"Yarın Berlin'de on binlerce kişi bir araya toplanacaklar. Sadece koşmak için. Lakin bu nasıl bir "sadece" dir ki huyu, suyu, politikası ayrı; dil, din, ırk, kültür bakımından birbirinden farklı insanları bir araya getirmeyi ve birlikte hareket etmelerini başarabilmekte, yapılan yardımseverlik koşularıyla binlerce muhtaç ve şanssız insanın hayatına olumlu yönde katkı sağlanabilmektedir. Berlin Duvarı yıkılalı uzun yıllar oldu. Ama halen özgürlükleri kısıtlayan zihinlere çekilen duvarlar da yok değil...Ama aşılmayacak duvar, koşulmayacak maraton, geçilmeyecek finiş yoktur! Yarın Berlin Maratonun' da koşacak tüm dostlara başarılar! İyi eğlenceler, adımlarınıza kuvvet."
Koşmak gerçekten öyle bir şey, tüm farklılıkları ortadan kaldıran, insanları bir kılan bunların haricinde zindelik katan, enerjinizi ve keyfinizi tavan yaptıran, derdinizi tasanızı ise dibe yollayan bir mucize ki bu mucize daha büyük mucizeleri tetikliyor ve 2007 yılından beri 1300 adım adım sporcusu 2200 yardımseverlik koşusuna katılarak 3.600.000 TL bağış topladı ve 20.000 kişiye yardımcı oldu. Her bir adım adım sporcusu sadece koşarak 15 kişiye yardım etti. İyilik peşinde atılan adımlar hakkında merak ettikleriniz için http://www.adimadim.org/ adresine göz atabilirsiniz. Bende iyilik peşinde koşanlardan biriyim ve bundan gurur duyuyorum.
Koşuya başladığım ilk zamanlarda Berlin' de Mercedes Benz 'in düzenlemiş olduğu 10 kilometrelik yarışa katılmış her zaman olduğu gibi yeni bir ülkeyle, şehirle ,insanlarla ve kültürle tanışma şansım olmuştu. Reichstag, Brandenburg Geçidi, Berlin Duvarı, Tiergarten bahçesi ( başkent' in göbeğinde şehre nefes aldıran bu yeşil alan betonlaştırılmaktan son anda kurtulan Gezi parkının 55 katı büyüklüğündedir, Central Park' ın ise yarısı etmektedir.) , müzeler, Sony Center ve daha niceleri...Aslında her birini ayrı ayrı anlatmak gerekir. Ben burada aklıma takılan bir kaç konuya değiniyorum.
Hemen arkamda yükselen yapı Reichstag. Adolf Hitler' in ülkeyi yönettiği dönem hariç , 1894 yılından beri Almanya Parlamentosunun toplandığı bina.
Ben büyük kentim diyen her yerde olması gerektiği gibi ulaşım sorunu burada da söz konusu değil. Yıllardan beri kullanılan metro; raylı sistem, tramlar ve otobüslerle takviye edilerek ulaşım rahat ve akıcı. İstanbul' da bugün halen trafikte kilitlenip, saatler harcıyorsak bu ayıptır.Gelecek için umut vaat eden ulaşım projelerine henüz başlanmış olunması övünülecek bir durum değil utanılması gereken bir kabahattir. Ama beni asıl şaşırtan şey havalimanından çıkıp metroyu kullandığım zaman oldu. Metronun camından dışarıda akıp giden ışıklara bakarken bir şeyi atlamışım gibi geldi. Neydi neydi diye düşünürken bir anda kafama dank etti. Metroya girerken turnikelerden geçmemiştim çünkü öyle bir şey mevcut değil diyar-ı Hans da. Çünkü adamlarda üç kağıt, alavere dalavere yok. En basitinden metroya, otobüse bineceksen biletini almışsındır ve kimse bunu rutin olarak kontrol etme gereğini duymaz, bu durumda suistimal edilmez. Peki niye biz bunu bir türlü başaramıyoruz? Kaçak elektrik kullanmalar, sıraya kaynak yapmalar, işlerin ahbap-çavuş ilişkisine göre yürümesi ya da ne biliyim trafikte motorsikletleri, bisikletleri , yayaları hiçe saymalar...Bir ülkenin medeniyeti kaldırımlarının yüksekliği ile ters orantılıdır diye bir söz var. Berlin düz ayak bir şehir, yayalara bisikletlere yaşam tanıyan bir trafik yapısı var öyle ki 4-5 saatlik bir bisiklet turuyla şehrin önemli noktalarını gördüm.
Yıllarca insanları bir birinden ayıran, düşüncelere ve özgürlüğe set olmuş Berlin Duvarı' nın üzerinden göğe özgürce yükselen balon. ikisi de aynı karede...Ne ironi ama!Akıl, mantık ya da doğru diyelim...Bunlar Güneş gibi değil midir? Önünde sonunda doğru yanlışı yener, Hak batıla galip gelir ya da Güneş' in ışığı karanlığı siler. Ha tarihte bazı dönemler toplumlarda akıl tutulmaları yaşanmıştır, tıpkı kırk yılda bir olan Güneş tutulmaları gibi. Öyle ki Almanlar kendilerini felakete sürükleyen Adolf Hitler gibi bir diktatörü seçimle ülkenin başına getirmişlerdir. Şehri gezerken rehberin anlattıkları ve gördükleriniz ışığında yaşanmışlıkları daha derinden hissediyorsunuz.
Rehber Führer' in 2. Dünya savaşının son günlerinde gizlendiği sığına yaklaştığımızı söylediğinde gözümün önüne Führer' in son günlerini konu alan o filmler ve bunker geldi. Ancak oraya vardığımızda yukarıdaki resimde gördüğünüz manzarayla karşılaştım. Bunker' ın başlangıcında oranın koridorlarını, odalarını gösteren bir pano bulunuyordu.
Rehbere "Bunkerdan geriye hiç mi bir şey kalmamış?" diye sordum.
"Hayır, bunkerdan geriye elbette kalanlar vardı. Ama toplum bu diktatörden geriye her hangi bir iz kalmasını istemediği için Führer' in bunker' ı yıkıldı ve yerine arkada gördüğünüz konutlar yapıldı" diye cevapladı. Bu noktanın hemen karşısında ise aşağıdaki resimde gördüğünüz Yahudi Soykırım anıtı bulunuyor.