28 Mayıs 2019 Salı

Bir Tuhaf Seçim

Tuhaf bir İstanbul belediye başkanlığı seçim süreci yaşıyoruz sevgili okur. Mayıs ayının sonuna geldik normalde 31 Mart günü başkanın seçilmesi gerekir ve şimdiye İstanbul Belediyesinde görevini icra ediyor olması gerekirdi fakat seçimi kaybedenler mızıkçılık yaptı. AKP 25 yıldır yönettiği İstanbul gibi bir para kaynağını kaybedince YSK'ya yani (Yandaş Seçim Kuruluna) itirazda bulundu. Mazbatasını alan ve 18 günlük görev süresinde öğrenci akbilini 85 tl den 40 tl ye indiren,İstanbul genelinde uyuşturucuyla mücadele komisyonu kurulması gibi başarılı işlere imza atan seçilmiş başkan Ekrem İmamoğlu'nun hakkını yediler ve yeniden seçim kararı verdiler. Bu dünyanın hiçbir yerinde görülmüş şey değildir sevgili okur. Zarfa konulan 4 oy pusulasından üçünde hile yapılmadığı ama birinde AKP nin kaybettiği büyükşehir başkanlık seçiminde hile yapıldığına kanaat getirdi Yandaş Seçim Kurulu YSK. Aslında acayiplikler seçim gecesi başladı. 31 Mart akşamı yangından mal kaçırırcasına ekranlara çıkan Binali Yıldırım "Seçimi 3000 oy farkla kazandık" dedi. Oysaki oyların sayımı daha bitmemişti. İlerleyen saatlarde bir başka rezalet daha yaşandı ve İmamoğlu'nun seçimi kazandığını gören Anadolu Ajansı veri akışını kesti. Tarafsız olması gereken ve halkın menfaatini ön tarafta tutması gereken kurumun yaptığı bu rezalet kabul edilemez.Herhalde geçen seçimde trafoya giren kediyi bu sefer Anadolu Ajansına yolladılar! AKP seçime itiraz süresince "Çaldılar" argümanını dillerden düşürmedi.Ama YSK'nın açıkladığı 250 sayfalık gerekçeli kararda seçimin iptaline ilişkin herhangi bir çalma eylemine rastlanmadı.İmamoğlu'nun ve 16 milyonluk İstanbullunun hakkını gaspeden YSK minareye göre kılıf hazırlayamamış anlaşılan. Bu konu kendisine sorulan Binali Yıldırım " Biz çalındı derken hukuken bir şey söylemedik, halkın anlayacağı dilde söyledik" diye kendini komik bir şekilde savundu. Binali Yıldırım'ın seçim sürecinde yaptığı gaflar bununka da sınırlı değil. Kendisi en son şunu söyledi. Seçim görevlileri sandık başında oy verecek seçmenin tipine bakmış ve AKP ye oy vereceğini tipinden anlayıp ona eksik oy pusulası vermiş. El insaf artık. Halkın zekasıyla bu kadar da alay edilmez. Binali Yıldırım Tayyip Erdoğanın zorlamasıyla belediye başkan adayı oldu. Yaptığı bakanlıktan, başbakanlıktan sonra böyle bir makam onu kesmezdi. İstemeye istemeye aday oldu. Binali Yıldırım enerjisi bitmiş artık emeklilik çağı gelmiş tabiri yerindeyse posası çıkmış bir siyasetçi. Kısa sürede halkın sevgisini kazanan Ekrem İmamoğlu öyle mi? Genç, dinamik, enerjik polemikten uzak duran herkesi kucaklayıcı bir üslubu var.Halkın özlediği bir portre. Son olarak Binali Yıldırım okadar televizyon programına katılıyor bir gazeteci çıkıp niye " Efendim ido genel müdürlüğü yaptığınız dönemde ido'nun büfelerini kendi yakınlarınıza peşkeş çekmişsiniz ve sonucunda görevinizden kovulmuşsunuz" sorusunu niye sormuyorlar merak ediyorum. Birde Binali Yıldırım'ın oğlunun 20 gemiden oluşan ve değeri milyonlarca avroyu bulan bir şirketi varmış. Tıpkı Bilal'in ki gibi...Neden bu gemiler gücü elinde tutan politikacıların çocuklarında oluyorda normal vatandaşın çocuğunda olmuyor? 23 Haziran seçimleri ne olur bilemem ama Türkiye Ekrem İmamoğlu gibi önümüzdeki yıllara damga vuracak çok güzel bir adam kazandı.
# Herşeyçokgüzelolacak

23 Mayıs 2019 Perşembe

Yemen'e Giden Silahlar

Geçtiğimiz pazartesi günü İtalya'nın Cenova limanında tuhaf bir olay meydana geldi. Limandaki italyan işçiler limana yanaşan Suudi gemisine mal yüklemeyi reddettiler ve ayaklandılar. Bir kaç italyan sendikasınında katılımıyla olay büyük protestolara dönüştü. İtalyan işçiler ayaklanmış ve limana yanaşan gemiye yükleme yapmayı reddediyorlardı. Çünkü o Suudi gemisi İtalya'dan alacağı silahları Yemen'deki iç savaşta kullanılmak üzere götürecekti. Bunu öğrenen Hristiyan italyan işçiler Yemen iç savaşında müslüman kanı dökülmesine karşı geldiler ve limandaki gemiye silahların yüklenmesine karşı geldiler. Vicdan böyle bir şey sevgili okur. Müslüman Suudlar müslüman Yemenlilerin kanını dökmek için dünyanın dört bir tarafından kan kusan ölümcül silahları gözünü kırpmadan alırken,binlerce kilometre ötedeki bir hristiyan işçi grubunun vicdanı bu olayın olmasına müsade etmiyor.
Peki Yemen ve Suudi Arabistan'daki husumetin nedeni ne? Her şey 2015 martında Yemende İran güdümünde ki Husi grubunun güçlenmesiyle başladı.Sunni Suudi Arabistan Yemendeki şii Husilerin söz sahibi olmasından rahatsız oldu. Husiler Yemendeki Bab'ul Mendeb boğazını ele geçirmek üzereyken Mart 2015 de Yemen üzerine Suudi Arabistan bombardımanı başladı.Ve bugüne kadar Yemen savaşında 10.000 sivil hayatını kaybetti. Bab'ul Mendeb boğazından bir yıl içinde dünya genelinde gemi ile taşınan petrolün yüzde 8 i geçiyor.Bu yüzden Yemen'in bu kritik boğazı İran ve Suudi Arabistan tarafından üzerinde masum insan kanı dökülecek kadar önemseniyor.Paranın gözü kör olsun sevgili okur.

21 Mayıs 2019 Salı

Terminatör'e Uçan Tekme

Geçen cumartesi günü ABD li aktör eski Kaliforniya valisi Arnold Shwarzenegger'e kimliği belirsiz bir saldırgan tarafından arkadan uçan tekme atıldı.Saldırı Arnold'un Güney Afrika ziyareti sırasında gerçekleşti. Olay bir cep telefonu tarafından saniye saniye görüntülendi. Arnold elinde cep telefonu kendini kaydettiği sırada arkadan gelen birisi uçarak sırtına tekme atıyor ve saldırgan attığı tekmenin ardından yere düşüyor.Arkadan tekme yiyen Arnold ise bir kaç adım öne doğru sendeliyor ama hiç bir şey olmamış gibi dimdik ayakta duruyor. Nede olsa o bir Terminatör.Bir Bruce Lee tekmesi ona vız gelir tırıs gider. Olayın ardından korumalar saldırganın üzerine atılıyor ve onu yaka paça etkisiz hale getiriyorlar. Bu olay bana sosyal medyada ünlü olmak takıntısının vardığı tehlikeli boyutlarını hatırlattı. Kendini beğendirme, reklamın kötüsüde olmaz hallerinin, günümüz insanının bir anlığınada olsa internette ünlü olayım hastalığının psikologlar tarafından ciddi şekilde incelenmesi gerekiyor.Telefonların ve akıllı yazılımlarının insan zihnini ele geçirdiği günümüz dünyasında sosyal medya kahramanı olmak isteyen kişiler insanları rencide edici, genel ahlaka aykırı ve aptalca hareketlerde bulunabiliyorlar. Daha geçenlerde Kerimcan Durmaz'ın uçakta yaptığı abukluk ve Barbaros Şansal'ın mübarek ramazan ayında instagramdan yaptığı "Brüksel için iftar vakti"mesajıyla yayımladığı rakılı fotoğraf bu hastalıklı anlayışa verebileceğimiz bir kaç örnek.

20 Mayıs 2019 Pazartesi

Şampiyon Galatasaray

Galatasaray 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı'nda taraftarına ikinci bir bayram yaşattı ve 22. şampiyonluğunu ilan etti. Oysaki bu sezon işler hiç de iyi başlamamıştı sarı kırmızılı takım için. Ligin ilk yarısında 2-2 biten olaylı Fenerbahçe derbisinden sonra Fatih Terim'e 10 maç diğer futbolculara 5-6 maç ceza gelmişti. Saha kenarında teknik direktörsüz ve oyuncularından eksik kalan aslan sürpriz puan kayıpları yaşamış ve zirve yarışında geriye düşmüştü. Mart ayında Başakşehir 8 puan fark atmıştı Galatasaray'a ve herkes Başakşehir'i lig bitmeden şampiyon ilan etmişti.Ama Galatasaray taraftarının çok iyi bildiği rakiplerinin ise hesaba katmadığı çok önemli bir faktör vardı. O da Fatih Terim. Berabere kalınan Erzurum maçından sonra Fatih hoca "8 puanda kapanır 18 puanda kapanır yeterki biz kalan maçlarımızı kazanalım." demişti.Fatih hoca müthiş bir karizma ve inanılmaz bir motivatör.Asla pes etmeyen bir karakter. Bu inancını yönettiği takımında ki oyuncularına da aşılıyor. " Kaybettiğin zaman değil, vazgeçtiğin zaman yenilirsin." diyor. İşte bu inanç Galatasaray takımını ayakta tuttu ve final maçlarının takımı Galatasaray Beşiktaş ve Başakşehir derbilerini kazanarak mutlu sona ulaştı. Taraftarın imparatoru Fatih Terim'in 10 yılda 8. şampiyonluğu oldu ve toplanda 19. kupayı kazandı. 2000 yılı UEFA kupasının oyuncuları Ümit Davala, Hasan Şaş ve Taffarel'i şimdinin antrenörleri Fatih hocanın yanında.Galatasaray bir güç. Fatih Terim başka bir güç. Bu iki etmen bir araya geldiğinden birbirlerinin gücünü inanılmaz arttırıyorlar.Türk spor tarihinde böyle sihirli bir birliktelik yok. Galatasarayda hedefler bitmez. Sırada ki hedef Şampiyonlar ligi şampiyonluğu. Bu adanmışlık ve bu taraftar inancıyla Fatih'in aslanları yakın bir gelecekte kupa 1'i Türkiyeye getirecektir. Yolun açık olsun cim bom bom!

9 Mayıs 2019 Perşembe

Siber Savaşlar Çağı

Geçen hafta televizyonda Zero Hours adlı bir belgesel seyrettim. 2016 yılında Berlin Film Festivalinde altın ayı alan yapımı Alex Gibney yönetmiş. Belgesel 2010 yılında İran nükleer programına ABD ve İsrail tarafından düzenlenen siber saldırıyı konu alıyor. Belgeselde konuşan yetkililer halen saldırıyı ülkelerinin yaptığını kabul etmiyorlar ancak gün yüzüne çıkan bu siber saldırı hakkında ancak anlatabilecekleri kadarını anlatıyorlar. Ne varki programda sesleri ve görüntüleri değiştirilen vicdanlı bir kaç NSA çalışanı olayı tüm çıplaklığıyla anlatıyor.Her şey şöyle başlıyor. İran'ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerinden rahatsız olan ABD ve İsrail İran'ın nükleer faaliyetlerini yok etmeye karar veriyorlar. Ancak Irak işgalinden sonra Bush'a başka bir müslüman ülkeye savaş açmanın olanaksız olduğu söyleniyor.Başkan Bush da o halde bu işi mermi atmadan halledelim diyor.Burada devreye NSA ve Mossad giriyor. NSA laboratuarlarında Stuxnet adlı bilgisayar virüsü geliştiriliyor.Bu virüs Mossad'ın siber saldırılardan sorumlu kanadı Birim 8200'e veriliyor.Ve virüs 2010 senesinde İran daki Natanz Nükleer Tesisine bulaştırılıyor. Tesislerdeki uranyum zenginleştirme santrifüjleri patlıyor ve İran'ın nükleer programı sekteye uğruyor. Ancak sadece nükleer santrale etki etmesi için tasarlanan Stuxnet virüsü amacının dışına çıkıyor ve dünyadaki diğer bilgisayarlara da bulaşıyor ve kamuoyu tarafından farkediliyor. Belgeselde konuşan NSA yetkilisi Birim 8200 'ün saldırıyı yapmak için sabırsız davrandığını ve Stuxnet virüsünü değiştirdiklerini ve böylece virüsün dünyaya yayıldığını söyleyerek birlikte operasyon yaptıkları İsrailli yetkilileri suçluyor. Bu belgeseli seyredince artık dünyadaki herhangi bir ordunun tek bir mermi dahi atmadan ülkenizdeki güç santrallerini, kimya fabrikalarınızı, su arıtma tesislerini uzaktan düğmeye basacağı bir siber saldırıyla çökertebileceği gerçeğiyle yüzleştim. Teknolojik gelişmelerin insanoğlunu refaha kavuşturacağı ütopyasını yok edecek bir distopya çağına çoktan giriş yapmış bulunuyoruz sevgili okurlar.Bu siber saldırı ABD ve İsrailin beklediği sonuçları doğurmuyor ne var ki..İran nükleer programı sınırlı bir şekilde zarar görüyor ve bir kaç yıl içinde İran santrifüj sayısını Stuxnet öncesinin bir kaç katına çıkartıyor. Bununlada kalmıyor ülke genelinde büyük bir siber ordu toplayıp 2013 yılında Stuxnet'in intikamı olarak uzaktan yaptığı saldırılarla Amerikan bankacılık sistemini online olarak çökertiyor. İran'ın nükleer gelişimini birazcık yavaşlatmak üzere ödenen bedel çok büyük oluyor. Abd-İsrail operasyonu deşifre olurken Stuxnet virüsü israilli hackerların sabırsız ve dikkatsiz davranışı sonucunda dünyaya yayılıyor. Belgeselin sonunda kimliği gizlenen NSA yetkilisi şu an İran'ın tüm enerji santrallerine,endüstriyel tesislerine sızdıklarını ve olası bir savaş halinde İran ordusunun tüm hava savunma sistemlerini kapatabileceklerini, ülkenin elektriğini kesebileceklerini ve su arıtma tesislerini devre dışı bırakarak halkı ölüme terkedebileceklerini söylüyor. Anlatılanlar korkunç bir kabus gibi.Peki biz ülke olarak böyle bir kabus senaryosuna karşı ne kadar hazırlıklıyız.Devletimiz siber ordu ve siber güvenlik için gerekli yatırımı yapıyor mu?