Bir genç gözü dönmüş saldırganlardan canını zor kurtarıp
benzin istasyonuna sığınıyor. Polis memurları bıçaklanıyor. Kalabalığın
arasında kalan otomobil tarumar ediliyor. Hareket halindeki otobüs çapraz ateş
arasında kalıyor ve taş yağmuru sonucu camları tuzla buz oluyor… Nemi oldu? Top
patladı. Yok, yok Suriye’ de cereyan eden iç savaştan bahsetmiyorum sevgili
okur. Geçen Pazar İstanbul’ da oynanan derbiden bahsediyorum, top da futbol
topu…
Her zaman olduğu gibi rahmetli Vedat Okyar skoru doğru tahmin
etti. Her derbi öncesi mikrofon uzatıldığında gayet ciddi bir şekilde kendine
has üslubuyla:” Şimdi bu maçı ya Fenerbahçe alır, ya Galatasaray kazanır, ya da
berabere biter “ diye cevaplardı. Yine yanılmadı ve maçı bir taraftan biri
galip bitirdi. Bol sarı kartlı doksan dakikadan akıllarda kalan tek şey Melo’ nun
dışarı fırlayan dili…Dil demişken; daha geçen yaz yıllardır birbiriyle kanlı bıçaklı olan üç güzide kulübümüzün taraftarları bir araya gelip omuz omuza yürümedi mi? İşte İstanbul United artık taraftarlar aynı dili konuşuyor Türkiye’ de hiçbir şey eskisi gibi olmayacak demedik mi? Peki ne değişti de maç öncesi kıyamet koptu? Derdimiz ne sevgili okur? Ben size yerinde deneyimleme şansına sahip olduğum bir başka büyük maçın öncesinden ve doksan dakikasından bahsetmek istiyorum. El Clasico’ dan…
Nefis bir bahar günü. Hava günlük güneşlik. Başkent Madrid’ de sıfır
noktasında yani her şeyin başlangıcı kabul edilen Sol Meydanındayım. Her köşede
bir müzisyen. Kimi yerde bağdaş kurmuş gitar çalıyor, kimi tezgahın üzerinde
ters çevrilmiş bardaklardan çıkarttığı kristalize sesle insanın ruhunu teslim
alıyor. Şehrin sembolü ağaca tırmanan ayı heykelinin dibinde akordeon eşliğinde
şarkı söyleyen coşkulu koro kendilerini çevreleyen turist gurubunu mest ediyor.
Gözüm yanımda dikilen çöpçü heykeline takılıyor. Başında kasketi elinde
süpürgesi boynu bükük yere bakan adam aniden canlanıyor ve yerleri süpürüyor.
Ödüm patlıyor, etraftan kahkahalar yükseliyor. Derken karşıdan bir kızıl derili
beliriyor. Turistlerin fotoğraf makinelerinin flaşları animatörlere doğru
patlıyor. Metro için bilet aldığım büfenin yanında sleepy hollow kıvamında
kelleyi koltuğuna kıstırmış siyahlar içinde pelerinli bir animatör tabureye
çökmüş, elindeki kocaman Barcelona logosunu cümle aleme gerine gerine
gösteriyor. Onu görenler tebessüm ediyor, Real Madrid taraftarları da dahil
olmak üzere yanına gidip fotoğraf çektiriyorlar. Değil Dünya’ nın galaksinin en
büyük maçına saatler kala ortamda müzik var, şamata var, keyif var sevgili
okur…
Estadio Santiago Bernabeu istasyonundayım. Metrodan inip
yukarıya çıkan merdivenlerini tırmanıyorum. Nihayet basamakları bitirdiğimde
karşıma çıkan manzara karşısında adeta çenem yere düşüyor! Önümde göğe doğru
yükselmekte olan devasa yapıyı hayran hayran dakikalarca seyrediyorum. Hani
abartmıyorum eğer futbol bir din olsaydı Estadio Santiago Bernabeu onun mabedi
olurdu ve burada El Clasico’ yu seyretmek de herhalde en kutsal futbol ibadeti
olurdu. Biraz erken geldiğim için bende stadyumunu bir tavaf edeyim diyorum ve
çevresinde dolanıyorum. Onlarca yayın aracı, röportajlar, tezahüratlar… Heyecan
dorukta. Deplasman maçına gelmiş Barcalıların arasından geçiyorum. Kimsenin
kimseye sataştığı yok. En ufak bir tatsızlık yok. Beş bin Barcalıyı sayısı seksen
bini bulan ev sahibi taraftarlara karşı koruyan her hangi bir polis de yok.
Zaten herkesin polisi kendi vicdanı değil midir sevgili okur?Üçüncü ligde oynayan Yalovaspor’ un maçlarında bile kapıdan geçerken didik didik aranırken( ne yazık ki bunun böyle olması gerektiğini geçenlerde mecliste yaşanan saldırı vakasında gördük) , böylesine bir maçta stadyuma üzerimin aranmadan girmiş olmamın bende yol açtığı şaşkınlık geçtiğinde her iki takım yeşil çimlerde görünüyor. El Clasico… Bir tarafta uzay futbolu oynayan Xavi, İniesta, Lionel Messi’ li Barcelona. Diğer tarafta ikinci Los Galacticos dönemini başlatan Kaka, Benzema, Cristiano Ronaldo’ lu Real Madrid. Hakemin başlangıç düdüğünün duyulmasıyla beraber ardı ardına patlayan on binlerce flaş bu anı ölümsüzleştiriyor. Coşku tavana vuruyor. Her iki tarafın bir birini tartarak geçirdiği ilk dakikalardan sonra Barca kontrolü ele alıyor. Real Madrid çok gergin çünkü ligde gerideler ve bu maçı muhakkak kazanmaları gerekiyor. Ama bir türlü Barca’ya diş geçiremiyorlar. Orta sahaya yakın bir yerde Barca bir faul kazanıyor. Oyuncular arasında tartışma çıkıyor. Real Madrid’ liler hakeme itirazlarını sürdürürken Barca çabucak oyuna başlıyor. Xavi topu ceza sahasına doğru havalandırıyor. Messi ve Ramos aşağı doğru süzülmekte olan topa doğru hamle yapıyorlar. Ramos resmen uçan tekmeyle topa doğru gelirken Messi göğsüyle topu yumuşatıp müthiş bir çalım atıyor Ramos’ a. Ramos resmen Rastro’ ya gidiyor… Casillas’ la karşı karşıya kalan Messi topu kalecinin yanından hemen önümde bulunan kalenin filelerine bırakıyor. Devre oluyor.
İkinci yarıda Barca kalesine gelen Real Madrid atakları
resmen sağnak yağmur gibi… Kaleci Victor Valdes yalnız kalıyor. Sağdan, soldan,
ortadan devamlı ataklar geliyor. Uzunca bir süre bayağı bir baskı yiyip,
sıkılıyor… Tek başına çok iyi direniyor. İnanılmaz toplar çıkartıyor. Gol
gelmedikçe stadyumdan uğultular yükseliyor, seksen bin kişi adeta çıldırıyor… Ancak
tüm bu ataklar eldivenlerinde eriyip gidiyor. Hani kızgın demirin üzerine
düşmesiyle buharlaşıp yok olması bir olan yağmur damlaları gibi… Real Madrid
ahmakça ve şuursuzca saldırmasının bedelini ağır ödüyor. Sonuçsuz kalan başka
bir ataktan sonra kaleci Valdes topu çabucak oyuna sokuyor. Top kaptana
geliyor. Takımın maestrosu, orta sahanın beyni Xavi Real Madrid defansının
arasına harika bir ara top atıyor. Savunmanın arkasına sızan Pedro hızla kaleye
doğru ilerliyor. Ceza sahasına girmeden yayın oradan müthiş bir plase yapıyor.
Top öyle bir noktaya gidiyor ki, değil bir tane iki tane kaleci olsa o topu
çıkartamaz. Zaten çıkartamıyorda. Fileler havalanıyor, seksen bin taraftar
susuyor. Meşin yuvarlak fileler içinde dönüp çimlerin üzerinde durduğunda
futbolun mabedine ölüm sessizliği çoktan çökmüş oluyor. Çıt yok… Real Madrid
maçı çevirmek için artık kariyerinin sonuna gelmiş efsane kaptanları Raul’ u
bile yedek kulübesinden çağırıp oyuna sokuyor. Ama onunda oyuna herhangi bir
tesiri olmuyor sevgili okur… El Clasico Barcelona’ nın iki sıfırlık
üstünlüğüyle sonuçlanıyor.
Santiago Bernabeu Stadyumu’ nu gezme ve içersinde bulunan müzeyi
ziyaret etme şansına eriştim. Kupalar, formalar, fotoğraflar ve tabiki anılarla
dolu olan bu olağan üstü müze size Real Madrid’ in zaferlerle dolu tarihini yaşatıyor.
Beyaz şimşekler Şampiyonlar Ligi kupasını tam dokuz sefer kazanmışlar. Dile kolay
tam dokuz sefer… Acaba bir Türk kulübümüz de bir gün Avrupa’ nın bir numaralı
kupasını kaldırabilir mi? Ben kesinlikle kaldıracağına inanıyorum. Ama bunun
için önce birbirimizin ayağını kaydırmaktan vazgeçip yanındakinin üzerine
basarak yukarı çıkılamayacağını iyice idrak etmemiz gerekiyor sevgili okur…
NUH: BÜYÜK TUFAN
Kutsal kitaplardaki anlatımdan farklı bir Nuh peygamber
portresi çizen, Dünya’ da ki yaşamın başlayışı ve gelişiminin Darwin’ e vurgu
yaparak anlattığı sahnelerden ötürü oldukça eleştiri alan Nuh: Büyük Tufan
filmini seyrettim. Başrollerde Russel Crow, Jennifer Connelly , Antony Hopkins’
in olduğu filmde İyilik yolundan sapan insanoğlunun yer yüzündeki tüm
kaynakları tüketip ortaya çıkan çorak verimsiz topraklarda sefalet içinde
yaşaması, bir lokma et için birbirlerini satar, boğazlar hale gelmesi ve daha
da kötüsü bu durumun toplum içinde kanıksanmış olması Black Swan filminde de
imzası olan Aronofsky tarafından çarpıcı şekilde ortaya konurken aslında günümüzdeki
kapitalist anlayışa ve doğaya zarar veren insanoğlunun davranışına
göndermelerde bulunuyor. Bu durum gemiyi yaparlarken oğlunun Nuh peygambere “ Niye
biz ve niye bu gemiyi hayvanlar için yapıyoruz?” sorusuna “Masum olanı korumak
için seçildik. Hayvanlar çünkü onlar ilk günkü gibi yaşıyorlar.” cevabıyla
doruk noktasına ulaşıyor. Taşa dönüşmüş meleklerin, savaşların olduğu ve
tufanın koptuğu sahnelerdeki özel effektler çok etkileyici. Herkes tarafından
iyi kötü bilinen bir konu olmasına rağmen film iki saat boyunca izleyiciyi
tutmayı başarıyor.