29 Haziran 2019 Cumartesi

Edgar Hoover

Bugün Digiturk'ün sinema kanallarından birinde bir filme rastgeldim. Clint Eastwood'un yönettiği başrolde Leonardo Dicaprio'nun oynadığı J.Edgar adındaki film Amerikan Federal Soruşturma Bürosu FBI 'ın efsane başkanı Edgar Hoover'ın hayat hikayesini anlatıyordu. Di Caprio Edgar Hoover rolünde çok başarılı ve makyaj teknikleriyle Hoover'ın ihtiyar halini oynadığı sahneler görülmeye değer. Hoover 29 yaşında araştırma bürosunun başına gelen ve onu FBI'a dönüştüren bürokrat. Tam 48 yıl başkanlık görevinde kalıyor ve 8 tane amerikan başkanı eskitiyor. 1930 lu yıllarda ülkede popüler olan pek çok gangsterin yakalanmasını sağlıyor. İstihbarat tarihinde ilk fişleme işlemi onun döneminde gerçekleşiyor ve Hoover muhalif veya tehdit olarak gördüğü yüzbinlerce vatandaşı fişliyor.Başkan Kennedy Hoover'ı görevden almanın yollarını ararken kendisinin yaşadığı yasak aşk gündeme geliyor ve senato bunun araştırılması için karar almaya hazırlanıyor. Köşeye sıkışan başkan Kennedy senatonun araştırma kararı almaması için FBI başkanı Hoover'dan yardım istiyor. Halbuki bu yasak aşkı başından beri bilen ve konuyu bir dergiye sızdıran kişi Hoover'ın ta kendisi. Hoover FBI başkanlık koltuğunun bir daha sorgulanmaması karşılığında yardım etmeyi kabul ediyor. Ve senatodaki senatörlerin özel hayatlarındaki skandalları içeren dosyalarla senatodaki yetkililere bir sunum yapıyor. Skandallarının ortaya çıkmasından korkan senato Başkan Kennedy'nin yasak aşkını araştırmama kararı alıyor. Edgar Hoover'a hiçbir amerikan başkanı dokunmaya cesaret edememiştir. Ve 48 yıl amerikan bürokrasisinin en üst makamında FBI başkanı olarak kalmıştır.Nedeni ise politikacılar hakkında tuttuğu şantaj dosyalarıdır. Modern istihbarat tarihindeki bel altı vurmaların babası olan Edgar Hoover'ın hayatı incelemeye değer.

26 Haziran 2019 Çarşamba

Bu Neyin Kafası?

Geçen gün twitterda bir fotoğraf gördüm. Bir araya toplanmış bir kalabalık ellerinde bir pankart tutuyorlardı. Pankartta kötü bir el yazısıyla yazılmış " Türkiyada Afgan mülteci istemiyoruz" yazıyordu. Bu Hatayda yaşayan Suriyeli mültecilerin yaptığı bir gösteriydi ve onlar Türkiyede afgan mülteci istemiyoruz diyorlardı. Yani bu şaka gibi bir olay. Ülkelerindeki savaştan kaçan ve Türkiyeye sığınan suriyeliler sanki buranın her şeyine adapte olmuşlar diğer yabancılara kıdem basmışlar da şimdi ülkemize gelen başka mülteciler olan afganlardan rahatsızlık duyuyorlar ve pankartlı bir gösteri düzenliyorlar. Bu neresinden bakarsanız bakın nankörlüktür. Normalde mültecinin halinden mülteci anlar ama burada kendinden sonra gelene bir burun kıvırma görüyoruz. Türkiyenin başında hiç dert yokmuş gibi bu saatten sonra birde mülteciler arasındaki kavgaları düzeltecek.Ülkemizde bir Suriyeli gerçeği var. Onlara zor günlerinde kapımızı açtık artık onlarla yanyana yaşıyoruz. Ama onların bize uyması gerekiyor. İstanbul Taksimde iş yerlerinin çoğu arabça tabelaya döndü. Restoranların sahipleri ve garsonları suriyeli oldu. Ülkesinde ki savaştan kaçan suriyeli gençler bizim plajlarımızda keyif çatarken, bizim askerimiz mehmetçiğimiz Afrinde şehit düşüyor. Bu suriyeli arkadaşlar şimdi afgan mültecileri beğenmiyorlarsa yarın öbür gün bizleride beğenmezler benden söylemesi.

19 Haziran 2019 Çarşamba

Bir Babanın Ardından

Bu sabah beş buçuk gibi uyandım ve daha sonra tekrar uyumakta zorlandım. Bende televizyonu açtım. Televizyonda bir hanım efendi konuşuyordu. Kadının yüzünde bir burukluk ama bir taraftanda zorluklara karşı dik duran kararlı bir ifade vardı. Kısa sürede anladım. 2009 yılında ergenekon davasında uğradığı haksızlığı kaldıramayan ve intihar eden Yarbay Ali Tatar'ın eşiydi. Kocasının başına gelenleri anlatıyordu. Ali Tatar düzmece ergenekon davası sürecinde 10 gün tutuklu kalıyor ve daha sonra üzerinden süre geçmeden bir kez daha tutuklanmasına karar veriliyor. Bu süreçte psikolojisi bozuluyor.Eşi ve yakınları Ali Tatar'ın durumunun iyi olmadığını anlıyorlar ve tekrar teslim olnadan önce GATA'da bir psikoloğa görünmesini talep ediyorlar. Ancak komutanları buna izin vermiyorlar. Ali Tatar'ın eşi kocasının kendisine " İzin vermezler, bunlar izin vermez" dediğini anlatıyor. Teslim olmaya gidecekken merdivenlerde fikir değiştiriyor ve evine girip intihar ediyor. Geride gözü yaşlı karısı ve küçücük kızı kalıyor. Bu Türkiye tarihinin kara bir lekesi olan ve hükümet-Fetö ortaklığının TSK 'ya kurduğu kumpas olan Ergenekon davasında yaşanan nice dramdan sadece biridir. Akp hükümeti 2002-2013 yılları arasında Fetö ile yaptığı ittifakı unutmamalıdır. Fetö ile araları iyiyken on yılı aşkın bir süre Fetöcülerin devlete sızmasına göz yumdular. Fetöcü savcıların oluşturduğu düzmece Balyoz ve Ergenekon davalarına seyirci kaldılar ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin onurlu vatansever askerlerinin ordudan tasviye edilmesine neden oldular. Hatta Recep Tayyip Erdoğan " Ben bu davanın savcısıyım" dedi. O onurlu vatansever askerlerin yeri Fetöcü askerlerle dolduruldu ve onlar 15 Temmuz darbesini yaptılar. Bir ülkeyi yönetenler devleti ele geçirmeyi planlayan bir cemaatle koalisyon yapacak kadar aymaz olamaz. Rahmetli Ali Tatar'ın tutuklanması talebini veren Fetöcü savcı 16 yıl hapse mahkum edildi. Ama gerekçe ergenekon balyoz davaları değil 15 Temmuz darbe girişimine destek olmaktan. Fetöcü savcı mahkemede kendisini " Benim şeker hastası bir kızım var. O yüzden içeri giremem bana ihtiyacı var" diye savunmuş. Rahmetli Ali Tatar'ın eşi bunu duyunca tebessüm etmiş ve şöyle diyor" Benim kızım on yıldır babasız"

14 Haziran 2019 Cuma

Sen Gök Ol Ben Yer

Manzaramı maviye boyuyor marmara ve sema,
Yüreğim aşka doyuyor içimde yitik bir sevda,
Hayırı da yaşadım, kanadım yaralandım,
Kadınım...Ben laftan anlamadım, senden hiç usanmadım,

Dalgaların ardında adalar zihnim hülyalara dalar,
Sevgim sema kadar, bu garibi umut oyalar,
Yarim semada, ben yerde o gökte,
Silahım aşktan yaptığım kanatlarımda,
Sen uhde belkide çabam beyhude...

Gönlüm kuşatıldı aşkın ordularınca
Musmutlu olucaz sen bana kanınca,
Korkma! Semalarda ağlar,
Yağmurun yaşından güller çıkar

Sen gök ol ben yer,
Birlikteyken dokunmaz bize keder,
Yeter ki kalbini bana ver...

9 Haziran 2019 Pazar

Bir Köyü Kurtaran Kahraman

Tayvan yönetimi 10 yıl önce bir köyü kentsel dönüşüm kapsamında yıkmaya karar verir. Ancak köyde kalan son kişi başta kendi evi olmak üzere köydeki tüm evleri boyamaya başlar.97 yaşındaki Yung Fu boyalarla öyle bir eser yaratır ki rengarenk olan köy herkesin ilgisini çekmeyi başarır ve sonunda Tayvan yönetimi köyü yıkmaktan vazgeçer. Bu hikayede inanılmaz bir inanç var. 97 yaşında bir ihtiyarın belki çocukluğunun geçtiği, aşklar yaşadığı belkide hatıralarının kara kutusu olan bir köyü tek başına kurtarma çabası var. Hayat sürekli akıp giden bir akarsu gibi, hiç bir zaman aynı akmıyor ve suyun üzerindeki dalgalarla birlikte hatıralarımızda değişime uğruyor sürekli. Elle tutamadığımız, tuttuğumuzda parmaklarımızın arasından akarsuya dökülen zaman denen hayat denen bu suyun içinde belkide bize hatıralarımızı tekrar yaşatan mekanlar tükenen hayata karşı sarıldığımız can simidi. Belki 97 yaşında köyünü kurtaran kahraman ihtiyarın tüm o çabasının ardında ki motivasyon buydu. Elinde avuncuda kalan hatıralarını kurtarma çabası. Binlerce kilometre ötede dünyanın öbür ucundaki tayvanlı bir ihtiyar köyünü yok olmaktan kurtarırken biz 12 bin yıllık tarihi ve kültürel mirasımız Hasankeyf'i kurtaramadık. Hasankeyf peşkeş çekilen bir baraj projesi yüzünden yarından itibaren sular altında kalmaya başlayacak. Tarih bu 12 bin yıllık muhteşem insanlık mirasının katillerini asla affetmeyecek.

3 Haziran 2019 Pazartesi

İslamofobiya

Son yıllarda batı dünyasında islamofobik davranışlar yükselişte. İslamofobikler toplumda yaşayan müslümanları birer potensiyel terörist olarak görmekte ve onlardan nefret etmekte.Batı toplumunda ve özellikle Amerika Birleşik Devletlerinde " Müslüman komşum teröristtir" paranoyası özellikle 11 Eylül ikiz kule saldırılarından sonra başladı. El kaide lideri Usame Bin Ladin'in masum kanı dökmek üzerine kurulu cihat anlayışı İslam dinini batı dünyasında lekeledi. Oysaki asıl cihat; bilgiyle yapılır,ilimle irfanla yapılır ve gerçek cihat cehaletle savaşılarak yapılır ve bunda asıl amaç toplumun cehaletini gidermektir. Masum kanı dökmüş El Kaide ve IŞİD konusunda aslında ABD de pek masum sayılmaz.Çünkü El Kaide'nin çekirdek kadrosunu oluşturan afgan mücahitleri afganistanı işgal eden sovyet rusya'ya karşı CIA eğitip donattı seksenli yıllarda. ABD'nin palazlandırdığı mücahitler yıllar içersinde El Kaide'ye evrildi ve sonunda bumerang gibi Amerikayı vurdu. Terör bumerang gibidir. Eğer onu eline alırsan ve bir hedefe doğru atarsan döner dolaşır sonunda seni vurur. IŞİD ise ABD'nin Irak işgalinden sonra ülkedeki otorite boşluğundan doğdu ve Irakdaki Amerikan hapishanelerinde bulunan ve Amerika tarafından her ne hikmetse salıverilen mahkumlar tarafından kuruldu.Geçen hafta newsweek dergisinde Anerikalı Müslüman emekli bir deniz piyadesinin 12 yaşında ki oğluyla yaşadığı diyaloglar vardı. Müslüman emekli askerin çocuğunun okulunda bir çocuk askerin çocuğunun yanına geliyor ve "Allahu Ekber.Hepiniz gebereceksiniz" diyerek kapıyı suratına çarpıyor. Öğretmen çocuğa "Siz ingilizce biliyor musunuz?" diye çocuğu müslüman olduğu için küçümser bir tonda soruyor. Yine başka bir olayda küçük bir kız çocuğu okuldaki sırasında "sen bir teröristsin" notunu buluyor. Sınıfa bir daha girdiğinde " seni öldüreceğim" notunu buluyor. Müslümanlara karşı oluşan müslüman eşittir terörist paranoyasına ve müslümanların batı ülkelerinde uğradığı taciz örneklerini çoğaltabiliriz. Dünyada oluşmaya başlayan islamofobik akımın önüne ancak eğitimle geçebiliriz. Sorunu kendimizde aramalıyız. Dünya üzerinde bir tane insan haklarına saygılı, demokrasiyi özümsemiş bir islam ülkesi varmı? Yok. İçlerinde en moderni Atatürk'ün yüz yıl önce kattığı laiklik ve cumhuriyet vizyonuyla Türkiye. Oda son on yedi yıldır din sömürüsü yapan ve zamanla diktatörlüğe tek adam rejimini evrilen yönetim sonucu demokrasisi ve insan hakları yerlerde sürünen Türkiye. İslam dini barış ve kardeşlik dinidir. İslamın dünyada iyi anılmasını istiyorsak; çağdaş, insan haklarına saygılı, demokratik toplumlar yaratmalıyız ve refahın olduğu güçlü ülkeler oluşturmalıyız.