlerken anlatılarının arka planında duyumsadığın o günün hayat koşullarını hikayene katabilmek. Oyuncu yönetimini, takım ruhunu bir gün senaristi yapımcısı olacağın projelerde kullanabilmek. Taktikleri, varyasyonları kelimelerinin, cümlelerinin arasında kullanabilmek.
Bir tiyatro üstadıyla ve oyuncularla birlikte yolculuk ederken ortaya koydukları harikulade doğaçlamaya sayısız kez şanslı bir şekilde tanık olduktan sonra öğrenmeyi öğrenmektir. Öğrenmek nedir? Nasıl öğrenir insan?
Öğrenmek algı ile başlar. Görerek, duyarak, hissederek öğreniriz.
Öğrenmenin ömrü sınırlıdır, değişime uğrayabilir. Bilmek ise daimdir. Unutmamak, veriden şüphe duymamak bilmektir. İnanç, bilmenin kendinin farkına varmasıdır. Bilmek, ne olur ne olmaz işler ters giderse diye 'arazi şerhi' koyduğunuz inanç karşısında potansiyel ortaya çıkınca utanmaktır.
Potansiyel kutlanan bir bayramdır.
Hepimizin 30 Ağustos Zafer Bayramı Kutlu Olsun.
Potansiyel ...
Potansiyel bir ZAFERDİR!!
Samsuna kalkan bir gemidir...
"Gemicik" asla ama asla değildir!
Bu kadar NET!!
Öğrenme hususuna geri dönecek olursak. Tekrar ederek öğrenebiliriz. Bilgilerimizi ifade ederek, yeni algılarımızla mevcudun sentezini yaparak.
Öğrenmeyi öğrenmek nedir sorusuna verilecek cevap; kendini ifade edebilmektir. Yazmaktır, şarkı söylemektir, dans etmektir, resim yapmaktır.
Basket, tiyatro, edebiyat terimlerinden öğrenmeye, ifade edebilmeye uzanan mozaik bir yazı oluyor.
Tıpkı dil, din, ırk, kültür çeşitliliğiyle kardeşçe bir arada yaşayan kıymetli mozaik toplumumuzun asırlardır süregelen mucizevi ifadesinin bir ürünü olarak; her karış toprağından kültür, sanat, tarih fışkıran güzel yurdumuz gibi.
Bu noktayı yakalayabilmek yurtta barıştır.
Yine farklı dinamikler arası diyalog kurabilme kabiliyetiyle; kendi iç dünyasında ve şimdide kapalı kalmayarak Dünya ile entegre olan, tarihi-şu anı-geleceği arasında köprü oluşturup olayların üzerine çıkabilme yetisiyle yaşadığı tüm zorlukları aşacak umudunu asla kaybetmeyecek devletimiz ve de aziz milletimiz gibi.
Bu noktayı yakalayabilmek ise cihanda barıştır.
İşte bu ikisini bir arada yaşayabilmek özgür olmaktır. Bağımsızlığa ve geleceğe kanat çırpmaktır.
Tıpkı Kurtuluş savaşında Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde kahraman Türk askerlerinin, mehmetçiğimizin kanlarıyla sulanan toprakların üzerinden gururla yükselen laik, demokratik ve modernliği ilke edinmiş yapısıyla Dünya'da ki tüm müslüman ülkelere örnek teşkil eden Türkiye Cumhuriyetimiz gibi.
Yurtta barış, Dünya'da barış!
30 Ağustos 2016 Salı
25 Nisan 2016 Pazartesi
HAMLE
23 NİSAN
Hangi şartlar altında olursak
olalım bir başka 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı haftasını
yaşıyoruz. Ulu Önder Atatürk’ ün Dünya’ da ki tüm çocuklara armağan ettiği
eşsiz bir şölen.
Çocuk ve çocukluk hissiyatı öylesine mühim ki…
Çocuk ve kendini çocuk gibi
hissedenler ile ilgili söylemek istediğim önemli birkaç şey var.
Hani yıl boyu deliler gibi
çalışır, hayatın koşuşturmacası içinde yorgun düşeriz. Sonra bir haftalığına
aileyi toparlar tatile gideriz. Her şeyi unutur, yenilenip, dinleniriz. İşte
ben çocuksu olmayı “arada bir tatile çıkmaya” benzetiyorum.
Bence bir çocuk dünyadaki en güçlü kişidir. Çünkü güç yürekle ölçülür.
Saflıkla, samimiyetle…
Şu hayatta ki en kıymetli şey
ailemiz. Onların varlığıyla güçlü, güvende ve mutlu hissediyoruz. Ama bunun
haricinde bir başka ailemiz daha var. Büyüyoruz, hayatın bize yaşattığı
deneyimlerle değişiyoruz. Çocuksu olup da benim deyişimle “tatile çıktığımızda”
aslında ihmal ettiğimiz öteki aileyle bir araya geliyoruz. Yani en güçlü
olduğumuz dönemki saflığımız ve samimiyetimizle… Onları hatırlayıp bir anlamda
gönül alıyoruz. Buna büyürken hiç
farkında olmadan kırmış olduğumuz kendi gönlümüz de dahil! Onları hatırlarken
yapaylığı unutuyoruz. Mutlu oluyoruz, gerçekten gülüyoruz. Bir çocuk gibi…
Çocuk ve kendini çocuk gibi
hissedenler ile ilgili söylemek istediğim önemli birkaç şey daha var…
Çünkü içinde zerre çocukluk
hissiyatı barındıranlar;
Yıkılıp harabeye dönmüş vatanından
kaçıp cennete kavuşma yolculukları ege kıyılarına vuran çocuk ölüleriyle son
bulan savaşları çıkartmazlar!
İçinde zerre çocukluk hissiyatı
barındıranlar;
Son haftalarda gündeme gelen
çocuk istismarı kepazeliklerinde ama aktörleri olarak ama göz yumanlar olarak
sebep olmazlar. Olamazlar!
Daha hayatlarının başında ki
minicik yavruları ömürlerinin sonuna kadar yaşamak zorunda kalacakları bir
travmanın arafına acımasızca atmazlar! Atamazlar!
KRAL İÇİN HOLOGRAM
Kral için Hologram bir Tom Hanks
filmi. Geçen hafta sonu sinemada izledim. Amerika’ da işleri batırmış hayatında
ki bunalıma ve mali problemlerine çözümü çok uzaklarda Suudi Arabistan’ da
arayan bir adamın hikayesini anlatıyor. Issız bir çölde yetersiz şartlarda ve
kendi gibi bunalım ve salla başını al maaşını psikolojinde olan çadırda ki üç kişilik ekibin başına amir olarak gidiyor.
Gelmesi; belki yarın belki yarından da yakın olan Krala sunum yapmak için hazırlanıyorlar.
Suudi Kralına! Satacakları ürün
yanınızda olmayan birini üç boyutlu bir gerçeklikte sizinle aynı ortamda
buluşturan bir teknoloji. Kral’ ın bir türlü gelmediği, teknik aksaklıkların
giderilmediği tek düze sıkıcı günler bir birini kovalıyor. Boşanırken evini
satmış, karısından ayrılmış, kızının eğitim masrafları için bu sefer başarılı
olması gereken ancak geldiği bu yeni ülkede medeniyetler arası farklılığın
şokunu da yaşayan orta yaşlı bezgin iş adamı Alan’ ı Tom Hanks mükemmel
oynuyor.

Bir roman uyarlaması olan Kral
için Hologram, kazanmanın, kaybetmenin hayatta mutlak bir sonucun olmadığını anlatıyor.
Aşkı hatırladığımız ve ona sahip çıktığımız müddetçe çareye ulaşabileceğimizi
anlatan güzel bir Tom Hanks filmi.
HAMLE
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)