22 Ekim 2019 Salı

Diktatörün Sonu

İspanyada Franco'nun cenazesi vakti zamanında yaptırdığı dev anıt mezardan çıkartılacak ve Madrid'in kenar mahallelerinden biri olan Pardo'daki mezarlığa defnedilecek. Bu olay önümüzdeki perşembe günü olacak ve törene sadece Franco'nun ailesi katılabilecek. Franco'nun ailesinin bu defin işlemine yaptığı tüm itirazlar ispanyol yargısı tarafından reddedildi. Evet sevgili okurlar ne oldum değil ne olacağım demeli insan. Franco ki İspanyaya onlarca yıl hükmetmiş birisi. Ordu, yargı devletin tüm birimleri emrindeydi. Ülkenin en güçlü kişisiydi. O gücü elde etmek için demokrasiyi çiğneyerek yönetimi ele geçirmişti. Sonunda gücün kölesi olmuştu. Otoritesini baskıyla ve korkuyla sağlayanlar tarih önünde kaybetmeye mahkum. Franco da öyle oldu. Öldükten sonra mezarında bile rahat edemiyor.

21 Ekim 2019 Pazartesi

Koli Kafalar

Bu sabah bir haber gördüm. Bir sınıfta öğretmen oturuyor karşısında ise koli kutuları yanyana dizilmişti. Görüntüyü ilk görünce herhalde sınıfa gelen yardımlar diye düşündüm. Ancak sonra tuhaf bir şey oldu ve koli kutuları kıpırdamaya başladı. Çünkü koli kutuları öğrencilerin başlarındaydı. Önlerinde sınav kağıtlarını görebilecekleri küçük bir pencere açılmıştı. Öğretmenleri kopya çekilmesin diye böyle dahiyane bir çözüm bulmuş. Koli kafalı öğrenciler bırakın sınav yapmayı nefes almakta bile zorlanıyorlardı. Bu mantık aynen şuna benziyor. İnsanlaı hırsızlık yapmasın ya da adam öldürmesin diye elleri arkadan kelepçeli dolaştırmaya benzer. Suçu önlemenin yolu tedbir değil toplumda hakim olacak iyi ahlaktır. Öğrencilere iyi olmanın faziletini aşılamak gerekir. Cezadan korktuğu için suçtan kaçınan biri için ahlaklı diyemeyiz. Özünde iyi olduğu için doğruyu tercih eden kimse iyi biridir. Küçüklerimizi yetiştirirken eğitim ve öğretim dengesini gözetmeliyiz.

18 Ekim 2019 Cuma

Barış Pınarı Harekatı

Dün Ankara'da Türk Ve ABD li yetkililerin görüşmesinden yabancılara göre 'Ateşkes' bize göreyse operasyona ara verildi. Yetkililerimiz ateşkes ifadesini kullanmaktan kaçınıyorlar, haklılarda. Çünkü ateşkes devletle yapılır. Karşımızdakilerse emperyal taşeronu silahlı çapulcular yani YPG/PKK. ABD YPG'nin 120 saat içinde mevzilerini imha edip sınırın 32 kilometre güneyine çekileceğinin taahhüdünü verdi. Yaklaşık on gün süren operasyonumuzda terör unsurlarının nasıl çil yavrusu gibi dağıldığını gördük. Yani sahada kazandık. Yapılan bu anlaşmayla güvenli bölgede sağlanacak yani masadada kazandık.
Barış Pınarı Operasyonu gösterdiki;
1)ABD'nin eğitip donattığı YPG ile Suriyenin kuzeyinde kurulması istenen Kürt devleti hayallerine son verildi. Kahraman Mehmetçiğimiz Türkiyenin istemediği bu ucube bebeğe daha anne karnında kürtaj yaptı.
2)Şanlı ordumuzun tecrübesiyle ve muharabe kabiliyetiyle YPG unsurlarını nasıl süpürdüğünü gördük.
3)30.000 insanımızı öldüren eli kanlı teröristlere karşı başlattığımız haklı operasyon karşısında bizi suçlu bulan ve kınayan Dünya karşısında ne kadar yalnız olduğumuzu gördük.

6 Ekim 2019 Pazar

JOKER

Aylardır beklenen gün geldi ve Hollywood'un süper kötü kahraman filmi Joker geçen cuma günü vizyona girdi. Ben cumartesi günü filme girmek için gişeye gittiğimde 16.15 seansının dolduğunu öğrendim ancak 16.30 a ek seans koymuşlar.Ona bilet aldım, girdiğim ek seansta da salon doluydu. Bu Joker filminin gişede iyi hasılat yapacağını gösteriyor. Kötüler kaybetmeye mahkumdur. Joker de kötü bir karakter lakin sinema seyircisi Joker'i seviyor. Russle Crow'un oynadığı efsane film Gladyatör'ün kötü imparatoru Jaoquin Phoenix Joker'e hayat veriyor.Arthur gündelik palyaçoluk işlerinde hayatını kazanmaktadır.Kendisinin psikolojik rahatsızlığı vardır ve hayatında hiç mutlu olmamıştır. Kötü bir apartmanda dökülen bir dairede hasta ve yaşlı annesiyle yaşamaktadır. Arthur'un zor ve çıkmazda bir hayatı vardır. Filmde Arthur'un bu zor hayatının üstüne insanlardan gelen zorbalıklar karşısında aklını tamamen yitirişini ve zalim bir suçluya dönüşmesine tanık oluyoruz. Filmde Arthur'un yani Joker'in yaşadığı Gotham City'de zenginler ve fakirler arasındaki uçurumun fakirlerin oluşturduğu ve binlerce kişinin meydanları doldurduğu kapitalist düzene başkaldırısına şahit oluyoruz. Burada şu ikilemde kalıyoruz. Film kapitalizme karşı gelmeyi delilik olarak mı küçümsüyor yoksa binlerce göstericinin meydanları doldurduğu sahnelerle kapitalizme başkaldırıyı övüyor mu? Özel efeklere boğulmamış etkili bir drama ve gerilim filmi seyretmek istiyorsanız Joker'i kaçırmayın. Filmde büyük usta Robert De Niro da oynuyor

4 Eylül 2019 Çarşamba

Eskiyen Hayatlar

Dün akşam Özdilek alışveriş merkezine dostlarla gittik. Oraya vardığımda içimde bir acı belirdi. Eskiden hevesle dolaştığım reyonlardan ciğerlerimi yakan bir koku geliyordu. Reyonlar burukluk kokuyordu. Sonra bahçeye indik ve birer kahve söyledik. Eskiden neşeyle oturduğum bahçe bugün canımı sıkıyordu. O an karar verdim; Özdilek bana acı veriyordu. Çünkü artık yanımda annem yoktu. Annem alzhemier olmadan önce onunla her hafta buraya gelir alışverişimizi yapar yemek yerdik. Özdilek bizim mekanımızdı anlayacağınız. Şimdi o yıllar çok uzaklarda kalmış gibi. Annem aklını yitirmiş eski annem değil. Özdilek bana güzel gelen eski Özdilek değil. Arabam eski arabam değil,motoru arızalı çalışmıyor. Ben eski ben değilim artık işsizim ve o maraton koşan eski Onur çok uzaklarda...
Her şey zamana yenilip gidiyor şu hayatta. Sağlık eskiyor, araba eskiyor, tutkular eskiyor. Bi kitaplar eskimiyor. Dört sene önce benim için bilinmez bir maceraya atıldım. Mühendislik kariyerimden istifa ettim ve roman yazmaya başladım.370 sayfalık ilk romanımı iki yıl önce tamamladım. Ama yayınevlerine beğendiremedim. Vazgeçmedim ikinci romanıma başladım. İlk roman olmadıysa ikincisi olur diye.Eskiyen hayatlarımızda bizi ayakta tutan şey umut. 3 hafta oldu yeniden spora da başladım. Koşu değil ama şimdilik yürüyüş. Umutluyum tekrardan fit olacağım ve koşacağım. İyi ki diyorum. İyi ki 14 sene önce babam öldüğünde annemi hiç yalnız bırakmamışım. Bir iş için bir aşk için annemi yalnız bırakıp gitmemişim. Birlikte öyle güzel günler geçirdik ki.. Hepsi paha biçilemezdi. Siz siz olun sevdiklerinizle geçirdiğiniz her anın kıymetini bilin. Hayat kısa ve ne getireceği belli olmaz.

29 Haziran 2019 Cumartesi

Edgar Hoover

Bugün Digiturk'ün sinema kanallarından birinde bir filme rastgeldim. Clint Eastwood'un yönettiği başrolde Leonardo Dicaprio'nun oynadığı J.Edgar adındaki film Amerikan Federal Soruşturma Bürosu FBI 'ın efsane başkanı Edgar Hoover'ın hayat hikayesini anlatıyordu. Di Caprio Edgar Hoover rolünde çok başarılı ve makyaj teknikleriyle Hoover'ın ihtiyar halini oynadığı sahneler görülmeye değer. Hoover 29 yaşında araştırma bürosunun başına gelen ve onu FBI'a dönüştüren bürokrat. Tam 48 yıl başkanlık görevinde kalıyor ve 8 tane amerikan başkanı eskitiyor. 1930 lu yıllarda ülkede popüler olan pek çok gangsterin yakalanmasını sağlıyor. İstihbarat tarihinde ilk fişleme işlemi onun döneminde gerçekleşiyor ve Hoover muhalif veya tehdit olarak gördüğü yüzbinlerce vatandaşı fişliyor.Başkan Kennedy Hoover'ı görevden almanın yollarını ararken kendisinin yaşadığı yasak aşk gündeme geliyor ve senato bunun araştırılması için karar almaya hazırlanıyor. Köşeye sıkışan başkan Kennedy senatonun araştırma kararı almaması için FBI başkanı Hoover'dan yardım istiyor. Halbuki bu yasak aşkı başından beri bilen ve konuyu bir dergiye sızdıran kişi Hoover'ın ta kendisi. Hoover FBI başkanlık koltuğunun bir daha sorgulanmaması karşılığında yardım etmeyi kabul ediyor. Ve senatodaki senatörlerin özel hayatlarındaki skandalları içeren dosyalarla senatodaki yetkililere bir sunum yapıyor. Skandallarının ortaya çıkmasından korkan senato Başkan Kennedy'nin yasak aşkını araştırmama kararı alıyor. Edgar Hoover'a hiçbir amerikan başkanı dokunmaya cesaret edememiştir. Ve 48 yıl amerikan bürokrasisinin en üst makamında FBI başkanı olarak kalmıştır.Nedeni ise politikacılar hakkında tuttuğu şantaj dosyalarıdır. Modern istihbarat tarihindeki bel altı vurmaların babası olan Edgar Hoover'ın hayatı incelemeye değer.

26 Haziran 2019 Çarşamba

Bu Neyin Kafası?

Geçen gün twitterda bir fotoğraf gördüm. Bir araya toplanmış bir kalabalık ellerinde bir pankart tutuyorlardı. Pankartta kötü bir el yazısıyla yazılmış " Türkiyada Afgan mülteci istemiyoruz" yazıyordu. Bu Hatayda yaşayan Suriyeli mültecilerin yaptığı bir gösteriydi ve onlar Türkiyede afgan mülteci istemiyoruz diyorlardı. Yani bu şaka gibi bir olay. Ülkelerindeki savaştan kaçan ve Türkiyeye sığınan suriyeliler sanki buranın her şeyine adapte olmuşlar diğer yabancılara kıdem basmışlar da şimdi ülkemize gelen başka mülteciler olan afganlardan rahatsızlık duyuyorlar ve pankartlı bir gösteri düzenliyorlar. Bu neresinden bakarsanız bakın nankörlüktür. Normalde mültecinin halinden mülteci anlar ama burada kendinden sonra gelene bir burun kıvırma görüyoruz. Türkiyenin başında hiç dert yokmuş gibi bu saatten sonra birde mülteciler arasındaki kavgaları düzeltecek.Ülkemizde bir Suriyeli gerçeği var. Onlara zor günlerinde kapımızı açtık artık onlarla yanyana yaşıyoruz. Ama onların bize uyması gerekiyor. İstanbul Taksimde iş yerlerinin çoğu arabça tabelaya döndü. Restoranların sahipleri ve garsonları suriyeli oldu. Ülkesinde ki savaştan kaçan suriyeli gençler bizim plajlarımızda keyif çatarken, bizim askerimiz mehmetçiğimiz Afrinde şehit düşüyor. Bu suriyeli arkadaşlar şimdi afgan mültecileri beğenmiyorlarsa yarın öbür gün bizleride beğenmezler benden söylemesi.

19 Haziran 2019 Çarşamba

Bir Babanın Ardından

Bu sabah beş buçuk gibi uyandım ve daha sonra tekrar uyumakta zorlandım. Bende televizyonu açtım. Televizyonda bir hanım efendi konuşuyordu. Kadının yüzünde bir burukluk ama bir taraftanda zorluklara karşı dik duran kararlı bir ifade vardı. Kısa sürede anladım. 2009 yılında ergenekon davasında uğradığı haksızlığı kaldıramayan ve intihar eden Yarbay Ali Tatar'ın eşiydi. Kocasının başına gelenleri anlatıyordu. Ali Tatar düzmece ergenekon davası sürecinde 10 gün tutuklu kalıyor ve daha sonra üzerinden süre geçmeden bir kez daha tutuklanmasına karar veriliyor. Bu süreçte psikolojisi bozuluyor.Eşi ve yakınları Ali Tatar'ın durumunun iyi olmadığını anlıyorlar ve tekrar teslim olnadan önce GATA'da bir psikoloğa görünmesini talep ediyorlar. Ancak komutanları buna izin vermiyorlar. Ali Tatar'ın eşi kocasının kendisine " İzin vermezler, bunlar izin vermez" dediğini anlatıyor. Teslim olmaya gidecekken merdivenlerde fikir değiştiriyor ve evine girip intihar ediyor. Geride gözü yaşlı karısı ve küçücük kızı kalıyor. Bu Türkiye tarihinin kara bir lekesi olan ve hükümet-Fetö ortaklığının TSK 'ya kurduğu kumpas olan Ergenekon davasında yaşanan nice dramdan sadece biridir. Akp hükümeti 2002-2013 yılları arasında Fetö ile yaptığı ittifakı unutmamalıdır. Fetö ile araları iyiyken on yılı aşkın bir süre Fetöcülerin devlete sızmasına göz yumdular. Fetöcü savcıların oluşturduğu düzmece Balyoz ve Ergenekon davalarına seyirci kaldılar ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin onurlu vatansever askerlerinin ordudan tasviye edilmesine neden oldular. Hatta Recep Tayyip Erdoğan " Ben bu davanın savcısıyım" dedi. O onurlu vatansever askerlerin yeri Fetöcü askerlerle dolduruldu ve onlar 15 Temmuz darbesini yaptılar. Bir ülkeyi yönetenler devleti ele geçirmeyi planlayan bir cemaatle koalisyon yapacak kadar aymaz olamaz. Rahmetli Ali Tatar'ın tutuklanması talebini veren Fetöcü savcı 16 yıl hapse mahkum edildi. Ama gerekçe ergenekon balyoz davaları değil 15 Temmuz darbe girişimine destek olmaktan. Fetöcü savcı mahkemede kendisini " Benim şeker hastası bir kızım var. O yüzden içeri giremem bana ihtiyacı var" diye savunmuş. Rahmetli Ali Tatar'ın eşi bunu duyunca tebessüm etmiş ve şöyle diyor" Benim kızım on yıldır babasız"

14 Haziran 2019 Cuma

Sen Gök Ol Ben Yer

Manzaramı maviye boyuyor marmara ve sema,
Yüreğim aşka doyuyor içimde yitik bir sevda,
Hayırı da yaşadım, kanadım yaralandım,
Kadınım...Ben laftan anlamadım, senden hiç usanmadım,

Dalgaların ardında adalar zihnim hülyalara dalar,
Sevgim sema kadar, bu garibi umut oyalar,
Yarim semada, ben yerde o gökte,
Silahım aşktan yaptığım kanatlarımda,
Sen uhde belkide çabam beyhude...

Gönlüm kuşatıldı aşkın ordularınca
Musmutlu olucaz sen bana kanınca,
Korkma! Semalarda ağlar,
Yağmurun yaşından güller çıkar

Sen gök ol ben yer,
Birlikteyken dokunmaz bize keder,
Yeter ki kalbini bana ver...

9 Haziran 2019 Pazar

Bir Köyü Kurtaran Kahraman

Tayvan yönetimi 10 yıl önce bir köyü kentsel dönüşüm kapsamında yıkmaya karar verir. Ancak köyde kalan son kişi başta kendi evi olmak üzere köydeki tüm evleri boyamaya başlar.97 yaşındaki Yung Fu boyalarla öyle bir eser yaratır ki rengarenk olan köy herkesin ilgisini çekmeyi başarır ve sonunda Tayvan yönetimi köyü yıkmaktan vazgeçer. Bu hikayede inanılmaz bir inanç var. 97 yaşında bir ihtiyarın belki çocukluğunun geçtiği, aşklar yaşadığı belkide hatıralarının kara kutusu olan bir köyü tek başına kurtarma çabası var. Hayat sürekli akıp giden bir akarsu gibi, hiç bir zaman aynı akmıyor ve suyun üzerindeki dalgalarla birlikte hatıralarımızda değişime uğruyor sürekli. Elle tutamadığımız, tuttuğumuzda parmaklarımızın arasından akarsuya dökülen zaman denen hayat denen bu suyun içinde belkide bize hatıralarımızı tekrar yaşatan mekanlar tükenen hayata karşı sarıldığımız can simidi. Belki 97 yaşında köyünü kurtaran kahraman ihtiyarın tüm o çabasının ardında ki motivasyon buydu. Elinde avuncuda kalan hatıralarını kurtarma çabası. Binlerce kilometre ötede dünyanın öbür ucundaki tayvanlı bir ihtiyar köyünü yok olmaktan kurtarırken biz 12 bin yıllık tarihi ve kültürel mirasımız Hasankeyf'i kurtaramadık. Hasankeyf peşkeş çekilen bir baraj projesi yüzünden yarından itibaren sular altında kalmaya başlayacak. Tarih bu 12 bin yıllık muhteşem insanlık mirasının katillerini asla affetmeyecek.

3 Haziran 2019 Pazartesi

İslamofobiya

Son yıllarda batı dünyasında islamofobik davranışlar yükselişte. İslamofobikler toplumda yaşayan müslümanları birer potensiyel terörist olarak görmekte ve onlardan nefret etmekte.Batı toplumunda ve özellikle Amerika Birleşik Devletlerinde " Müslüman komşum teröristtir" paranoyası özellikle 11 Eylül ikiz kule saldırılarından sonra başladı. El kaide lideri Usame Bin Ladin'in masum kanı dökmek üzerine kurulu cihat anlayışı İslam dinini batı dünyasında lekeledi. Oysaki asıl cihat; bilgiyle yapılır,ilimle irfanla yapılır ve gerçek cihat cehaletle savaşılarak yapılır ve bunda asıl amaç toplumun cehaletini gidermektir. Masum kanı dökmüş El Kaide ve IŞİD konusunda aslında ABD de pek masum sayılmaz.Çünkü El Kaide'nin çekirdek kadrosunu oluşturan afgan mücahitleri afganistanı işgal eden sovyet rusya'ya karşı CIA eğitip donattı seksenli yıllarda. ABD'nin palazlandırdığı mücahitler yıllar içersinde El Kaide'ye evrildi ve sonunda bumerang gibi Amerikayı vurdu. Terör bumerang gibidir. Eğer onu eline alırsan ve bir hedefe doğru atarsan döner dolaşır sonunda seni vurur. IŞİD ise ABD'nin Irak işgalinden sonra ülkedeki otorite boşluğundan doğdu ve Irakdaki Amerikan hapishanelerinde bulunan ve Amerika tarafından her ne hikmetse salıverilen mahkumlar tarafından kuruldu.Geçen hafta newsweek dergisinde Anerikalı Müslüman emekli bir deniz piyadesinin 12 yaşında ki oğluyla yaşadığı diyaloglar vardı. Müslüman emekli askerin çocuğunun okulunda bir çocuk askerin çocuğunun yanına geliyor ve "Allahu Ekber.Hepiniz gebereceksiniz" diyerek kapıyı suratına çarpıyor. Öğretmen çocuğa "Siz ingilizce biliyor musunuz?" diye çocuğu müslüman olduğu için küçümser bir tonda soruyor. Yine başka bir olayda küçük bir kız çocuğu okuldaki sırasında "sen bir teröristsin" notunu buluyor. Sınıfa bir daha girdiğinde " seni öldüreceğim" notunu buluyor. Müslümanlara karşı oluşan müslüman eşittir terörist paranoyasına ve müslümanların batı ülkelerinde uğradığı taciz örneklerini çoğaltabiliriz. Dünyada oluşmaya başlayan islamofobik akımın önüne ancak eğitimle geçebiliriz. Sorunu kendimizde aramalıyız. Dünya üzerinde bir tane insan haklarına saygılı, demokrasiyi özümsemiş bir islam ülkesi varmı? Yok. İçlerinde en moderni Atatürk'ün yüz yıl önce kattığı laiklik ve cumhuriyet vizyonuyla Türkiye. Oda son on yedi yıldır din sömürüsü yapan ve zamanla diktatörlüğe tek adam rejimini evrilen yönetim sonucu demokrasisi ve insan hakları yerlerde sürünen Türkiye. İslam dini barış ve kardeşlik dinidir. İslamın dünyada iyi anılmasını istiyorsak; çağdaş, insan haklarına saygılı, demokratik toplumlar yaratmalıyız ve refahın olduğu güçlü ülkeler oluşturmalıyız.

28 Mayıs 2019 Salı

Bir Tuhaf Seçim

Tuhaf bir İstanbul belediye başkanlığı seçim süreci yaşıyoruz sevgili okur. Mayıs ayının sonuna geldik normalde 31 Mart günü başkanın seçilmesi gerekir ve şimdiye İstanbul Belediyesinde görevini icra ediyor olması gerekirdi fakat seçimi kaybedenler mızıkçılık yaptı. AKP 25 yıldır yönettiği İstanbul gibi bir para kaynağını kaybedince YSK'ya yani (Yandaş Seçim Kuruluna) itirazda bulundu. Mazbatasını alan ve 18 günlük görev süresinde öğrenci akbilini 85 tl den 40 tl ye indiren,İstanbul genelinde uyuşturucuyla mücadele komisyonu kurulması gibi başarılı işlere imza atan seçilmiş başkan Ekrem İmamoğlu'nun hakkını yediler ve yeniden seçim kararı verdiler. Bu dünyanın hiçbir yerinde görülmüş şey değildir sevgili okur. Zarfa konulan 4 oy pusulasından üçünde hile yapılmadığı ama birinde AKP nin kaybettiği büyükşehir başkanlık seçiminde hile yapıldığına kanaat getirdi Yandaş Seçim Kurulu YSK. Aslında acayiplikler seçim gecesi başladı. 31 Mart akşamı yangından mal kaçırırcasına ekranlara çıkan Binali Yıldırım "Seçimi 3000 oy farkla kazandık" dedi. Oysaki oyların sayımı daha bitmemişti. İlerleyen saatlarde bir başka rezalet daha yaşandı ve İmamoğlu'nun seçimi kazandığını gören Anadolu Ajansı veri akışını kesti. Tarafsız olması gereken ve halkın menfaatini ön tarafta tutması gereken kurumun yaptığı bu rezalet kabul edilemez.Herhalde geçen seçimde trafoya giren kediyi bu sefer Anadolu Ajansına yolladılar! AKP seçime itiraz süresince "Çaldılar" argümanını dillerden düşürmedi.Ama YSK'nın açıkladığı 250 sayfalık gerekçeli kararda seçimin iptaline ilişkin herhangi bir çalma eylemine rastlanmadı.İmamoğlu'nun ve 16 milyonluk İstanbullunun hakkını gaspeden YSK minareye göre kılıf hazırlayamamış anlaşılan. Bu konu kendisine sorulan Binali Yıldırım " Biz çalındı derken hukuken bir şey söylemedik, halkın anlayacağı dilde söyledik" diye kendini komik bir şekilde savundu. Binali Yıldırım'ın seçim sürecinde yaptığı gaflar bununka da sınırlı değil. Kendisi en son şunu söyledi. Seçim görevlileri sandık başında oy verecek seçmenin tipine bakmış ve AKP ye oy vereceğini tipinden anlayıp ona eksik oy pusulası vermiş. El insaf artık. Halkın zekasıyla bu kadar da alay edilmez. Binali Yıldırım Tayyip Erdoğanın zorlamasıyla belediye başkan adayı oldu. Yaptığı bakanlıktan, başbakanlıktan sonra böyle bir makam onu kesmezdi. İstemeye istemeye aday oldu. Binali Yıldırım enerjisi bitmiş artık emeklilik çağı gelmiş tabiri yerindeyse posası çıkmış bir siyasetçi. Kısa sürede halkın sevgisini kazanan Ekrem İmamoğlu öyle mi? Genç, dinamik, enerjik polemikten uzak duran herkesi kucaklayıcı bir üslubu var.Halkın özlediği bir portre. Son olarak Binali Yıldırım okadar televizyon programına katılıyor bir gazeteci çıkıp niye " Efendim ido genel müdürlüğü yaptığınız dönemde ido'nun büfelerini kendi yakınlarınıza peşkeş çekmişsiniz ve sonucunda görevinizden kovulmuşsunuz" sorusunu niye sormuyorlar merak ediyorum. Birde Binali Yıldırım'ın oğlunun 20 gemiden oluşan ve değeri milyonlarca avroyu bulan bir şirketi varmış. Tıpkı Bilal'in ki gibi...Neden bu gemiler gücü elinde tutan politikacıların çocuklarında oluyorda normal vatandaşın çocuğunda olmuyor? 23 Haziran seçimleri ne olur bilemem ama Türkiye Ekrem İmamoğlu gibi önümüzdeki yıllara damga vuracak çok güzel bir adam kazandı.
# Herşeyçokgüzelolacak

23 Mayıs 2019 Perşembe

Yemen'e Giden Silahlar

Geçtiğimiz pazartesi günü İtalya'nın Cenova limanında tuhaf bir olay meydana geldi. Limandaki italyan işçiler limana yanaşan Suudi gemisine mal yüklemeyi reddettiler ve ayaklandılar. Bir kaç italyan sendikasınında katılımıyla olay büyük protestolara dönüştü. İtalyan işçiler ayaklanmış ve limana yanaşan gemiye yükleme yapmayı reddediyorlardı. Çünkü o Suudi gemisi İtalya'dan alacağı silahları Yemen'deki iç savaşta kullanılmak üzere götürecekti. Bunu öğrenen Hristiyan italyan işçiler Yemen iç savaşında müslüman kanı dökülmesine karşı geldiler ve limandaki gemiye silahların yüklenmesine karşı geldiler. Vicdan böyle bir şey sevgili okur. Müslüman Suudlar müslüman Yemenlilerin kanını dökmek için dünyanın dört bir tarafından kan kusan ölümcül silahları gözünü kırpmadan alırken,binlerce kilometre ötedeki bir hristiyan işçi grubunun vicdanı bu olayın olmasına müsade etmiyor.
Peki Yemen ve Suudi Arabistan'daki husumetin nedeni ne? Her şey 2015 martında Yemende İran güdümünde ki Husi grubunun güçlenmesiyle başladı.Sunni Suudi Arabistan Yemendeki şii Husilerin söz sahibi olmasından rahatsız oldu. Husiler Yemendeki Bab'ul Mendeb boğazını ele geçirmek üzereyken Mart 2015 de Yemen üzerine Suudi Arabistan bombardımanı başladı.Ve bugüne kadar Yemen savaşında 10.000 sivil hayatını kaybetti. Bab'ul Mendeb boğazından bir yıl içinde dünya genelinde gemi ile taşınan petrolün yüzde 8 i geçiyor.Bu yüzden Yemen'in bu kritik boğazı İran ve Suudi Arabistan tarafından üzerinde masum insan kanı dökülecek kadar önemseniyor.Paranın gözü kör olsun sevgili okur.

21 Mayıs 2019 Salı

Terminatör'e Uçan Tekme

Geçen cumartesi günü ABD li aktör eski Kaliforniya valisi Arnold Shwarzenegger'e kimliği belirsiz bir saldırgan tarafından arkadan uçan tekme atıldı.Saldırı Arnold'un Güney Afrika ziyareti sırasında gerçekleşti. Olay bir cep telefonu tarafından saniye saniye görüntülendi. Arnold elinde cep telefonu kendini kaydettiği sırada arkadan gelen birisi uçarak sırtına tekme atıyor ve saldırgan attığı tekmenin ardından yere düşüyor.Arkadan tekme yiyen Arnold ise bir kaç adım öne doğru sendeliyor ama hiç bir şey olmamış gibi dimdik ayakta duruyor. Nede olsa o bir Terminatör.Bir Bruce Lee tekmesi ona vız gelir tırıs gider. Olayın ardından korumalar saldırganın üzerine atılıyor ve onu yaka paça etkisiz hale getiriyorlar. Bu olay bana sosyal medyada ünlü olmak takıntısının vardığı tehlikeli boyutlarını hatırlattı. Kendini beğendirme, reklamın kötüsüde olmaz hallerinin, günümüz insanının bir anlığınada olsa internette ünlü olayım hastalığının psikologlar tarafından ciddi şekilde incelenmesi gerekiyor.Telefonların ve akıllı yazılımlarının insan zihnini ele geçirdiği günümüz dünyasında sosyal medya kahramanı olmak isteyen kişiler insanları rencide edici, genel ahlaka aykırı ve aptalca hareketlerde bulunabiliyorlar. Daha geçenlerde Kerimcan Durmaz'ın uçakta yaptığı abukluk ve Barbaros Şansal'ın mübarek ramazan ayında instagramdan yaptığı "Brüksel için iftar vakti"mesajıyla yayımladığı rakılı fotoğraf bu hastalıklı anlayışa verebileceğimiz bir kaç örnek.

20 Mayıs 2019 Pazartesi

Şampiyon Galatasaray

Galatasaray 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı'nda taraftarına ikinci bir bayram yaşattı ve 22. şampiyonluğunu ilan etti. Oysaki bu sezon işler hiç de iyi başlamamıştı sarı kırmızılı takım için. Ligin ilk yarısında 2-2 biten olaylı Fenerbahçe derbisinden sonra Fatih Terim'e 10 maç diğer futbolculara 5-6 maç ceza gelmişti. Saha kenarında teknik direktörsüz ve oyuncularından eksik kalan aslan sürpriz puan kayıpları yaşamış ve zirve yarışında geriye düşmüştü. Mart ayında Başakşehir 8 puan fark atmıştı Galatasaray'a ve herkes Başakşehir'i lig bitmeden şampiyon ilan etmişti.Ama Galatasaray taraftarının çok iyi bildiği rakiplerinin ise hesaba katmadığı çok önemli bir faktör vardı. O da Fatih Terim. Berabere kalınan Erzurum maçından sonra Fatih hoca "8 puanda kapanır 18 puanda kapanır yeterki biz kalan maçlarımızı kazanalım." demişti.Fatih hoca müthiş bir karizma ve inanılmaz bir motivatör.Asla pes etmeyen bir karakter. Bu inancını yönettiği takımında ki oyuncularına da aşılıyor. " Kaybettiğin zaman değil, vazgeçtiğin zaman yenilirsin." diyor. İşte bu inanç Galatasaray takımını ayakta tuttu ve final maçlarının takımı Galatasaray Beşiktaş ve Başakşehir derbilerini kazanarak mutlu sona ulaştı. Taraftarın imparatoru Fatih Terim'in 10 yılda 8. şampiyonluğu oldu ve toplanda 19. kupayı kazandı. 2000 yılı UEFA kupasının oyuncuları Ümit Davala, Hasan Şaş ve Taffarel'i şimdinin antrenörleri Fatih hocanın yanında.Galatasaray bir güç. Fatih Terim başka bir güç. Bu iki etmen bir araya geldiğinden birbirlerinin gücünü inanılmaz arttırıyorlar.Türk spor tarihinde böyle sihirli bir birliktelik yok. Galatasarayda hedefler bitmez. Sırada ki hedef Şampiyonlar ligi şampiyonluğu. Bu adanmışlık ve bu taraftar inancıyla Fatih'in aslanları yakın bir gelecekte kupa 1'i Türkiyeye getirecektir. Yolun açık olsun cim bom bom!

9 Mayıs 2019 Perşembe

Siber Savaşlar Çağı

Geçen hafta televizyonda Zero Hours adlı bir belgesel seyrettim. 2016 yılında Berlin Film Festivalinde altın ayı alan yapımı Alex Gibney yönetmiş. Belgesel 2010 yılında İran nükleer programına ABD ve İsrail tarafından düzenlenen siber saldırıyı konu alıyor. Belgeselde konuşan yetkililer halen saldırıyı ülkelerinin yaptığını kabul etmiyorlar ancak gün yüzüne çıkan bu siber saldırı hakkında ancak anlatabilecekleri kadarını anlatıyorlar. Ne varki programda sesleri ve görüntüleri değiştirilen vicdanlı bir kaç NSA çalışanı olayı tüm çıplaklığıyla anlatıyor.Her şey şöyle başlıyor. İran'ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerinden rahatsız olan ABD ve İsrail İran'ın nükleer faaliyetlerini yok etmeye karar veriyorlar. Ancak Irak işgalinden sonra Bush'a başka bir müslüman ülkeye savaş açmanın olanaksız olduğu söyleniyor.Başkan Bush da o halde bu işi mermi atmadan halledelim diyor.Burada devreye NSA ve Mossad giriyor. NSA laboratuarlarında Stuxnet adlı bilgisayar virüsü geliştiriliyor.Bu virüs Mossad'ın siber saldırılardan sorumlu kanadı Birim 8200'e veriliyor.Ve virüs 2010 senesinde İran daki Natanz Nükleer Tesisine bulaştırılıyor. Tesislerdeki uranyum zenginleştirme santrifüjleri patlıyor ve İran'ın nükleer programı sekteye uğruyor. Ancak sadece nükleer santrale etki etmesi için tasarlanan Stuxnet virüsü amacının dışına çıkıyor ve dünyadaki diğer bilgisayarlara da bulaşıyor ve kamuoyu tarafından farkediliyor. Belgeselde konuşan NSA yetkilisi Birim 8200 'ün saldırıyı yapmak için sabırsız davrandığını ve Stuxnet virüsünü değiştirdiklerini ve böylece virüsün dünyaya yayıldığını söyleyerek birlikte operasyon yaptıkları İsrailli yetkilileri suçluyor. Bu belgeseli seyredince artık dünyadaki herhangi bir ordunun tek bir mermi dahi atmadan ülkenizdeki güç santrallerini, kimya fabrikalarınızı, su arıtma tesislerini uzaktan düğmeye basacağı bir siber saldırıyla çökertebileceği gerçeğiyle yüzleştim. Teknolojik gelişmelerin insanoğlunu refaha kavuşturacağı ütopyasını yok edecek bir distopya çağına çoktan giriş yapmış bulunuyoruz sevgili okurlar.Bu siber saldırı ABD ve İsrailin beklediği sonuçları doğurmuyor ne var ki..İran nükleer programı sınırlı bir şekilde zarar görüyor ve bir kaç yıl içinde İran santrifüj sayısını Stuxnet öncesinin bir kaç katına çıkartıyor. Bununlada kalmıyor ülke genelinde büyük bir siber ordu toplayıp 2013 yılında Stuxnet'in intikamı olarak uzaktan yaptığı saldırılarla Amerikan bankacılık sistemini online olarak çökertiyor. İran'ın nükleer gelişimini birazcık yavaşlatmak üzere ödenen bedel çok büyük oluyor. Abd-İsrail operasyonu deşifre olurken Stuxnet virüsü israilli hackerların sabırsız ve dikkatsiz davranışı sonucunda dünyaya yayılıyor. Belgeselin sonunda kimliği gizlenen NSA yetkilisi şu an İran'ın tüm enerji santrallerine,endüstriyel tesislerine sızdıklarını ve olası bir savaş halinde İran ordusunun tüm hava savunma sistemlerini kapatabileceklerini, ülkenin elektriğini kesebileceklerini ve su arıtma tesislerini devre dışı bırakarak halkı ölüme terkedebileceklerini söylüyor. Anlatılanlar korkunç bir kabus gibi.Peki biz ülke olarak böyle bir kabus senaryosuna karşı ne kadar hazırlıklıyız.Devletimiz siber ordu ve siber güvenlik için gerekli yatırımı yapıyor mu?